Sual: Çocuğunun dindar bir insan olarak yetişmesini isteyen anne-babalar olarak neler yapmalıyız? Bize tavsiyeleriniz neler?
Cevap: Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmelisiniz! Öğretmez iseniz mesul olacaksınız”. Bir kere de buyurdu ki “Çok müslüman evladı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gideceklerdir. Çünkü, bunların babaları, yalnız para kazanmak ve keyif sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlatlarına müslümanlığı ve Kurân-ı Kerîmi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da, benden uzaktır. Çocuklarına dinlerini öğretmeyenler, Cehenneme gideceklerdir”. Yine buyurdu ki “Çocuklarına Kurân-ı Kerîm öğretenlere veya Kurân-ı Kerîm hocasına gönderenlere, öğretilen Kuranın her harfi için, 10 kere Kâbe-i muazzama ziyareti sevâbı verilir ve kıyamet günü, başına devlet tacı konur. Bütün insanlar görüp imrenir”. Yine buyurdu ki “Çocuklarınıza namaz kılmasını öğretiniz. 7 yaşına gelince, namazı emrediniz.”. Yine buyurdu ki “Bir müslümanın evladı ibâdet edince, kazandığı sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna fısk, günah öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse, babasına da o kadar günah yazılır”. İbni Âbidin namazın mekruhları sonunda buyuruyor ki “Kendinin yapması haram olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, haram işlemiş olur. Oğluna ipek elbise giydiren, altın takan ve içki içiren, kıbleye karşı abdest bozduran, kıbleye ayak uzatmasına sebep olan kimse, günah işlemiş olur”. Mürşidü’n-nisa’daki hadis-i şerifte, “Zevcesinin ve çocuklarının haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz” buyuruldu.
İmâm-ı Gazâlî “rahmetullâhi aleyh”, Kimyâ-i saadet kitabında buyuruyor ki “Mesela kızların, kadınların açık gezmeleri haramdır. İnce, dar, süslü, renkli şeylerle örtünerek gezmeleri de haramdır. Böyle gezenler, Allahü teâlâya âsî oldukları, günaha girdikleri gibi, bunların başında bulunan, baba, zevc, birâder ve amcadan hangisi, böyle gezmeye rıza verir ise, bu da, isyan ve günahta ortak olur”.
Din-i İslâmın temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslümanlara emr-i mâ’rûf yapmayı emrediyor. Yani, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz diyor ve nehy-i anilmünker emrediyor. Yani, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.
Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki “Birbirinize müslümanlığı öğretiniz. Emr-i mâ’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez”. Ve buyurdu ki “Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazaya verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevâbı da, emr-i mâ’rûf ve nehy-i anilmünker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir”. İbni Âbidin, 5. cilt sonunda “Fıkıh aliminin müslümanlara sağladığı faydanın sevâbı, cihat sevâbından çoktur” diyor.
Hülâsa evlat, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur. Çocuklara îman, Kuran ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadette anaları, babaları ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenâlığın günahı, ana, baba ve hocalarına da verilir. Tahrim sûresinde 6. âyet-i kerimenin meâl-i şerifi, “Kendinizi ve evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!”dur. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı ve farzları ve haramları öğretmekle ve ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlaksız arkadaşlardan korumakla olur. Bütün fenâlıkların başı, fenâ arkadaştır.
Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” “Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları hıristiyan, yahudi ve dinsiz yapar” sözü ile müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, gençlikte olduğunu bildiriyor. O hâlde, her müslümanın birinci vazifesi, evladına İslamiyeti ve Kurân-ı Kerîmi öğretmektir. Evlat, büyük nimettir. Nimetin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için Pedâgoji (yani çocuk terbiyesi), İslam dininde çok kıymetli bir ilimdir.
İslam dinine karşı olanlar da, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki asrımızın en tehlikeli dinsizlik ocağı olan mason ve komünistler, “Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz” diyorlar. Masonlar, İslamiyeti yok etmek ve Allahü teâlânın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için “Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler” ve “Hepimiz bütün kudretimiz ile îman hürriyeti fikrini dünyaya yaymaya sarılmalıyız ve localarımızda verdiğimiz kararları her memlekete yerleştirmeliyiz. Din kardeşliğini yok edip, bunun yerine mason kardeşliği getirmeliyiz. Dinleri yok etmekten ibaret olan mukaddes gayemize, bu sûretle kavuşacağız” diyorlar.
O hâlde, müslümanlar din cahillerinin hilelerine, yalanlarına aldanmamalı, onların okşayıcı, aldatıcı, yardımsever sözlerine inanmamalıdır. Müslümanlar, birbirlerine emr-i mâ’rûf ve nehy-i münker eder.
Bugün, her memlekette gençlere, kemiklerinin, adalelerinin, ellerinin, ayaklarının, hasılı her uzvunun kuvvetlenmesi, güzelleşmesi ve ahenkli olması için, beden hareketleri, kültür-fizik öğretiliyor ve yaptırılıyor. Beyin çalışmalarının ve ruhi faaliyetlerinin inkişaf etmesi ve tazelenmesi için hesap, hendese, psikoloji kaideleri ve tatbikatı ve kanlarını harekete getirerek hücrelerini temizletecek egzersiz fizikler ezberletiliyor ve yaptırılıyor. Bütün bunlar ve dünya işlerinde lazım olacak bilgiler, bir ders ve vazife haline konup çalıştırılırken, dünya ve ahiretin hakiki saadetini ve insanların rahat, huzur ve her türlü inkişaf ve terakkîlerini ve Allahü teâlânın rızasını ve sevgisini kazandıracak olan imanın, İslâmın, farzların, vâciblerin ve sünnetlerin ve helalin öğretilmesi ve yaptırılması ve haramların ve kâfirliğe sebep olan şeylerin öğretilip, bunlardan sakınılması bir kabahat ve vicdanlara tecavüz şeklinde gösterilir ise, doğru mu olur? Bugün, bütün hıristiyan memleketlerinde, bir çocuk dünyaya gelir gelmez, buna kendi dinlerinin icaplarını yapıyorlar. Her yaştaki insanlara, yahudiliği ve hıristiyanlığı titizlikle aşılıyorlar. Müslümanların imanlarını, dinlerini çalmak ve yok etmek ve onları da, hıristiyan yapmak için, sandık doluları kitap, broşür ve sinema filmlerini İslam memleketlerine gönderiyorlar. Mesela, hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmı, Allahü teâlânın [haşa] oğlu sanıyor ve Allahü teâlâya (Baba), (Allah baba) diyorlar. Yazdıkları romanlarda ve filmlerde, “Allah baba bizi kurtarır” gibi şeyler söylüyorlar. Halbuki Allahü teâlâya (Baba), (Allah baba) diyen kimsenin imanı gider, kâfir olur. Müslümanlar, böyle hileli filmlere gitmemeli, romanları okumamalıdır. İşte bunun gibi, daha nice yollarla, gençliğin imanını, sinsice çalıyorlar. Bu uğraşmalarına, insanlığa hizmet, demokrasi rejiminin bahşettiği bir hak ve hürriyet diyorlar da, bir müslümanın, bir din kardeşine, Allahü teâlânın emirlerini hatırlatmasına, din propagandası, gericilik ve vicdan hürriyetine tecavüz denirse, haksızlık olmaz mı?
