MEDH ETMEK: Yüzüne karşı kimseyi medh etmemelidir. Çünki felâketine sebeb olabilir. Çoğu zaman ifrâta varır, ileri gider ve yalana varır. Bâzan da dıştan medh etmekle, içinden sevmediği, bütün söylediklerinde ciddî olmadığı halde, ona kendisini sevdiğini bildirmeğe çalışır ve bununla riyâkâr ve münâfık olur çıkar. Bâzan da, medh ettiği kimsenin kibirlenmesine, böbürlenmesine yol açar. Kibir ve ucub, insanı helâk eden kötü sıfatlar ve huylardandır. Bâzan bu medihle, medh edilen kimse sevinir, kendini beğenir, nefsine râzı olup, amel ve ibâdet etmekten geri kalır. Halbuki kendini eksik görenlerin bütün gücü ile amel etmek, ibâdete koyulmak vazifesi idi. Kendisi medh edilince, olgunlaştığını zanneder. Bunun için Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) birini medh edene: «Arkadaşının boynunu kestin. Duyarsa iflâh etmez» buyurdu. İhyâ’da bildirilmektedir. Kişiyi medh etmek, onu kesmek, boğazlamaktır denmiştir. Çünki amelde gevşeklik, kibir, kendini beğenmek gibi kötü hasletlere yol açar. Bunların hepsi, insanı boğazlamak gibi helâk eder. Bu hazret-i Ömer’in (radıyallahü anh) sözüdür. Mikdâd’ın (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Medh edicileri gördüğünüzde, yüzlerine toprak sacın» buyuruldu. Yanî insanları öğmeyi âdet hâline getirip geçimini sağlıyan kimseleri görürseniz, yüzlerine toprak saçın. Yanî onlara bir şey vermeyin demektir. Bâzıları, hadîs-i şerîfin görünen mânası ile amel edip, medh edicilerin yüzüne toprak saçmalı demişlerdir. Bâzıları ise, onlara para vermelidir. Çünki para, toprak gibi değersiz bir şeydir. Ya’nî onlara para verin ve sizi kötülememeleri, sağda solda aleyhinize konuşmamalarını te’mîn edip, dillerini kesin demektir demişlerdir. Bâzıları ise, sizi medh ettikleri zaman, topraktan olduğunuzu hatırlayın, onun medhine aldanmayıp, mütevâzi olun, ucba, kibre kapılmayın demektir demişlerdir.
Ama iyi bir iş yapan kimse, iyiliğe teşvîk ve devam etmesi, başkalarına da örnek olması, başkalarının da bu hususta gayrete gelmesi için medh edilirse, bu medih, çirkin ve zararlı olmayıp, hattâ zararından sâlim ise mendub olur. Bunun için Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) Eshâbını medh etti ve hattâ «Ebûbekr’in îmânı, bütün âlemlerin îmânı ile tartılsa, Ebûbekr’in îmânı ağır gelir» buyurdu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) için de: «Eğer ben peygamber olarak gönderilmeseydim, sen gönderilirdin, ey Ömer» buyurdu. Bundan üstün hangi medih olabilir. Fakat bunu, içten ve doğru olarak söylemişti. Onlar insanlar için olan en yüksek derecelerde bulunduklarından, bu sonsuz medihlere muhatab olunca, kibre ucba kapılmadılar, amellerden geri kalmadılar. İhyâ ve Mesâbîh şerhinde de böyle diyor.
Fâsıkı öğmemelidir. Bir hadîs-i şerîfde: «Fâsık övüldüğünde, Rab gazab eder ve Arş titrer» buyuruldu. Hasan-ı Basrî (rahmetullahi aleyh) buyurdu: «Zâlime, çok yaşaması için düâ eden, Allahü teâlâ’ya isyân etmeyi seviyor demektir.» İmâm Gazâlî (rahimehullah) buyurur: «Zâlim fâsıktır. Aşağtlanmalıdır ki, üzülsün. Medh olunmamalıdır. Yoksa sevinir.»
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem), insanları kendisini medh etmekten men ederdi. Kendisi de, kendini, insanlar arasında âdet olduğu üzere, medh etmezdi. Bunun için: «Ben Âdem oğullarının efendisiyim» buyurur, arkasından: «Öğünmek için söylemiyorum» derdi. Nitekim insanlar, böyle konuşunca, kendilerini medh ederler. Ama onun iftiharı (sallâllahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâ’ya yakınlık, kulluk ve itâat bakımından olup, insanların en önündeyim, herkes benim ardımdadır mânasında söylememiştir. Nitekim Melikin katında makbûl olmak, kabûllerin en büyüğüdür. O sadece bu kabule sevinmiş, bununla öğünmüştür; raiyyetindekilerden önde olduğuna öğünmemiştir. Bunun için: «Ben Allah’ın kuluyum. Ondan ümid ederim ve Ondan korkarım. Beni, hıristiyanlann İsâ bin Meryem’i medh ettikleri gibi aşın medh etmeyin» buyururdu. Birisi, kendilerini yüzüne karşı medhettiğinde: «Yâ Rabbi, beni zannettiklerinden iyi eyle ve onların (benim hakkımda) bilmediklerini bağışla» diye düâ etti. «Onların söylediklerinden beni muâhaze eyleme, zîra sen içimde olanları biliyorsun, insanlar bilmiyorlar» sözü hazret-i Alî’nin (radıyallahü anh) medh edildiği zamanki münâcâtıdır. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), kendisini medh eden bir adama: «Beni de, kendini de helâk mi edeceksin?» dedi.