Bu mektup, zamanın sultanı [Selim Cihangir Han] “rahmetullahi teâlâ aleyh” için yazılmıştır. Duâ etmekteki gizli bilgileri açıklamakta, âlimleri övmektedir:
Duacılarınızın en aşağısı Ahmed “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüksek sığınak yerinize ve üstün hizmetçilerinizin kapısına, kırıklığımı ve dualarımı bildiririm. Kölelerin yükselmesi, câhil ve âlim, yakîn ve uzak herkesin korkusuz ve rahatça yaşaması nimetine şükrederim. Ümitlendiğim ve kabul olunacağını umduğum zamanlarda ve fakirlerin toplantılarında, kahraman askerinize yardım, feth ve zafer ihsan etmesi için, Allahü teâlâya duâ etmekteyim.
Allahü teâlâ, abes, faydasız hiçbir şey yaratmaz. Askerin, ordunun vazifesi, devleti kuvvetlendirmektir. Bu parlak dinin yayılması, devletin yardımı ile olur. (İslamiyet kılınçların altındadır) buyuruldu. Bu kıymetli iş, duâ askerine de ihsan edilmiştir. Duacılar, fakir, muhtaç ve hep sıkıntı içinde yaşıyan kimselerdir.
Devletin kuvvetlenmesi için yardım yapılması iki türlü olur: Birincisi, maddi sebeplerle olur. Bu da, asker ile ordu ile [teknik, ekonomik vasıtalarla] yapılır. Bunların hepsi meydanda olan, görülen yardımlardır. Yardımın ikincisi, hakiki yardım olup sebepleri yaratan tarafından yapılmaktadır. Âli-i İmrân sûresi 126. âyetinde ve Enfal sûresinde meâlen, (Yardım, ancak ve yalnız Allahtandır) buyuruldu. Bu yardıma, duâ ordusu vasıtası ile kavuşulur. Duâ ordusunun askerleri, herkesten aşağı ve kalpleri kırık olduğu için, gaza ordusu askerinden daha ileri oldu. Sebepleri geride bırakarak, bunların yaratıcısı ile ilgi kurdu. Fârisî Mısra tercümesi:
Gönlü kırık olanlar, topu ileri sürdü.
Bundan başka, duâ , kazayı, belayı def’ eder. Hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ Âlihissalatü vesselâm”, (Kaza, ancak ve yalnız duâ ile durdurulur) buyurdu. Kılınç, cihat [ve her çeşit harp vasıtaları] kazayı durduramaz. Görülüyor ki duâ ordusunun askerleri, kuvvetsiz ve kırık oldukları hâlde, gaza ordusunun askerinden daha ehemmiyetlidir. Duâ ordusunun askerleri, gaza ordusu askerlerinin ruhu gibidir. Gaza ordusunun askerleri, onların kalıpları, bedenleridir. O hâlde, gaza ordusunun askeri, duâ ordusu olmadıkça, iş başaramaz. Çünkü, ruhsuz bedene hiçbir yardımın ve kuvvetin faydası olmaz. Bunun içindir ki Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, gazalarında ve sıkıntılı zamanlarında, muhacirlerin fakirleri hürmetine Allahü teâlâdan yardım dilerdi. Askeri, ordusu olduğu hâlde, muhacirlerin fakirlerini vesile ederek duâ ederdi. Duâ ordusunun askeri olan biz fakirler, boynumuz bükük, herkesin gözünde aşağı ve kalbimiz kırıktır. Çünkü, (Fakirlik dünyada ve ahirette yüz karasıdır) denilmiştir. Böyle aşağı olmakla birlikte, kıymetlenmekte ve iş adamlarından ileri olmaktadır. Hep doğru söyleyici, (Muhbir-i sâdık) “aleyhi minessalevâti etemmühâ” buyurdu ki (Kıyamet günü, şehitlerin kanını, âlimlerin mürekkebi ile tartarlar. Mürekkeb ağır gelir). Sübhânallahi ve bi-hamdihi. Bu karanlık ve kara yüzlülük, bunların izzetine, şerefine sebep olmaktadır. Bunları en aşağıdan en yukarıya yükseltmektedir. Evet, fârisî Mısra tercümesi:
Ab-ı hayat karanlık yerlerde bulunur!
Bu çok aşağı duacınız, hernekadar kendisini duâ ordusu askerlerinin arasında görmeye lâyık değil ise de, yalnız fakirlik ismi ve duanın kabul olmak ihtimali ile kendisini kuvvetli devletinizin duacıları arasında saymakta ve hâli ile ve dili ile her zaman duâ etmekte ve selametiniz için Fâtiha okumaktadır. Ya Rabbi! Dualarımızı kabul eyle! Sen her sözü işitici ve her şeyi bilicisin!
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız