Sual: Hadis-i şerifte “Fatihasız namaz olmaz” buyuruluyor. Fakat hanefi mezhebinde cemaatle namaz kılarken cemaat fatiha okumuyor. Burada Hanefi mezhebinin hükmü hadis-i şerife muhalif midir?
Cevap: İmam Rabbani hazretleri Mebde ve Mead isimli eserinde bu mesele ile alakalı olarak şöyle buyuruyor;
Mâdem ki, namâzda kırâat farzdır ve hadîsde gelmiştir ki, (Fâtihasız namâz yoktur). Bunun için hakîkî kırâati bırakıp, hükmî kırâate karar vermek, yanî kendisi Fâtiha okumayıp, imâmın okuduğu Fâtiha ile yetinmek, bana pek ma’kûl gelmediğinden, hanefî mezhebinde imâm arkasında kırâate dâir, sarîh delîlin bulunmasını arzû ederdim. Ammâ mezhebe riâyet sebebiyle, yine Fâtihâ okumazdım ve bu okumamayı riyâzet ve mücâhede kabîlinden sayardım. Nihâyet Allahü teâlâ mezhebe riâyet etmenin bereketiyle –ki durup dururken [veyâ dünyevî bir menfaat için] başka mezhebe geçmek ilhâddır– hanefî mezhebinde imâmın arkasında namâz kılan cemâatin Fâtiha okumamasının hakîkatini bildirdi ve basîret nazarımda, hükmî kırâatin, hakîkî kırâatten dahâ güzel olduğunu gösterdi. şöyle ki: İmâm ve cemâat hep birlikde, münâcât makâmında duruyorlar. Çünki namâz kılan Rabbine münâcâtdadır buyurulmuştur ve imâmı bu işte reîs edinmişlerdir. O hâlde imâm ne okur, ne söylerse, sanki cemâatinin dilinden söylemektedir. Şuna benzer ki, bir gurup insan büyük bir pâdişâhın huzûruna bir iş için çıkarlar ve içlerinden birini reîs [başkan] seçerler ve hepsinin ağzından onun konuşmasını ve ihtiyâclarını arz etmesini isterler. Reîsleri ihtiyâclarını arz etmek için konuşurken, onlar da konuşmağa başlarlarsa, edeb dâiresinin dışına çıkmış olurlar ve pâdişâhın rızâsından dışarı taşarlar ve o huzûrda uygun olmayan iş yapmış olurlar. Demek ki, bu cemâatin seçtikleri reîsin onların dilinden ihtiyâcları arz etmesindeki hükmî konuşmaları, onların ayrı ayrı konuşmalarından dahâ iyidir. Bunun gibi, imâm okurken, cemâatin de okuması, ortalığı karıştırmak, huzûru bozmak olup, edebden uzakdır.
Hanefî mezhebi ile şâfi’î mezhebi arasındaki ihtilâflı mes’elelerin çoğu bu şekilde olup, görünüş ve şekil şâfi’î tarafını tercîh, içi ve hakîkati hanefî mezhebini te’yîd tarafındadır. Bu fakîre bildirildi ki, kelâm ilmindeki ihtilâflarda hak [doğru ve isâbetli görüş] hanefî tarafındadır. Ebû Hanîfe hazretleri Tekvîn sıfatını, hakîkî [sübûtî] sıfatlardan biliyor. Her ne kadar görünüşte Tekvîn [yaratma], Kudret ve İrâdet sıfatlarına rücû’ ediyorsa da, ince ve dikkatle ve firâset nûru ile bakılırsa, Tekvînin ayrı bir sıfat olduğu anlaşılır. Diğer ihtilâflı mevzû’lar da buna benzetilebilir.
Fıkıh ilmindeki ihtilâflı meselelerin çoğunda, hakkın, yanî doğru ictihâdın ve isâbetin hanefî tarafında olduğu şüphesizdir. Az bir kısmında ise tereddüd vardır. Bu fakîr, bu büyükler yolunun dahâ ortalarında idim ki, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve âlihi ve sellem” vâkı’amda [uyanıkken gözlerim kapalı veyâ rüyâda] gördüm. Bana: “Sen, kelâm ilmi müctehidlerindensin” buyurdu. İşte o zamândan beri kelâm ilmindeki meselelerin her birinde, bu fakîrin ayrı bir görüşü ve husûsî bir ilmi vardır. Mâtüridî ve Eş’arîler arasındaki ihtilâf olan meselelerin çoğunda, o meselelerin ilk anlaşılması zamânında hak Eş’arîler tarafında anlaşılıyor ise de, firâset nûru ve keskin nazarla bakınca, Mâtüridîlerin haklı olduğu ortaya çıkıyor. Kelâm ilmindeki ihtilâflı meselelerin hepsinde, bu fakîrin görüşü Mâtüridî âlimlerinin görüşlerine [ictihâdlarına] uygundur ve gerçekten Mâtüridî büyükleri, Sünnet-i seniyyeye “alâ sâhibihassalâtü ves-selâmü vet-tehıyye” mütâbe’atda yüksek ve büyük şân sâhipleridir. Diğerlerine ise, bir takım felsefî görüşler karıştırılmış olmakla, o mertebe müyesser olmamaktadır, her ne kadar ikisi de Hak ehli iseler de.
Bu büyüklerin en büyüğü olan İmâm-ı a’zam, en büyük rehber Ebû Hanîfe’nin “radıyallahü anh” yüksek şân ve mertebesinden ne yazayım ki, Şâfi’î, Mâlik ve Ahmed bin Hanbel “radıyallahü anhüm” dâhil, bütün müctehidlerin ilmi, vera’ı ve takvâsı en çok olanı idi. Nitekim imâm-ı Şâfi’î “rahmetullahi aleyh”, “Bütün fıkıh âlimleri Ebû Hanîfenin çoluk çocuğudur” buyurmuştur. Sağlam haberlerle bize geldi ki, imâm-ı Şâfi’î, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin kabrini ziyârete gitdiği zamân, kendi ictihâdını bırakır, kendi ictihâdı ile amel etmez ve: “Bu büyük İmâmın huzûrunda, onun ictihâdına uymayan ictihâdımla amel etmekten hayâ ederim” buyurur ve orada namâz kıldığı zamân imâmın arkasında Fâtiha okumaz ve sabâh namâzında da kunût duâsını okumazdı. Evet, Ebû Hanîfenin büyüklüğünü, kıymet ve şânının yüceliğini Şâfi’î “radıyallahü anhümâ” bilir. Yarın kıyâmete yakın Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” gökten inince, Ebû Hanîfe’nin mezhebi ile amel edecektir. Nitekim, Muhammed Pârisâ hazretleri (Fusûl-i Sitte) kitâbında bunu yazmaktadır. Sâdece bu büyüklük ona yetişir ki, ülûl-azm bir peygamber onun mezhebi ile amel edecek. Diğer yüzlerce büyüklük ve mertebe buna eşit olamaz.
Tavsiye Yazı —> Niçin Hanefi Mezhebi?