Herîse, yanî keşkek pişirmesini Peygamber efendimize Cebrâil (aleyhimesselâm) öğretti. Herîse insana çok kuvvet verir. Geceyi İbâdetle geçirmesi kolay olur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) herîse yedi. Kabak tatlısını ve mercimek çorbasını çok severdi. İkisi de kalbe yumuşaktık verir. Peygamber efendimiz «Mercimek yiyiniz. Çok bereketlidir. Kalbi inceltir, gözyaşını çoğaltır. 70 peygambere onun bereketi verilmiştir», buyurmuştur. Mercimeğin fazlası her yemek gibi zararlı olur (Bostan). (Muhtasarı’l-kanun) da mercimeğin fazlası cüzzâm hastalığına sebeb olur. Sinirlere zarar verir.

Arpa ekmeği Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) lokmasıdır, mübarektir. Et, kulak, göz ve dimağa kuvvet verir. Başka yiyeceklerden 70 kat kuvvetlidir. Bunun için ete; «katıkların efendisi» denilmiştir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) av etini severdi. Etin en iyi, tayyib yeri, hayvanın sırtıdır. Burulmuş hayvanın eti, erkek ve dişi hayvan etinden daha iyi, insan mizacına daha uygundur. Erkek hayvanın eti, dişi hayvan etinden, siyah et beyaz etten daha hafif ve daha lezzetlidir. Kırmızı etin gıdası bol, hazmı kolay, işe yaramaz kısmı azdır. Kol ve but etleri hummalılara, tansiyon ve bağırsak hastalıklarına iyi gelmektedir. Baş etleri ve ilik mideye zarar verir fakat gıdası çoktur. Dil, hazmı çabuk yaptırır. İşkembe ve bağırsakların gıdası azdır. Balgamı tevlîd eder. Ciğerler bol gıdalıdır. Dalak iyi değildir. Böbrek ağırdır. Kuyruk yağı karnı yumuşatır. İç yağı mideyi rahatlatır, yumuşatır, meniyi arttırır. Boğazın sertliğine fayda verir.
Koyun ve bilhassa kuzu eti çok gıdalı ve hazmı kolay ve lezzetlidir. Oğlak eti herkese iyi gelir. Keçi eti iyi değildir. Sığır eti gıdalıdır, ağırdır. İmam Gazâlî (rahimehullah) (İhyâ)’da: Sığır eti hastalıktır, sütü şifâ, yağı ilâcdır buyurmuştur. Dana etinin gıdası mu’tedildir. Deve eti. at eti iyi değildir. Sevda, lenf tevlîd ederler. Geyik eti, av etlerinin en iyisidir. Tavşan eti helâldir. İdrar söker, fazlası uykusuzluk yapar. Kümes hayvanlarının en iyisi tavuk etidir. Zihni açar, rengi güzelleştirir. Kaz ve ördek eti sesi ve rengi güzelleştirir. Gıdası bol, hazmı ağırdır.

Sütlü yemekler üzüntüyü giderir, sürür verir. Hastanın gönlünü ferahlatır. Âişe (radıyallahü anhâ) Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) : «Sütten yapılan yiyecekler hastanın kalbini ferahlatır» buyurduğunu bildirmiştir. Sirke en fâideli katıktır. Peygamber efendimiz: «Sîrke ne güzel katıktır» buyurmuştur. Sirke balgamı keser, safrayı giderir, şehveti kırar. Bunun için Ezvâc-i tâhirât (radıyallahü anhünne) en çok sirkeyi katık yaparlardı. Câbir (radıyallahü anh) Resûlullah’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) sirke hakkındaki sözü duyduktan sonra sirkeyi sevdiğini söylemiştir. Nahl sûresi, 67. : «Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden de içecek (*) ve güzel rızık edinirsiniz» âyet-i kerîmesindeki güzel rızk için bâzı âlimler sirkedir demişlerdir. Sirke, şehveti kırdığı için dünyâda ve âhirette insana fâidesi olup güzel rızık sayılmıştır. [Bu âyet-i kerime, içki henüz haram edilmeden önce, Mekke’de, nâzil oldu.]

