Bu mektup, Bedi-uz-zamana gönderilmiştir. Hızır “aleyhisselâm” ve İlyas “aleyhisselâm” ile buluşmayı bildirmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği kullarına selam olsun! Çok zamandan beri, sevdiklerimiz Hızır “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalatü vesselâm” için soruyorlar. Onun için bu fakire lazım olan bilgi verilmediğinden cevap yazmıyordum. Bugün sabah vakti toplanmıştık. İlyas “aleyhisselâm” ile Hızır “alâ nebiyyinâ ve aleyhimessalavâtü vetteslîmât” ruhani şekillerde geldiler. Hızır “aleyhisselâm” ruhani olarak dedi ki (Biz ruhlar alemindeniz. Allahü teâlâ, bizim ruhlarımıza öyle kuvvet vermiştir ki insan şeklini alırız. İnsanların yaptığı işleri, bizim ruhlarımız da yapar. İnsanların yaptığı gibi yürürüz, dururuz, ibâdet ederiz). (Namazları Şâfiî mezhebine göre mi kılarsınız?) dedim. (Biz İslamiyete uymakla emrolunmadık. Kutub-i medârın işlerine yardım ederiz. Kutub-i medâr Şâfiî mezhebinde olduğu için, biz de onun arkasında Şâfiî mezhebine göre kılıyoruz) dedi. Bu sözünden anlaşıldı ki bunların ibâdetine sevap yoktur. Yanında bulundukları kimseler gibi ibâdet ederler. İbadetin yalnız şeklini yaparlar. Bu konuşmadan da anladım ki velâyetin kemâlatı Şâfiî mezhebine uygundur. Peygamberlik kemâlâtının hanefi mezhebine bağlılığı vardır. Kıyamete kadar hiç Peygamber gelmiyecektir. Bu ümmete bir Peygamber gönderilse idi, hanefi mezhebine göre ibâdet ederdi. Hâce Muhammed Pârisâ “kuddise sirruh” hazretlerinin, (Füsûl-i sitte) kitabındaki (Hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalatü vesselâm” gökten indikten sonra, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “radıyallahü teâlâ anh” mezhebine göre iş yapar) sözünün ne demek olduğu şimdi anlaşıldı. Bu iki büyükten yardım ve duâ istemeyi düşündüm. (Allahü teâlânın lutfüne, ihsanına, nimetlerine kavuşan bir kimseye biz ne yapabiliriz?) dedi. Sanki kendilerini aradan çektiler. Hazret-i İlyas “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalatü vesselâm” bu konuşmaya hiç katılmadı. Bir şey söylemedi. Vesselâm.
Zikret zikir, bedende iken canın!
Kalbin temizliği zikir iledir Rahmanın!