Bu mektup, mirza Hüsameddin Ahmed’e “kuddise sirruh” yazılmıştır. Bu yolun, büyüğümüzün yolu olduğu bildirilmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği kullarına, selam olsun! Sizi özliyenlere göndermiş olduğunuz kıymetli mektuplar, ard arda gelmekte, sevincimizi arttırmakta ve sevgimizi çoğaltmaktadır. Allahü teâlâ, buna karşılık olarak size, bizim tarafımızdan bol bol iyilikler versin! Bildirmiş olduğunuz şüphelerden, örtülü kalmış şeylerden birkaçı için kısaca cevap yazıyorum.
Bizim bulunduğumuz yol, tam o büyüğümüzün yoludur “kaddesallahü sirrehül akdes”. Nisbetimiz, tam onun mübarek nisbetidir. O yoldan daha yüksek ve o nisbetten daha uygun ve üstün bir yol ve bir nisbet yoktur ki insan onu seçmiş olsun. Böyle olmakla birlikte, sanatlerin olgunlaşması ve her nisbetin tamamlanması, düşüncelerin, buluşların birbirlerine eklenmeleri ile olur. Mesela, Sibeveyh zamanında olan nahiv bilgisi, sonra gelenlerin düşüncelerinin eklenmesi ile binlerce kat artmış, daha düzgün ve temiz olmuştur. Özü yine, Sibeveyh’in ortaya koyduğu nahiv bilgisidir. Sonra gelenler, bu özü genişletmiş, süslemişlerdir. Şeyh Alaüddevle “kuddise sirruh” buyurdu ki (Vasıtalar çoğaldıkça, yol daha kısalır ve düzgün olur). Böyle, yolu temizlemek, süslemek şeklinde olan yenilikler ve bilgiler, birkaç kimsenin böyle hayaller kurmasına yol açmış. İyi incelenirse, bütün bunların kendiliğinden olduğu, yorularak, uğraşarak yapılmadığı görülür. Bu fakirin “kuddise sirruh” mektuplarına ve risalelerine bakacak olursanız, bu yolun, Ashâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yolu olduğu anlatılmaktadır. Bu nisbetin, her nisbetten daha üstün olduğu gösterilmektedir. Bu yol ve bu yolun büyükleri, öyle övülmektedir ki bu büyüklerin yetiştirdiklerinden hiçkimse, bunun yüzde birini bile söylememiştir. Bundan başka, bu fakir, her gün ve geceleri, her hareketimde ve sözlerimde, bu yolun edeplerini ve emirlerini titizlikle gözetmekteyim. Kıl kadar ayrılığa ve yeniliğe göz yumulmamaktadır. Ne kadar şaşılır ki bütün bu iyi taraflar görülmemektedir. Eğer, üzüntülü bir günde, dostlardan birine biraz sert söylenmiş ise, bu göze çarpmıştır. Şuna daha çok şaşılır ki siz de böyle boş sözlere inanmaktasınız. İşitir işitmez rahatınız kaçıyor. İyi gözle bakmak lazım ise bu iyi gözlülük, yalnız, böyle söyleyenler için midir? Bize hüsn-i zan olunmaz mı? Sözün kısası şudur ki dedikodu sözlere inanılacak, dostluk bunlara göre olacaksa, söz taşıyanların ellerinden kurtuluş olamaz. Bunun için de sağlam dostluk kurulamaz. Dedikodulara kulak vermeyiniz ve geçmişleri unutunuz! Böylece dostluk yıkılmasın, eski sıkıntılar aradan kalksın!
Büyük hocamızın çocuklarının yetiştirilme, okuma çağları geldi ve geçmek üzeredir, diyorsunuz ve kıymetli vasiyetlerini hatırlatıyorsunuz. Kıymetli efendim! Başımızın tacı olan çocuklarına hizmetçilik etmekle şereflenmek, biz hizmetçileri için büyük saadettir. Ne yazık ki bildiğiniz engellerden dolayı, görünen hizmetleri yapmakla şereflenemiyoruz. Yüksek vasiyetin vaktini bekliyoruz. Engellerin ortadan kalktığını ve dedi-kodu yollarının kapandığını anlarsanız, hemen işaret buyurunuz. Oraya gelip, birkaç gün orada bu hizmetimizi yapmaya çalışalım. İyi düşünülürse bu işte hemen vasiyet emrini yerine getirmek için gelmeye çalışacağız. Yoksa, zâhirlerini ve bâtınlarını sizin terbiye etmeniz, onlar için bulunmaz bir kazancdır. Başkasının yardımı lazım değildir. Mevlânâ Abdüllatiften işittiğimize göre, çocukların okutulmasını, yetiştirilmesini meyan Muhammed Kılıç kendi üzerine almış, siz de bunu uygun görmüşsünüz. Bunu işitince şaşırdık. O, bilmeyerek, bir şeyler düşünebilir. Fakat siz bunu nasıl uygun buldunuz? Muhammed Kılıç’ın üzücü hallerinin, başka yere de bulaşacağından korkuyorum. Vesselâm.
Kamış boşum dedi, şekerlendi,
Ağaç yükseldi, baltayı yedi.