Hurma da katıktır, yiyecektir. Yanî ekmek ile yenir. Yûsuf bin Abdullah (radıyallahü anh), Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) eline biraz arpa ekmeği alıp üzerine hurma koyup «Bu güzel bir katıktır» buyurduğunu ve sonra ekmek ile beraber hurmayı yediğini anlatmıştır. İmâm-ı A’zam’a göre et, ekmek ve hurma mayî, sıvı olmadıkları için katık değildir. İmam Muhammed’e (rahimehümallah) göre ekmek ile birlikte yenen yiyecekler katıktır. Füru’ kitablarında da böyledir.

Üzüm hem katıktır, hem meyvedir. Üzümü ekmekle yemek sünnettir. Peygamber efendimize tatlı ve güzel kokulu hediyeler geldiğinde geri çevirmezlerdi. Tatlının tadına bakar, güzel kokulu çiçek veya gülü koklarlardı. Müslüman kardeşine tatlı yediren Kıyâmet gününün acısını duymaz. Bir hadîs-i şerîfde: «Sabahleyin iyi cins hurmadan 7 tane yiyen, o gün zehrin ve sihrin te’sirinde kalmaz» buyurulmuştur. Hurmayı 3, 5, 7 gibi tek sayı olarak yerse, zararı olmaz ve o gün için iyi bir gıda olur. Resûl-i Ekrem efendimiz hurmanın çekirdeğini şehâdet parmağı ile orta parmağı arasına alıp atardı. Böyle yapması, ya nübüvvet nûru ile bir şey bildiği için veya Melek ona öyle yapmasını bildirdiği içindir. Peygamberimizin her işinde bir hikmet olduğuna inanırız, fakat bu hikmetin ne olduğunu bilmiyebiliriz. Allahü teâlânın fiillerine de aklımız ermez. Taze hurmayı kuru hurma ile yemek de sünnettendir. Kuru üzümü yaş üzüm ile, taze ceviz ve bademi kuruları ile yemek de sünnettendir. Çünki bu, şeytanı gadablandırır. Çok kimselerle beraber yenildiğinde 2 hurmayı birden yememelidir. El-Hattâbî (rahimehullah) burayı açıklamakda; kıtlık zamanı, yemek az veya yiyenler çok ise böyledir. Fakat yemek çok. herkes doyacak durumda olursa ikişer hurma veya büyük lokma almakta mahzur yoktur demektedir.

Bal, bütün hastalıklara şifâdır. 70 peygamber (aleyhimüsselâm) bala, bereket ile duâ etmiştir. Resûlullahın (sallâllahü aleyhi ve sellem) en sevdiği meyve yaş hurma idi. Rebî’ bin Heysem (rahimehullah) diyor ki: «Bence lohusa kadınlar için en güzel ilâç yaş hurma, hasta için de baldır». Âişe (radıyallahü anhâ), Resûlullahın (sallâllahu aleyhi ve sellem) karpuz ile taze hurmayı birlikte yediğini ve: «Bunun sıcağını, şunun soğuğu ve şunun soğuğunu bunun sıcağı kırar. Çünki hurma sıcak ve yaş karpuz ise soğuk ve yaştır» buyurduğunu rivâyet etmiştir (Şerh-I Mesâbîh).

