¥ Varis, meyitin malının tamamına hissedardır. Bazısından hisse almak veraset değildir. 1/268. (1. cilt 268. mektup)

¥ Vasıtinin (lehü-kalbün) [Kaf suresi 37.] Ayet-i kerimesini tefsiri. 3/118.

¥ Vakiat [rüyalar] itibare şayeste [uygun] değildir. Alem-i şahadette [madde aleminde] müyesser olan [meydana gelen, ele geçen] muteberdir, kıymetlidir. 2/58.

¥ Vakiat [rüya] ve ahvali [hali] nakıs olan şeyhlere izhar eylemeyeler ki [söylememelidir ki], onlar azı çok zannederler. 1/230.

¥ Validenin oğluna faydası olmadığı gün için hazırlık yapmayana yazıklar olsun. 1/214.

¥ Valideyn hukuku [ana-babanın hakları], Hakiki matlubun [Allahü tealanın] rızasını kazanmak yanında hiç kalır. Allahü sübhanehunun hakkı, bütün mahlukların haklarından öncedir. 1/127.

¥ “Vallahü basirun bima yamelune” [Onların yaptıkları her şeyi Allahü teala görücüdür.] buyurmuştur. Allahü teala, her şeyi gördüğü halde, çirkin işleri yaparlar. Aşağı bir kimsenin bile, bu işleri gördüğünü bilseler, yüz çevirir, yapmazlar. Bunlar, ya Hak tealanın görmesine inanmıyorlar. Yahut, Onun görmesine kıymet vermiyorlar. İmanı olana ikisi de yakışmaz. 1/73, 1/78.

¥ Veba, Hak tealanın muradı [isteği] olduğundan, Onun muradı ile [isteği ile] dil-tenk [sıkıntılı] olmamak gerektir. Çünkü, sevgilinin işidir. Ondan lezzet alalar. 2/88.

¥ Veba olan yerden kaçmayıp, vefat eden kimse, şehit olur. 2/17.

¥ Veba hastalığı olan bir yerden kaçmak, büyük günahtır. 2/16.

¥ Vitir namazını gece yarısının sonuna tehir müstehaptır. 1/29.

¥ Vücut ile mümkün arasındaki farka sebep ademdir. 3/122.

¥ Vücub-i vücut mertebesinde vücut sabit ise de zarfiyet-i harici ve ilmi peyda [açık, meydanda] olmamıştır. 3/113.

¥ Vücut mertebesinin alem-i misalde zuhuru noktaya yakındır. 2/71.

¥ Vücut için keşf ve şühud erbabından bir cem’i gafir hakikat-i vacip-ül-vücut tealadır demişlerdir. 3/87.

¥ Vücut-i ilahi ve vücub, itibarattandır.

¥ Vücut ve sübut lafzları, mütekellimin indinde [yanında] aynı manayadır. Taife-i aliye, ma-sivaya vücut ıtlakını caiz görmezler [masivayı vücut olarak kabullenmeyi caiz görmezler.]. 2/98.

¥ Vücut-i ilahiden bir ışık, ilim sıfatındaki hakikat-i mümkünat olan, mahiyetler üzerine düşerek, vücut-i zıllı ile haricde mevcut olmuşlardır. 1/234.

¥ Vücudun masivadan [mahluklardan] nefyi vücut-ı asaleti nefyedir. Zira vücut, Hak tealanın esas sıfatlarındandır. Diğerini, ona şerik kılmazlar. Eğer mümkünde [yaratılanlarda] vücut var ise, Hak tealanın vücudunun ışığındandır. Ondan yansımadır. Bu zıllı vücut, Hak tealanın vücudu yanında yok gibidir. Yakındır ki, mevhumlardan ad edeler. 2/44.

¥ Vücudu mümkün [mümkünün vücudu] için ispat eylemek ve hayır ve kemali ona raci kılmak, onu hakka şerik [ortak] kılmaktır. 2/1.

¥ Vücut-i vacip-i teala [Allahü tealanın vücudu], mümkünlerin vücudunün ötesidir. Ve mutlak, mukayedatın [mahlukların] ötesidir. 3/16.

¥ Vücut-i mutlakı [mutlak vücudu], mukayed vücuda münhasır bilmek küfürdür. 2/44.

¥ Vücut-i beşeriyetten [beşeri vücutdan, maddi vücutdan] ne kadar var ise, yolun perdesi de o kadar bakidir [devamlıdır]. 3/122.

¥ Bir vücut ki am ve müşterek ola. Hak tealanın vücut-i hassının zılalindendir. Ve bu zıl dahi, zat-i Hak teala üzerine ve eşya üzere ber sebil-i teşkik iştikakan mahmüldür. Muvatat [uygun] değildir. Ve o zılden murad vücut-i tealanın meratib-i tenezzülatta zuhurudur. 1/234.

¥ Vücut-i harici, bizim efhamımızın [fehmimizin, idrakimizin] ötesidir. 3/113.

¥ Vücut-i haricide Zat-i teala ve tekaddesten gayri hiç nesne yoktur. 3/108.

¥ Vücut-i zihni ve mertebe-i ilmi, aynı şey olup, tarifi. 3/108.

¥ Vücut-i vehmi mertebesi, vehmin yok olması ile, yok olmadığından, nefs-ül-emridir. Fakat, bu nefs-ül emir vücut-i vacip-i tealada sabit olan nefs-ül-emre cenbünde [nazaran] la-şey [adem] hükmündedir. 3/108.

¥ Vücut-i vehmi ki, haricde görünendir. Vehmin yok olması ile, yok olmaz ve sebat ve istikrarı olmayan evham ve hayal değildir. Ve bu dünya işleri ve ahiret muamelesi ona bağlıdır. 2/99

¥ Vücut-i vehmi, mücerred vehmin meydana getirmesi ile olmayıp, Hak tealanın yaratması ile vehim mertebesinde hasıl olmuştur. 3/67.

