Bu mektup, Mîr Muhammed Numan’a yazılmıştır. Öğretmek, insanları yetiştirmek için lazım olan birkaç şeyi bildirmektedir:
Kıymetli Seyyid kardeşimin mübarek mektubu geldi. Bizleri sevindirdi. Kardeşim! Size çok bildirdim ki bu yol iki temel üzerine kurulmuştur: Birincisi, İslamiyete uymaktır. Öyle ki İslamiyetin bir edebini elden kaçırmaya gönlü râzı olmamalıdır. İkincisi, yol göstereni sevmek ve ona öyle bağlanmaktır ki onun her şeyini beğenecektir. Onun her sözünü, her işini güzel görecektir. Allahü teâlâ korusun. Bu iki temel işte ufak bir sarsıntı olmasın! Allahü teâlânın ihsanı ile bu iki temel sağlam olursa, dünya ve ahiret saadetleri ele girmiş demektir. Bunlardan sonra lazım olan şeyleri de, siz çok işiddiniz. Bunları da gözetmelisiniz! Şimdiye kadar olan kusurların bağışlanması için de, Allahü teâlâya çok yalvarınız! Ramazan-ı şerifin son on günü yapamamış olduğunuz îtikâfın kazası olmak için niyet ederek, önümüzdeki Zilhicce ayının ilk on günü îtikâf ediniz. Böyle niyet ederek, sünnet sevâbına kavuşursunuz. Bu îtikâfta, Allahü teâlâya, boyun bükerek, ağlayarak, sızlayarak, kusurların affı için çok yalvarınız! Fakir de “kuddise sirruh” bu on günde, size yardımcı olmaya çalışacağım. İnşaallahü teâlâ. İzin verdiğimizi yazılı olarak da istiyorsunuz. Bunun üzerine çok düşüyorsunuz. Size izin verilmiştir. Eğer bu izin yetişmezse, yazılı izinin ne faydası olur. Her akla gelenin yapılması lazım gelmez. Akla öyle şeyler gelir ki onları yapmamak daha iyi olur. Nefs, inatcıdır. İstediğinden vazgeçmez. Ona elbette kavuşmak için diretir. Onun iyi mi, kötü mü olduğunu hiç düşünmez. Gönlünüzü kırmamak için, izin olarak, birkaç kelime yazdım. Hak teâlâ, faydalı eylesin! Kendinizi, son nefeste îman selametine kavuşmanızı düşününüz! İcazetname ve müridler, o ânda işe yaramaz. Kendi işinizi yaparken, eğer bir kimse, candan istekle gelirse, ona tarîkatı öğretirsiniz. Öğretmeyi birinci vazife sanıp, kendi işinizi, bunun gerisinde bırakırsanız, kendinizi baştan başa felakete sürüklemiş olursunuz.