Peygamber efendimizin koyun etinden en çok sevdiği kısmı başın bulunduğu ön kısmıdır. Arka yarısında bulunan bağırsak, mesâne gibi yerlerden uzaktır. Etlerin içinde en çok sevdiği göğüs ve kol kısmı idi. İçeceklerin içinde en çok sevdiği soğuk şerbet idi. Herhangi bir ayın ardarda gelen 3 sabahında bal yiyene o ayda büyük belâ isabet etmez. Bütün sene belâ gelmez de denilebilir. Hazret-i Alî (kerremallahü vecheh) buyurdu ki: «Birinizin bir şikâyeti olur, yanî bir yeri ağrırsa, hanımının mehrinden 3 dirhem istesin. Onunla bal satın alsın. Balı yağmur suyu ile karıştırarak içsin. Çünki Allahü teâlâ, hanımın mehri için «Henîen, merîen» buyurmuş, balda şifâ bulunduğunu bildirmiş, gökten indirdiği suya da mübârek buyurmuştur (Bostan). •

Allahü teâlâ mehr için Nisâ sûresi 4. âyet-i kerîmesinde «Henîen merîen» buyurmuştur. Bal için: Onda bütün insanlar için şifâ vardır ve yağmur suyu için de «Semâdan mübârek suyu indirdik» buyurmaktadır.

Pilâv yerken Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) çok salevât-ı şerîfe getirmelidir. Çünki pirinç, içinde Peygamber efendimizin nûru bulunan bir cevherdendir. Nûr, Âdem aleyhisselâmın alnına gitmek için o cevher yarılmış, parça parça olmuştur. Bu parçalara, tanelere biz pirinç diyoruz. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur: «Ben Arş’ı tavâf eden lâtîf bir cevher idim. Allahü teâlâ bana nazar etti. Utandım, terledim. O sırada benden yedi damla damladı. Allahü teâlâ 1. damladan Ebû Bekr’i, 2.den Ömer’i, 3.den Osman’ı, 4.den Alî’yi, 5.den gülü, 6.dan pirinci, 7. damladan da kabağı yarattı».

Celâlî’de diyor ki: Pirinç mideyi temizler, karnı bağlar, bağırsaklara fâide verir. Yüzün parlaklığını arttırır. Bedene sağlık, rahatlık verir ve güzel rü’yâlar görmeyi sağlar. Şârih diyor ki: Bir fâdıldan duydum: Bâzı âlimler: «Pirinç hayata neş’e katar, ömrü arttırır» sözünü, «pirinç yiyenler güzel rü’yâlar görür, neş’eleri çok olur, herkese tenbellik ve uyku içinde zâyi’ olan geceler, onlara gündüz gibi olur» demişlerdir.

Hadîs-i şerîfde: «Baklayı kabuğu ile yiyen kimseden, Allahü teâlâ, onun kadar hastalığı giderir» buyuruldu. Bu kelâm sahîh ve sarîhdir. Bundaki sırrı şöyle açıkladılar: Baklanın kabuğunda elif şeklinde bir parça vardır. Tıb kitablarında, «bakla ağırdır, hoş değildir. Kabuğunu soyarak zararını gidermek lâzımdır» sözüne iltifat etmemelidir.

Çörek otu, ölüm hâriç her hastalığa şifadır. Hadîs-i şerîf ile bildirilmiştir. Calinos diyor ki: Çörek otunun fâidesi çoktur. Bağırsakları çözer. Karındaki solucanları öldürür, göz sulanmasına fâide verir. Kavrulup mavi bir beze sarılarak birkaç kere koklanırsa zükkâm (nezle) hastalığına iyi gelir. Yüzde ve bedendeki sivilceleri ve uyuz hastalığını giderir. Sirke ile karıştırıldığında balgamlı hastalara iyi gelir. Diş ağrısına karşı ağızda çiğnenir. İdrarı söker, kadınlarda süt gelmesine sebeb olur. Yağı, ihtiyarlığı önler, sakalın bitmesini çabuklaştırır. Tıbda daha birçok fâideleri anlatılmıştır.

