DÜĞÜN: Nikâhda sünnetlerden biri de, sifahdan (zinâdan) ayrılması için nikâhı, evlendiklerini duyurmaktır. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Evlenmede, ses ve def, helâl ile haram arasını ayırır» buyurdu. Bundan maksad, nikâhda. bu ikisinden başka fark yoktur demek değildir. Cünki, ikisi arasındaki farklardan biri de, nikâhda şâhidlerin bulunmasıdır. Belki maksad. uzakta bulunanların bile duyacağı şekilde nikâhın ilânını, duyurulmasını teşvîk etmektir. Def çalarak ve hâzır olanların kutlama ve mubah olan şiirler okuyarak, nikâhın ilân edilmesi sünnettir.
Mesâbîh şârihi diyor ki: Buradan anlaşılıyor ki, nikâh için, mescidlerde, sesi yükseltmek ve şiir söylemek câizdir. Âişe’nin (radıyallahü anhâ) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Bu nikâhı ilân ediniz ve mescidlerde yapınız ve def çalınız» buyuruldu. Bununla müslümanların nikâhına işâret olunmaktadır. Böyle ilân hareketleri olmazsa, zinâya nisbet olunup, töhmet altında bulundurulabilir. Hadîs-i şerîfde, nikâh akdinin mescidlerde yapılması emrolunmaktadır. Çünki mescidler, müslümanların toplandığı, bulunduğu yerlerdir. Def, çalgı âletlerinden biridir.
Mesâbîh şerhinde yazıyor: «Bu hadîs-i şerîf, nikâhda, mescidde, def çalmanın câiz olduğunu göstermektedir.» Lâkin bu konuda düşünmeli, süâl ve zararı mûcib birşey yapmamalıdır. Yanî dışarda çalmak yetişiyorsa, bununla yetinmelidir.
Boston’da diyor ki: Zamanımızda çalınan deflerin sözbirliği ile mekrûh olması lâzım gelir. İhtilâf, yanî câiz olup olmamak önceki zamanların defleri hakkındadır.
Menba’ü’l-âdâb da diyor ki, eskilerin defleri gırbal gibi idi. Bâzıları nikâh zamanında çalınan defe, bayram, sünnet, yolculuktan dönme ve ahbabların eğlence için olan toplantılarında def çalmağı da buna eklediler. Bu zamanda ise, düğünlerin zikirle yapılması daha iyidir.
Sünnetlerden biri de nikâhda bulunanların adedidir. Bir hadîs-i şerifde: «4 kimsenin bulunmadığı nikâh sifâh sayılır: Evlenecek erkek (veya vekîli), kadının vekili (veya kendisi), 2 âdil erkek şâhid, yâhud 1 (hür) erkek, 2 (hürre) kadın şâhid» buyuruldu. Şâhid olan erkek veya kadınlar, evlenecek tarafların sözlerini duyarlar. Adâlet konusuna gelince: İmam Şâfiî’ye (rahimehullah) göre, şâhîdlerin adâlet sâhibi olmaları, nikâhın akdi için şarttır. Ebû Hanîfe’ye (rahmetullahi aleyh) göre ise, müstehab şartıdır.
Evlenen kişi veya vekilinin, Allahü teâlâ’ya hamd-ü senâ, Resûlüne salât ü selâm etmesi, Kur’ân-ı kerîm okuması sünnettir. Sonra mehiri belirtip nikâh kıyılır. Ebû Ahvas Abdullah’dan (radıyallahü anh) bildirir: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bize, namazda teşehhüdde olduğu gibi, hâcet için şu hamdı öğretti: «Elhamdü lillâhi naiımedühü ve neste’înühü ve nestağfiruhü ve ne’ûzü billâhi min şurûri enfüsinâ ve min seyyiâti a’mâlina men yehdillâhü felâ mudille lehü ve men yudlıl felâ hâdiye leh. Ve eşhedü en lâ ilâhe illâllahü ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü.» Sonra Âl-i İmrân sûresi 102., Nisâ sûresi 1 ve 9. âyetlerini okur. Bu hamd ve şehâdet, İbni Mes’ûd tarafından (radıyallahü anh) nikâhın hâcet hutbesinde bildirilmektedir. Hadîs kitablarında böylece bildirilmektedir.
Bereket için, gelinin başına şeker veya badem serpilmesi ve hâzır olanların bunları toplayıp almaları sünnettir. Bunun hakkında eser ve haberler vardır.
Bostan’da: Hasan-ı Basrî ve Ikrimeden (radıyallahü anhümâ) bildirildiğine göre, düğünde gelinin başına serpilen şekerleri toplamada bir mahzur yoktur. Şa’bî (rahimehullah), sâhibinin rızâsı olmazsa, mekrûh olur; sâhibi râzı ise, bir mahzûru yoktur dedi.
