Bu mektup, [İmam-ı Rabbani hazretleri tarafından] Şeyh Muhammed Mekki bin Hacı Mûsâ Lahori’ye yazılmıştır. Velâyet dereceleri ve velâyet-i Muhammediyeyi bildirmekte ve tarîkat-i Nakşbendiyyeyi övmektedir:
Şerefli mektubunuz bu zaif köleye geldi. Allahü teâlâ ecrinizi arttırsın ve işlerinizi kolaylaştırsın ve özrünüzü kabul buyursun. İnsanların en üstünü, en temizi “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalüha ve minetteslimati ekmelühâ” hürmetine, bu duâyı kabul buyursun! Kardeşlerime bildiririm ki: Ehlüllahın (Fenâ) dedikleri, ölmeden önce ölmek hâsıl olmadıkça, Allahü teâlâya kavuşulamaz. Hatta, (Âfâk)da, yani insanın dışında bulunan uydurma putlara ve (Enfüs)de, yani insanın içinde bulunan nefsinin isteklerine tapınmaktan kurtulamaz. İslamın hakikatine kavuşamaz. Tam îman elde etmesi kolay olmaz. Nerede kaldı ki Âbidler arasına karışabilsin ve Evliyâlar derecesine kavuşabilsin. Bununla beraber, bu fenâ makâmı, velâyet derecelerine atılan ilk adımdır.
Bu yüksek makâm daha başlangıçta ele geçer. Velâyetin başlangıcı böyle olursa, sonunun nasıl olacağını artık anlamalıdır. Başını görünce sonunun yüksekliği düşünülmelidir. Şu fârisî Mısra ne güzel söylenmiştir. Mısra tercümesi:
Gül bahçemi gör de baharımı anla!
Şu fârisî Mısra da öyledir. Mısra tercümesi:
Senenin iyiliği, baharından anlaşılır.
Evliyâlığın dereceleri vardır. Her derece de, birbirinin üstündedir. Çünkü, her Peygamberin makâmı altında velâyet yani evliyâlık vardır ve her birinin velâyeti kendilerine mahsustur. Velâyetlerin en yüksek derecesi bizim Peygamberimizin “aleyhi ve alâ cemii minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâti eymenüha” kademi, ayağı altında bulunan velâyettir. Çünkü, isimlerin, sıfatların, şuûnların ve itibaratın Allahü teâlâda bulunması bakımından olsun veya bulunmaması bakımından olsun, karışmadıkları Zâtın tecellîsi, yalnız onun velâyetinde olur “aleyhissalatü vesselâm”. Var olan ve varlığı düşünülen bütün perdelerin ilimde ve aynda yok olması ancak bu makâmdadır ve (Vasl-i uryânî) denilen yakınlık ve tam vecd hâsıl olur. Onun izinde gidenler “aleyhissalatü vettehıye” bu makâmdan çok pay alırlar. Bu yüksek dereceye ve büyük nimete kavuşmak için onun izine sarılınız “sallallâhü teâlâ aleyhi ve alihi ve sellem”! Zât-ı ilâhînin bu tecellîsi, tasavvuf büyüklerinin çoğuna göre, şimşek gibi çakıp geçmektedir. Yani, Zât-ı ilâhîden bütün perdelerin kalkması, şimşek gibi çok az zaman sürer. Sonra isimlerin ve sıfatların perdeliği hemen araya girer. Zât-ı ilâhînin nurlarının parlaklığı da perde gibi örter. Zât-ı ilâhînin huzuru, şimşek gibi, bir ân olur. Zâtın gaybeti, yani örtülmesi çok uzun sürer dediler. Nakşbendiyye Evliyâsının büyüklerine “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” ise, Zâtın huzuru daimidir. Bu büyükler, çabuk geçen, hemen gaybete dönen bir huzura kıymet vermezler. Bu büyüklerin yüksekliği, bütün yüksekliklerin üstündedir ve bunların nisbeti, bütün nisbetlerden daha üstündür. Bunlar, Zâtın devamlı olan huzuruna (Nisbet) demişlerdir. (Bizim nisbetimiz, bütün nisbetlerden üstündür) buyurmuşlardır. Bundan daha çok şaşılacak şey, bu büyüklerin yolunun sonu, başlangıçta yerleştirilmiştir. Burada Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbının yolunu tutmuşlardır. Çünkü, onlar Resûlullahın “aleyhissalatü vesselâmü vettehıye” ilk sohbetinde, sonda varılabilecek şeylere kavuşurlardı. Bu ise, nihâyetin başlangıça yerleştirilmesidir. Muhammed aleyhisselâmın velâyeti, bütün Peygamberlerin ve Resûllerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” velâyetlerinin üstünde olduğu gibi, bu büyüklerin velâyeti de, Evliyânın hepsinin “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” velâyetlerinin üstündedir. Nasıl böyle olmasın ki bunların velâyetleri, Sıddîk-ı ekbere bağlıdır. Evet onların büyüklerinden çok az Velide de bu nisbet hâsıl olmuştur. Fakat, Sıddîk-ı ekberden almışlardır “radıyallâhu anh”. Böyle olduğunu Ebû Saîd haber vermektedir. Sıddîk-ı ekberin “radıyallâhu anh” cübbesinin bu velîye geldiği (Nefehat) kitabında bildirilmektedir. Bu tarîkat-i aliyye-i Nakşbendiyyenin üstünlüklerinden az bir şey açıklamamız, talebeyi bu yola teşvik içindir. Yoksa, ben nerede, onun üstünlükleri nerede?
Mevlânâ Celâleddîn-i Rumi, (Mesnevi)de diyor ki: İki beytinin tercümesi:
Yazık olur onu açıklamak,
Lâzımdır, aşk gibi çok saklamak.
Fakat söyledim ki yol bulalar,
Hasret ateşinden kurtulalar.
Size ve doğru yolda gidenlere selam olsun!