¥ Vücut-i müteaddiden çokluğun yok olması ile hüküm eylemek ilhad ve zındıkadır [zındıklıktır]. 3/31.

¥ Vücuda ve tevabii vücuda [vücuda tabi olanlara, bağlılara] mazhariyet [zahir olma] ve mir’atiyet [ayna olma] için ademden gayri kabil yoktur. Zira şey’in mazharı, ol şeyin mukabilidir [zıttıdır]. Vücudun mübayın ve mukabili ademdir. 3/57.

¥ Vücut-i teala için [Allahü tealanın vücudu için] hiç adem mukabil değildir. 3/63.

¥ Vücut-i zılli, mahlukların varlığının başlangıcıdır. 1/234.

¥ Vücut-i ferzend [evladın varlığı], Allahü tealanın büyük ihsanıdır. Yaşadıkları müddetçe, insan çok faydalarını görür. Ölümleri de, sevap kazanmaya ve yükselmeye sebep olur. [Fakat, çocuklarına dini, imanı öğretmeyen ana babaya, çok azap yapılacaktır.] 2/17.

¥ Vahdet-i vücut erbabı, ism ve sıfatları, itibarat-i ilmiye zannederler. [İlmin itibarları zannederler]. 2/45.

¥ Vahdet-i vücut, sekrin galebesinden [çokluğundan] ve muhabbetten meydana gelir. Muhabbet, sevenin nazarından [gözünden] gayriyi siler, giderir. Ve aşırı şevkten dolayı, kesreti, vahdetin aynası gösterir. Mir’at, şühuttan gizlenmiştir. Zahir olan hemen surettir. 3/31.

¥ Vahdet-i vücut mutlaka nefs-ül-emridir. Ve teaddüd-ü vücut, tevehhüm [kuruntuya düşme] ve teheyül [hayale getirme] itibariyle nefs-ül-emridir. 2/44.

¥ Vahdet-i vücuda bağlı olanlar [tutulanlar] zıllı asıldan fark edememişlerdir. 1/234.

¥ Vahdet-i cemal, hazret ilme tesmiye olunur ki, teayün-i evvelin yani hakikat-i Muhammedinin zıllıdir. 3/121.

¥ Vahşi “radıyallahü anh”, Veysel Karniden üstündür. 1/210.

¥ Vera, İslamiyetin men ettiği şeyleri terk etmekten ibarettir. 3/40.

¥ Vera ile dininiz kaimdir [ayaktadır]. “Hadis-i şerif” 2/81.

¥ Vera ve takva, yasaklardan sakınmak demek olup, [şiddetli] zaruriyat-i dindendir. 1/286.

¥ Vera, yani haramlardan kaçmadıkça ve mubahların fazlasından kaçınmadıkça ele geçmez. 1/286.

¥ Veraın tamam olması için, lisanını gıybetten korumalı, sui zandan kaçınmalı, kimse ile alay etmemeli, yabancı kadınlara, kızlara bakmamalı, doğru söylemeli, Allahü tealanın nimetlerinin çokluğunu düşünerek, kendini ucbdan [beğenmekten kurtulmalı], malı boş yerlere harc etmemeli, nefsi için mevki, makam istememeli, namazları vaktinde kılmalı, Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdikleri iman ve iyi işleri öğrenip, kendini bunlara uydurmalı. 2/66.

¥ “Zerre miskali vera, nafile sadaka, oruç ve namazdan hayırlıdır.” Hadis-i şerif. 2/66.

¥ Vasl-ı uryani, nurani perdelerin tamamen kalkmasından [yok olmasından] sonradır. 2/42.

¥ Vüsul, nübüvvet mertebesinde, husul, vilayet makamında olur. 1/302.

¥ Vüsul [ulaşma, yetişme] ile ittisal [kavuşma] meyanında fark çoktur. 1/220.

¥ Vüsulde pir [ihtiyar], civan [genç], nisa [kadın], sıbyan [çocuk] ve emvat [ölüler] müsavidirler. Yalnız edebe riayet şarttır. 1/260.

¥ Vüsul-i matlub [matluba ulaşma], afak ve enfüsün ötesine bağlılık ve ma-sivay-ı süluk ve cezbeye bağlıdır. 3/99.

¥ Vüsul, beka-billah makamında hasıldır ki, fenadan ve nisyan-ı ma-sivadan [masivanın unutulmasından] sonra hasıl olur. 3/31.

¥ Vüsul-i zat-i teala iki kısımdır: [Zat-i tealaya kavuşmak iki kısımdır.] Biri nazari kavuşmak olup, asaleten Halilullahın nasibidir. Zira, Zat-i tealaya yakın teayün, teayün-i evveldir ki, rabb-i Halildir. İkincisi, vüsul-i kademi olup, bilhassa Habibullaha mahsustur ki, bu vüsul [kavuşmak], kurb derecesinde çok kuvvetli olmakla, tecelli-i zatın Resulullaha münasebeti ziyadedir. İmdi Enbiya meyanında, bütün faziletler, bu iki büyüğün nasibi oldu. 3/87.

¥ Bu kısa vakitte ve az fırsatta, manevi hastalık [illet] olan, kalp hastalığının, çok zikir ederek, giderilmesi, mühim [ehemmiyetli] ilaçdan ve büyük maksattan olmalıdır. 1/166.

