Oruç Allahü teâlâ içindir. Cehennem ateşinden kalkandır. İnsan, oruç ile kendini dünyâda günahlardan korur. Çünki oruç şehveti kırar, günâha girmesini önler. Şeytan ve nefisden gelen oklara engel olur, karşı koyar. Âhirette de Cehennem âteşinin hücumuna karşı kalkan gibi insanı muhafaza eden Kalkan ancak sağlam olduğu, kendisine çarpan şeylerle bozulmadığı zaman faydalı olur. Oruç da günahlardan kaçtığı oranda oruçluyu korur. Kusurlu ve noksan tutulan orucun Cehennem ateşinden koruması da zayıf olur. Hadîs-i kudsîde: «Oruç ancak benim içindir, onun karşılığını ancak ben veririm» buyurulması, orucun Allahü teâlâya mahsus bir ibâdet olduğunu göstermektedir. Bunu âlimler çeşitli şekilde açıklamışlardır:
1) Oruç, sâhibini riyâdan uzaklaştırır. Çünki kul ile Rabbî arasında bir sırdır. Bu sırra kendisinden başka kimse muttali’ olamaz. Zîra oruç tamamen niyet ve orucu bozan şeyleri terk etmektir. Ketebe, yazıcı melekler de, kendilerinin rolü bulunmadığı şeye muttali’ olmazlar.
2) Oruç ile Allahü teâlâ’dan başkasına ibâdet edilmemiştir. Bu yönden de oruç yalnız Allahü teâlâ içindir. Halbuki sadaka, hac ve kurban gibi ibâdetlerle, Aliahü teâlâ’dan başkasına ibâdet edilmiştir. Meselâ müşrikler bunlarla putlarına tapınmışlardır.
3) Oruç insanı, Allahü teâlâ’nın ahlâkı ile ahlâklandırmaktodır. Zîra oruç tutan, yemek ve içmekten sakınmaktadır.
4) Ayet-i kerîmede: «Allahın devesi» buyurulması gibi, oruçda da Allahü teâlâ’ya izâfe edilme şerefi vardır. Bütün ibâdetlerin karşılığım Allahü teâlâ verdiği halde, oruç için: «Oruç benim içindir, onun karşılığını ancak ben veririm» buyurmasında orucun şerefinin büyüklüğüne işâret vardır; Çünki kerîm, bir şeyi kendi üzerine alırsa, onu en bol olarak edâ eder. Kreminden, karşılığını bol bol vermeğe sâhib olmasından, ne kadar vereceğini bildirmez. Musannifin (rahimehullah): «Oruç Allahü teâlâ içindir, Cehennem ateşine karşı kalkandır» sözü «Allahü teâlâ için olan oruç Cehennem ateşine karşı kalkandır» şeklinde de ifâde edilebilir. Yanî riyâ, gösteriş veya başka bir maksat için olmayıp, yalnız Allahü teâlâ’nın rızâsı için tutulan oruç, Cehennem ateşinden kalkan olur, her oruç kalkan vazifesi görmez demektir. Nitekim Ebû Hüreyre’nin (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfde Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Allahü teâlâ’nın, oruç benim içindir, onun mükâfatını ancak ben veririm. O yemesini içmesini sırf benim için terk etmiştir, buyurduğu oruç, içinde riyâ, gösteriş, başka maksat bulunmayan oruç içindir» buyurmuştur.
Oruç, ibâdetin kapısıdır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Oruçlu âbidin uykusu ibâdettir. Nefesi tesbihdir. Düâsı müstecâbdır. Ameline kat kat sevab verilir. Her şeyin bir kapısı vardır. İbâdetin kapısı da oruçtur» buyurmuştur.
Ravda kitâbında bildirilmiştir. Çünki oruç şehveti, nefsin arzularım kırar. Kalbi nurlandırır. İbâdete yönelme ve girme hâsıl olur. Böylece oruç sanki ibâdetin kapısı gibi olur.
