Bu mektup, Mollâ Abdürrahim-i Müftü’ye yazılmıştır. Bu yolun büyükleri, yolculuğa Âlem-i emrden başladıkları bildirilmektedir:
Allahü teâlâ, bizi ve sizi İslamiyetin caddesinde bulundursun “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıye”! Bu duaya âmin diyen kuluna merhamet eylesin! Bu yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” bu yolculuğa Âlem-i emrden başlamayı seçmişlerdir. Böyle ilerlerken Âlem-i halk da birlikte geçilmektedir. Başka tarîkatlerin büyükleri böyle yapmamıştır. Onların yolculuğu, Âlem-i halktan başlamaktadır. Âlem-i halk yolculuğunu bitirdikten sonra, Âlem-i emr yolculuğuna başlarlar ve cezbe makâmına kavuşurlar. Bunun için, bunların yolu, yolların en kısası olmuştur. Başka yolların sonu, bu yolun başında yerleştirilmiştir. Fârisî Mısra tercümesi:
Gülbahçemi gör de, baharımı anla!
Bu yüksek yolun talebelerinden birkaçı, yolculuğa Âlem-i emrden başladıkları hâlde, çabuk tesiri görünmüyor. Cezbenin başlamasında hâsıl olan lezzeti, tatlılığı çabuk duyamıyorlar. Çünkü, bunlardaki Âlem-i emr, Âlem-i halktan zayıf olmuştur. Âlem-i emrin bu zayıflığı, cezbenin tadını duymalarını geciktiriyor. Bunların Âlem-i emrleri, Âlem-i halklarından daha kuvvetli oluncıya kadar, bu duygusuzluk sürer gider. Âlem-i emrlerini kuvvetlendirmek için, bu yola uygun olan ilaç, idare ve tasarruf kuvveti tam olan rehberin tam tasarrufu ve ilgisidir. Başka yollara uygun olan ilaç ise, nefsin tezkiyesini ve ağır riyazetleri ve güç mücâhedeleri, İslamiyete uygun olarak yapmaktır. [(Riyâzet) , nefsin isteklerini yapmamaktır. (Mücâhede), nefsin istemediği, ona zor gelen şeyleri yapmaktır. Nefs İslamiyete uymayı istemez.]
Tesirin, lezzet duymanın gecikmesi, yaratılıştaki uygunluğun az olmasını göstermez. Yaratılışta tam uygun oldukları hâlde, bu belaya tutulanlar çoktur. Vesselâm.