Bu mektup, yine nakib, Seyyid Şeyh Ferid’e yazılmıştır. İnsanların iyisini methetmekte ve Ona uymaya teşvik etmektedir:
Merhamet ederek göndermiş olduğunuz, kıymetli mektubunuz, en iyi bir zamanda, fakiri şereflendirdi. Okuyarak mesrûr olduk. Allahü teâlâya hamd olsun ki Muhammed aleyhisselâmın fakrinden, size miras nasip olmuş. Fakirlere karşı teveccüh ve sevgi ve onlara bağlılık, bu mirastan hâsıl olmaktadır. Hiçbir şeyi olmayan bu fakir, ne cevap yazacağımı şaşırdım. Arabın en hayırlısı olan, büyük ceddinizin üstünlüklerini bildiren haberleri yazarak, bu mektubumu, ahirette azaplardan kurtulmak için vesile yapacağım. Aleyhissalatü vettehıye efendimizi methetmeye kalkışmıyorum. Yazılarımı, Onun ile kıymetlendiriyorum. Arabî beyt tercümesi:
Muhammed aleyhisselâmı methedemiyorum,
Onunla, yazılarımı kıymetlendiriyorum.
Allahü teâlâya sığınarak ve Ondan yardım dileyerek bildiriyorum ki: Muhammed “aleyhisselâm”, Allahü teâlânın resûlüdür. Adem oğullarının seyyidi, efendisidir. Kıyamet gününde, kendisine uyarak Cehennemden kurtulanların en cömertidir.
[Seyyid Abdülhakîm Efendi “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” buyurdu ki: Her Peygamber “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, kendi zamanında, kendi mekanında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed “aleyhisselâm” ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncıya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkid edecek iktidarı yoktur].
Kıyamet günü kabirden en önce O kalkacaktır. En önce, O şefaat edecektir. En önce, Onun şefaati kabul olacaktır. Cennet kapısını önce O çalacaktır. Kapı, Ona hemen açılacaktır. (Liva-i hamd) denilen bayrak, Onun elinde bulunacaktır. Adem “aleyhisselâm” ve Onun zamanından kıyamete kadar gelen her mümin, bu bayrak altında bulunacaktır. Bir hadis-i şerifte, (Kıyamet günü, önce gelenlerin ve sonra gelenlerin seyyidiyim. Hakikati bildiriyorum, öğünmüyorum) buyurdu. Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlânın Habîbiyim, sevgilisiyim. Peygamberlerin reisiyim. Övünmek için söylemiyorum). Bir hadis-i şerifte, (Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” sonuncusuyum, öğünmüyorum. Ben Abdullahın oğlu Muhammedim “aleyhissalatü vesselâm”. Allahü teâlâ insanları yarattı. Beni insanların en iyisinde yarattı. Allahü teâlâ, insanları fırkalara [kavimlere, ırklara] ayırttı. Beni, en iyisinde bulundurdu. Sonra bu en iyi fırkayı kabilelere [cemaatlere] ayırttı. Beni en iyisinde bulundurdu. Sonra, bu cemaati evlere ayırttı. Beni, en iyi evden [yani aileden] dünyaya getirdi. İnsanların en iyisiyim. En iyi ailedenim. Kıyamette, herkes sustuğu zaman, ben söyleyeceğim. Kimsenin kımıldıyamadığı vakitte, onlara şefaat ediciyim. Kimsede ümit kalmadığı bir zamanda, onlara müjde vericiyim. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim elimdedir. İnsanların en hayırlısı, en cömerti, en iyisiyim. O gün emrimde binlerce hizmetçi vardır. Kıyamet günü, Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsine şefaat edici benim. Bunları övünmek için söylemiyorum). [Hakikati bildiriyorum. Hakikati bildirmek vazifemdir. Bunları söylemezsem, vazifemi yapmamış olurum] buyurdu. O olmasaydı “aleyhissalatü vesselâm”, Allahü teâlâ, hiçbir şeyi yaratmazdı. Rab olduğu, mâbud olduğu meydana çıkmazdı. Adem “aleyhisselâm”, su ile toprak arasında iken [yani çamuru yoğrulurken], O “aleyhisselâm” Peygamber idi. Fârisî beyt tercümesi:
Günah işlese de, çekilmez hesaba,
böyle bir seyyidin izindeki kimse.
Bütün insanlığın seyyidi, en üstünü olan, böyle bir Peygambere “aleyhissalavâtü vettehiyyat” inanan, Onun yolunda giden kimse, elbette ümmetlerin en iyisi olur. Âli-i İmrân sûresinin, (Siz ümmetlerin, din sahiplerinin en hayırlısı, en iyisisiniz!) mealindeki 110. ayeti bunlara müjdedir. Ona inanmayan, [Onu anlayamayan, kendileri gibi sanan], insanların en kötüsüdür. Tevbe sûresinin, (Vahşi, kalpleri katı câhiller, sana inanmaz. Daha çok münâfıktırlar) mealindeki 98. ayeti bunları göstermektedir. Dünyanın bugünkü halinde, Onun sünnet-i seniyesine [yani İslamiyete] uymakla şereflendirilenler, ne kadar bahtiyardır. Onun dinine inanan, Ona ümmet olanın, az bir iyiliğine katkat sevap verilir. Ashâb-ı Kehf [yani Tarsus’taki mağarada bulunan yedi kişi] “rahmetullâhi aleyhim ecma’în” bir güzel iş yapmakla, yüksek derecelere kavuştu. Bu işleri de, din düşmanları, her tarafı kapladığı vakit, kalplerindeki imanı korumak için, başka yere hicret etmeleri idi. Bugün, Ona îman edip, az bir ibâdet yapmak, sanki düşman saldırıp, her tarafı kapladığı zamanda, askerin, az bir hareketinin çok kıymetli olmasına benzer. Sulh zamanında, askerin, bundan katkat fazla çalışması, böyle kıymetli olamaz.
Muhammed “aleyhisselâm”, Allahü teâlânın mahbubu olduğu için, Onun izinde giden, mahbubluk derecesine yükselir. Çünkü, muhîb [yani âşık], sevgilisinin ahlakını, alâmetlerini kimde görürse, onu da sever. Ona uymayanların hâlini, bundan anlamalı! Fârisî beyt tercümesi:
Muhammed “aleyhisselâm”, yüzü suyudur cihanın,
kapısının toprağı olmayan, toprak altında kalsın!
Ashâb-ı Kehf “rahmetullâhi aleyhim ecma’în” gibi hicret edemeyen, bâtın yolu ile hicret etmeye çalışmalıdır. Düşmanlar arasında bulunurken, gönülleri, onlardan ayrı, uzak olmalıdır. Allahü teâlâ, bu sûretle de, saadet kapıları açabilir. Nevruz günü [martın 20. günü], geliyor. [Kâfirlerin, ateşe tapanların bayramı olan] o günlerde, ne karışıklık, ne kadar taşkınlık, şaşkınlık olduğunu biliyorsunuz. O karanlık günleri atlattıktan sonra, Allahü teâlâ nasip ederse, sizinle görüşmek şerefine kavuşmayı ümit ediyorum. Nazik başınızı ağrıtmamak için, mektubuma son veriyorum. Allahü teâlâ, kerim olan babalarınızın yolundan ayırmasın! Size ve onlara kıyamete kadar selam olsun! Âmin.