Muhyiddîn-i Arabî (rahmetullahi aleyh) Vesâyal-fütûhât’da anlatıyor: Tanınmış kimselerden biri cüzzam hastalığına yakalandı. Doktorlar, bu hastalık iyice yerleşmiştir, ilâcı yoktur dediler. Hadîs-i şerîf ehlinden Sa’dü’s-Sü’ûd isminde bir âlim, onu gördü. Hadîs-i şeriflere îmânı, güveni tam olan bu zât, hastaya, kendini niçin tedâvi ettirmiyorsun? dedi. Hasta olan, doktorlar bu hastalığın ilâcı yoktur dediler, dedi. Sa’dü’s- Sü’ûd, doktorlar yalan söylüyor. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) onlardan mütehassısdır. Çörek otunun her hastalığa şifâ olduğunu söylemiştir. Senin hastalığın da bu cümledendir, dedi. Çörek otu ve bal istedi. Karıştırıp hastanın bütün vücuduna, başına, yüzüne, ayaklarına kadar sürdü. Bir saat öyle kaldı. Sonra yıkandı. Derisi soyuldu. Yerine taze deri çıktı. Dökülen saçlarının yerine daha gür olarak çıktı. Doktorlar ve insanlar, bu hadîs âliminin, hadîs-i şeriflere olan îmânının kuvvetine hayret ettiler. Ondan sonra habbetü’s-sevdâ (çörek otu) her hastalıkta kullanıldı. Hattâ gözü ağrıyanların gözüne sürme gibi sürüldüğünde ânında iyileşirdi.

Tıbbu’n-nebevî’de diyor ki: Çörek otu ekmek ile yendiğinde sancıları giderir, baş ağrısını dindirir, karın ağrısı ve kusmaya, baygınlığa, üşütmeye iyi gelir. Unutkanlığı ve bedbahtlığı giderir.

Âsaf otu da çok mübârektir. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) Mi’raca çıktığında yeryüzü Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) dünyâdan ayrıldığına ağladığı zaman bu Âsaf otu bitmiştir.

Ceviz ile peyniri birlikte yemelidir. Ayrı ayrı yenirse zarardır. Kuru üzüm sinirleri kuvvetlendirir, ağrıları dindirir. Ağız kokusunu giderir, balgamı keser, rengi parlaklaştırır. Tıbbı’n-nebevî’de diyor ki: Hazret-i Alî (kerremallahü vecheh): «Her gün 21 tane kırmızı kuru üzüm yiyen, bedeninde kerih olan birşey görmez» buyurdu. İmam Zuhrî (rahimehullah), hadîs-i şerif ezberlemek isteyen, kuru üzüm yesin dedi. İmam Tirmizî (rahimehullah) kuru üzüm yer, ekşi elma yemezdi. Kuru üzüm ile fıstığı karıştırıp yemekle zihin kuvvetlenir buyurdu. Üzüm yerken çekirdeği çıkarılmalıdır, zararlıdır. Üzümü tane tane yemelidir. Çünki bu daha yarayışlı ve iyidir. Âişe (radıyallahü anhâ) Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) sol eline üzüm salkımını alıp, sağ eli ile tane tane yediğini rivâyet etmiştir. Tıbbı’n-nebevî’de diyor ki: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) ile üzüm yiyordu. Peygamber efendimiz: «Yâ Selmân! du, du» buyurdu. Yanî üzümü ikişer ikişer yemesini işâret buyurdu. Du, farsça 2 demektir. Buradan Peygamberimizin fârisî dilini de bildiği istidlâl edilmiştir.

Ayva, kalbden sıkıntıyı giderir, tertemiz yapar. Korkaklara cesaret verir. Mideyi kuvvetlendirir, bulantıyı keser. Dişlere zararlıdır. İdrar söker, susuzluğu giderir. Za’fiyeti bertaraf eder. Fazlası kulunç yapar, bağırsaklara zararlı olur. Tanesi karnı yumuşatır, suyu öksürüğe iyi gelir, akciğerleri yumuşak tutar. (Celâli) Hâmile kadın ayva yerse çocuğu güzel olur. Bir kavim peygamberlerine çocuklarının çirkin olduklarından şikâyet etmişti. Bunun üzerine Allahü teâlâ, çocuğu olacak kadınların ayva yemelerini vahy etmiştir. Hâmilellğin 3., 4. aylarında ayva yenir. Cünki çocuk bu kadar iken anasının karnında âzaları belli olmaya başlar. Lohusa kadınlar da taze hurma yemelidir (İhyâ). Resûl-i Ekrem (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Hâmilelerinize süt içirin. Eğer oğlan ise, kalbi temiz olur; kız ise güzel vücudlu olur» buyurmuştur. Bu hadîs-i şerîfi Ebû Nuâym (rahimehullah), Tıbbı’n-nebevî kitâbında bildirmiştir.

