Bu mektup, Hâce Muhammed Eşref-i Kabili’ye yazılmıştır. Velâyette kendini kusurlu görmek lazım olduğu bildirilmektedir:
Ya Rabbi! Bizleri, beğendiğin işleri yapmaya kavuştur. Önce gelenlerin ve sonra geleceklerin en üstünü hürmetine “aleyhi ve alâ alihissalevâtü vetteslîmât” bizleri sana hep itaat edenlerden eyle! Büyüklerden biri buyuruyor ki (Sözünün eri olan mürid şöyledir ki sol omuzundaki melek, 20 sene içinde, yazacak bir şey bulmaz). Bu kusurları çok, pek muhtaç olan [İmâm-ı Rabbânî hazretleri] kendimi iyi anlıyorum ki sağ omuzumdaki melek, 20 seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teâlâ biliyor ki bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. İçimden geleni söylüyorum. Yine iyi anlayorum ki firenk kâfiri, kendimden katkat daha iyidir. Eğer sorsalar, cevabını verebilirim. Yine iyi anlayorum ki hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibâdetleri, iyilikleri, sol omuzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omuzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omuzumdaki ise işsiz, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur. Soldaki ise, dolu ve simsiyah olmuş. Ümidim yalnız Allah’ın rahmetindedir. Ancak Onun mağfiretine sığınıyorum. (Allahümme mağfiretüke evsau min zünubi ve rahmetüke erca indi min ameli) duâsını kendime tam uygun görüyorum ki (Ya Rabbi! Mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin, bence, amelimden daha ümit vericidir) demektir. Şaşılacak şeydir ki yüksek derecelerde, durmadan gelen feyizler, nimetler, bu kusurları görmeye yardım ediyorlar. Ayıpları görmek kuvvetini arttırıyorlar. (Ucb), yani kendini beğenmek yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde, (Tevazu), aşağı gönüllülük yolunu açıyorlar. Bu ân içinde, hem velâyetin en yüksek derecesini ihsan ediyorlar, hem de, kendini kusurlu görmeyi sağlıyorlar. Ne kadar çok yükselirse, kendini o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek, kendini çok aşağı görmeye sebep oluyor. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar. Eğer, bunun iç yüzünü anlamış olsalar, inanırlar.
Sual: Birbirine uymayan 2 şeyin birarada bulunması nasıl oluyor? Birbirinin tersi olan iki şeyden birinin bulunması, ötekinin bulunmasına nasıl sebep olmaktadır?
Cevap: 2 zıd şeyin bir arada bulunmaması, aynı zamanda, aynı yerde bulunamaması demektir. Yukarıda söylenilende ise, yerler başkadır. Âlem-i emrin latîfeleri yukarı yükselmekte, Âlem-i halk ise aşağı inmektedir. İnsan-ı kamilin latîfeleri, ne kadar çok yükselirse, Âlem-i halktan o kadar çok uzaklaşırlar. Bu uzaklaşma da, Âlem-i halkın çok alçalmasına sebep olur. Âlem-i halk, çok alçalınca, sâlik o kadar çok tatsız olur. Ayıplarını, kusurlarını görmesi artar. Bunun içindir ki geri dönmüş olan büyükler, başlangıçta duydukları ve yolun sonunda elden kaçırmış oldukları lezzetlerin, yine gelmesini isterler. Yine bunun içindir ki (Ârif), yani yolun sonuna varmış olan, firenk kâfirini kendinden daha iyi bilir. Çünkü, kâfirin Âlem-i emri ile âlem-i halkı karışık olduğundan, nurlu görünür. Arifte bu karışıklık kalmadığı için, kendini yalnız Âlem-i halk olarak görür.
Bu ise, baştan başa bulanık ve karanlıktır. Âlem-i emrin latîfeleri geri gelince, artık Âlem-i halka karışmazlar. Başlangıçta olduğu gibi birleşmezler.
Kardeşim Hâce Muhammed Tâhir ile gönderdiğiniz mektup geldi. Rabıtanın hâsıl olması büyük bir nimettir. Uzakta iken de bağlılığın tam olduğunu göstermektedir. Buluşuncaya kadar, gönüllerin bir olmasını sağlayınız! Bununla beraber, buluşmaya çalışınız. Çünkü nimetin hepsi, ancak bir arada olunca ele geçer. Veysel Karani “rahmetullâhi aleyh” gönlü olduğu hâlde, yanında olmadığı için, yanında olanlardan en aşağıdakinin derecesine yükselemedi. Bunun için de, onun dağ kadar altın sadaka vermesi, bir avuç arpa sadakalarının sevâbı gibi olamadı. Hiçbir şeref, sohbet şerefi gibi olamaz! Vesselâm.