Bu mektup, Mollâ Tâhir-i Bedâhşi’ye yazılmıştır. Tasavvuf yolunda olanın, Allah için, aşağılık göstermesi, kulluk vazifelerini yapması ve İslamiyete uyması ve sünnet-i seniyeye yapışması ve günahlarını görüp korkması lazım olduğu bildirilmektedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun. Peygamberlerin efendisine salât ve selâm olsun. Onun temiz Âline ve Ashâbının hepsine iyi duâlar olsun! “sallallâhü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ve Ashâbihi ecma’în”.
Biz fakirlerin, Allahü teâlâya karşı aşağı, küçüklük düşüncesi içinde olmamız, her şeyi Ondan beklememiz, kalbi kırık, hep yalvarıcı ve Ona sığınıcı olmamız, kulluk vazifelerini yapmamız, İslamiyetin dışına taşmamamız ve sünnet-i seniyeye sıkı sarılmamız lâzımdır. Hayırlı işler yaparken niyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kalplerimizi, dünyaya düşkün olmaktan kurtarmalıyız. Her uzvumuz İslamiyete teslim olmalıdır. Ayıplarımızı görüp, günahlarımızın çokluğunu düşünüp, Allahü teâlânın intikam almasından korkmalıyız. İyiliklerimizi az görmeli, günahlarımız az olsa da, çok bilmeliyiz. Şöhret sâhibi olmaktan, insanlar arasında iyi tanınmaktan çok korkmalı, titremeliyiz. Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Din veya dünya işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurdu. İnsan, niyeti ve işleri, ne kadar halis ve iyi olsa da, kendini kusurlu ve kabahatli bilmelidir. Tasavvuf yolunda, ele geçen nimetlere, hallere, zevklere güvenmemeli, ne kadar doğru ve İslamiyete uygun olsalar da, bunlara özenmemelidir. Dine yaptığı hizmetlere, İslamiyeti kuvvetlendirmesine ve insanların doğru yola gelmelerine sebep olmasına güvenmemeli ve bunlarla övünmemelidir. Bu güzel işleri, kâfirler ve facirler de yapabilir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Çok olur ki Allahü teâlâ bu dinini facir kimse ile kuvvetlendirir) buyurdu. Dinini öğrenmek, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için gelenleri, arslan ve kaplan gibi zararlı bilmeli, bunun kendi haraplığına sebep olmaması için çok korkmalıdır. Talebe gelince, kendinde sevinç duyarsa, bunu küfür ve şirk bilmelidir. Hemen tövbe, istiğfar ederek bu sevinci gidermelidir. Onun yerine korku ve üzüntü yerleşinceye kadar uğraşmalıdır. Hele, talebenin malında gözü olmaktan, ondan fayda beklemekten çok sakınmalıdır. Böyle olursa, talebe istifade edemez ve pirin harab olmasına sebep olur. Çünkü bu yolda, yalnız halis din isterler. Zümer sûresi 3. âyetinde meâlen, (Biliniz ki Allahü teâlâ için olan din, yalnız Onun için olan halis dindir) buyruldu. Allahü teâlânın katında şirke hiçbir sûretle yol yoktur. Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı, tövbe, istiğfar ve pişmanlık ile ve Allahü teâlâya sığınarak, kolayca giderilebilir. Fakat, bu alçak dünya için gelen karartı, leke, kalbi büsbütün karartır, harab eder. Bunu temizlemek çok güç olur. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır) hadis-i şerifi çok doğrudur. Allahü teâlâ, bizi ve sizi, dünyaya düşkün olmaktan kurtarsın! Dünyaya düşkün olanları sevmekten ve onlarla arkadaşlık etmekten, düşüp kalkmaktan korusun! Çünkü o, öldürücü zehirdir ve iyi olmaz bir hastalıktır ve büyük beladır ve bulaşıcı hastalıktır. Akıllı kardeşim şeyh Hamid yanınıza gelmektedir. Ondan işiteceğiniz yeni, taze haberlerin kıymetini biliniz. Gerisini, buluşunca bildiririm.