¥ Vakit-i şebabda [gençlikte], istikamet üzere olmak [ahkam-ı İslamiyeye uymak], dünya ve ahiret nimetlerinin en üstünüdür. [Bunun için, evlatlarını dinsiz muallimlerin, gazetenin, arkadaşların tuzaklarına düşürmemelidir] 1/146

¥ Vilayet-i saniye [ikinci vilayet], fenadan sonra, beka ile müşerref olup [şereflenip], vücut ve tevabi-i vücut ita buyurulmasıdır. 3/88.

¥ Vilayatin tefavütleri [farklılıkları], derecat-i kurb itibariyledir [yakınlık dereceleri itibariyledir]. 2/92.

¥ Vilayet, kurb-i zıllidir [zıllere yakınlıktır]. Ve onda olan giriftarlık [bağlılık] zılle bağlılıktır. 3/35.

¥ Vilayeti, taharet [abdest almak] gibi, İslamiyeti, namaz gibi bilmek gerektir. 2/46.

¥ Vilayet, Allahü tealaya yakınlıktan ibarettir ki, bu ise zıllere yakınlıktır. 1/302.

¥ Vilayette, insanlık sıfatlarını, nübüvvette, sıfatların çirkin şeylere bağlanmasını yok etmek lazımdır. 1/302.

¥ Vilayette, dünya ve ahiretin unutulması lazımdır. Nübüvvette, ahirete bağlılık iyidir. 1/302.

¥ Vilayet, fena ve beka devletini [nimetlerini] tahsilden ibarettir [kazanmaktan ibarettir]. 1/216.

¥ Vilayet, akıl ile anlaşılamaz. 1/198

¥ Vilayette keramet şart değildir. 2/92.

¥ Vilayet, Allahü tealaya yakınlıktan ibarettir ki, ma-sivayı unuttuktan sonra, ihsan edilir. 2/92.

¥ Vilayette, kemal-i itminan olamayıp, kısmen mevcuttur. 2/50.

¥ Vilayetin bütün üstünlükleri, ahkam-ı İslameyenin suretine uymanın neticesi, Peygamberlik üstünlükleri, ahkam-ı İslameyenin hakikatinin meyveleridir. 2/50.

¥ Vilayet dereceleri tamam olup, nihayete vardıktan sonra, keşf veya ilham ile hasıl olan bilgiler, Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiklerine tam uygundur. [Nakil olunan bilgilerin aynıdır.] 1/286.

¥ Vilayetin yarısı uruc [yükselmek] ve diğer yarısı nüzüldür [iniştir]. Bazıları yükselmek tarafını vilayetin tamamı zannedip, iniş tarafını nübüvvetin kemalatı zannederler. Halbuki bu iniş dahi, yükselmek gibi vilayettendir. 1/301.

¥ Vilayetin nihayeti [sonu] seyr-i enfüsinin nihayetine [sonuna] kadardır. 2/42.

¥ Vilayet mertebelerinin nihayeti [sonu] kulluk makamıdır. Abdiyetin [kulluk makamının] fevkinde [üstünde] bir makam yoktur. 1/285

¥ Vilayette teveccüh Hakkadır. Nübüvvette teveccüh, hem Hakka, hem halka olup, birbirine mani olmaz. 1/273.

¥ Vilayette, nefs itminana kavuşmuş iken, bedeni meydana getiren maddeler, taşkınlık ve serkeşlikten vazgeçmiş değildirler. Mesela, cüz’i nari hayriyet ve tekebbürden vazgeçmiş değildirler. Cüz’i arzi hisset ve alçaklığına pişman olmamıştır. 2/50.

¥ Vilayet 5 derece olup, herbiri, 5 latifeden birinin vilayetidir. Herbir derece, ülülazm Peygamberlerden birinin vilayetinin bir parçasıdır. Vilayetin 1. derecesi, Adem aleyhisselamındır ki, onun mürebbisi [onu yetiştiren] tekvin sıfatıdır ki, menşe-i sudur-i ef’aldir. [Amellerin meydana çıkışının başlangıcıdır. İnsanların her işini bu sıfat yapar.] 2. derece, İbrahim ve Nuh aleyhimesselamın ayağının altıdır [altındadır]. Onların rableri [yetiştiricileri] ilim sıfatıdır ki, sıfat-i zatiyenin en genişidir. Ve 3. derece, Musa aleyhisselamın ayağının altındadır. Ve Onun rabbi, selb sıfatlarındandır ki, mukaddes ve kusursuzdur. 5. derece, Peygamberlerin sonuncusunun ayağı altındadır. Ve onun rabbi, rablerin rabbidir. Ve sıfatları, şuunları, takdisleri ve tenzihleri kendinde toplamaktadır. 1/260.

¥ Vilayeti 1. derecede olan bir Nebinin vilayeti, en yüksek derecede olan velinin vilayetinden çok üstündür. 1/260. [Müjdeci Mektuplar: 369.]

¥ Vilayet, ya hassa [hususi] veya amme [umumi] dir. Vilayet-i amme, mutlakan vilayettir. Vilayet-i hassa, Vilayet-i Muhammedidir ki, tam fena ve olgun bekadır ki, nefs mutmainne olur. 1/135.

¥ Vilayetlerin birbirlerinden üstünlüğü, latifelerin üstünlük sırasına bağlı değildir. Ta ki, ahfa sahibi diğerlerinden efdal ola. Belki, asla yakınlık ve uzaklık bakımındandır. Ve kalp latifesinde olan bir Veli, asla daha yakın olmakla, ahfa sahibinden daha üstün olabilir. 1/260. [Müjdeci Mektuplar: 369.]

¥ Vilayet-i Muhammedi geri alınmaz. Diğer vilayetler, elden gidebilir, geri alınabilir. 1/287.