«Her narda Cennet suyundan bir damla vardır» hadîs-i şeriftir. Onun için bir narı yalnız yemeli, kimseyi ortak etmemelidir. Cennet suyunu kaçırmamak için hiç bir damlasını zâyi’ etmemelidir. Nar et kısmı ile birlikte yenirse mideyi temizler, kuvvetlendirir, safra söker. Göğsü yumuşatıp öksürüğe iyi gelir. İncir kalbe ferahlık verir. Kuluncu, mide, bağırsak, sancılarını giderir. Kâdî Beydâvî (Beyyedallahü-vecheh) tefsirinde buyuruyor ki: Allahü teâlâ meyvalar arasında hususî olarak, zeytin ve incire yemîn etmiştir. Zîra çok tayyib bir meyvedir. Hiç artığı yoktur. Gıdası lâtîf, hazmı çabuk olmaktadır. Çok derdlere devâdır. Karnı yumuşak tutar, balgamı söker, böbrekleri temizler, mesânedeki kumu izâle eder, ciğer ve dalağın düzenli çalışmasını sağlar ve bedeni besler. Hadîs-i şerîfde incirin ayak ağrılarına ve bâsura da iyi geldiği bildirilmiştir. Zeytin hem meyve, hem katık, hem devâdır. Lâtif yağı, çok fâideleri vardır. Yağlı olmasına rağmen yağ olmayan dağlık arazide yetişir.

Karpuz ile de bereketlenmelidir. İçinde Cennet suyundan bir damla olduğu için mümkin ise hepsini bir kişi yemelidir. Kabuğunu, iç kabuğunu, çekirdeğini ve suyunu ziyân etmemelidir. Cennetteki her taamda karpuzun lezzetinden de vardır. Hadîs-i şerîfde: «Karpuz; yiyecektir, içecektir, güzel koku ve çağandır» buyurulmuştur. Mesâneyi ve karnı yıkar, cilde tazelik, ağza güzel bir koku verir. Baş ağrısını sâkin kılar. Görmeyi kuvvetlendirir. Susuzluğu giderir. Keserken Besmele çekilmiş ise insanın karnında tesbîh eder. İştah açar. Karındaki kurtları öldürür. İnsanın karnından yetmiş hastalığı çıkarır, bunların yerini şifa alır.

Şeyh Gassânî dedi ki: Babam bana, karpuz alırken üstündeki çizgileri say, tek sayı çıkarsa tatlı çıkar dedi. Doktorlardan ve Meşâyıhdan (rahimehümullah) bâzıları karpuzun fâideli olmadığını, hattâ zararlı olduğunu söylemişler ise de, hadîs-i şerîfde de bildirildiği gibi fâidelidir. Çoğu ter ve idrar ile çıkar. Firâseti tam olan mü’min tabibler, insan bedeni ve bilhassa ölçülü yiyen mü’minler için fâideli olduğunu söylemişlerdir.

