Sual: Ticaret yaparken dinini kayırmak nasıl olur?
Cevap: Kimyâ-i saadet kitabında, 5. babda buyuruyor ki: Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mâni olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünya, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Ahiret ise, altından kupa gibidir ki hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. Hatta hiç tükenmez. Dünya ticaretinin ahirete yaraması için ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır. Dinini kayırmak isteyenler 7 şeye dikkat etmelidir:
1) Her sabah şöyle niyet etmelidir ki kendisinin ve evlat ve ailesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibâdet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demelidir. O gün müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat, emr-i mâ’rûf, nehy-i münker yapmayı, kalbinden geçirmelidir. Namazda kusur edenlere, günah işliyenlere, emr-i mâ’rûf yapmalı, onlara göz yummamalıdır. Böyle niyet eden bir tüccar, bir memur, bir muallim ve bir hakim ve bir subay, vazifesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır. Onun her işi, ibâdet olur. Dünyada kazandığı şeyler de, caba olur.
2) En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşıyamayacağını düşünmelidir. Mesela, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olur mu? Bu dünyada herkes yolcudur. Geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lâzımdır. Her müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Her müslüman iyi bilsin ki bütün sanatler, farz-ı kifâyedir. Bunu düşünerek, bir sanate yapışmak, ibâdet etmek olur. İster kitaplı kâfirler keşfetsin, ister kitapsız kâfirler bulsun, her sanati öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep ibâdet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile her işi ibâdet olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O hâlde, her müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır. İş görürken niyetin doğru olmasına alâmet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir sanat seçmektir. Yani, öyle bir iş görmeli ki eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çekerdi. O hâlde, keyif, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram işleyenlere sanatkar ismi verilse de, bunları yapmak ibâdet olmaz. Hatta, haram olmayan, mubah olan, fakat insanlara lüzumlu olmayan sanatleri seçmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki “En iyi ticaret, bezzazlıktır, kumaş satmaktır. En iyi sanat, terziliktir”.
3) Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mâni olmamalıdır. Ahiret için ticaret yeri camilerdir. Münâfıkun sûresi, 9. âyet-i kerimesinde meâlen, “Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı, hatırlamanıza mâni olmasın!” buyuruldu. Halife Ömer “radıyallâhu anh” buyurdu ki (Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın!). Ticaretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları ahiret için çalışır, Kurân-ı Kerîm okur, ders dinler, tövbe ve duâ eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi. Kelle kebabı, sabah çorbası gibi şeyleri çocuklar ve zimmiler satardı. Çünkü, müslümanlar, sabah, akşam camilerde bu [giden meleklere]lunurdu. İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki (Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar). Yine buyurdu ki (Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar. Hak teâlâ,, kullarımı nasıl bıraktınız? buyurur. Ya Rabbi! Namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allahü teâlâ da, şahit olun, onları affettim buyurur). Müslüman tüccarlar, sanat sahipleri, gündüzleri de, ezan sesini duyunca, işini hemen bırakıp, camie koşmalıdır. [Dinini seven ve kayıran bir imâm bulursa, ona uymalı, dinini dünyaya değişen, ibâdete haram, bidat karıştıran, müslümanlıktan haberi olmayan imâm ve hafızların yanına, sesine, sözüne yanaşmamalıdır.] Büyüklerimiz, (Ticaretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebep olmaz) âyet-i kerimesine mânâ verirken diyor ki demirciler vardı. Demir döverken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demre vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı. Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.
4) Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikir, tesbîh etmeli, her ân Onu hatırlamalıdır. Dili ve kalbi boş kalmamalıdır. İyi bilmelidir ki o ânda kaçırdığını, bütün dünyayı verse, bir daha eline geçiremez. Gafiller arasındaki hatırlamanın sevâbı çok olur. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Gafiller arasında Allahü teâlâyı zikir eden kimse, kurumuş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir ve ölüler arasındaki canlı gibidir ve harpte kaçanlar arasında, arslan gibi dövüşenler gibidir). Bir kere buyurdu ki (Çarşıya giderken, lâ ilâhe illallah, vahde hü lâ şerike leh, le hül mülkü ve le hül hamdü, yuhyi ve yümit, ve hüve hayyün lâ yemut, bi yedi-hil-hayır, ve hüve alâ külli şey’in kadir diyen kimseye, iki milyon sevap yazılır). [Bu hadis-i şerifte olduğu gibi, sevap veya günah miktarını, göklerin büyüklüğünü, uzaklıklarını ve ahiretteki zamanları ve dünyanın yaratılışını ve mahlukların sayısını bildiren hadis-i şeriflerdeki çeşitli rakamlar, miktar sayısını göstermek için değil, miktarın çokluğunu anlatmak içindir. Mesela bir kimseye, birkaç defa, zahmet çekerek gidip bulamayarak canı sıkılan biri, o kimseyi görünce, seni on defa aradım, bulamadım, demesi gibidir.] Cüneyd-i Bağdâdî “kuddise sirruh” buyurdu ki (Pazarda çok kimse vardır ki sufiler halkasında oturanlardan daha kıymetlidir). Bir kere de buyurdu ki: (Öyle kimse tanıyorum ki pazarda her gün 300 rekat namaz kılmakta ve 30 bin tesbîh okumaktadır). Bazısı demiştir ki bu kimse, kendisidir. Hülâsa, dine, ibâdetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, hep böyle sevap vardır. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar, camide, namazda iken de, kalpleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.
5) Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalı. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için, deniz [ve hava] yolculuklarına dalmamalıdır. Muaz bin Cebel “radıyallâhu anh” buyuruyor ki (Şeytan, pazarda, yalan, hile hıyanet ve yemin ettirerek müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır). Hadis-i şerifte buyuruldu ki (Tüccarın, esnafın en kötüsü, erken gidip, geç dönenlerdir). Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi adet edinmelidir. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünkü, ahiret hayatı sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha çoktur ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin hocası Hammad “rahmetullahi teâlâ aleyh”, ticaret yapardı. Baş örtüsü satardı. Her gün, iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkana, haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da, Cumadan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihâyet ikindiye kadar alışveriş ederdi. Hepsi ihtiyacı kadar kazanınca camie gider, ibâdetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı.
6) Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten âsî, fasık olur. [Şüphe ettiği şeyleri, Ehl-i sünnet kitaplarından öğrenmelidir. Câhil hafızlara, hocalara ve her kitaba güvenmemelidir.] Kalbine sıkıntı getiren şüpheliyi almamalıdır. Zâlimlerle, hile hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zâlimlere, fasıklara veresiye satmamalıdır. Çünkü, öldükleri zaman üzülür. Halbuki zâlimler [yani müslümanlara ve İslamiyete eli ile dili ile kalemi ile zarar yapanlar] ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek câiz değildir. Mesela, din ile alay edenlere, yalan yanlış kitaplar yazarak dini yıkmaya uğraşanlara kağıt satmak günahtır. Velhasıl, herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Bir zaman vardır ki bir tacir, her istediği ile muamele edebilirdi. Çünkü, herkes, alışveriş ilmini biliyor ve bildiğine göre hareket ediyordu. Sonraları öyle zamanlar geldi ki birkaç kişi ile muamele edilemezdi. Daha sonraları ise, ancak birkaç kimse ile muamele edilebilir oldu. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki alışveriş edecek kimse bulunamayacaktır. Bunu çok zaman önce, söylemişlerdir. Bizler, belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kim ile olursa olsun, alışveriş edilmektedir. Câhil hafızlar, yangına körükle gidip, (Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Her yerdeki mala haram karıştı. Haramdan kurtulmak imkansız oldu) diyorlar. Bu söz, çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir.
7) Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesap etmelidir. Kıyamette, bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir. Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyada görüp, Allahü teâlâ sana ne yaptı dedi. Önüme 50.000 sayfa koydular. Ya Rabbi! Bu sayfalar kimlerindir dedim. 50.000 kişi ile alışveriş yapmışsın. Her sayfa, bunların birisi ile olan muameleni göstermektedir dediler. Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm, dedi. 1 kuruş hile yapan, 1 kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmayacaktır.
İşte buraya kadar, büyüklerimizin hallerini ve dinimizin yolunu göstermiş oluyoruz. Bugün bu yol unutulmuş, bilen de kalmamıştır. Bugün, bunlardan birisini yapana çok sevap verilir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Bir zaman gelir ki o zamanın müslümanları, bugün sizin yaptığınız ibâdetlerin onda birini yaparsa, ahirette azaptan kurtulurlar). Sebebini sorduklarında, (Çünkü, sizler hayır işlemeye çok yardımcı buluyorsunuz. Onlar yardımcı bulamayacakları gibi, çeşitli engellerle de karşılaşacaklardır. Gafiller, câhiller arasında garib kalacaklardır) buyurdu. Bu hadis-i şerifi bildirmekten maksadımız, müslümanların, zamanın hâlini görüp, ümitsizliğe düşmemeleri içindir. O hâlde, bu zamanda, yukarıda yazılanların hepsini kim yapabilir diyerek yese düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse çok kar olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete, ebedî rahatlığa sebep olacak, birkaç senelik fakirliğe elbette katlanılır. Nitekim birçok kimse, birkaç şey kazanmak için, fırtınalı, karlı havalarda, sıkıntılı yolculuklara, bir rütbeye, dereceye yükselmek için de nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki ölüm gelince, bütün kazancları elden çıkmakta, boşuna didinmiş olmaktadırlar.