Bu mektup, yine Cebbari Han’a yazılmış olup bu parlak dinin geçmiş dinlerin her birini bir araya getirmiş olduğunu ve bu dine uymak, bütün dinlere uymak olacağını bildirmektedir:
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın getirdiği parlak dine uymak ve bu doğru yolda ilerlemek, böylece rızasına, sevgisine kavuşmak nasip eylesin! Çünkü, Allahü teâlâ, bütün isimlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde Onda görünmektedir. Ona indirilmiş olan kitap, yani Kurân-ı Kerîm, bütün Peygamberlere “aleyhimüsselâm” indirilmiş olan kitapların hepsinin hülâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da vardır. Bu büyük Peygambere “aleyhissalatü vesselâm” verilmiş olan din de, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymayı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dinin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alinmiştir. Ayrıca meleklerin işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmaktadır. Mesela, meleklerden bir kısmına rükû etmek emrolunmuştur. Birçoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyam, yani ayakta ibâdet etmeleri emredilmiştir. Bunun gibi, geçmiş ümmetlerden bazısına yalnız sabah namazı emredilmişti. Başkalarına, başka vakitlerin namazı emrolunmuştu. Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emrolundu. Bunun için, bu dini tasdik etmek, inanmak ve bu dinin emirlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdik etmek ve hepsine uymak olur. Demek oluyor ki bu dini tasdik edenler, ümmetlerin en hayırlısı, en iyileri olur. Bu dine inanmayan, beğenmeyen, buna uymak istemeyen de, geçmiş dinlerin hepsine inanmamış, hiçbirine uymamış olur. Bunun gibi, insanların en üstünü, iyilerin seçilmişi olan Muhammed aleyhisselâma inanmayan, o büyük Peygambere dil uzatan bir kimse, Allahü teâlânın isimlerinin ve sıfatlarının kemâllerine, üstünlüklerine inanmamış olur. Resûlullaha “aleyhissalatü vesselâm” inanmak, Onun üstünlüğünü anlamak da, bütün kemâlleri anlamak ve inanmak olur. Demek ki bu yüce Peygambere inanmayan, Onun getirdiği dini beğenmeyen kimse, ümmetlerin, insanların en kötüsü, en aşağısıdır. Bunun içindir ki Tevbe sûresi 98. âyetinde meâlen, (Arabın küfürleri ve münâfıklıkları, başkalarınınkinden daha şiddetlidir) buyruldu. Fârisî iki beyt tercümesi:
Arabistanda doğan, Muhammed “aleyhisselâm”,
Dünya ve ahiretin efendisi Odur heman!
Toprak altında kalsın, ezilsin, batsın her zaman,
Onun kapısında toz, toprak olmak istemeyen!
Bütün nimetleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya hamd olsun ki sizin bu İslamiyeti ve onun sâhibini sevdiğiniz, iyice inandığınız ve uygunsuz davranışlarınıza pişman olduğunuz görülmektedir. Allahü teâlâ bu uyanıklığınızı arttırsın! Âmin.
Allahü teâlâya hamd ve şükür olsun ki bu İslamiyete ve İslamiyetin sâhibine “aleyhissalatü vesselâmü vettehıye” güzel îtikat ve güzel düşünce, güzel şekilde sizde görülmekte ve dâima uygunsuz hareketlerinize pişman olmak elinize geçmektedir. Allahü teâlâ daha çoğunu nasip eylesin.
İkinci olarak şunu da rica edeyim ki duacınızın bu mektubunu size getiren Şeyh Mustafa, Kadı Şerih’in soyundandır. O temiz sülalenin çocukları bu memlekette saygı gören büyüklerden olmuşlardır. Maddi bakımdan da rahat yaşamışlardır. Adı geçen şeyh Mustafa’nın maaşı yoktur. Bu yüzden asker olmak yolundadır. Senetler ve emirler de yanındadır. Umulur ki sizin vasıtanızla, bu sıkıntıdan kurtulup, cemiyete kavuşur. Daha fazla yazıp başınızı ağrıtmıyayım. Kendisini sadr-ı Âzama o şekilde ısmarlayınız ki işi olsun ve tefrikadan kurtulup cemiyete ulaşsın. Vesselâm vel ikram.