¥ Vilayet-i sugrada, vehm ve hayalden kurtuluş yoktur. Vilayet-i kebirede [kübrada] vehm ve hayalden kurtuluş müyesser olur. 2/3.

¥ Vilayet-i sugra, alem-i kebirdeki latifeleri geçtikten sonra başlar. Beş latifenin aslları olan zılleri, seyr-i fillah ile geçmekle biter. 1/260.

¥ Vilayet-i sugra, afak ve enfüse tealluk eder ki [onunla alakalıdır ki], vilayet-i zıllidir ve bunun müntehilerine tecelli-i berki [şimşek gibi gelip-geçen tecelli] vardır. Vilayet-i kübra, asla tealluk edip, akrabiyet [yakınlık] Hak sübhanehuda seyrdir. Bu vilayet-i Enbiya olup, daimi tecellidir. 2/3.

¥ Vilayet-i ulya ki, vilayet-i melei aladır. Batın ismine tealluk eder [bağlıdır]. 1/260.

¥ Vilayet-i kübra ki, vilayet-i Enbiyadır. İsmlerin zıllerinin ve sıfat-ı vücubiye dairesini, seyr-i fillah ile geçtikten sonra başlar. İsimlerde, sıfatlarda ve şüunlarda seyr ederek biter. Böylece, beş latifenin seyri tamam olur. 1/260.

¥ Vilayetlerin ve kemalat-i nübüvvetin üstünde, İbrahim aleyhisselamın kemalatı [üstünlüğü] ve son resul olan Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin kemalatı mevcuttur. 2/50.

¥ Vilayet-i hassadan sonra uruc [çıkış] ve nüzuldür [iniştir]. 2/59.

¥ Vilayet-i Muhammediye [Muhammed aleyhisselamın vilayeti], bütün Peygamberlerin vilayetlerini havidir [hepsini kaplar]. Onların birinin vilayetine kavuşmak, bu vilayet-i hassanın bir parçasına kavuşmaktır. 1/77.

¥ Vilayet-i Muhammedide, seyrin sonu, şanın zılline kadardır ki, onun ismidir. 1/287.

¥ Vilayet-i kübra, asla aid yakınlıkta, Hak sübhanehü ve tealada seyrdir ki, bu, vilayet-i Enbiya olup, daimi tecellidir. 2/3.

¥ Velinin nüzulü [aşağı dönmesi] çok olunca, kemali de çok olur. 1/272.

¥ Veli, sahabe mertebesine yetişemez, ulaşamaz. 3/23.

¥ Veli, hiçbir Pergamberin mertebesine varamaz. 1/287.

¥ Velinin bir bakımdan Nebi üzerine efdal olması mümkündür. Her bakımdan üstünlük Nebi içindir. 2/7.

¥ Velilerin mebde-i teayünleri, ayağı altında oldukları Peygamberin mebdei teayünü olan ismin cüz’iyatının cüz’iyatıdır [parçalarından bir parçadır]. 3/113.

¥ Vehim ve hayal, enfüs ve afak dairesinden çıkmak mümkün değildir. Bunların nihayeti, zıllin nihayetine dektir. Ve bir makamda ki, zıl olmaya, vehim dahi yoktur. 2/58.

¥ Vehim ve hayal, salikin [tasavvuf yolcusunun] ahvalini tasvir ve aşikar edip [meydana çıkarıp], ilim erbabından eder. 2/58.

¥ Vehim, kul ile Rab arasındaki ellibin senelik yolu, az zamanda kat edip, derecat-i vüsule İsal eder [kavuşma derecesine kavuşturur] ve hayal, dekaık-ı esrar-ı gaybi [gayb esrarını] kendi aynasında keşf eder. 3/108.

¥ Vehim mertebesinde, meydana gelme, Hak tealanın yaratması ile olup, vehmin vücuda getirmesi değildir. 3/96.

¥ Vehim mertebesinin, ilim mertebesinden ziyade, harici mertebeye benzeme ve münasebeti vardır. 3/108.

¥ Zeydiye mezhebi, Zeynelabidinin oğlu Zeydin yoludur ki, şii mezhebidir.

¥ (Vebtegu ileyhil-vesilete…) [Maide suresinde, Ona kavuşmak için vesile arayınız!] buyurulmuştur. Bu rah-i gaybül-gaybda, mürşid-i kamilin yardımı olmadıkça, yol almak ve süluk eylemek çok zordur. Mecazi sultanın [dünya sultanlarının] huzuruna vesilesiz kavuşmak mümkün değil iken, hakiki sultanın dergahına [kavuşmak için], vesile zaruri lazımdır. 6/17.

¥ Varidat, beşarat [müjde] ve yüksek işaretler ve marifetlerin, esrarın zuhuru, kamil olmayı gösterir. Lakin, kemal sahibi olmanın şartı değildirler. 4/122.

¥ Vakiat [rüyalar] sahih olduğu takdirde, kuvvetin müjdesi ve istidattır. Husule delaleti [işareti] yoktur. 4/24.

¥ Vakiaları [rüyaları] müjdeci bileler. Uyanık iken ne meydana gelirse, ona itibar edeler. 4/205.

¥ Valide, peder, dede ve hocaya, İslam dinine uygun olan, rücu ve tevazu hakikaten Hak tealayadır. 4/79.

¥ Bir valinin himayesinde ibadet edenlerin amelleri gibi, o valiye de Hak teala ihsan eder. 6/64.

¥ Ve ’mür ehleke bis-salati vastabir aleyha la nes elüke rizkan nahnü ner-zü-kuke-vel-akıbetü lit-takva. [Ya Muhammed “sallallahü aleyhi vesellem”! Ehl-i beytine ve ümmetine, namazı emret! Geçim darlığına sabredin! Senin ve onların rızkını vermek için çalışmanı istemiyoruz! Muhakkak sana ve onlara rızkı biz veririz. Sen kalbinle ahiret işine ihtimam eyle. Güzel son, müttekiler içindir. (Taha suresi 132. Ayet-i kerimesi meali)] 6/127.

