Sual: Sabır nedir? Nasıl sabırlı olunur? Sabırlı olmanın faziletleri, üstünlükleri nelerdir?
Cevap: İnsanın, beklenmedik olaylar veya içine düştüğü zorluklar, güçlükler sebebiyle istemediği şeylerin başına gelmesi hâlinde, bunlardan tedirgin olmaması, paniğe kapılmaması ve tahammül etmesine denir. Nefsin, sonu pişmanlık olan kötü isteklerini yapmamak da sabırdır.
Sabır acı, meyvesi tatlıdır. Sıkıntılara, acılara, dert ve belâlara sabır gösteren, sonunda huzur ve saâdete kavuşur. Sabrın sonu kurtuluştur. Bütün ibâdetleri ve iyilikleri yapabilmek sabırla ele geçer. İnsanın îmân etmesi ve son nefese kadar îmânını koruyabilmesi sabır ile olur.
Hadîs-i şerîfte; “Sabır, îmânın yarısıdır.” buyruldu. Sabrın fazîletini, üstünlüğünü, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde 70 yerde ve Peygamber efendimiz hadîs-i şerîflerinde bildirmektedir. Rabbimiz, sabredenlerle berâber olduğuna söz veriyor. Bakara sûresi 153. âyetinde meâlen; “Elbette, sabredenlerle berâberim.” buyruldu. Zümer sûresi 10. âyetinde de meâlen; “Sabır edenlerin âhiretteki ecirleri, mükâfatları sayısızdır.” buyrulmaktadır.
Sabretmek çok kıymetli bir haslettir. Bu nîmet çok az kimseye ihsân edilmiştir. Nitekim, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Size verilen en az şey, yakîn ve sabırdır. Bu ikisinin kendisine verildiği kimse, çok nâfile namaz kılmasa da, oruç tutmasa da korkmasın. Bugünkü hâlinizle, bir kimsenin, bütün insanların iyi amellerini yapmasından daha çok severim. Sabreden tam sevap alır.” ve yine buyurdular ki:
Sabır, Cennet hazînelerinden bir hazînedir.
Eğer sabır, insan olsaydı çok kerim ve cömert olurdu.
Allahü teâlâ sabredenleri sever.
Allahü teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma buyurdu ki: “Ahlâkta bana uy! Benim ahlâkımdan biri, çok sabredici olmamdır.”
Îsâ aleyhisselâm buyurdu ki: “İstemediğine sabır etmeyince, istediğine kavuşamazsın!” Hazret-i Ali buyurdu ki; “Sabrın îmândaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başı olmayanın bedeni de olmaz. Sabrı olmayanın da îmânı olmaz.”
Sabır, insana mahsus bir sıfattır. Hayvanlarda sabır yoktur. Çünkü çok noksandırlar. Meleklerin ise sabra ihtiyaçları yoktur. Çünkü yeme içme, evlenmek gibi arzular taşımazlar. Sabretmesi gerekecek bir hâlle karşılaşmazlar. Hep ibâdet edicidirler. Hiç günah işlemezler. İnsanlar, haramlardan sakınıp nefsinin kötü arzularını, isteklerini yapmazlarsa ve böylece sonu pişmanlık olan geçici lezzetlerden yüz çevirirlerse sabretmek nîmetini ele geçirmiş olurlar. Bu nîmet, onların dünyâ ve âhiret saâdetine vesîle olur.
Sabır üçe ayrılır: Biri, günah işlememek için sabretmektir. Şeytan ve insanın kendi nefsi ve kötü arkadaşlar, insana günah işletmek isterler. Bunları dinlemeyip sabretmek çok sevaptır. Günahların, büyüğünden ve küçüğünden çok sakınmalıdır. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir zerrecik (yâni çok az) bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibâdetleri toplamından daha iyidir.”
İkincisi; dertlerin, belâların acılarına bağırıp, çağırmayıp sabretmektir. Çok kimse, sabır deyince yalnız bu sabrı anlar. Bu sabır da sevaptır. Yâni sabrın ikisi de farzdır. İnsanların üzmelerine dayanmak lâzımdır. Akrabânın, dostların incitmelerine sabretmekten başka yapılacak şey yoktur. Allahü teâlâ sevgili Peygamberine emrederek, Ahkâf sûresi 35. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki: “Peygamberlerden ülülazm olanların sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azap verilmesi için duâ etmekte acele eyleme!”
İbrâhim sûresi 12. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Yaptıkları işkencelere sabrederiz. Tevekkül ediciler, yalnız Allahü teâlâya tevekkül etmelidir.” buyruluyor.
Müminler, çoğu zaman sırf inandıkları için, başka din mensuplarının kötülüklerine hedef olurlar. Çeşitli işkencelere uğrar, onlarla savaşmak zorunda kalırlar. İşte bu gibi durumlarda sabır, müminlerin güç kaynağı, îmânının koruyucusudur. Hazret-i Mûsâ’ya inananlara, Firavun eziyet etmek isteyince, onlar; “Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür!” diye duâ etmişlerdi. Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanların, yapılan kötülüklere nasıl sabır ve tahammül gösterdiklerini herkes bilmektedir.
Üçüncüsü ibâdetleri ve iyi işleri yapmakta da sabra ihtiyaç vardır. İlim öğrenmek ve ibâdet yapmakta bir takım sıkıntılar bulunur. Çünkü ibâdetlerin bir kısmı tembellikten dolayı zor gelir. Namaz kılmamak böyledir. Bâzısı da cimrilikten zor gelir. Zekât vermemek böyledir. Her iyi işin başında, ortasında ve sonunda sabra ihtiyaç vardır. İbâdetlerin sıkıntısına katlanıp, sabır göstermek, insanı hüsrandan ve sonsuz felâketten kurtarır. Cehennem’den korur. Kur’ân-ı kerîmde Asr sûresinde meâlen; “İkindi vaktine yemin olsun ki, bütün insanlar hüsrandadır. Ancak îmân edenler, iyi amelleri (işleri) yapanlar, hakkı ve sabrı tavsiye edenler ve bunları tutanlar kurtuldu.” buyrulmaktadır.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Doğrusu kim Allahü teâlâdan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse, muhakkak ki Allahü teâlâ, iyilik edenlerin mükâfâtını boşa çıkarmaz. (Yûsuf sûresi: 90)
Eğer size bir eziyet verirlerse, karşılığında onun kadar yapınız. Sabrederseniz daha iyidir. (Nahl sûresi: 126)
Müşriklerin yalanlamalarına ve ezâlarına sabret! Onları güzel bir şekilde terk edip onların cezâlarını, Allahü teâlâya bırak! (Müzemmil sûresi: 10)
Ey müminler! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman (sabredip) sebat gösterin ve Allah’ı çok anın ki, kurtulabilesiniz. (Enfal sûresi: 45)
Peygamber efendimiz de (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
Sabır ve tahammül gösteren kimseyi, Cenâb-ı Hak sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nîmet, hiçbir kimseye verilmemiştir.
Hoşlanmadığın şeye sabretmekte, büyük fayda vardır.