Sual: Kağıt paraların da zekatı verilir mi? Verilirse nasıl verilir?
Cevap: Kağıt paraların zekatını da vermek lâzımdır. Şiîler altın ve gümüşten başka paraların zekatı verilmez, diyorlar. Nur-i Osmaniye kütüphanesi, [1968] numaralı Tatarhaniye kitabının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 95. sayfada diyor ki “Gümüş para gibi kullanılan Fülus, yani bakır paraların kıymeti, 200 dirhem gümüş veya 20 miskal altın olduğu zaman, bu paranın zekatını vermek lâzımdır. Ticaret niyeti ile kullanması şart değildir ve kıymeti, yani değeri kadar altın verilir”.
[Miftahü’s-seade kitabının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” Arabî olarak diyor ki “Fülus denilen bakır paraların gümüş para ile hesap edilen kıymetleri 200 dirhem gümüş olursa, bu fülusların değerlerinin 40’ta 1’i kadar gümüş parayı zekat olarak vermek lazım olur”. Bundan anlaşılıyor ki şimdi kağıt liraların zekatını altın lira olarak vermek lâzımdır. Kağıt olarak verilemez.
Dürrü’l-münteka kitabının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Sarf bahsi sonunda diyor ki “Fülus, geçer akça olduğu zaman, gümüş para gibidir. Geçmez ise, başka mallar gibidir. Sayısı veya ağırlığı belli olan, mesela 1 dirhem ağırlığında fülus ile mal satın almak câizdir. 1 dirhem ağırlığında fülus ödemesi lazım olur. Fülus, aslında para değildir. Gümüş dirhem parçalarının yerini tutmak için basılmış maden parçaları olup ucuz şeyleri satın almak için kullanılır.”]
Kağıt paraların nisapları, çarşıda kullanılan en ucuz altın para ile hesap edilir. Çünkü kağıt paralar, altın karşılığı senetlerdir ve kendi kıymetleri azdır. Altın karşılığı olan itibari kıymetleri hükümetler tarafından konmuştur. Her zaman değişmektedir. Karşılıkları kadar altın liraların 40’ta 1’i veya bunun ağırlığı kadar her çeşit altın verilmelidir. Fakire altını teslim ettikten sonra, ona kolaylık olmak için, altınları piyasadaki kıymetine göre ondan satın alıp, ona kağıt para verilebilir. Nakdeynden, yani altından ve gümüşten başka ticaret eşyasını böyle satın alıp, kendisinin kullanması mekruh olduğu Buhârî’de yazılıdır. Kağıt olarak verilen zekatlar sahih olmaz. Tekrar vermek lâzımdır. Sonradan fakir olan, az altın ile devir yaparak kaza eder. Asırlardan beri müslümanlar, zekatlarını altın, gümüş olarak vermiştir. Hiçbir din alimi, fülus denilen paraların ve borç senedinin zekat olarak verileceğini söylememiştir. 5 Mayıs 1338 [1922] tarihli fetva denilen yazı doğru değildir. Şâfiîde câiz olmadığı İkdü’l-ceyyid’de yazılıdır.
İbni Âbidin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, sarf, yani sarraflık satışını anlatırken diyor ki “Fülus, yani bakır paralar, geçer akçe ise, üzerindeki değere göre para olur. Üzerindeki değer geçer değilse, kıymetsiz mal olur”. 13. sayfasında diyor ki “Ödenecek senetlerin iki türlü değeri vardır: Üzerinde yazılı olan değeri olup senet sâhibinin, kendinde bulunmayan malını göstermektedir. Kağıtın kendi değeri ise pek azdır”. İnsanın malı, kendinde bulunuyorsa, bu mala (Ayn) denir. Kendinde bulunmıyorsa, Deyn denir. Kağıt liraların üzerlerinde yazılı olan değerler, deyn olan zekat malını göstermektedir. (Dürr-ül-muhtar), 12. sayfada diyor ki “Ayn veya geri alınacak deyn olan malın zekatını deyn olan maldan vermek câiz değildir. Ayn olan maldan vermek lâzımdır”. Mesela fakirden alacağı olan 200 dirhemin 5 dirhemini zekat niyeti ile ona bağışlayıp kalanı alsa, câiz olmaz. Ancak 5 dirhemin zekatı verilmiş olur.