Muâz bin Cebel (radıyallahü anh) bildirir: Resûlullah efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) Ensardan bir gencin nikâhında idi. Nikâh akdi yapıldıktan sonra, câriyeler, içlerinde badem ve şeker bulunan tabaklar getirdiler. Orada bulunanlar el uzatmadılar. Bunun üzerine Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Hadi, kapışsanıza!» buyurdu. Yâ Resûlâllah, siz yağmayı merettiniz dediklerinde. «Yasak edilen, askerlerin yağmalamasıdır. Gelinlerin üzerine serpileni yağmalamak, kapışmak böyle değildir» buyurdu. İmam Ebülleys (rahimehullah), biz bu görüşü alırız ve düğünde gelinlerin başına serpilmeğe ve bunları kapışmağa câiz deriz. Ama bazılarının yaptıkları gibi, kumandan ve askerler üzerine serpilen şeker ve bademi câiz görmeyiz buyurdu» diyor.
VELÎME: Yanî düğün yemeği vermek sünnettir. Vâcibdir de denilmiştir. Ama âlimlerin çoğu müstehabdır demişlerdir. Velîmenin vaktinde de ayrı ayrı dediler. Kimi zifafdan sonra, kimi nikâhın akdi zamanında, kimi ikisi arasında demişlerdir. Velîmeye icâbette de ayrı ayrı dediler. Kimi müstehab. kimi vâcibdir demiştir. Bizim mezhebimiz budur. Özürsüz gitmiyen günâha girer. Oruçlu olmasa da, yemesi vâcib değildir. Menba’ ve Şerh-I Meşânk’da da böyle yazılıdır.
Bir koyun, hurma, un, irmik helvası, ekmek gibi bir şeyle, düğünde yemek vermelidir. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) Zeyneb vâlidemlzin düğününde, ekmek ve et, Safiyye vâlidemizin düğününde et bulunmaksızın hurma ve un helvası ikrâm etmiştir. Mâlikî mezhebi âlimleri, düğün yemeğinin 7 gün olmasını müstehab saymışlardır. Muhtâr kavil, düğün yemeğinin, dâmadın hâline uygun olmasıdır. 8 çeşit ziyâfet vardır demişlerdir:
1) Düğün için velîme,
2) Doğum için hurs denen ikrâm,
3) Sünnet zamanında i’zâr denen ziyâfet,
4) Binâ yaparken, velde denen ziyâfet,
5) Yolculuktan gelene, nakî’a denen ziyâfet,
6) Bir çocuk doğunca, 7. günü akîka denen ziyâfet,
7) Musibet zamanında, vadime denen yemek,
8) Bir sebeble olmadan, me’debe denen normal ziyâfet. Meşârık şerhinde de böyle diyor.
Mü’min, düğün yemeğini ni’met ve fırsat bilmelidir. Zîra bu düğün yemeğinde, Cennet yemeğinden bir miskal ağırlığında (4,8 gr.) yemek vardır. Düğün yemeğine, İbrâhim aleyhisselâm ve Muhammed aleyhisselâm bereketle düâ etmişlerdir.
Sünnetlerden biri de, dâmadın, ayaklarını yıkayıp, suyunu, bereket için, odanın köşelerine serpmesidir.
Geline, en güzel elbiseler giydirilir. Sürme sürülür. Saçı taranır. El ve ayaklarına kına yakılır. Güzel kokular sürülür, düzülür donatılır. Dâmad, gelinin yanına girince, ikisi de, 2 rek’at namaz kılmalıdırlar. Sonra dâmad, gelinin kâkülünden tutup: «Allahümme bârik lî fî ehlî ve bârik lî ehlî fîyye. Allahümmerzuknî minhâ verzukhâ minnî. Allahümmecma’ beynenâ mâ cema’te fî hayrin ve ferrik beynenâ izâ ferrakte fî hayrin» düâsını okur. Onunla cima’ edeceği zaman: «Allahümme bismike estahleltü fercehâ ve bi emânetike ehaztühâ. Allahümme femâ kadayte şey’en min rahmihâ fec’alhü bârren takıyyen, vec’alhü müslimen seviyyâ ve lâ lec’alhü müfsiden şerîken liş-şeytâni» der.
Evlenen müslüman kardeşini tebrîk edip: «Bârekellahü leke ve bâreke aleyke ve cema’a beynekümâ fî hayrin» diye duâ eder.
İmâm Gazâlî (rahmetullahi aleyh), Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) böyle emrettiğini bildiriyor diyor. İyi geçinmeler, bol çocuklar dilerim gibi, câhiliyye âdetlerine benzer sözler söylemez. Cünki Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu cins sözlerden men etmiştir.