Bu mektup, Afganistanlı Hacı Hıdır’a yazılmıştır. Namaz kılmak şerefinin yüksekliğini bildirmektedir ki bunu nihâyete yetişen büyükler anlayabilir:
Kıymetli mektubunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbadetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Hele namazın tadını duymak, nihâyete yetişmeyenlere nasip olmaz. Hele farz namazların tadını almak, ancak onlara mahsustur. Çünkü, nihâyete yaklaşanlara, nâfile namazların tadını tattırırlar. Nihâyette ise, yalnız farz namazların tadı duyulur. Nâfile namazlar, zevksiz olup farzların kılınması büyük kar, kazanc bilinir. Fârisî Mısra tercümesi:
Bu iş, büyük nimettir. Acaba kime verirler?
[Nâfile namaz, farz ve vâcibden ziyâde, başka namazlar demektir. Beş vakit namazın sünnetleri ve diğer vâcib olmayan namazlar, hep nâfiledir. Müekked olan ve olmayan, bütün sünnetler nâfiledir. (Dürrü’l-muhtar, İbni Âbidin, Halebi ve saire)].
Namazların hepsinde hâsıl olan lezzetten, nefse bir pay yoktur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekte, feryat etmektedir. Ya Rabbi! Bu, ne büyük bir rütbedir! Arabî Mısra tercümesi:
Nimete kavuşanlara âfiyet olsun!
Bizim gibi, ruhları hasta olanların, bu sözleri duyması da, büyük bir nimettir ve hakiki saadettir. Fârisî Mısra tercümesi:
Bari kalbimize bir teselli olsun.
İyi biliniz ki dünyada namazın rütbesi, derecesi, ahirette, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir. Dünyada insanın Allahü teâlâya en yakın bulunduğu zaman, namaz kıldığı zamandır. Ahirette en yakın olduğu da (Rüyet), yani Allahü teâlâyı gördüğü zamandır. Dünyadaki bütün ibâdetler, insanı namaz kılabilecek bir hâle getirmek içindir. Asıl maksat, namaz kılmaktır. Saadet-i ebediyyeye ve sonsuz nimetlere kavuşmanızı dilerim.
İnsan beşer, durmaz şaşar,
Eyler hata, üçer beşer.
Düz ovada yürür iken,
Ayağı sürter, düşer!