¥ Her varid ki [hasıl olan, meydana gelen ki] zahir ola [meydana çıka], şükrünü yapıp, onda temkin [temekkün] husulinden sonra, ondan yükselmek talebinde olalar. 4/104.

¥ Vitirden sonra secde yapmanın haberlerde ve eserlerde aslı yoktur. Hind memleketinde amel olunur. Ehl-i arabda onunla amel yoktur. Ve hakkında fıkıh-ı muhtardan dahi rivayet yoktur. Şafiiye, tahrimine kailler, hanefiye, onu bilmezler. “Sünen-i hüda”. 4/142.

¥ Vücub mertebesi, esma [isimler], sıfat, şuun ve itibaratı [itibarları] toplamıdır. Ve fena ve beka bu mertebededir. Zat mertebesinde, itibarlardan bir itibarı mülahazasız, fena ve beka mütasavver değildir. 6/8.

¥ Vücut için, Hak sübhanehunun hakikatidir demek, Ehl-i sünnet itikatına uygun değildir. 4/230. [Saadet-i Ebediye: 959.]

¥ Vücudun, zat-i tealaya bağlılığı, bir şeyin meydana geldiği yerden çıkmasına nisbeti gibidir. 4/85.

¥ Vücut, kevn [olma] ve husul [açığa çıkma] manasınadır. 4/230. [Saadet-i Ebediye: 959.]

¥ Vücut, şey’in mertebelerden bir mertebede ve alemlerden bir alemde, yani haricde zuhurudur. 4/230. [Saadet-i Ebediye: 959.]

¥ Vücut ve onun tevabii, sıfat-ı hassa-i mabuttur. Mümkünde vücut-ı zılli sabittir ve müsteardır. 6/126.

¥ Vücut-i mümkün [mümkünlerin vücudu], Hak tealanın vücudunun zıllıdir. Ve mümkünlerin sıfatı, vacip-i tealanın kemalatının zılleridir. 4/63.

¥ Vücut-i masiva [mahlukların vücudu, varlığı] mecazi vücutdur. Mecazi vücut zihinlerde, hakiki vücut olduğu için, Salik [tasavvuf yolcusu] onun hakiki ünvanını nefy eder ki, mecaz, hakikatin varlığı ile bilinmiye, olmaya ve Hak celle ve alanın hakiki vücudu ile ortak olmaya. 4/152.

¥ Vücut-i beşerinin nefyine bir saat say eylemek [gayret etmek, uğraşmak], ibadet ehlinin nice yıl ibadetlerinden daha iyidir. 4/58.

¥ Vücut-i abid der-meyan olan ibadet [ibadet edenin (abidin) vücudunü düşünerek yapılan ibadet], Allahü tealaya layık değildir. O makamda halis din isterler ki, ortağa razı değildir. [Allahü teala, kendine şerik, ortak yapılmasına razı olmaz.] 4/31.

¥ Vücut için üç mertebe vardır: Biri, vehm mertebesidir. Enbiya ve melekler ve kümmel-i Evliya bu mertebeden haricdir. İkincisi, nefs-ül-emir mertebesidir ki, sıfat ve ef’al-i ilahi, Enbiya ve melaike ve neş’e-i ahiret bu mertebededir. Üçüncüsü, mertebe-i haricdir ki, zat ve sıfat-i semaniye-i vacip-il-vücut o makamda mevcuttur. 4/85.

¥ Vücut-i zihni ve harici, mertebe-i imkanda taksimdir. Mertebe-i tealada ne haricin ve ne ilmin güncayişi [sığması] yoktur. 4/85.

¥ Vücut-i vehmi, aynada eşyanın suretinin vehmi gibidir. O suret, cevher [madde] olmayıp, kendileri ile kaim olmadıkları gibi, araz gibi, mahalsiz [yersiz] değildirler. Ve aynaya hulul ve sereyanları da yoktur. 6/46.

¥ Vücut-i vehmi, ilim-i ilahide mevcuttur. Hak sübhanehu, alemi bu mertebede halk buyurmuştur [yaratmiştir]. Haricde mevcut değildir. 4/152.

¥ Vücut, ademin [yokluğun] zıttı değildir ki, ademin [yokluğun] yok olmasında vücut lazım gele. 4/230. [Saadet-i Ebediye: 959.]

¥ Vücut, her hayır ve kemale mebde [başlangıç], adem [yokluk], her şer ve nakısa menşedir. 6/162.

¥ Vücut, her hayır ve kemale mebdedir [başlangıçtır] demek, her hayır ve kemal Hak sübhanehudan faizdir [yani ondan gelir] ve vücut, o feyzin vüsuline vasıtadır. 4/85.

¥ Vücut-i adem tabirinin tarikadde manası, fena üzerine tereddüb eden [aid olan] bekadır. 4/165.

¥ Vücut-i ademin sahibi, vücut-i beşeriyete avdetten emin değildir. Lakin, vücut-i fenanın sahibi onun hilafıdır. 4/182.

¥ Vücut-i beşeriyetten kıl kadar dermeyan olunca, nef-yü ispat kelimesiyle kendi uluhiyetini ispat eder. Ol Cenaba layık olmaz. Bu marazdan [hastalıktan], şifayab olmaya [şifa bulmaya] imkan yoktur. Bu gizli [ince] şirkten kurtulan, avlanılamayan anka kuşu hükmündedir. 6/116.

¥ Vücut ve icadın varlığı hubdur [sevgidir]. 4/113.