İhyâ kitâbında diyor ki: Allahü teâlâ’nın düşmanı olan şeytan, oruç için kahrolur. Çünki nefsin arzûları onun için vesiledir. Yemek, içmekle nefsin arzûları kuvvetlenir. Oruç bu arzûları kırınca şeytanın aldatması zorlaşır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bunun için: «Şeytan, âdemoğlunun damarlarında, kan gibi dolaşır. Açlıkla onun yollarını daraltınız» buyurmuştur. Allahü teâlâ’nın düşmanını kahretmekte Allahü teâlâ’nın dînine yardım etmek vardır. Allahü teâlâ’nın dînine yardım edene de, Allahü teâlâ yardım eder. Nitekim Muhammed sûresi, 7. âyet-i kerîmesinde: «Eğer Allahü teâlâ’nın dînine yardım ederseniz, Allahü teâlâ da size yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar» buyurmuştur. Evvelâ gayret, cehd ederek başlamak kuldan, sonra hidâyetle başarı ile karşılığını vermek Allahü teâlâ’dandır. Bunun için Allahü teâlâ Ankebût sûresi, 69. âyet-i kerîmesinde: «Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere elbette yollarımızı gösteririz» buyurmuştur. Yine Ra’d sûresi, 15. âyet-i kerîmesinde: «Bir cem’iyyet kendindeki fazileti değiştirmedikçe Allahü teâlâ da onların huzûrunu bozmaz» buyurmuştur. Buradaki tağyîr, değiştirmekten murad, şehvetlerin azması, insanların nefs ve şeytanlara uymasıdır. Şehvetler, şeytanların yayılıp dolaşacakları yerlerdir. Şehvetine kapılan kimselerden şeytan eksik olmaz. Şeytanların yanından ayrılmadığı’ kula celâl-i İlâhî keşfedilmez ve Allahü teâlâ’ya mülâkî olmaktan mahrûm kalır. Nitekim Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Eğer şeytanlar âdemoğullarının kalblerinde dolaşmasaydı, onlar gökler âleminin gizliliklerini görürlerdi» buyurmuştur. İşte bu sebebden oruç, ibâdetin kapısı, Cehennemin ateşinden koruyan bir siper olmuştur.
Oruç bedeni temizler. Ebû Sa’îd (radıyallahü anh)’ın rivâyet ettiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur» buyurmuştur. Oruç kibri büyüklenmeyi giderir. Kadınlara karşı nefsin arzularını kırar. Huşû’u artırır. Mîzânı ağırlaştırır. Cennette hûr-i îyn’den olan zevcelerini çoğaltır. Sırattan kolay geçmeyi sağlar. Bunların hepsi hakkında hadîs-i şerîf bildirilmiştir. Bedene sıhhat kazandırır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Namaz burhandır. Zekât temizliktir. Oruç bedenin sıhhatidir» buyurdu. İbni Mes’ûd (radıyallahü anh) dedi ki: Her hastalığın aslı şişmanlıktır, çok yemektir.
Muhammed bin Yemânî (rahimehullah) diyor ki: Ben devamlı oruç tutmayı seçtim. Çünki 6 kişiye 6 ayrı şey sordum. Hepsi de aynı cevabı verdiler. Doktorlara en şifâ verici ilâcı sordum. «Açlık ve az yemektir» dediler. Hukemâya, hikmet, fâideli bilgileri öğrenmek için bana en çok yardım edecek şey nedir? diye sordum. «Açlık ve az yemektir» diye cevab verdiler. Âbidlere, Allahü teâlâ’ya ibâdet etmekte en fâideli şey nedir? diye sordum. «Açlık ve az yemektir» dediler. Zâhidlere, zühdü elde etmekte en kuvvetli vâsıta nedir? diye sordum. «Açlık ve az yemektir» dediler. Âlimlere, ilmi akılda tutmak için en faziletli şey nedir? diye sordum. «Açlık ve az yemektir» dediler. Meliklere, en güzel gıda nedir? dedim. «Açlık ve az yemektir» dediler. Hâlisa’dan alındı.
Oruç kalbi ve aklı nurlandırır. Zîra oruç, midenin yiyeceklerden boşalmasını, nefsin şehvetlerden kurtulmasını, iç organların fazlalıklardan kurtulmasını sağlar. Bütün bunlar, basiretlerin ve gözlerin parlamasına, aydınlığına sebebdir. Bunun için oruca ziyâ = ışık diye isim verildi. Yûnus sûresi, 5. âyet-i kerîmesinde: «Güneşi ziyâlı kılan O’dur» buyurulmuştur (Hâlisa).
