Bu mektup, Muhammed Şerif’e yazılmış olup ibâdetleri ve iyi işleri vaktinde yapmayıp, yarın yaparım, sonra yaparım diyenlerin aldandıklarını ve Muhammed aleyhisselâmın yoluna, İslamiyete yapışmak lazım geldiğini bildirmektedir:
Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir haldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve rahatlığın bir arada bulunduğu bir zamandasın. Saadet-i ebediyyeye kavuşturacak sebeplere yapışmayı, yarar işleri yapmayı, niçin yarına bırakıyorsun? İnsan ömrünün en iyi zamanı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve faydalısı olan, sâhibin, yaratanın emirlerini yapmaya, Ona ibâdet etmeye çalışmalı, İslamiyetin yasak ettiği haramlardan, şüphelilerden sakınmalıdır. Beş vakit namazı cemaat ile kılmayı elden kaçırmamalıdır. Nisâb miktarı ticaret malı olan müslümanların, bir sene sonra zekat vermeleri emrolunmuştur. Bunların, zekat vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekatı seve seve ve hatta fakirlere yalvara yalvara vermelidir. Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticaret eşyasından ve çayırta otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tam veya yaklaşık olarak ancak, kırkta birini fakirlere vermeyi emir buyurmuştur. Birkaç şeyi haram edip, çok şeyi mubah etmiş, izin vermiştir.
O hâlde, 24 saatte 1 saat tutmayan bir zamanı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini müslümanların fakirlerine vermemek ve sayılamayacak kadar çok olan, mubahları bırakıp da, haram ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insafsızlık olur.
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pek çok sevap verilir. İhtiyarlıkta dünya zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, ah etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da, tövbe demektir ve yine büyük bir nimettir. Çokları bu günlere kavuşamaz.
Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” haber verdiği sonsuz azaplar, çeşitli acılar, elbette olacak, herkes cezasını bulacaktır. İnsan ve cin şeytanları, bugün, Allahü teâlânın afvını, merhametini ileri sürerek aldatmakta, ibâdetleri yaptırmayıp, günahlara sürüklemektedir. Halbuki iyi bilmeli ki bu dünya, imtihan yeridir. Bunun için, burada dostlarla düşmanları karıştırmışlar, hepsine merhamet etmişlerdir. Nitekim Araf sûresi, 155. âyetinde meâlen, (Merhametim her şeyi içine almıştır) buyruldu. Halbuki kıyamette, düşmanları, dostlardan ayıracaklardır. Nitekim, Yasin sûresinde, (Ey kâfirler, bugün, dostlarımdan ayrılınız!) mealindeki âyet-i kerime, bunu haber vermektedir. O gün, yalnız dostlara merhamet olunacak, düşmanlara hiç acınmayacak, onlar muhakkak mel’un olacaktır. Nitekim, Araf sûresinde, (O gün, merhametim, yalnız benden korkarak kâfir olmaktan ve günah işlemekten kaçınanlara, zekatını verenlere, Kurân-ı Kerîme ve Peygamberime “aleyhisselâm” inananlara mahsustur) mealindeki âyet-i kerime, böyle olduğunu göstermektedir. O hâlde, o gün, Allahü teâlânın rahmeti, (Ebrâr) a, yani müslümanlardan iyi huylu ve yarar işli olanlara mahsustur. Evet, müslümanların, zerre kadar imanı olanların hepsi sonunda hatta, çok zaman Cehennemde kaldıktan sonra bile merhamete kavuşacaktır. Fakat rahmete kavuşabilmek için, ölürken îman ile gitmek şarttır. Halbuki günahları işlemekle kalp kararınca ve Allahü teâlânın emirlerine ve haramlarına ehemmiyet verilmeyince, son nefeste îman nuru, sönmeden nasıl geçebilir? Din büyükleri buyuruyor ki (Küçük günaha devam, büyük günaha sebep olur. Büyük günaha devam da insanı kâfir olmaya sürükler). Böyle olmaktan Allahü teâlâya sığınırız! Fârisî beyt tercümesi:
Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamaya,
bilirim üzülürsün; yoksa sözüm çoktur sana.
Allahü teâlâ hepimizi beğendiği işleri yapmaya kavuştursun! Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın ve Onun kıymetli Ali ve Ashâbı hürmeti için duamızı kabul buyursun! Bu mektubu size getiren Mevlânâ İshak, bu fakirin tanıdıklarından ve muhlislerindendir. Eskiden beri komşuluk hakkı da vardır. Yardım isterse, esirgemezsiniz inşaallah. Yazısı ve inşa kabiliyeti iyidir. Vesselâm.