Bu mektup, Şeyh Derviş’e yazılmıştır. İbâdet etmemize emrolunması, yakîn elde etmemiz için olduğu bildirilmektedir:
Hak teâlâ, Peygamberlerin en üstünü “salevâtullahi aleyhim” hatırı için, bir işe yaramayan bizlere, imanın hakikatini bildirsin! İnsanların yaratılmasına sebep, emrolunan ibâdetleri yapmaktır. İbadetleri yapmak da imanın hakikati olan, yakini elde etmek içindir. Hicr sûresi, son âyetinin meâl-i şerifi de, belki (Yakîn elde etmek için Rabbine ibâdet et!) demektir. Çünkü (hatta) kelimesi, (ye kadar) demek olduğu gibi (sebep olmak, yani, için) mânâsını da bildirir. Sanki ibâdet yapmadan önce olan bu îman, imanın kendisi değil, görünüşüdür. Âyet-i kerimede, (yakîn elde etmek için) yani (İmanın kendisini elde etmek için) buyuruluyor. Sûre-i Nisa 135. âyetinde meâlen, (Ey îman edenler! İman ediniz!) buyruldu. Bunun mânâsı, (Ey! İmanın sûretini edinenler! İbadet yaparak, imanın kendisine kavuşunuz!)dur.
(Velâyet), yani Velî olmak, Fenâ ve Bekâ denilen iki nimete kavuşmak demektir. Fenâ ve Bekâya kavuşmak, bu yakini ele geçirmek içindir. Yoksa, Fenâ-fillâh ve Bekâ-billah diyerek, Allahü teâlâ ile birleşmek, hulul gibi şeyler anlamak, ilhad ve zındıklıktır.
[İbni Âbidin, 3. ciltte buyuruyor ki: (Müslüman olmadığı, kâfir olduğu hâlde, müslüman olduğunu söyleyenlere, münâfık, zındık, dehri ve mülhid denir. Ara sıra namaz kılar, oruç tutar, bâzen hacca da gidenleri olur. (Münâfık), başka dindedir. Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu söylemez. (Dehri), Allahü teâlânın var olduğunu da söylemez. (Mülhid), her ikisine inanır ve inandığını söyler. Fakat, küfre kaymıştır, İslamiyetten ayrılmıştır. Îtikadı bozuktur. Kendini tam müslüman sanır. Kendisi gibi olmayanlara kâfir der. (Zındık), Allahü teâlâya, İslamiyete, helale, harama inanmaz. Hiç dini yoktur. Muhammed aleyhisselâma inandığını söyler. Bunlardan, sapık fikirlerini, müslümanlık olarak tanıtmaya çalışanları çok tehlikelidir. Mürted, İslamdan ayrılan kimsedir. Kâfir olduğunu saklamaz). Komünistler ve masonlar, dehri kısmındandır.]
Evet, tasavvuf yolunda ilerlerken, Allahü teâlâya olan fazla aşk, sevgi sebebi ile sarhoşluk gibi, bazı haller hâsıl olur. Bu vakit, bazı bilgiler yanlış anlaşılır. Böyle halleri geçmek, atlamak lâzımdır. Böyle anlayışlar için tövbe, istiğfar etmek lâzımdır. Tasavvuf büyüklerinden İbrahim bin Şeyban-i Kazvini “kaddesallahü teâlâ ervâhahüm” buyuruyor ki: (Fenâ ve Bekâ bilgileri, Allahü teâlânın bir olduğuna halis inananlarda ve ibâdetlerini doğru yapanlarda bulunur. Başkalarının Fenâ ve Bekâ olarak söyledikleri, hep yalandır ve zındıklıktır). Bu sözü, tam yerindedir ve kendisinin doğru yolda bulunduğunu göstermektedir.
(Fenâ-fillâh) demek, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği şeylerde fânî olmak demektir. Yani hep Onun sevdiklerini sevmek, Onun sevdikleri, kendine sevgili olmaktır. (Seyr-i ilallah) ve (Seyr-i fillâh) gibi sözler de böyledir. Meyan Şeyhullah-i Bahş, salah, takvâ ve faziletlerle süslü bir kimsedir. Aile nüfusu pek kalabalıktır. Herhangi bir iş için yardımlarınızı isterse, kolaylık göstermeniz ikram olur. Size ve doğru yolda olanlara selamlar olsun!