Orucun sünnetlerinden biri de, geceden niyet ederek, kötülükleri emreden nefsi kahretmek ve şehvetlerini, arzûlarını kesmektir. Boş söz söylememek, çirkin ve fuhuş sözler, yalan, gıybet, nemîme, cefâ, husûmet, riyâ konuşmamak, münâkaşa etmemek de orucun sünnetlerindendir. Sükût etmeğe çalışması veya Allahü teâlâ’yı zikretmek ve Kur’ân-ı kerîm okumak ile meşgul olması gerekir. Dilin orucu budur. Mücâhid (rahimehullah) diyor ki: İki haslet vardır ki orucu ifsad eder. Bu ikisi gıybet ve yalandır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) : «Oruç bir kalkandır. Oruç tuttuğunuz zaman çirkin söz söylemeyin» buyurmuştur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) zamanında iki kadın oruç tutmuşlardı. Akşama doğru açlık ve susuzluktan ölecek duruma gelip, oruçlarını bozmak için müsâade almak üzere Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir kişi gönderdiler. Resûl (aleyhisselâm) onlara bir bardak gönderip içine kusmalarını emretti. Her ikisi de, yarısı kan, yarısı et olarak kusup bardağı doldurmuşlar. Resûlullah’a geri getirildiğinde herkes şaşırdı. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Bu iki kadın kendilerine helâl olan şeyleri yemeyerek oruç tuttular. Fakat harâm olan şey ile oruç bozdular. Birisi diğerinin yanına gidip oturarak insanları gıybet ettiler. İşte şu gördüğünüz, gıybet etmek süreliyle yedikleri insan etleridir» (Ihyâ)’dan alındı.
Oruçlu olan mâlâya’nîyi terk etmelidir. Yanî lüzumsuz, anlamsız söz ve işleri terk etmelidir. Gözünü haramdan kapamalı, çirkin işlerden el çekmelidir. Kalbi Allahü teâlâ’nın zikri ile meşgul etmelidir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Harâma bakmak İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Allahü teâlâ’dan korkarak bunu terk eden kimseye Allahü teâlâ, kalbinde tatlılığını bulacağı bir îmân nasîb eder» buyurmuştur. Kulağını kötü şeyleri dinlemekten uzak tutmalıdır. Çünki söylemesi harâm olan şeylerin dinlemesi de haramdır. Bunun için Allahü teâlâ, harâm dinleyen ile harâm yiyeni bir tutarak Mâide sûresi, 42. âyet-i kerîmesinde: «Yalan dinleyenler ve harâm yiyenler onlardır» buyurmuştur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Gıybet eden ve dinleyen günahta ortaktır» buyurmuştur. Gözü, kulağı haramlardan koruduğu gibi el, ayak gibi diğer bütün organları da mekruh, kötü şeylerden korumalı, karnını iftar zamanı şübheli şeylerden korumalıdır (İhyâ).
Oruçlu iken kimseye sövmemeii, kavga, döğüş etmemelidir. Birisi gelip sataşırsa, ben oruçluyum demelidir. Hadîs-i şerîfde de böyle vârid olmuştur. Üzerinde sekîne, organlarında vekar, kalbinde huşû’, dilinde sükût olmalıdır. Birisi kendisine karşı kötü bir harekette bulunursa, selâmün aleyküm, ben oruçluyum, saria karşılık vermem doğru değildir, beni bırak demelidir. Bâzıları dili ile değil de kendi kendine böyle düşünmeli, gadabını yenmeye çalışmalı, hasmına cevab vermemelidir demiştir (Tenvir).
Hamama gitmek, kan aldırmak, kadına bakmak, dokunmak veya öpmek gibi orucunun bozulmasından korktuğu şeylerden uzak durmalıdır. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rahimehullah), çıplak olarak sarılmak gibi, hanımının boynuna sarılmağı da mekruh saymıştır. Bunun gibi oruçlunun suyu ağzına alıp çalkalaması, başına su dökmesi veya elbisesini ıslatıp vücûdüne sarması da mekruhdur buyurmuştur. Çünki bunlarda, Allahü teâlâya ibâdet etmekten kalbinin daraldığını, sıkıldığını açığa vurmak vardır. İmâm-ı Ebû Yûsuf (rahmetullahi aleyh) ise, bunlar gölgelenmek gibi mekrûh değildir demektedir (Nikâye).