Bu mektup, Mîr Muhammed Numan “rahmetullâhi aleyh” hazretlerine yazılmıştır. Tasavvufu kısaca bildirmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun sevgili Peygamberi, insanların her bakımdan en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma duâ ve selam olsun! Kıymetli mektubunuz geldi. Okuyunca, çok sevindirdi. Tasavvuf yolunun bildirilmesini istiyorsunuz. Bu konuda bir şeyler yazmıştım. Nasip olursa temize çeker, gönderirim. Şimdilik, bu yolu kısaca yazıyorum. Dikkatli okuyunuz! Kıymetli Seyyid kardeşim! Bizim seçtiğimiz yolda ilerlemeye kalpten başlanır. (Kalp) madde değildir. Maddesiz, ölçüsüz olan Âlem-i emrdendir. Bu yolda kalbi geçtikten sonra, kalbin üstünde olan (Ruh) mertebelerinde ilerlenir. Ruh mertebeleri bitince (Sır) denilen mertebelerde ilerlenir. Sır denilen yerler, Ruh mertebelerinin üstüdür. Bundan sonra (Hafi) denilen makâmlarda, ondan sonra (Ahfâ) mertebelerinde ilerlenir. Bu beş latîfe geçildikten sonra ve her birine mahsus olan ilimlere ve mârifetlere kavuşulduktan sonra ve her birinde başka başka haller, vecdler hâsıl olduktan sonra, bu beş cevherin asıllarında, kaynaklarında ilerlemeye başlanır. Bu beş asıl, Âlem-i kebirdedir. Âlem-i sagirde bulunan her şeyin aslı, Âlem-i kebirdedir.
Âlem-i sagir demek, insanda bulunan şeyler demektir. Âlem-i kebir demek, insanın dışında bulunan her şey demektir. Bu beş asılda ilerlemeye (Arş) dan başlanır. Arş, insan kalbinin aslıdır. Arştan sonra, ruhun aslı olan mertebelerde ilerlenir. Bu mertebeler Arştan üstündür. Bu ikinci aslın üstü, Sırrın aslı olan makâmlardır. İnsan Sırrının aslı olan mertebelerin üstü, Hafi denilen latîfenin aslıdır. Bunun üstü de, Ahfâ denilen cevherin aslı olan makâmlardır. Âlem-i kebirdeki bu beş aslı her bakımdan geçtikten, son noktasına erdikten sonra, imkan dairesi tamam olmuş, bütün mahluklar geçilmiş olur. Böylece (Fenâ) denilen konaklardan birincisine ayak basılmış olur. Bundan sonra, ilerlemek nasip olursa, Allahü teâlânın isimlerinin, sıfatlarının zılleri, gölgeleri, görüntülerinde ilerlenir. Bu görüntüler, vücûb ile imkan arasında yani Allahü teâlânın sıfatları ile mahluklar arasında köprü, ortak gibidirler ve Âlem-i kebirde bulunan beş aslın da aslı, temeli, kökü gibidirler. Bu temellerde ilerlemek de, bunlardan hâsıl olan beş aslda ve bunların görüntüsü gibi olan beş cevherde ilerlemek sırası ile olur. Allahü teâlâ, lütfederek, ihsan ederek, bu beş zıllin her mertebesi tamamen geçilip, sonuna varılırsa, Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerlemek nasip olur. İsimler, sıfatlar tecellî etmeye başlar. Allahü teâlânın şuûnatı ve itibaratı zuhûr eder. Burada, Âlem-i emrin de hepsi geçilmiş, hepsinin hakkı verilmiş olur. Eğer Allahü teâlâ ihsan ederek, bu makâmdan da ilerlemek nasip olursa, nefs itminana kavuşur ve ilerleyerek kavuşulan makâmların sonu olan (Rıza) makâmı hâsıl olur. Bundan sonra (Şerh-i sadr) hâsıl olur ve (İslam-ı hakiki) ile şereflenir. Bu kemâlâtın, üstünlüklerinin yanında, Âlem-i emrde olan beş latîfenin üstünlükleri, çok aşağı kalmaktadır. Okyanus yanında bir damla su gibi bile değildir.
Bütün bu kemâller, üstünlükler, (İsm-i zâhir) kemâlleridir. (İsm-i bâtın) kemâlleri başkadır. Bunlar, yazılamaz, anlatılamaz. Bu iki ismin bütün kemâlleri, üstünlükleri hâsıl olursa, sâlik, iki kanada kavuşmuş olur. Bu iki kanadla, (Âlem-i kuds) de, ilâhî âlemde, sonsuz uçabilir. Bunları, birkaç mektupta daha yazmıştım. Kıymetli oğlum, hepsini biraraya toplamaktadır. Kolayını bulursanız, buraya geliniz. Fakat, orayı boş bırakmayınız. Oranın düzeni bozulmasın. Seçtiğiniz birisini yerinize bırakıp, yalnız geliniz! Bir daha buluşabilir miyiz, ancak Allahü teâlâ bilir. Vesselâm.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız