Sual: Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Bidatlerin hepsi dalalettir) buyurdu. Fıkıh âlimleri ise, bidatlerin bir kısmına dalalet, yani günah, bir kısmına mubah, bir kısmına müstehab, bir kısmına da vâcip dediler. Bu iki sözü birleştirmek nasıl olur?
Cevap: Bidat sözünün 2 mânâsı vardır. Birincisi, lugat mânâsı olup umumidir. Lugat mânâsı ile adette olsun, ibadette olsun, her zaman yapılan, her türlü yeniliğe bidat denir. Adet, karşılığında sevap beklenilmeyen işler demektir. Bunlar dünya menfaati için yapılır. İbadet ise ahirette sevap kazanmak için yapılır. Sadr-ül-evvel (Selef-i salihin)in, yani Ashâb-ı kiramın ve Tabiin ve Tebei tabiin zamanlarıdır. Bunların zamanında veya sonra adet olarak veya ibadet olarak ortaya çıkan şeyler bidattir.
Bidat kelimesinin 2. mânâsı, Sadr-ul-evvelden, yani Ashâb-ı kiramın ve Tabiinin ve Tebei tabiinin zamanlarından sonra dinde meydana çıkan yeniliklerdir. Bu değiştirmeler itikatta veya ibadette olur. Yeni bir ibadet meydana çıkarmak veya mevcut bir ibadette ziyadelik veya noksanlık yapmak (İbadette bidat) olur. Bunlardan dinin sahibinin, yani Muhammed aleyhisselâmın, sözle veya iş ile sarih veya işaret ederek, izini olmadan ortaya çıkarılanlara (Bidat-i seyyie) denir. Adette bidatlerin hiçbirine bidat-i seyyie denilmez. Çünkü bunlar ibadet için değil, dünya menfaati için yapılırlar. Yemekte, içmekte, giyinmekte, binalarda yapılan yenilikler adette bidattir. İtikatta olan bidatlerin hepsi (Bidat-i seyyie) dir. 72 dalalet fırkasının itikatları, bidat-i seyyiedir.
4 mezhebin ibadetlerde olan yenilikleri bidat değildir. Çünkü bunlar, kendi akılları ile çıkarılmış olmayıp, (Edille-i şer’iyye) den çıkarılmışlardır. Bunlar Nasslarda ziyadelik olmayıp, Nassların açıklamalarıdır. Namaza dururken iftitah tekbirini birkaç defa söylemek, sevâbı çok olmak için ise, bidat olur. Vesvese ile istemeyerek söylerse, günah olur. İbadette olan bidatte, dinin sahibinin, sarih veya işaret ile izini varsa, bunlara (Bidat-i hasene) denir. Bidat-i haseneler, müstehab veya vâcip olur. Camilere minare yapmak, müstehaptır. Bunları yapmak sevap olup terketmesi günah olmaz. Minareye (Mezene) de denir. Zeyd bin Sabit’in annesi diyor ki (Medine’de, Mescid-i Nebinin etrafındaki evlerin en yükseği benim evim idi. Bilal-i Habeşi “radıyallahü teâlâ anh”, önceleri, evimin damına çıkıp ezan okurdu. Resûlullahın mescidi yapılınca, mescid üzerinde müezzin için yapılan yüksek yere çıkarak okudu). Müezzinlerin minareye çıkıp ezan okumalarının sünnet olduğu buradan anlaşılmaktadır. [Hoparlörle ezan okumak bidatinin bu sünneti yok ettiğini acı acı görmekteyiz.] Din mektepleri yapmak, din kitapları yazmak vâcip olan bidatlerdendir. Bunları yapmak sevap, terketmek günahtır. Bidat ehlinin ve mülhidlerin, yani itikatları küfre sebep olan bidat sahiplerinin şüphelerine karşı uyarıcı deliller ortaya koymak da böyledir.