¥ Vahdet ve kesret birbirinin zıttıdır. Vahdete talib olana kesreti terk etmek zaruridir. Salik, her ne kadar kesret [çokluk] tarafı ile ülfet ederse, dur ve mehcur-ı vahdettir [vahdetten uzak olur]. Hem taleb ve muhabbet tarikiyle [yolu ile] ve hem did ve daniş [görmek ve bilgi] cihetinden vicdani olmak gerektir. 6/51.

¥ Vahdet-i vücut erbabı [ehli], heme-ust [her şey Odur] deyip, mukeyedatı ayn-ı mutlak hayal ederler [sonradan var olanları, mutlakın aynı zannederler]. 6/73.

¥ Vahdet-i vücut ehli, halk [yaratılanlar], hakkın bu kisve ile meydana çıkışı ve hakkın bu asar [eserler] ve ahkam ile tahakkukudur deyip, hiçbir şeyde kötülük ve kötülüğün aslı yoktur. Eğer var ise, nisbi ve izafidir derler [var kabul edilendir, derler]. 6/62.

¥ Vahdet-i vücuda kail olanlar [vahdet-i vücut ehli], Hak celle ve alaya mutlak [kayıtsız, şartsız] derler. Ve mahlukat, o mutlakın bir şarta bağlılarıdır, derler. Eğer mutlakı, mukayedat [bağlılar] mertebesine has [mahsus] bilirlerse ve ona diğer vücut ispat eylemezlerse [ayrıca bir vücut var bilmezlerse] ki, ekser mülhidler, bu itikat üzeredir. Lazım gelir ki, Hak sübhanehu, vücutda ve sair kemal sıfatta mümküne muhtaç ola. Mesela külli-i, tabii gibi ki, efradına münhasır olmakla, vücudunda efrada muhtacdır. Bu itikat hakikaten Allahü tealayı nefy [inkar]dir ki, açık küfürdür. Ve eğer mertebe-i ıtlakı, meratib-i tekayüdatın verası olmak üzere ispat ederlerse ve mutlaka vücut-i müteassıla derlerse, meyanlarında, nisbet-i isneyniyet sabit olarak, vahdet-i vücut batıl olur. Zira El-isnan mütegayiran, bu takdir üzere vahdet-i vücut ile hüküm eylemek zuhurat-i vücudun tenevvui itibariyledir. Mesela, bir şahıs, Zeyd’in aynada yansıyan suretini görüp, ben Zeyd’i aynada gördüm der, şey’in mazharına şey’in aynıdır demek, tegayür mevcut iken, ayinedarı olmak alakasıyla mümkündür. Pes heme ust [her şey Odur] manası peyda olur. Şey’in mezahiri, min vechin ayn-i şey ve min vechin dahi gayri şeydir. Galebat-i sekr ile veche-i gayriyet mestur olur. [Sekrin galip olması ile diğer cihet örtülür.] 5/108.

¥ Vahdet-i vücut, imam-ı Rabbani indinde, vücut ve kemalat-i tabia-i vücut hassa-i Rabbi mabuttur manasınadır. 6/73.

¥ Vahy-i kati [kati vahy] ile sabit olan dini, saçma sapan [doğru dürüst olmayan] ve evham ve hayaller ile, ref’ eylemek [ortadan kaldırmak] mümkün değildir. 6/51.

¥ Ve zeru zahirel-ism-i ve batınahü mucibince, ismin zahirisi ve batınisi terk olunmalıdır ki, her birinin şükrü eda oluna. 6/95.

¥ “Vera sahibi imam arkasında kılınan namaz kabul olur. Vera sahibine verilen hediye kabul olur. Vera sahibi ile oturmak ibadet olur. Onunla konuşmak, sadaka olur.” Hadis-i şerif. 5/112. [Cevap Veremedi: 353.]

¥ “Vera ehlinin 2 rekat namazı, günahkarın bin rekatinden efdaldir.” Hadis-i şerif. 5/112.

¥ Vüsulde umde [esas] zikir, muhabbet-i mukteda mürşide muhabbet olup, [uyulana muhabbet olup], başa asa vesaire ile vurmak değildir. 5/36.

¥ Vüsul meratibi münkati olmaz dedikleri, tecelliyat-i zatiye [zatın tecellileri] içindir. Yoksa tecelliyat-i sıfatıye [sıfatların tecellisi] itibariyle değildir. 4/52.

¥ Vüsul için olan [kavuşmak için olan] bütün yollar, ahkam-ı İslamiyenin tatbik edilmesi şartına bağlıdır. Her kim ki, bu büyük İslamiyet dairesinden huruc edip [çıkıp] ve bu yolların birinden kavuşmak isterse, yolda kalır. Matluba kavuşamaz. Ve belki doğru yoldan ayrılmış olur. Bütün tarikatların [yolların] menşei [kökü] İslamiyettir. 4/29.

¥ Vüsul-i hakiki [hakiki kavuşmak] ve hakiki ihata-i maruf, tavk-ı beşerden [belli beşerin gücünden] haricdir. Herkes, bu adem-i idrak derdine mübteladır. 5/86.

¥ Vüsul, isneniyeti muhbir beka-yı vasılı muş’irdir. Pes [öyle ise] vusldan güzer edip [geçip], nef-i sırfa ve hayrete gelmek gerektir. 5/149.