Müslüman olmayanların, müslümanlığa karşı nazariyeler, fikirler yürütmesi, gâyet tabiî karşılanıp da, müslümanların, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri hakiki doğrru müslümanlıktan bahsetmesine ve Muhammed aleyhisselâmın ışıklı yolunu göstermesine irtica, taassup, gericilik ve yobazlık gibi isimler takarak, cürüm, bölücülük şeklini vermeye, bu masumları, lekelemeye kalkışmak, bir gericilik, bir yobazlık, bir taassup değil midir? Bu temiz ruhlu, ileriyi görüşlü, ilme, ahlaka, fenne, fazilete koşan faydalı insanlara ibtidai, gayr-ı tabiî adam demek ve müslümanlığı beğenmeyenlere asrî, aydın ve uyanık insan demek, bir kin ve bozgunculuk olmaz mı? Bir taraftan, din serbesttir, Allah ile kul arasına girilmez, herkes vicdanının ilhâmına göre Allah’ını tanır ve tapar sözünü ileri sürerek, emr-i mâ’rûfu ve nehy-i münkeri durdurup, ecdadımızdan miras kalan imanımızı söndürmeye çalışıp, diğer taraftan, müslümanlığı bozmak, yok etmek için, (Yahova şahitleri) denilen misyonerlerin, hileler ve planlar ile hazırladıkları zehirli kitap ve mecmualar, yaldızlı ilanlarla, reklamlarla gençliğin önüne sürülürse, müslümanlar incinmez mi?
Kâfirler, müslümanlığı dünyadan kaldırmaya uğraşıyor, bu çalışmalarında öncülüğü ingilizler yapıyor. Bütün gayretlerine rağmen, gençlerin, müslümanlığı merak edip araştırmaya başlamasına bile tahammül edemeyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” sözleri kulaklarına gelince, tepeden tırnağa kadar gayz, kin ve intikam ateşi ile kızıyorlar. Mecmualarında, gazetelerinde, televizyonlarında sarık, tesbîh, sakal resimleri yaparak, hortlatılan kara kuvvet: İrtica, diyorlar. İmansızlıklarının cezası olarak, vücutları ve ruhları, Cehennem ateşinde, sonsuz yanacağı gibi, habis ruhları, dünyada da, böyle kızıp yanmaktadır. Böyle gazete ve televizyon çok zararlıdır.
Ananın, babanın, okutmak ve terbiye etmek için çocuklarını zorlaması lâzımdır. Kadın çocuğunun okumasına, ahlakına ehemmiyet vermezse, kötü yetiştirirse, erkeğin, (Ben râzı değilim. Günahı senin olsun!) demesi, kendisini kurtarmaz. Kötülüğe mâni olması lâzımdır. Kadın inat ederek, fitne çıkarsa veya erkekten gizli yaparsa, erkek günahtan kurtulur. Böyle kadını boşamalı diyemeğiz.
Anaya, babaya itaat ve ihsan etmelidir. Tâat olan, mubah olan ve günah olmayan şeylerdeki emirlerini yapmalıdır. Zevcenin de, zevcinin günah olan emirlerini yapmaması lâzımdır. Her memur ve ast için de böyledir. Hiç kimseye, günah işlemeyi emrettiği için, karşı gelinmez. İsyan edilmez. Mubah olan işler için verdikleri emirleri yapmak, vâcib değil ise de, câizdir. Tâat olan işlerdeki emirlerini yapmak vâcibdir. Yapması câiz olmayan emirlerine karşı isyan etmemeli, yumuşak, tatlı dil ile özür dilemelidir. Ana, baba, [ve Âmir, müdir], en kötü günahı, hatta küfrü bile emretse veya kendileri kâfir ise, onlara karşı gelmek, yine câiz olmaz. Ana, baba âciz ve fakir iseler, zimmi olsalar bile nafakaları, çocuğa vâcibdir. Dedeler, nineler de, ana, baba gibidir. Harbi olanlarına nafaka verilmez. Zimmi ile harbinin birbirlerinden miras almaları da böyledir. Ana, baba, zimmi olsalar da, hizmet etmek, ihsanda bulunmak vâcibdir. Küfre teşvik edenlerine gidilmez.
Anayı, babayı ve zi-rahm-i mahremleri ziyaret etmek vâcibdir. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak ve telefon ederek bu günahlardan kurtulmalıdır. Selamın, mektubun ve sözle, para ile yardımın miktarı ve zamanı yoktur. Lüzum ve imkanı kadar yapılır. Zi-rahm-i mahrem olmayanlara bunlar vâcib değildir. Bunlar önce anaya, sonra babaya, sonra evlada, sonra ecdata, sonra cettada, sonra erkek ve kız kardeşlere, amcalara, halalara, dayılara ve teyzelere yapılır. Bunlardan sonra, zi-rahm-i mahrem olmayan amca oğluna, amca kızına ve hala, dayı ve teyze çocuklarına, sonra nikah sebebi ile akraba olanlara, sonra komşulara yardım ve ihsan etmek çok sevaptır.