Yukarıda yazılı hadis-i şeriflerde bildirilen bidatler, hep dinde olan bidat-i seyyielerdir. Bunlar, ibadetlere yardımcı değildirler. İbadetlere yardımcı olan ve dinin sahibinin izini ile yapılan bidat-i haseneler, dalalet değildirler. “Benim sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetlerine yapışınız!”. Yani akıllarınıza, nefslerinize uyarak dinde yaptığınız değişiklikleri bırakarak, benim yoluma sarılınız, hadis-i şerifi, adette bidatlerin dalalet olmadıklarını göstermektedir. Çünkü Resûlullahın yolu, din bilgileridir. Adetleri gösteren bir şey bildirmemiştir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, insanlara, dinlerini bildirmek için gelmiştir. Dünyalarını bildirmek için gönderilmemiştir. Çünkü insanlar, dünya işlerini iyi bilirler. Fakat, Allahü teâlânın irâdesinin, emirlerinin ne olacağını bilmezler.
Şimdi bidat denince, itikatta olan bidatler anlaşılmaktadır. Bu sapık itikat sahiplerine (Mübtedi) ve (Ehl-i heva) denilmektedir. Çünkü bunlar, İslamiyete değil, nefslerine uymaktadırlar. 72 sapık fırka böyledir. Bunlardan bazısının itikadı küfre sebep olmaktadır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye ve Allahü teâlânın sıfatlarına inanmayanları ve âleme kadim diyenleri böyledir. Böyle küfre sebep olan inanışa (İlhad) denir. Böyle inananlara (Mülhid) denir. Açık olarak bildirilmiş olmayıp, şüpheli olduğu için, tevili lazım gelen, yani çeşitli mânâlar arasından, uygun olan mânâsını arayıp bulmak lazım olan âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden yanlış mânâ çıkaranların bu yanlış itikadı küfre sebep olmaz. Kabir azâbına ve miraca inanmayanları böyledir. Fakat, küfre sebep olmayan böyle itikattaki bidatler, en büyük günahlardan, mesela mümini haksız yere öldürmekten ve zinadan daha büyük günahtırlar. Bu bozuk itikatlarını, Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden zan ile çıkardıkları için, kâfir olmuyorlar. Şimdi çok kimse, bunlara yanlış tevil etmek sebebi ile değil de akla, fenne uymuyor diyerek inanmıyor. İtikadlarına, imanlarına, İslamiyeti değil de, aklı, fenni esas tutan böyle inanmayanlar kâfir olur, mürted olur. İtikadı küfre sebep olan mülhidler kendilerini müslüman sanmakta, ibadetleri yapmakta ve günahlardan sakınmakta iseler de, bunların hiçbiri sahih olmaz.
İbadette bidatin seyyie olanları, itikatta bidat kadar kötü değil ise de, bunlar da, münker ve dalalettir. Bütün günahlardan sakınmaktan daha çok, bunlardan sakınılması lazımdır. Hele ibadette bidat yapmak, bir müekked sünneti terketmeye sebep oluyorsa, bu bidatin günahı daha büyük olur.
İtikatta bidatin zıttı, aksi olan doğru itikada Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı denir. İbadette bidatin zıddina, aksine (Sünnet-ül-hüda) denir. Birincisi, Resûlullahın itikadı, ikincisi, devam üzere yaptığı ve bazen terkettiği ve terkedenlere mâni olmadığı ibadetlerdir. Terkedilmesine mani olduklarına (Vâcip) denir. (Sünnet-i hüda) yı özürsüz terketmek günah olmaz. Devamlı terkeden kıyamet günü azarlanır. Ezan, ikâmet ve cemaat ile namaz kılmak ve 5 vakit namazın sünnetleri böyledir. Fakat, bir mahallenin hepsi devamlı terkederse, bunlarla harp edilir.