¥ Vefat eden bir şahsın üzerinde bir şahsın hukuku [hakkı] var ise, mesela deyn [borç] ve gayri gibi, onun ruhunu yükseklere götürmezler. Ve yükselmekten men’ ederler. Ta ki, o meyitin tarafından [yakınlarından] biri hakkı eda ede. Hak eda olundukta, bu hapisten kurtulur. Hadis-i şerifteki hüküm, o şahsa mahsustur ki, onun ruhuna bu dünya hayatında yükselmek vaki olmamıştır. Ama, Allahü tealanın celle sultanühü keremi ile, dünya hayatında bu teallukat mevcut iken, onun ruhu yükselmiş ise, ölümden sonra dahi, yükselmek vaki olur. Eğer ruhu dünyada hapsedilmiş ve kafeste ise, vefattan sonra yükselmesi, hukukun edasına bağlıdır. 4/19.

¥ Vefat-ı ehibba [dostların vefatı] haber-i vahşet eserinin istimaında [ziyarete gitmekte] o kadar gam ve keder zahir olur ki [meydana gelir ki] yazmak mümkün değildir. Lakin Allahü tealanın takdiri ile ve iradesi ile olduğundan, sabır ve tahammül ve teslim ve rıza ile tahammülden gayri çare yoktur. Geçmişleri dua ve Fatiha ile yad etmeli ve sevindirmelidir. Ferta [yarın] bizler de, o cemaate dahil olup, ev, bark ve evlatlardan ayrılıp ve onlara veda edeceğimiz muhakkaktır. Ahiret sermayesini amade [ahirete hazırlanıp] ve kabir ve kıyameti gözleyip, ahiret fikri ile olmak lazımdır. 5/75.

¥ Vakt-i amelde [amel vaktinde] ecr taleb edip ve onunla kalmak, kendini ecrden mahrum eylemektir. 4/61.

¥ Vakt çok azizdir [kıymetlidir]. En aziz ve kıymetli şeyler için kullanmak gerektir ki, bu da, sahibine hizmet etmektir. 6/190.

¥ Vakt-i habde [uyku vaktinde], on kere La havle ve la kuvvete illa billah, diyeler. 5/33.

¥ Vakt-i habde [uyku vaktinde], Ayetel kürsi okumalıdır. 5/33.

¥ Vukuf-i adedi [11 tabirden biri], zikir-i nef-yü ispatın [La ilahe illallah söylemenin] adedine bu yolda, bilindiği üzere, vakıf olmaktan ibarettir ki, her bir nefeste tek ola. 6/47.

¥ Vukuf-i kalbi [kalbin Allahü tealadan agah olması], bila zikir kalbe [zikrsiz kalbe], müteveccih, vakıf ve nazır olmaktır ki, kalbe masiva hutur etmeye. 4/65.

¥ Vilayet-i suri sebebi ile, veraset-i maneviyeye müdahele eylemek hatadır [tehlikedir]. 5/77.

¥ Vilayet, nübüvvetin zıllıdir. 4/71.

¥ Vilayet, salikin [tasavvuf yolcusunun] mebde-i teayyünü olan isme vasıl olmaya ve o isimde fenaya bağlıdır. 6/229.

¥ Vilayette ilim şart değildir. Velilik vaki olup, ilim vermezler ise, hiç noksanı yoktur. 5/73.

¥ Vilayet ve nübüvvet kemalatının [olgunluğunun] on latifeye ihtisası vardır. 6/118.

¥ Vilayet, fena ve bekadır. Vilayetin sıfatı, dünyadan yüz çevirmek ve kaçınmak ve ahirete meyl ve bağlanmaktır. 6/217.

¥ Vilayette ilim şart değildir. Velinin, kendi vilayetinden ve yakınlığından haberdar olmaması mümkündür. Fe minna men alime ve minna men cehile. [Bazımız bilir, bazımız bilmez.] 6/19.

¥ Vilayette, ma-sivayı unutmaktan ibaret olan fena şarttır. 4/180.

¥ Vilayette, fena şarttır. Salikin örtünmesi [istitarı] demek olan adem [yokluk] şart değildir. 4/12.

¥ Vilayetin kemali [olgunluğu, üstünlüğü] cezbe ve süluke bağlıdır. Bunlar vilayetin iki rüknüdür. Nübüvvet kemali bunlara bağlı değildir. 5/78.

¥ Vilayet-i İseviye [İsa aleyhisselamın vilayeti], hafiye tealluk eder. [Hafi latifesi ile alakalıdır.]. 5/134.

¥ Vilayet-i Museviye [Musa aleyhisselamın vilayeti], vilayet-i sırra hastır. 5/134.

¥ Vilayet-i Muhammediye, ahfaya tealluk eder. 6/57.

¥ Vilayet-i hassa, nefsin fani olmasına bağlıdır ki, “MUTU KABLE EN TEMUTU” [Ölmeden önce ölünüz], bu fenaya işarettir. 6/171.

¥ Vilayet, yalnız kalp ve ruhun fenası ile husul bulmak mümkündür. Lakin onun fenası, diğer latifelerin fenasına bağlıdır. 6/4.

¥ Vilayet-i sugra, vilayet-i Evliyadır. Vilayet-i kebire [kübra], vilayet-i Enbiyadır. 4/205.

¥ Vilayet-i sugranın nihayeti [sonu], seyr-i enfüsi ve seyr-i afakinin nihayetine erişmiş olmakladır. 6/39.

¥ Vilayet-i sugra, cezbe ve sülukun mecmuuna merbuttur [tamamına bağlıdır]. 4/12.

¥ Vilayet-i sugra, mebdei teayün olan ismin zılaline vüsul [zıllerine kavuşmak] ve orada seyrin husuli, vilayet-i kübra ismin üsulüne vüsuldir. 6/207.

¥ Vilayet-i sugra ve vilayet-i kübra, Ezzahir ismine tealluk ederler. Bu isimden güzar ettikte [geçtikte], El-batın ismidir ki, vilayet-i melei aladır. 4/47.