Ancak mideyi çok ve karışık doldurmamak ve az yemek şartını koymuşlardır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) normal yiyen mü’minlere bakarak yiyeceklerin fâidelerini beyan buyurmuşlardır. Eshâb-ı kiramın (aleyhimürrıdvân) yemelerine bakarak, «Bu yediklerimizde hiç bir zarar, hastalık yoktur» buyurmuşlardır. Fazla yemedin zararını tahsis etmeğe lüzum görmemişlerdir. Çünki bütün yiyecek ve meyvelerin fazlası zararlıdır. Hattâ bal ve süt gibi herkesin fâidesinde ittifak ettiği gıdaların bile fazlası zarardır. Hulâsa badîs-i şeriflerde bildirildiği gibi karpuzun, sünnet üzere yendiğinde biiznillâh zararı değil fâidesi olacağına inanmalıdır.
Hıyarı tuzla, cevizi hurma ile yemek sünnettir. Turfanda meyve ve sebze ilk çıktığında ağzına ve gözlerine sürüp bereket ile düâ edilir. Çocuklara verilir. İlk çıktığı zaman meyveler çok yenir, sona kalınca çok yenmez. Meyveler zararı dokunmaması için tek olarak yenir.

Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) patlıcanı yer ve fâidelerini anlatırlardı. «Zarar niyeti ile yenirse zarar, şifâ niyeti ile yenirse fâide verir» buyurmuştur. Tıbbı’n-nebevî ve diğer kitablarda diyor ki: Abaullah İbni Abbâs (radıyallahü anhümâ) Resûl-i Ekrem (sallâllahü aleyhi ve sellem) ile Ensâr’dan birinin ziyâfetine gitmiştik. İçinde patlıcan ve kabak bulunan bir yemek ortaya kondu. Bir kişi, yâ Resûlâllah, patlıcanı yeme. Acı olur ve sevdayı arttırır. Ağız kokusu yapar, zarar verir dedi. Peygamber efendimiz: “Sus, sus, sus. Mi’rac gecesi Cennetü’l-me’vâ’ya girdiğim zaman Sidretü’l-müntehânın altında, patlıcanları dallarından asılmış şekilde gördüm. Yâ Cebrâil bunlar patlıcan mıdır dedim. Evet patlıcandır. Allahü teâlânın birliğini, senin peygamberliğini ve Alî’nin velâyetini ilk tasdîk eden bitki budur. Hastalık niyeti İle yiyene zarar verir. Şifâ niyeti ile yiyene fâide verir” dedi. [Bu sözün hadîs-i sahîh olmayıp, İbni Râvendî’nin sözü olduğu Fevâid-i Câmia’da yazılıdır. Mütercim].

Kâdî Yahya bin Eksum (rahimehullah), Halîfe Me’mun bir kimsenin akıllı olduğunu patlıcanı sevmesinden anlardı demiştir. Ca’fer-i Sâdık (radıyallahü anh), Merkep, üstünde taşıdığı patlıcanın ne olduğunu bilseydi, diğer merkeplere övünürdü demiştir. Bir hadîs-i şerîfde: «Patlıcan ne güzel bitkidir. Onu yumuşatınız, zeytinyağlı yapınız ve çok yiyiniz. Çünki Allahü teâlâ’ya ilk îmân eden ağaç odur. Hikmet îras eder ve dimağı taze tutar ve mesâneye kuvvet verir ve cima’ı arttırır» buyurulmuştur. Sözü uzatmaktan kaçınıp hadîs-i şerîfin mazmûnuna ve mânasına bakmalıdır. Peygamber efendimizin tıb bilgisi, Hak sübhânehû ve teâlâ’nın hazînesindendir. O tabiblerin reîsidir, başhekimidir. Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) sözlerini bırakıp da kendilerini bile tedâvîden âciz olan doktorların sözlerine iltifat etmemelidir.

Resûl-i Ekrem (sallâllahü aleyhi ve sellem) efendimizin en çok sevdiği semizotudur. Suyu, burun kanına iyi gelir. Bilhassa sirke ve kâfur ile karıştırılıp içirilirse, susuzluğu giderir. Nefes darlığına ve tansiyona da iyi gelir. Denildi ki, onu yedikten sonra akreb sokarsa zarar vermez. Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) sevdiğini her mü’minin sevmesi gereklidir.