(Kağıt paralar, birkaç kişi arasında yapılan âdi senede benzetilemez. Bunlar her yerde geçer. Altın gibidirler) demek doğru değildir. Çünkü, (İbni Âbidin) yemin bahsinde diyor ki İmâm-ı Ebû Yusuf, Harun Reşid için yazdığı, (Haraç ve Öşür) kitabında buyuruyor ki (Halifenin, toprak sahiplerinden, haraç ve öşür olarak, altın, gümüş yerine, başka geçer akça, mesela sütuka denilen parayı alması haramdır. Çünkü bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı para ise de, altın değil, bakır paradır. Altın, gümüş olmayan parayı zekat ve haraç olarak alması haramdır).
Kağıt paraların zekatını, altın olarak vermek takvâ değildir. İbadetlerde takvâ, bunların bir mezhebin imamlarının hepsine, hatta her mezhebe uygun olmasına çalışmak demektir. Fakir, kağıt paraya râzı oluyor ve onunla ihtiyaçlarını gideriyor denirse, fakirin râzı olması değil, Allahü teâlânın râzı olması ve kabul etmesi lâzımdır. Mesela, İbni Âbidin 12. sayfada diyor ki: (Bir zenginin, bir fakirden alacağı olsa, fakire borç senedini verip, sana, alacağım kadar zekat vermeye niyet ettim. Sen de kabul et ve borcuna karşılık tut, ödeşmiş olalım derse, fakir de kabul ettim derse, İslamiyet, bunu kabul etmiyor ve zengin, zekatını vermiş olmuyor. Çünkü, zekat, laf ile borc senedi vermek ile râzı olmak ile edâ edilmiş olmuyor. Mal teslim etmek ile oluyor. Bu zenginin, zekatını fakire vermesi, fakirin de, aldıktan sonra, tekrar zengine geri vererek borcunu ödemesi lâzımdır. Şâfiî ve hanbeli mezheplerinde de böyledir. Fakirin, bu parayı geri vereceğine güvenemiyorsa, güvendiği birini fakire göstererek, zekatını almak ve borcunu ödemek için, bunu vekil yap der. Zekatı bu vekile verir. Vekil de, zengine geri vererek, fakirin borcunu öder). Böyle olduğu Dürr-i yekta ve Mîzan-ı Kübrâ kitaplarında da yazılıdır.
İbni Âbidin “rahmetullahi teâlâ aleyh” yine aynı sayfada buyuruyor ki: (Zengin bir kimse, ayn olan, yani elinde bulunan malının [veya elinde bulunan kağıt paraların karşılığı deyn olan altınların] zekatını fakire vermek için, başka birinde bulunan alacağının senetlerini [veya bankadan veya sarraftan altın alacak kadar kağıt parayı] o fakire verip, senetlerde yazılı malı, borçludan almasını [veya o kağıt paralarla bankadan, sarraftan altın almasını] fakire emretse, fakir o malı, borçludan aldığı zaman [yani kağıt para verip altın alınca] zenginin zekatı ayn olarak verilmiş olur. Malı [altını] fakir teslim almadıkça, yalnız senedi [kağıt parayı] vermekle, zekat verilmiş olmaz. Çünkü, fakir, o malı [altını] aldığı zaman, borc senedi [yani kağıt para], mal [altın] olup aynın [ve deynin] zekatı, ayn olarak verilmiş oluyor). Görülüyor ki kağıt para zekatını, altın olarak vermek veya kağıt olarak verilince, bunu fakirin bankadan veya sarraftan altına çevirmesi ve kağıt para verirken, bunu altına çevirmesi için, fakire emretmek, muhakkak lâzımdır. Verilen kağıt parayı, fakir altına çevirmezse, zengin zekat vermiş olmaz. Zira altına çevirmek, yani deyn olan malın zekatını ayn olarak vermek, zenginin vazifesidir.
