Bu mektup, Mensur Arap’a yazılmıştır. Tasavvuf yolunun yedi konağı olduğu, sâlik her konakta kendinden uzaklaşıp Hak teâlâya yaklaştığı bildirilmektedir:
Merhamet ederek gönderdiğiniz ve ihsan ederek yazdığınız kıymetli mektubunuz, en kıymetli bir zamanda geldi. Allahü teâlâya hamd olsun ki büyükler, küçükleri hatırlamakta, yüksekler alçakları okşamaktadır. Allahü teâlâ, bu tevazuunuza bizim tarafımızdan hayırlı karşılıklar versin! Fârisî Mısra tercümesi:
Her ne olursa olsun, dosttan konuşmak, daha tatlı!
Yürümekte olduğumuz tasavvuf yolu yedi adımdır. İki adımla âlem-i halk, beş adımla Âlem-i emr aşılır. Âlem-i emrdeki birinci adımda, Tecellî-i ef’âl hâsıl olur. İkinci adımda, Tecellî-i sıfat hâsıl olur. Üçüncü adımda tecellî-i Zâtiye başlar. Bundan sonra kavuşanların bildiği tecellîler hâsıl olur. Bütün bunlara kavuşabilmek için, insanların efendisi, öncekilerin ve sonrakilerin en üstünü efendimizin, “Ona ve Âline ve Ashâbına duâlar ve selamlar olsun” izinde bulunmak lâzımdır. Tasavvuf yolu iki adımdır diyenler de oldu. Kısaca anlatabilmek için ve talebeye kolay göstermek için böyle söylemişlerdir. Bu sözle, âlem-i emre ve âlem-i halka bir adım demişlerdir. Yedi adımdan her biri ile sâlik kendinden uzaklaşır. Hak teâlâya yaklaşır. Bu yedi adımın hepsi geçilince (Fenâ-i etemm) ve (Bekâ-i ekmel) hâsıl olur. Bu ikisi hâsıl olunca (Velâyet-i hassa-i Muhammediye) ile şereflenmiş olur. Fârisî Mısra tercümesi:
Bu, ele az geçen büyük nimettir. Acaba kime verilir?
Bizim gibi zavallıların, böyle sözleri ağza alması bile uygun değildir. Bizlere ancak, büyüklerin nimetlerinden sızan damlalarla dudaklarını ıslatarak zevklenebilmek yakışır. Fârisî beyt tercümesi:
Şekerin yalnız adını duymak bile
daha iyidir zehir koymaktan dile!
Fârisî beyt tercümesi:
Gök Arşa göre aşağıdır,
Fakat, yerden çok yukarıdır!
Vesselâm evvelen ve ahıren.
[İyi bir insan, kendine ve başkalarına zararı olmayan kimse demektir. Allahü teâlâ, insanların iyi olmalarını, herkesin rahat yaşamalarını istiyor. Buna kavuşmak için, insanlarda kalp, akıl ve nefs yarattı. İnsanın bedeni, yani bütün uzuvları kalbin emrindedir. Kalbin arzularına (Niyet etmek) denir. Nefs, bedenin muhtaç olduğu şeyleri kalbe yaptırmak ister. Nefsin isteklerinin hepsi, kendine de, başkalarına da, zararlıdır. Akıl, faydalı ve zararlı şeyleri birbirlerinden ayırmakta, faydalı olanlarının yapmasını kalpten istemektedir. Allahü teâlâ, iyi işleri kötülerinden ayırmak için, dinleri gönderdi. Sağlam olan akıl, kalbin İslamiyete uymasını emreder. Her kalp, İslamiyete uygun haraket ederse, temiz olur, dünyada hiç sıkıntı olmaz. Kalbin temizlenmesi ve kuvvetlenmesi için, Allahü teâlânın ismini çok söylemesi lâzımdır. Allahü teâlâ, dinleri insanlara sıkıntı vermek için değil, kalpleri temizlemek için gönderdi. Kalp, nefse uymaz, aklı dinleyip İslamiyete uyarsa, bütün dünya rahata, huzura kavuşur. Aklın vazifesi, İslamiyeti öğrenmek ve bunun her yere yayılması için çalışmaktır. Kalp, hep nefse tatlı gelen şeyleri yaparsa, nefse tapmış olur. Allahü teâlâyı unutur. İslamiyete uymak, kalbi ve bedeni kuvvetlendirir, nefsi zayıflatır.]