Adette bidat işlemek, dalalet değildir. Yapmamak vera ve evla olur. İhtiyaçtan fazla yüksek bina yapmak, doyuncaya kadar yemek, kahve, çay, sigara içmek adette bidattir. Bunlara haram veya mekruh diyemeyiz. Sultanın, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uygun olan emirleri ve yasakları muteber olur. Nefsine ve aklına uyarak verdikleri emirlere, itaat etmek vâcip olmaz. Fakat isyan etmek de caiz değildir. Hatta, zalim olan sultanın cevrinden, eziyetinden kurtulmak için itaat etmek caiz olur. Çünkü, insanın kendini tehlikeye atması caiz değildir. Âyet-i kerimede itaat edilmesi emrolunan (Ülül-emir), müslüman olan sultan, Âmir, hakim demektir. Bunların hak ve adil olan emirlerine itaat etmek vâciptir. Adette bidatin zıttı (Sünnet-üz-zaide) dir. Yani, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” devam üzere olan adetleridir. Elbisesinin şekilleri ve giyenirken, süslenirken sağdan başlamak, sağ el ile yemek içmek, bir şey alıp vermek ve sol el ile taharetlenmek, sol ayakla halaya girmek böyle olup müstehaptırlar. [Görülüyor ki erkeklerin ve kadınların elbiselerinin, zamanla değişmesi, fasıkların elbiselerine benzemesi; adette bidattir. Kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka yerlerini tam örten geniş örtüler dinde bidat olmaz. Günah olmaz. Böyle örtüleri kullanırken, o memleketin adetine uymalıdır. Adet olmayan örtüyü, elbiseyi kullanmak, şöhrete ve fitneye sebep olur. Bu ikisi de haramdır.]
Buraya kadar bildirilenlerden anlaşılıyor ki lugat mânâsındaki umumi bidat, adette ve dinde bidat olmak üzere 2’ye ayrılır. Bidat deyince, dinde bidat anlaşılır. Dinde bidat de, itikatta veya ibadette olur. İtikattaki bidatlerin hepsi seyyiedir. İbadette bidat ise, Seyyie ve Hasana olarak 2’ye ayrılır. Bidat-i seyyie, itikatta olan fakat küfre sebep olmayan ve ibadette olup İslamiyete yardımcı olmayan bidatlerdir. İtikatta bidat, küfre sebep olursa, ilhad olur. Bidat-i hasene, İslamiyete yardımcı olan yeniliklerdir. Bidat-i hasene de, müstehab veya vâcip kısımlarına ayrılır. Minare, müstehab olan bidat-i hasenedir. Çünkü, müezzinin, ezanı, yükseğe çıkıp okuması sünnettir. Minare, bu sünnete yardım etmektedir. [Ezanı, insanın tabii sesinin üstünde fazla sesle okumak sünnet değildir. Mekruhtur. Bunun için ezanı hoparlör denilen elektrik aleti ile okumak, sünnete değil, mekruha yardımcı olmaktadır. Bunun için, hoparlör kullanmak, bidat-i seyyie olmakta ve minareye çıkıp okumak sünnetine mâni olmaktadır. Ezan sesinin her tarafa ulaştırılması emrolunmadı. Yalnız kendi mahallesine duyuracak kadar bağırması emrolundu. Müslümanların her mahallede mescid yapması, her mescitte müezzinlerin yüksek yere çıkarak ayrı ayrı ezan okumaları emrolundu. Bir yerde okunan ezanın her mahalleden işitilmesi için, müezzinlerin hoparlörle okumaları veya bir yerde okunan ezanın her mescitteki hoparlörlerle her mahallede işitilmesi, bidat-i seyyie olur. Çirkin bidat olur. Allahü teâlâ, (Din kemale geldi. İbadetlerin nasıl yapilacağı bildirildi. Noksan bir şey bırakılmadı) buyurdu. Selef-i salihin de, bin seneden beri, emrolunduğu gibi ezan okudular ve namaz kıldılar. Bunların yaptıklarını beğenmeyip veya noksan, kifâyetsiz görüp, hoparlörle ezan okumaya ve hoparlörle namaz kılmaya kalkışmak çirkin bidat olur. Yukarıdaki hadis-i şerifler, çirkin bidat işliyenlerin hiçbir ibadetlerinin kabul olmayacağını, bunların Cehenneme gideceklerini bildirmektedir. İslamiyetin emrini dinlemeyip, her mahallede mescid yapılmadığı için, her yerden ezan sesi işitilmiyor diyerek, ezanı hoparlörle okumak bidatini savunmaya kalkışmak, katı necaseti bevl ile yıkayıp temizlemeye kalkışmak gibidir. Evet, bevl ile yıkayınca, katı necaset görünmez olup cahillerin hoşuna gider. Halbuki necaset her yere yayılmış, bevlin değdiği her yer necis olmuştur.] Bidat-i hasene olan yeniliklere Şari tarafından izin verilmiş, hatta emrolunmuştur.