Hülâsa: Ticaret eşyası bulunmayanlar, kağıt paralarının zekatını altın olarak vermelidir. Verilecek kağıt parayı altına çevirmek, altın bulmak her zaman kolaydır. Zira, altının lira olması şart değildir. Tartarak, bilezik, yüzük veya herhangi bir şekildeki altın verilebilir. Bunlar da, her yerde, kuyumcularda bulunur. Bulunduğu yerde hiç altın bulunmayan bir zengin, ticaret eşyası da yoksa, altın bulunan bir şehrdeki bir müslümanı vekil edip, buna kağıt para gönderir. Bu vekil de, kağıt paraları altına çevirip, fakire altın verir. Doğrudan doğruya, fakiri de vekil edebilir. Fakir, zenginden veya vekilinden uzak yerde ise ve fakirin bulunduğu yerde altın yoksa, fakirin tayin edeceği vekiline de altın teslim olunabilir. Hatta zengin, zekatı olan altını, fakirin emri ile fakirin alacaklısına teslim ederek, fakiri borcdan kurtarabilir. Burada, alacaklı zekatı almakta, fakirin vekili olmaktadır. Fakat, fakirin rızası, yani önceden vekil etmesi şarttır.
Zekat, kağıt para olarak verilemez demek, zekatı kağıt para olarak vermemelidir demek değildir. Kağıt para, ahkâm-ı İslamiyeye uygun verilmelidir demektir. Herhangi bir zekat malının zekatını kağıt para ile ahkâm-ı İslamiyeye uygun olarak vermek için, fakirdeki alacağını, ona, o kadar zekat vermeye niyet ederek ödeşmek isteyen bir zenginin yapacağı gibi yapmak lâzımdır. Bu da, Eşbah ve Reddü’l-muhtar’da ve Hindiyye 6. cildi sonunda şöyle anlatılmaktadır: (Dağıtmak istediği, nisapdan az kağıt paranın değerinde altını zevcesinden veya başkasından ödünç alır. Sâlih bir fakir bulur. Buna emin değilse, sana ve bir kaç tanıdığıma kağıt para olarak zekat vereceğim. Dinimiz, zekatın altın olarak verilmesini emrediyor. Altınları kağıt paraya çevirmekte kolaylık olmak için, (Zekatını almak ve dilediği gibi tasarruf etmek üzere, şunu vekil yapmanı istiyorum. Böylece, benim ahkâm-ı İslamiyeye uymamı sağlamış olacaksın. Bunun için de, sevap kazanacaksın!) der. Zenginin güvendiği bir kimse vekil yapılır. Zengin olan da vekil yapılabilir. Altınları, bu fakirin yanında olmayarak bu vekile zekat niyeti ile verir. Böylece zekat fakire verilmiş olur. Vekil, altınları teslim alıp, birkaç dakika sonra, bunları, kağıt para karşılığı zengine satar. Aldığı kağıt paraları da, zengine hediye eder. Zengin de, bu kağıt paraları, o fakire ve başka fakirlere [Kurân-ı Kerîm kurslarına ve dine hizmet eden, cihat yapan müslümanlara] dağıtır).
Zenginlere verirse, sevâbı az olur. Kimseye vermezse veya câiz olmayan kimselere ve namaz kılmayanlara verirse, zekatın azabından kurtulursa da, sevaplarına kavuşamaz. Altınları alınca götürmeyeceğine emin olduğu bir fakir bulursa, zekatını doğruca bu fakire verir. Fakir altınları aldıktan birkaç dakika sonra, bunları, zekatı vermiş olan zengine satar. Aldığı kağıt paraları zengine hediye eder. Hatta, altınları satmayıp, doğruca bunları hediye eder. Zengin de bu değerde kağıt parayı, yukarıda bildirdiğimiz yerlere dağıtır. Altınları, ödünç almış olduğu kimseye geri verir. Nisapdan çok zekat vermesi icap ediyorsa, bu işi tekrar yapar. Zekatı altın olarak dağıtmak, daha sevaptır. Altın ile verileceği, herkese gösterilmiş, öğretilmiş olur. Zekatı fakire veya vekiline, önce altın olarak verip sonra bunu kağıt paraya çevirmek, (Hile-i şer’iyye) olur. Zekatı ahkâm-ı İslamiyeye uygun verebilmek için, bunu yapmak lâzımdır ve çok sevaptır. Hile-i şer’iyye yapmanın câiz olduğu ve fakirin aldığı zekatı, sadakayı zengine hediye etmesinin câiz olduğu 3. kısım, 15. ve 63. maddeleri sonunda bildirilmiştir. Farz olduktan sonra zekat vermemek için, (Hile-i batıla) yapmak haram olur. Farz olmadan önce yapılan hile İmâm-ı Muhammed’e göre mekruh, İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre câiz olur. Fetva İmâm-ı Muhammede göredir.
