Bu mektup, Mîr Muhammed Numan-ı Bedâhşi’ye yazılmıştır. Edepleri gözetmek, fakre ve isteklere kavuşamamaya sabır etmek lazım olduğu bildirilmektedir:
Kıymetli kardeşim Seyyid Mîr Muhammed Numan’ın mübarek mektubu geldi. Başında yazılı olanları ve kuruntu, sıkıntı bildiren yerleri anlaşıldı. Birçokları size, zamanın en akıllısıdır diyormuş. Kendisinden
vazgeçemeyeceğiniz, görüşmeyi kesemeyeceğiniz kimselerle aranızda böyle sözler olmasını önleyemezsiniz! Böyle şeyler söylendiği için, gönlümüzün size karşı bulanacağını, incineceğimizi düşünmeyiniz! Nerede kaldı ki kalbimiz kırılmış olsun. Bize hep iyi görünmektesiniz. Hatalarınız gözümüze çarpmıyor. Hiç üzülmeyiniz! Bizim de üzüleceğimizi sanmayınız! Kalbimizde size karşı hiçbir kırıklık yoktur. Niçin kırılalım? Ortada kalp kıracak hiçbir şey yoktur. İnsanlık dolayısı ile unutarak, şaşırarak yapılan şeyler, göze görünmez. İncinmeyi hatırdan çıkararak, tarîkati öğretmeye ve talebeye faydalı olmaya çalışınız! İstihâre yapılmasını istemek, bu işi kuvvetlendirmek içindir. Yoksa, gevşetmek için değildir. Mel’un şeytan ve kötü nefs gibi iki düşman, pusuda beklemektedirler. Bunun için titiz ve önem vererek davranmalıyız! Aldatarak yoldan saptırmaması için uyanık olmalıyız! Kötülükleri süsleyerek güzel göstermelerine aldanmamalıyız! Büyükler buyuruyor ki mel’un iblis ibâdet yolundan ve nasihat yaptırarak insanı aldatırsa bundan kurtulmak çok güç olur. Bunun için her ân Allahü teâlâya sığınmalıyız! Ona boyun bükmeliyiz! Düşmanın bizi bu yoldan yıkmaması için, kırık kalple ve göz yaşı ile Hak teâlâya yalvarmalıyız! İnsanları sonsuz saadete kavuşturmak en iyi iştir. Bundan da vazgeçmemelidir. Bu yolda hem çalışmalı, hem de istidrâc olmaması için Hak teâlâya yalvarmalıdır.
Fakr, ihtiyaç ve isteklerine kavuşmamak, bu yolun ziynetidir ve dünya ve ahiretin efendisine benzemektir “aleyhi ve alâ Âlihissalatü vesselâm”. Hak teâlâ, çok merhametli ve ihsanı bol olduğundan, kullarının rızkına kefil olmuştur. Yani kendi üzerine almıştır. Bizi ve sizi bu düşünceden kurtarmıştır. Evde bulunanların sayısı çok ise rızkı çok gönderir. Biz kullar, bütün düşüncemizi, bütün gücümüzü Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmak için kullanacağız. Evdekilerin yükünü Onun ihsanına bırakacağız. Buluştuğumuz zaman bunun üzerinde daha konuşuruz.
Sizin yanınızdan gelenlerden işittiğimize göre, size karşı üzüntülü olduğumuzu, daha hala düşünüyormuşsunuz. Bu sebeple çok üzülüyormuşsunuz. Bunun için tekrar ve kuvvetle bildiriyorum ki böyle düşünmekten vazgeçiniz.
Mollâ Yar Muhammed Kadîm’e nasihat ve vaaz olarak yazdıklarımızı uygun bulmamış olacak ki; cevap yazmadı. Hatta, bu yüzden duâ bile göndermedi. Belki bundan üzülecektir. Bu fakire bağlı olanlardan biri yanlış, bozuk bir şey yapınca, bu kendisine bildirilmezse ve yanlışları doğrulardan ayrılmazsa, vazife yapılmış olmaz ve ahirette sorulunca altından kalkılamaz. Ona söyleyiniz. Fârisî beyt tercümesi:
Bildirilmesi lazım olanı söyledim sana,
Ya faydalanırsın, ya da çarpar kulağına.
Yol göstermek, insanları Hak teâlâya çağırmak makâmıdır. Çok yüksek bir makamdır. (İnsanların arasında şeyh, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) hadis-i şerıftır. Câhil, âciz kimselerin bu yüksek makâmda ne işi vardır. Fârisî beyt tercümesi:
Her dilenci, olur mu bir kahraman,
Nerede sivrisinek, nerede Süleyman?
Yol göstermek için, talebenin hallerini, makâmlarını ayrı ayrı, inceden inceye bilmek lâzımdır. Müşahedelerin, tecellîlerin hakikatini anlamak ve keşiflere, ilhamlara kavuşmuş olmak ve rüyaların tabirlerini anlamak lâzımdır. Böyle kâmil olmayanlar bu yüksek makâma yakışmaz. Böyle olmakla beraber, bu yolun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” yol göstermek makâmına yetişmeyen birine bazı faydaları düşünerek, izin verirler. Yolculuğu öğretmek için vazife verirler. Onların hallerini ve rüyalarını teftiş eder. İzni verenin, izin verilene nasihat etmesi, çok ihtiyatlı hareket etmesini söylemesi ve tehlikeli olan yerleri göstermesi ve kendisinin daha bu makâma yaklaşmamış olduğunu bildirmesi lâzımdır. Kendisinin noksan olduğunu, çok sıkı olarak anlatmalıdır. Bu hakikatleri ona bildirmezse, vazifesini yapmamış olur. Eğer sözleri ona ağır gelirse, yıkılmasına sebep olur. Çünkü Allahü teâlânın rızası, rehberin rızasına bağlıdır. Allahü teâlânın beğenmemesi de, rehberin beğenmemesine bağlıdır. Ne büyük beladır ki ayrılmanın kötülüğü nerelere varıyor. Ayrılırsa, acaba nereye sığınacak. Eğer Allah göstermesin böyle bir düşünceye yakalandı ise, kendisine söyleyiniz ki hemen tövbe ve istiğfar etsin! Böyle büyük belalara ve tehlikelere düşmemesi için, Allahü teâlâya yalvarsın! Allahü teâlâya çok hamd ve şükür olsun ki sevdiklerimizin saygısızlıkları ve sıkıntı vermeleri, gönlümüze hiç toz kondurmamakta ve bizi üzmemektedir. Bizim halimizi ve durumumuzu, kıymetli kardeşim Mevlânâ Muhammed Sâlih “rahmetullâhi aleyh” sizlere uzun uzadıya anlatacaktır. İyi anlaşılmayan yerleri kendisinden sorarsınız. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafanın izinde gidenlere selam olsun” aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”!