¥ Vilayet-i ulya, vilayet-i melei ala olup, vilayet-i Enbiya üzerine dahi tefevvuku [üstünlüğü] vardır. 5/141.

¥ Vilayet-i sugra, vilayet-i kübra ve vilayet-i ulya, imam-ı Rabbaniye hasıl olan mustalahattandır. Sairlerin kelamında mevcut değildir [Diğer Veliler böyle sözler söylememişlerdir]. 6/207.

¥ Vilayet-i selase [3 vilayet], vilayet-i sugra, vilayet-i kübra, vilayet-i ulyadır. 4/130.

¥ Vilayet-i selasede [3 vilayette], terk-i zikir-i kalbi [kalp ile zikri terk] ve murakabe ile olup, nübüvvet kemalati ki, alem-i halkın tamamen temizliği [tahareti] ve itidali [orta hali] bu kemale [olgunluğa] bağlıdır. Kuran-ı Mecidi okumak ve namaz kılmak, bu makamda, terakki bahş ve sudmenttir [yükselmek için ihsan ve faydalıdir]. Çün bu yüksek makamda yükselmek oldukta, ifade-i kemalat o mevtinde halis fadl ve ihsan ile olur. O makamda, amelin ve itikatın eseri yoktur. Ve arif, bu makamda kendini ahkam-ı İslamiye dairesinden dışarı görür. Lakin çün [madem ki] İslamiyet asıl ve esastır. İslamiyetten çekinme düşünülmüş değildir ki, eğer bu asıl helalpezir [helal kabul edilen] olursa, sütunlara ve binaya dahi halel tesir eder. Çün [çünkü] bu makamda dahi balaya giden oldukta, muamele tefaddülden [ihsandan] muhabbete tebeddül [değişiklik] eder. Ve ifade-i kemalat, muhabbet sebebi ile olur. Tefaddül [iyilik, fazilet] ve ihsan başka, aşk ve muhabbet başkadır. 5/97.

¥ Vilayet-i sugranın kemalatının hasıl olmasında umde [prensib, esas] murakabe ve kalp ile zikrdir. 6/64.

¥ Vilayet-i kübradan sonra terakki [yükselmek] zikir ile olmayıp, namaz ve Kuran-ı kerim okumak ile olur. 5/119.

¥ Vilayet-i ulyada terakki [yükselmek] bil-asale, alem-i halk latifelerinden, su, hava ve ateşin nasibidir. 5/92.

¥ Vilayet-i ulyadan sonra, kemalat-ı nübüvvet [nübüvvet kemalatı] vardır ki, bil-asale Enbiyaya mahsustur. Ve varis olmak ile her kime nevaziş [iltifat] ederlerse, ona dahi hasıl olur. 4/47.

¥ Vilayet-i Enbiya dahi olsa, kemalat-ı nübüvvete nisbetle, hiç itibarı yoktur. 5/97.

¥ Kemalat-i nübüvvet ve sonrası olan yükselme amel mukabili olmayıp, fadl ve ihsana bağlıdır. Bu makam mürseline [Resullere] mahsustur. Bu makamdan sonra muamele, sırf muhabbete bağlı olur. Burada dahi muhibbiyet ve mahbubiyet dereceleri vardır. 4/137.

¥ Vilayet-i kübra, vilayet-i Enbiyadır. Bunu geçtikten sonra, vilayet-i mele-i aladır. 4/205.

¥ Veli, vilayet-i mele-i ala ile şereflenince, ismetten hissedar [haramlardan el çekmekten hissedar] ve günahtan mahfuz olur [korunur]. 6/59.

¥ Velinin batını [kalbi, ruhu] zahirinden [bedeninden] ayrıdır. Bedenin [zahirin] gafleti, ruhuna yol bulamaz [ruhunun haberi olmaz]. 5/134.

¥ Veliden küçük günah meydana gelmesi caizdir. Onun işlenmesi ile vilayetten azl edilmez [çıkarılmaz]. 5/120.

¥ Vehim ve hayal, başlıbaşına itimata şayan değildir [itimat edilmez]. Fakat, bunlardan tasavvuf yolunda çok istifade olunur. 4/182.

¥ Vehmin kaydından ve hayalin sahasından kurtulmak, bu fani alemde zordur. 6/146.

¥ Vehim ve hayal, kendinden daha ilahi yakınlığı anlamaya kadir değildir. Ve onu muhal bilmeye yakındır. 6/74.

¥ Vehim mertebesi, numud-ü bi buttan ibarettir [varlık görünüşünden ibarettir]. Nokta-ı cevvaleden meydana gelen daire gibi ve suretin aynada görünmesi gibidir. Aynada asla suret mevcut değildir. Ve aslın hayalini göstermekten ziyade sabit olan yoktur. 5/108.

¥ Veysel Karani’de, kalp ile yakınlık mevcut iken, beden ile yakınlık ile şereflenemediğinden, beden ile yakın olan cemaatin en ednasının [en aşağı mertebede olanın] mertebesine vasıl olamadı. 4/52.

¥ Veysel Karani, sahabeden hiç birinin mertebesine yetişemedi. 6/53.

¥ Veysel Karani, tabiinin hayırlısından iken, Eshab-ı kiramın en aşağı mertebede olanının mertebesine yetişemedi, vasıl olamadı. 4/50.

¥ “VE LESEVFE YÜTİKE RABBÜKE FETERDA” [Sana, razı oluncaya kadar [yeter deyinceye kadar] her dilediğini vereceğim. (Duha suresi 5. Ayet-i kerimesinin meali)], bu ümmete nisbet ile ercadır. [bu ümmet için daha çok umulur.] 6/170.

Tavsiye Yazı –> Tasavvufun Gayesi Nedir?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler