Bu mektup, nakib Seyyid Şeyh Ferid’e yazılmıştır. Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” hep, aynı imanı söyledikleri bildirilmektedir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi “rahmetullâhi aleyhim ecma’în” kerim olan babalarınızın yolundan ayırmasın! Babalarınızın en üstününe ve geri kalanların hepsine selamlar olsun!
Allahü teâlâ, Peygamberler “aleyhimüsselâm” vasıtası ile insanlara, sonsuz kurtuluş yolunu göstermiş ve sonsuz azaptan kurtarmıştır. Eğer Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” mübarek vücutları olmasaydı, Allahü teâlâ Zâtını ve sıfatlarını kimseye bildirmezdi. Kimsenin, Allahü teâlâdan haberi olmazdı. Kimse Ona yol bulamazdı. Allahü teâlânın emirleri ve yasakları bilinemezdi. Allahü teâlâ ganidir. Yani hiçbir şeye muhtaç değildir. İnsanlara acıdığı için, insanlara iyilik ederek, emir ve yasakları göndermiştir. Emirlerin ve yasakların faydaları insanlaradır. Allahü teâlâya hiç faydaları yoktur. Allahü teâlânın, bunlara ihtiyacı yoktur. Peygamberler olmasaydı, Allahü teâlânın beğendiği şeyler ve beğenmediği şeyler belli olmaz, birbirinden ayrılamazdı. O hâlde, Peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük nimettir. Bu nimetin şükrünü hangi dil söyleyebilir. Kim, bu şükrü yapabilir? Bize nimetlerini gönderen, bizlere İslam dinini bildiren, bizleri Peygamberlere “aleyhimüssalâtü vesselâm” inanmak saadetine kavuşturan Rabbimize hamd ederiz.
Bütün Peygamberlerin dinlerinin aslı, temeli birdir. Başka başka değildir. Hep aynı şeyi söylemişlerdir. Allahü teâlânın Zâtı ve sıfatları için, (Haşr) [mezardan kalkınca, arasat meydanında toplanmak] ve (Neşr) [hesaptan sonra Cennete ve Cehenneme gitmek, dağılmak] için ve Peygamberler için ve melek gönderilmesi için ve melekle kitaplar gönderilmesi için, Cennetin sonsuz nimetleri ve Cehennemin sonsuz azapları için söyledikleri hep aynıdır. Sözleri birbirine uygundur. Helal, haram ve ibâdetler için olan sözleri, yani füruata ait sözleri ise, başka başkadır, birbirine uymaz.
Allahü teâlâ, bir vakit, o vaktin insanları için, zamanlarına ve hallerine uygun emirleri, bir ülül’azm Peygambere göndermiş ve o insanların, buna uymalarını emir buyurmuştur. Birçok sebepler, faydalar için, Allahü teâlâ, ahkâm-ı İslamiyyede değişiklikler yapmaktadır. Çok defa, din sâhibi, aynı bir Peygambere, başka başka zamanlarda, birbirine uymayan emirler göndermiştir. Yani, önceki emirleri, sonradan nesh etmiş, değiştirmiştir.
Bütün Peygamberlerin, söz birliği ile söylediği hiç değişmeyen sözlerden biri, Allahü teâlâdan başka, bir şeye ibâdet etmemek, Allahü teâlâya şerik, ortak yapmamaktır. Mahluklardan bazısını, başkalarına rab, mâbud yapmamaktır. Bu sözü, yalnız Peygamberler söylemiştir. Onların yolunda gidenlerden başka, hiç kimse bu devletle şereflenmemiştir. Peygamberlerden başkaları, bu sözü söylememiştir. Peygamberlere inanmayanlardan bir kısmı, Allahü teâlânın bir olduğunu söylemişse de, bunlar, ya müslümanlardan işiterek söylemiş veya varlığı lazım olan, birdir, demiştir. İbadet olunacak, yalnız Odur dememişlerdir. Halbuki müslümanlar hem varlığı lazım olan, hem de ibâdet olunmaya hakkı olan birdir, demektedir. (Lâ ilâhe illallah) demek, ibâdet olunacak, Allahü teâlâdan başka hiçbir şey yoktur. İbadet ancak Ona yapılır, demektir.
Bu büyüklerin birlikte söyledikleri ikinci söz, kendilerini, herkes gibi insan bilir, yalnız Hak teâlâya ibâdet olunur derler. Herkesi, yalnız Ona ibâdet etmeye çağırırlar. Hak teâlâ, hiçbir şeyle birleşmemiştir. Hiçbir maddede yerleşmemiştir derler. Peygamberlere inanmayanlar ise, böyle söylememiş, hatta, başta bulunanlar, kendilerine taptırmak istemiş, Hak teâlâ bize hulul etti, bizdedir demişlerdir. Böylece, kendilerine ibâdet olunmak lazım geldiğini, ilah olduklarını söylemekten sıkılmamışlardır. Kendileri, kulluk vazifelerinden çekilerek, her türlü çirkin, kötü şeyleri yapmışlardır. İlah oldukları için, kendilerinin sorumsuz olduklarını, her şeye tecavüz edebileceklerini, kendilerine hiçbir şeyin yasak olmayacağını sanmışlardır. Her sözlerinin doğru olduğunu, hiç yanılmayacaklarını, her istediklerini yapabileceklerini sanarak aldanmışlar, milleti de, aldatmışlardır. Böyle alçaklara lanet olsun! Bunlara aldanan ahmaklara, yazıklar olsun!
Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” söz birliği ile bildirdikleri bir şey de, kendilerine melek geldiğini söylemişlerdir. Peygamberlere inanmayanlardan hiçbiri, bu devlete kavuşmamıştır. Melekler, muhakkak masumdur. Yani vazifelerini elbette doğru yapar. Hiç yanılmaz ve hiç kötü, pis değildirler. Vahiyi, değiştirmeden, unutmadan getirirler. Allahü teâlânın kelâminı taşırlar.
İşte, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” her sözü, Hak teâlâdandır. Her getirdikleri emir, haber, hep Hak teâlâdandır. İctihad ettikleri her söz de, vahiy ile sağlamlaştırılmıştır. İctihadlarında ufak şaşırsalar, Hak teâlâ, hemen vahiy göndererek düzeltir. Halbuki Peygamberlere inanmayıp, kendilerini ilah, tanrı tanıtan, sizi, biz yarattık, biz kurtardık, deyip kendilerine taptıran kâfirlerin her sözü kendilerindendir. Sözlerini doğru sanırlar. O hâlde, insaf edelim! Ahmak, câhil bir kimse, kendini ilah, tanrı sanıp, kendine tapınmasını emreder, her kötü zararlı işi yaparsa, buna inanılır mı? Onun yolunda gidilir mi? Fârisî Mısra tercümesi:
Senenin nasıl mahsul vereceği, baharından belli olur.
Bu kadar uzun anlatmamıza sebep, açıkça anlaşılmak içindir. Yoksa, hak batıldan, nur zulmetten ayrıdır. Nitekim Allahü teâlâ İsra sûresi 81. âyet-i kerimesinde meâlen, “Hak gelince, batıl gider, batıl her zaman gidicidir” buyuruyor. Ya Rabbi, bizleri, o büyüklerin “aleyhimüssalavât” yolunda bulundur! Âmin.
Seyyid Meyan Pir Kemâl’i iyi tanırsınız. Bu hususta bir şey yazmamıza lüzum yok. Şu kadar var ki bu fakir, bir müddetten beri onun yakınlığından haz duyuyorum. Kapınızın eşiğini öpmek arzusunda idi. Ama şu sıralarda hasta olup yatağa düşmüştür. Düzelince hizmet ve huzurunuza kavuşacaktır.
Mektûbât Kitabını Okumak İçin Tıklayınız.