Bu mektup, hakim Abdülvehhab’a yazılmıştır. Allah adamlarının yanına giden kimsenin, kendini boş bulundurması lâzımdır. Böylece, dolu olarak döner. Her şeyden önce, îtikadı düzeltmek lazım olduğu bildirilmektedir:
İki kere buraya kadar yoruldunuz. İkisinde de çabuk kalktınız. Sohbetin haklarından birkaçını yerine getirmeye vakit olmadı. Müslümanların bir araya gelmesi, ya istifade etmek veya fayda vermek içindir. Bu ikisinden biri bulunmayan topluluğun hiç kıymeti yoktur. Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki dolmuş olarak dönülebilsin. Onların acıması, ihsanda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyiz, ihsan yolu açılır. Dolu gelmek, daha doldurarak dönmek iyi olmaz. Çok dolmak, doyduktan sonra, daha almak hastalıktan başka bir şey yapmaz. İhtiyaçsızlık, azgınlığa sebep olur. Hâce Nakşbend “kaddesallahü sirreh” hazretleri buyurdu ki (Önce hastanın yalvarması lâzımdır. Sonra, gönlü kırık olan, ona teveccüh eder). Görülüyor ki teveccühe, ihsana kavuşmak için, yalvarmak lâzımdır. Böyle olmakla beraber, ilim öğrenmekte olan bir talip gelip, size göndermek için mektup isteyince, onun böyle gelmesini bir hak sayarak, bu hakkı ödemek lazım olduğunu düşündüm. Geçmişteki haklarınızı ve şimdiki hakkı karşılamak için, vakit ve hâle göre, birkaç kelime yazarak gönderiyorum. Her şeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Herkesi doğru yola kavuşturan ancak Odur.
Ey mesut kardeşim! Bize ve size her şeyden önce lazım olan, îtikadı Kitaba ve sünnete uygun olarak düzeltmektir. Doğru yolun âlimlerinin, “Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!” Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak îtikat etmek lâzımdır. Çünkü, Kitaptan ve sünnetten bizim ve sizin anladıklarımızın hiç kıymeti yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünkü her bidat sâhibi, [türedi reformcular] ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden anladıklarını ve bu iki kaynaktan çıkardıklarını söylemektedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır.
İkinci olarak hepimize lazım olan şey, ahkâm-ı İslamiyeyi öğrenmektir. Yani helali, haramı, farzı, vâcibi öğrenmektir.
Üçüncü olarak hepimize lazım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmaktır.
Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki bu ikisi tasavvuf büyüklerine mahsustur “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”.
Îtikadı düzeltmeden önce ahkâm-ı İslamiyeyi öğrenmenin hiç faydası olmaz. Bu ikisi birlikte düzelmedikçe de, ibâdetlerin faydası olmaz. Bu üçü birlikte yapılmadıkça, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz. Bu dört temel vazife, yardımcıları ve tamamlayıcıları ile birlikte yapılmalıdır. Mesela, farzlar, sünnetleri ile birlikte yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve tamamlayıcısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkça, geriye kalan her şey lüzumsuzdur ve faydasızdır. Böyle lüzumsuz şeylere, malayani denir. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin müslümanlığının güzelliği, malayaniden kaçması ve lüzumlu şeyleri yapması ile anlaşılır) buyruldu. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafanın izinde yürüyenlere selam olsun “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vettehiyyat”!