Bezzaziye fetvasında, Menahi’yi anlatırken diyor ki (Her çeşit çalgı dinlemek haramdır. Fısk anlatan şiir dinlemek mekruhtur. Günah işlemeyi istemek günah olmaz. İşlemeye karar verirse, yalnız karar vermek günahı yazılır. İşlemek günahı yazılmaz. Küfür ve küfre sebep olan şeyler böyle değildir. Bunlara karar verince kâfir olur. Kâfir olan anaya babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek lâzımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyaretlerine gitmemelidir. Kâfirlerle birlikte yiyip içmek, bir iki kere câizdir. Her zaman ise, mekruh olur. Ücret karşılığı, şarap yapmak için üzüm sıkmak mekruhtur. Kilise tâmirinde çalışmak mekruh değildir. Çünkü, bu işin kendisi günah değildir). Görülüyor ki İslamiyete uymaya gericilik diyen, yani ibâdet yapmayı ve haramlardan sakınmayı beğenmeyen ananın, babanın evine gidilmez. Böyle olan akrabanın evine de gitmek câiz değildir. Başka özürler, sebepler söyleyerek gitmemeli, kalp kıracak, fitne çıkaracak şeyler söylememelidir. Hiç kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa etmek, dostluğu giderir. Düşmanların çoğalmasına sebep olur. Fitne çıkarmamalı, dost ile de, düşman ile de tatlı konuşmalı, herkese karşı güler yüzlü olmalıdır. Bu hususta, Muhammed Mâ’sûm (Mektûbât)ının, 3. cildinin 55. mektubunda geniş bilgi vardır. Bidat sahiplerine ve açıkça günah işliyenlere tatlı dil ve güler yüz câiz olmadığı için, zaruret olmadıkça, bunlarla karşılaşmamaya, görüşmemeye çalışmalı, zaruret miktarını aşmamalıdır.
Anadan, babadan izin almadan cihâtâ ve tehlikeli olan yoldan bir yere, hatta farz olan hacca gitmek câiz değildir. İzinleri olmadan ilim tahsiline gitmek câizdir. Tecrübeye, hesaba dayanmayan, dayansa da dünyaya ve ahirete faydası olmayan şeyleri öğrenmek böyle değildir. İslamiyete faydalı ilimler böyledir. İslam düşmanlarının, bidat sahiplerinin, mezhepsizlerin mekteplerine din bilgisi öğrenmek için gitmek, hiçbir zaman câiz değildir. Ticaret, hac, ömre gibi, tehlikeli olmayan yolculuklarda, ihtiyacı olmayan ana babanın iznini, rızasını almak lazım olmaz. Fakat, hava ve deniz yolculuğu ve tehlikeli olan kara yolculukları için ve cihat için rızalarını almak lâzımdır. İlim öğrenmek için gidilecek yolda ve yerde emniyet varsa ve ananın, babanın yalnız kalarak helak olmaları tehlikesi yoksa, rızaları olmasa da, gitmek câizdir. Düşman hücum edip İslam askeri bozulduğu zaman, çocuk baliğ olmasa bile ana babasının rızası olmayınca da düşmana karşı savaşa gitmesi câizdir. Fakat, hiçbir zaman ve hiçbir sebeple anaya, babaya ve hükümet adamlarına karşı sert söylemek câiz değildir. Rızaları olmadan gitmek câiz olduğu zaman, gittiği yerden sık sık tatlı mektup ve selam ve hediye yollayarak rızalarını almalıdır.
Kaynak: Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye
Tavsiye Yazı —> Bir İhtiyar Müslümanın Kızına Nasihatı