(Şir’atü’l-İslâm) kitabının metnini yazan faziletli, yüksek arzulu, büyük âlimlerin önderi ve aralarında Rüknü’l-lslâm diye meşhur olan Muhammed bin Ebî Bekr (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: «Bize hissi ve akli delillerle kendisini tanıma imkânı veren ve ikrâm olarak mâlî ve bedeni çeşidli ibâdetlerle, emir ve yasaklarla kendisine kul olmamızı isteyen, dünyâ ve âhıretde salâh bulmamız için İslâm yolunu bildiren Allahü teâlâ’ya hamd olsun. Bütün işlerinden Allahü teâlâ’nm râzı olduğu, bizi güzel ahlâkı ile Dârü’s-selâma sevk eden Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm’a ve onun Âline, gökde şimşeklerin çaktığı ve bulutlardan yağmur yağdığı müddetçe salât olsun.» Dârü’s-selâm, selâmet yurdu ya’nî Cennet demektir. Cennet ehli her çeşid elem ve âfetden emindirler. Cennet bekçileri Cennetdekilere: «Selâm, kurtuluş, emniyet sizin üzerinize olsun. Temiz oldunuz» derler. Cennetdekilerin kavuştuğu en şerefli ikrâm olan Hak teâlâ’yı rü’yet zamanında, Yasin sûresinde bildirildiği üzere, Allahü teâlâ selâm verecekdir. Bu yönden de Cennet, Dârü’s-selâm olmaktadır. Bir de selâm, Allahü teâlâ’nın ismidir. Dârü’s-selâm şeklinde tamlama yapılması Nâkatullah 1 Allah’ın devesi 1 gibi olup selâmet yurdu olan Cennetin şerefini bildirmektedir. Resûlullah’a salât olsun demek, onun yücelmesini, isminin yükselmesini, da’vetinin her yerde duyulmasını, şerî’atinin devamlı olmasını, âhıretde ümmetine şefâatçi olmasını, ecr ve sevâbının kat kat artmasını Allahü teâlâ’dan istemek demekdir. Resûlullah’ın Âli demek, ona uyanlar ya’nî mü’minler demektir. Yalnız ehl-i beyt manasına değildir. Çünki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) : «Bana salâvat okuduğunuz zaman genelleştiriniz» buyurmuşdur. Resûlullah’a ve Âline gökde şimşeklerin çaktığı ve bulutlardan yağmur yağdığı müddetçe salât olsun demek, dünyâ durdukça Resûlullah’a ve ona uyan mü’minlere duâlar, iyilikler olsun demektir.
Bu kitab, doğru yolda olan din âlimlerinin kitablanndan seçilmiş, herbiri kıymetli, saf cevher ve inci misillû olan Resûlullah’ın sünnetlerinin dizildiği bir gerdanlık gibidir. Herşeyin kıymetlisini toplamağa meraklı olanlar için konular güzelce açıklanmış, bâbları ve fasılları iyice aydınlatılmışdır. Çünki kıymetli bir mücevher gerdanlık gibi olan bu kitab, iman sahihlerinin çocuklarına en iyi şeyleri telkin etmekte, yakîn sahihlerini hatâ ve gafletten korumaktadır. Hattâ doğru yolda olanların, hevâsına kapılarak helâk kuyusuna düşmemeleri için, bu kitaba başvurmaları zarurîdir. Nitekim Hak teâlâ Yûnus sûresi 32. âyet-i kerîmesinde «Hakdan sonra dalâletden, sapıklıkdan başka ne olabilir?» buyurmuşdur. Hak ise ancak Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) söylediği veya yaptığı veya işâret- ettiği veya tefekkür ettiği veya gönlüne hutûr ettiği veya kalbine heces ettiği şeylerdir. Bir kısım kitablarda bildirildiği gibi kalbe ilk defa gelen şeye hâcis denir. Hemen kalbden gitmeyip biraz durursa vâcis denir. Durup kuvvetlenirse hâtır denir. Karâr edip durursa fikir denir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) hevâdan konuşmaz. Kendisine indirilen ve vahy olunandan başka emr ve nehy etmez. Hassân bin Atiyye dedi ki: Cebrâil aleyhisselâm Kur’ân-ı kerîmi indirdiği gibi sünneti de indirirdi. Kur’ân-ı kerîmi öğretdiği gibi sünneti de öğretirdi. Resûlullah’ın gözü başka şeye hiç meyletmedi. Rabbini müşâhededen tecâvüz etmedi. Dünyâda ve âhıretde kendisine arzolunan hiçbir şeye iltifât etmedi. O bütün mukarreb meleklerin üstüne Makâm-ı Ednâ’ya yükseldi. Yanî Allahü teâlâ’ya en yakın dereceye kavuşdu. Necm sûresi 9. âyet-i kerîmesinde bu yakınlığı bildirilmektedir.
Kerîm ve vehhâb olan Allahü teâlâ’mn fadlından umarım ki, beni ve benden sonrakileri, ahbâbımı bu kitabdaki bilgiler ile fâidelendirsin, mübârek kılsın. Çünki duaları kabul eden ve kullarına emir ve yasaklarını gönderen O’dur. Dönüş O’nadır.
Yâ Rabbenâ! Kendi hazînenden bize rahmet ihsân eyle. İşlerimizin doğru ve kâmil olmasını, sapıklıktan ve taşkınlıktan uzak olmasını nasîb et!