Bakara sûresinin 275. âyetinde meâlen, (Allah, fâiz ile elde edilenleri yok eder. İzlerini bile bırakmaz. Zekatları verilen malları arttırır) buyuruldu. Allahü teâlânın bu vaadini bilmeyen veya inanmayan, zekat vermekten kaçıyor. Fakirlerin ve devletin bu hakkını ödememek için, hile-i batıla yapanlar oluyor. Bu batıl hilelerden birisi, zekat nisabına mâlik olmamak için, ev, dükkan, arsa, tarla satın alarak, paralarını ellerinden çıkarıyorlar. Satın aldıklarını kiraya veriyorlar. Böylece, zekat vermeleri farz olmuyor ise de, fakir olan akrabalarına nafaka vermeleri farz oluyor. Bunu zaten hiç bilmiyorlar. Hem, nafaka vermek farzını yapmıyorlar, hem de, sıla-i rahm sevâbından mahrum kalıyorlar. Hem de, ticarette, sanayide, bütün milletin kalkınmasında kullanılacak paraları taşa, toprağa bağlamış oluyorlar. Bundan başka, Allahü teâlânın zekat verenlere vaat etmiş olduğu bereketten, zenginlikten mahrum kalıyorlar.
(İbni Âbidin) ve (Mevkufat) ve birçok kitapların sahipleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yeminin çeşitlerini anlatırken diyor ki “Bir kimse filana olan şu kadar gümüş borcumu, bugün ödeyeceğim diye yemin etse, gümüş yerine, züyuf veya bakırı yarıdan fazla olan gümüş verse, yemini yapmış olur. Eğer fülus denilen, bronzdan, kalaydan, bakırdan geçer akça [veya kağıt para] verse yahut alacaklı, yemin eden borçlusuna, alacağını hediye etse, bağışlasa, yeminini yapmış olmaz. Çünkü, bakır para, gümüş değildir. Borçlunun, parayı teslim etmesi lâzımdır. Alacaklının sözü ile olmaz”. Züyuf, gümüşü az para demek ise de, bakırı yarıdan çok değildir. Fülus, altından ve gümüşten başka, madeni para demektir. Görülüyor ki yemin bahsinde, züyuf da, gümüş kabul olunduğu hâlde, fülus, yani bakırdan geçer akça [yani kağıt para], yine kabul edilmiyor, câiz olmuyor.
Mezhepsizler, câhiller, “Kağıt para, iki kişi arasında yapılan senede benzetilemez. Günün geçer akçasıdır. Umum-i belva hâlini almıştır. Bugün için bunu vermek zaruridir” diyorlar. Bunlara aldanmamalıdır. Umum-i belva ve zaruret olmak ve ruhsat, izin vermek, bizim gibi avâmin sözü ile olamaz. Burada konuşmak, müctehidlerin hakkı ve salahiyetidir. Bugün, yeryüzünde mutlak müctehid yoktur. Bunun için hiçbir müslümanın dört mezhebin dışına çıkması câiz değildir. Müctehidlerin, bugünkü şartları dahi içine alan fetvaları yukarıda bildirilmiştir. İbni Âbidin, hutbeyi dinlemeyi anlatırken buyuruyor ki “Ashâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve müctehidler zamanında başlayan ve devam eden adetler, helale delil olurlar. Sonradan adet olan şeyler, delil-i şeri olamaz”.
Dünyanın en büyük İslam devleti olan Osmanlılarda, kağıt para, ilk olarak, 1840 senesinde kullanıldı. Sonra, vazgeçildi. İkinci olarak 1851’de, üçüncü olarak 1862’de kullanılıp, yine vazgeçildi. Dördüncü olarak 1877’de Osmanlı bankası hesabına çıkarıldı. Bunlar, ara sıra değiştirilerek, bugüne kadar kullanılmaktadır. Bu uzun zaman içinde yazılan kitapların ve verilen fetvaların hiçbirinde, zekatın kağıt para olarak verileceği bildirilmemiş ve söylenmemiştir. Herkes zekatını altın ve gümüş olarak vermiştir. Zekatın fülus olarak verilmesinin, Şâfiî mezhebinde de câiz olmadığı, İkdü’l-ceyyid’in 44. sayfasında yazılıdır.