YEMİN ETMEK: Allahü teâlâ’ya, çok yemîn etmemelidir. Zîra çok yemîn eden, Allahü teâlâ’nın ismini küçümsemiş, Ona ta’zimde gevşeklik göstermiş olur. Halbuki Allahü teâlâ, bundan çok yüksek ve eksik sıfatlardan beridir. Bunun için çok yemîn etmek mekrûhdur. Mü’mine yakışmaz. Yalan yemîne gelince: Yalan yemîn, memleketleri insansız bırakır. Hadîs-i şerîfde böyle bildirilmiştir. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem), yalan yere yemîni, keffâreti olmıyan büyük günahlardan saymıştır. Bir hadîs-i şerîfde: «İçinde, sivrisineğin kanadı kadar yalan ihtimâli bulunan bir yemîn edenin kalbinde, Kıyâmete kadar kalan, bir nokta hâsıl olur» buyuruldu. Bunu İmam Gazâlî (rahimehullah) İhyâ’da bildirmektedir.
Vallahi, Allahü teâlâ böyle yapacaktır diye yemîn ve hüküm etmemelidir. Ama Allahü teâlâ’nın evliyâ kullarından biri, böyle yemîn ederse, Allahü teâlâ, onun yemînini doğru çıkarır, yemîni bozulmuş olmaktan onu korur. Allahü teâlâ tarafından olan velîyi doğrulama, velînin kerametidir. Enes bin Mâlik’ten (radıyallahü anh) bu hususda şöyle bildirilir: Halası Rebî’, Ensâr’dan bir câriyenin dişini kırdı. Câriyeden, onu afv etmesini istediler. Râzı olmadı. Dâvayı Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) götürdüler. Kısas yapılmasını emir buyurdu. Enes (radıyallahü anh): «Rebî’in dişi mi kırılacak! Hayır, seni hak peygamber olarak gönderen Allahü teâlâ’ya yemîn ederim ki, kırılmıyacak» dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Allahü teâlâ’nın kitâbı kısası bildiriyor» buyurdu. Biraz sonra adamları, diyete râzı olup anlaştılar. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Allahü teâlâ’nın öyle kullan vardır ki, onlar Allahü teâlâ’ya yemîn ettiklerinde, Allahü teâlâ onlan yemininde doğrular» buyurdu.
Resûlullah kısasla emir ve hükmettikten sonra, böyle bir sahâbîden, onun hükmünün hilâfına yemîn nasıl sâdır olur? dersen, cevâbında deriz ki: Onun murâdı, bu hükmü red değil, belki muradı, kısası hak etmiş olanın, diyet gibi bir yolla afvı idi. Yâhud, Allahü teâlâ’nın, kendisini bu yeminde doğrulayacağına, güveni tam idi. Allahü teâlâ’nın onun kalbine, afvı ilham edeceğine yakînen inanıyordu. Bu, evliyânın kerâmetidir. Ebû Hafs (rahimehullah) bir gün yolda giderken, dehşete kapılmış bir köylüye rastladı ve sana ne oldu? dedi. Eşeğimi kaybettim, ondan başka da hiçbir şeyim yok dedi. Ebû Hafs durdu ve: «Yâ Rabbi, izzetin hakkı için, bu adamın eşeğini ona iâde etmezsen, bir adım atmam» diye yalvardı. O anda eşek göründü. Meşârık şerhi ve Ravdatü’n-nâsıhîn’de de böylece yazılıdır.
Evliyânın yemininde vâki’ olduğunu düşünüp de, böyle yemîn etmeye kimse cesâret etmemelidir. Zîra çoğu zaman, yemîni doğrulanmaz ve bundan ötürü günâh işlemiş olur. Doğru olarak yemîn etmek istiyen, yâ Allahü teâlâ’ya yemîn etsin, yâhud sussun. Cünki Allahü teâ- lâdan başkasına yemîn, gizli şirktendir. Abdullah bin Ömer (radıyallahü teala anhümâ) anlatır: Resûlullah’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) duydum «Allahü teâlâ’dan başkasına yemîn eden, şirk koşmuş olur» buyurdu Şerh-i Mesâbîh’de diyor ki, bunun mânası, Allahü teâlâ’dan başkasına inanarak, ta’zîm ederek yemîn eden, Allah’a şirk koşmuş olur. Yemîn ettiği şeyi. Allahü teâlâ’ya mahsûs olan tâzimde, Allahü teâlâ ile beraber tutmuş olur. Ama ta’zîm ve îtikad kasdi ile yapmazsa, mahzûru yoktur. Hayır, babam hakkı için… dedikleri gibi. Bu tür yeminler âdet olmuştur. Bu şekilde, gizli şirk denmesi açıklanmış oldu. Bu sebebdendir ki, İbni Mes’ûd (radıyallahü anh): «Yalan yere Allahü teâlâ’ya yemîn etmeği, Allah’dan başkasına doğru yeminden yeğ tutarım» buyurmuştur. Bunu Bezzâzî bildiriyor.
Babasının ismine, bir kimsenin hayatına veya Kâ’be’ye yemîn etmemelidir. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Allahü teâlâ’dan başkasının adı ile yemîn etmeyin. Doğru olmayınca da, Allahü teâlâ’ya yemîn etmeyin» buyurdu.
Alî Râzî (rahimehullah) der ki: «Hayâtım hakkı için», «Senin hayâtın hakkı için» ve benzeri sözleri söyliyenin kâfir olacağından korkarım. İnsanlar bu şekilde yemîni yapıyorlar, fakat bilmiyorlar. Yoksa bu yaptıklarına, şirktir derdim. Çünki, Allahü teâlâ’dan başkasına yemîn olmaz. Bunu da Fetâvâ-yi Bezzâziye’de bildirmektedir.
İslâmdan berî olduğuna yemîn etmemelidir. Eğer doğru olarak böyle yemîn yaparsa, ya’nî meselâ, «Şu işi yaparsam İslâm dîninden berî olayım» derse, İslâma sâlimen dönmez. Yalan yemîn yaparsa, küfründen korkulur. Bürîde’nin (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Ben İslâmdan beriyim diyen, yalan söylüyorsa dediği gibidir. Doğru ise, İslâma sâlimen dönmez» buyuruldu. Böyle buyurmasının sebebi, yehudî ve hıristiyanların âdeti olduğu içindir denildi. Doğru söylemedeki cevâzı husûsunda ise, o doğru söyledim sanar, hakîkatta ise doğru olmaz demişlerdir. Mesâbîh şerhinde de böyle diyor.
Fetâvâ-yi Bezzâziye’de diyor ki: Bu, keffâreti lâzım olan bir yemîndir. .
Bir kimse, bir şey üzerine yemîn eder de, gayrisini hayırlı görürse, hayırlı olanı yapar ve yemîni için keffâreti yerine getirir. Bu, hayırlı olan için yemînini bozup, keffâret vermeği göstermektedir. Aksi halde, «Yemininizi koruyun» âyet-i kerîmesine uyarak yemîni bozmamalıdır. Buradan anlaşılıyor ki, hayırlı gördüğü şey için, yemini bozmak, keffâretten öncedir. Ebû Hanîfe (rahimehullah) da böyle buyuruyor.