Şerhü’n-Nikâye ve Gunyetü’l-fetâvâ’da diyor ki: Hârun Reşîd’in bulunduğu bir meclisde, Ebû Yûsuf (rahimehullah), Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) kabağı sevdiğini söyledi. Orada bulunanlardan biri, ben kabağı sevmiyorum dedi. Ebû Yûsuf (rahmetullahi aleyh) kılıcı getirin bakalım dedi. Bunun üzerine o şahıs, söylediğim sözden ve küfrü mûcib olan her şeyden Allahü teâlâ’ya istiğfar ederim dedi. Kelime-i şehâdet getirdi. Ebû Yûsuf (rahimehullah) da o şahsı, cezalandırmaktan vazgeçti.
Kereviz, Hızır aleyhisselâmın yemeğidir. Hızır, Mûsâ aleyhisselâmın arkadaş)sûr. Büyük Islâm âlimleri, 4 peygamberin (aleyhimüsselâm) hâlen diri olduklarını söylemişlerdir. Hızır ile İlyâs yerde, İdris ile İsâ (aleyhimüsselâm) da gökte bulunmaktadırlar. [İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) Mektûbatta, Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın öldükten sonra, ruhlarına, dirilerin yapacağı işleri yapma kuvvetinin verildiğini bildirmektedir].

Kereviz unutkanlığı giderip hâfızayı kuvvetlendirir. Kalbi temizler, idrar söker, mideye iyi gelir, gazı giderir. Karaciğeri temizler. Cinnet ve cüzzâma fâide verir. Öksürüğe de iyi gelir. Ancak baş ağrısı yapar. Sar’a, hâmile ve emzikliklere zarar vermektedir. Yaktın [enginar], bitkisinin meyvesi yarayışlıdır. Dimağı ve aklı kuvvetlendirir.

Zehirsiz mantar tohum atmadan, sulamadan, kendiliğinden yerden çıkan, Allahü teâlâ’nın ni’metidir. Onun için Peygamber efendimiz mantarı, gökden inen Menn’e benzetmiştir. Mantarın suyu göz ağrısına şifâdır. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) mantarın suyunu sıkar gözü ağrıyanlara sürer, Allahü teâlâ’nın izni ile iyileşirdi. Şerh-i Meşârık’da İmâm Nevevî (rahimehullah), zamanımızda birçok göz hastasının mantar suyunu gözlerine sürmekle eski hâline döndüklerini gördük demiştir. Siyah, yeşil, kırmızı mantar iyi ‘değildir. Kokusuz ve ak mantar iyidir. Calinos: Mantarın hazmı ağırdır. Önce soymalı, parçalamalı, sonra hafif kaynatmak, tuzlayıp zeytinyağı ve karabiber ile pişirmelidir. Celâlî’de diyor ki: Mantar kulunç yapar, idrar ve nefes zorluğu hâsıl eder, ağız kokusu yapar.

Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem)’in merfû olarak «Mantar yer kabarcığıdır» buyurduğu bildirilmiştir. Mantara «Benâtü’r-ra’d», gök gürültüsünün kızları da denmektedir. Çünki gök gürültüsü (yağmur) ile çoğalırlar. Tîh çölünde Benî İsrâil’in yiyeceğinin mantar olduğu söylenmiştir. Zîra mantar bâzen ekmek yerini tutar.

Bir memlekete yeni giren kimsenin, önce biraz çiğ soğan yemesine izin verilmiştir. Soğan mikroplara karşı sıhhati korur. Soğanın kokusunu gidermek için kereviz yemelidir. Sedef otu da yenir denildi. Soğan ve sarmısağı pişmiş olarak yemenin mahzuru yoktur. Alî (radıyallahü anh), Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) sarmısak yemekden nehy ettiğini, ancak pişmiş olarak yenebileceğini bildirmiştir. Âişe’ye (radıyallahü anhâ) soğandan soruldu. «Resûlullah’ın son yediği yemekde soğan vardı» cevabını verdi. Böylece insanlara soğan yemenin haram olmadığını açıklamış oldu. Soğan ve sarmısak yemek tahrimî değil, tenzîhîdir, ya’nî haram değil tenzîhen mekruhdur. Hadîs-i şerîfde:: «Soğan ve sarmısak yiyen mescidimize yaklaşmasın» buyurulması, çiğ olarak yemekten men etmekte [daha doğrusu ağzı soğan, sarmısak kokarak. camiye gidip, cemâatle namaz kılarken, ağız kokusuyla başkasını rahatsız etmekten, günâha girmekten men’etmektedir]. Pişmiş olarak yenebilir. Çiğ olarak yenince kokusundan Melekler incinirler. İbni Ömer (radıyallahü anhümâ) sarmısakları bir ipe dizer, tencereye koyar, pişirir yerdi. Turp yerken sünnet olan, ilk ısırmasında Resûlullah’ı (sallâllahü aleyhi ve sellem) hatırlamasıdır. Böylece kokusunu duymaz. Turp idrar söker, hazmı kolaylaştırır. Yaprağı ve yaprağının suyu karaciğer ve dalak için fâidelidir. Sarılığı giderir, gözlere kuvvet verir. Turpun kendisi hazmı zorlaştırır, asıl maksad yapraklarıdır. «Hamamdan maksad terlemek, turpdan maksad yapraklarıdır» sözü de bunu kuvvetlendirmektedir.

Balçık, kil yemekten sakınmalıdır, haramdır. Karnı şişirir, rengi sarartır. Alî (kerremallahü vecheh): «3 şey ahmaklıktır. Dişi ile tırnak uçlarını yemek, sakal yolmak ve balçık yemek» buyurmuştur. Hadîs-i şerîfde de: «Allahü teâlâ, kuluna derd vermek isterse, onu sakalını yolmağa ve balçık yemeğe mübtelâ kılar» buyuruldu. Balçık yiyen, kendi ölmesine yardımcı olmuş olur.

Koku verilen kimse almalı, koklamalıdır. Hadîs-i şerîfde: «Kendisine güzel kokulu çiçek ikrâm edilen, onu red etmesin. Çünki onun minneti azdır, kokusu güzeldir, onu koklasın» buyurulmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîfde: «Kırmızı bir gül koklayıp da salevât-ı şerîfe getirmeyen, bana eziyet etmiş olur» buyurulmuştur. Gül, Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) terinden yaratıldığı veyâ hüsn-i kemâlde, aralarında benzerlik olduğu için, gül koklayınca Peygamber efendimiz hâtırlanır. Hâtırlayıp da salevât-ı şerîfe okumamak ise, daha önce geçtiği gibi, Peygamberimize eziyet olur. Bir hadîs-i şerîfde: «3 şey bedene ferahlık verip besler: Güzel koku, yumuşak kumaşdan güzel elbise ve bal yemek.»

İnsanların çok kullandığı yumurtayı da burada zikretmek uygun olacaktır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) yumurta yerdi ve severdi, bir hadîs-i şerîfde: «Peygamberlerden biri Allahü teâlâ’ya zaifliğinden şikâyet etti. Allahü teâlâ da ona, yumurta yemesini emretti» buyuruldu. Hazret-i Alî (radıyallahü anh) bir şahsın Peygamberimize çocuğunun az olduğunu söyledi. Peygamberimiz de ona yumurta yemesini emir buyurdu. Tıb kitablarında diyor ki: Yumurtanın sarısı hararete, beyazı soğukluğa daha çok yakındır. Efdal olan tavuk yumurtasının sarısıdır. Akı yüze sürülürse güneş yakmasını önler. Ateş yanıklarına, göz ağcılarına, öksürüğe, göğsün yumuşamasına, ses kısılmasına, nefes darlığına ve tansiyona bilhassa sarısı çok iyi gelmektedir.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler