Bu mektup, Mollâ Eyüb’a yazılmıştır. Tarîkat-i aliyye-i Nakşbendiyyeyi tergib etmektedir:
Allahü teâlâya hamd ve Peygamberine salatü selam ederim. Sizlere ve bütün müminlere iyi duâlar ederim.
Kıymetli kardeşim! Çeşitli mektuplarınız ile birkaç defa nasihat istediniz. Fakat, bu aşağılığımı düşünerek, kendi çöküntülerime bakarak, cevap yazmaya kalkışamadım. Fakat, tekrar istediğiniz için, bir kaç şey yazmaya kendimi zorluyorum.
İnsanlara önce lazım olan, herkesin birinci vazifesi, emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmaktır. Haşr sûresi 7. âyetinde meâlen, (Resûlümün getirdiklerini alınız ve yasak ettiklerinden kaçınız!) buyruldu. Bu âyet-i kerime, İslamiyete uymanın lazım olduğunu göstermektedir.
Zümer sûresi 3. âyetinde meâlen, (Biliniz ki Allahü teâlâ, halis olan din ister) buyruldu. Böylece, herkese, ihlas kazanması emrolundu. Fenâ hâsıl olmadıkça, ihlas elde edilemez. Zât-ı ilâhî sevilmedikçe ihlasın varlığı düşünülemez. Fenâyı hâsıl eden ve insanı, Zât-ı ilâhînin sevgisine kavuşturan şey de, tasavvuf yolunda ilerlemektir. Görülüyor ki bu yolda ilerlemek, herkese lazım olmaktadır. Çünkü, ihlasa kavuşmak, herkese lâzımdır. Yüksek mertebeleri ve bu mertebelere ulaştırmaları bakımından, tasavvuf yolları çeşitlidir. Bunlar arasında, sünnet-i seniyeye uymayı ve İslamiyete yapışmayı emredenleri seçmek daha iyi ve uygundur. Bu yol da, Ebû Bekr-i Sıddîk’ın yoludur “kaddesallahü teâlâ esrârehümül aliyye”. Çünkü bu yolun büyükleri, bu yolda, sünnet-i seniyeye yapışmışlar, bidatten sakınmışlardır. Elden geldiği kadar ruhsatla iş görmeye izin vermezler. Ruhsat verilen işler, kalbe faydalı görünseler de, bunlara izin vermezler. Azîmet olan işler, kalbe zararlı görünseler de, azîmetle iş görmeyi elden bırakmazlar. Ahval ve mevacidi, İslamiyet terazisi ile ölçerler. Zevkleri ve mârifetleri, din bilgilerinin hizmetçileri bilirler. Çok kıymetli cevahir gibi olan fıkıh bilgilerini, ceviz ve cam parçaları gibi değersiz olan vecd ve hâl ile çocuklar gibi değişmezler. Tasavvufçuların, mânâsız sözlerine kıymet vermez, aldanmazlar. (Nass) ı bırakıp (Fuss) a bağlanmazlar. [Yani fıkıh bilgilerini bırakıp, (Füsus) kitabına bağlı kalmazlar.] Medinede olan fütuhati bırakıp, (Fütuhat-i Mekkiye) ye sarılmazlar. [Yani çoğu Medine-i münevverede gelmiş olan fıkıh bilgilerini bırakıp da, Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin (Fütuhat-i Mekkiye) adındaki kitabında yazılı, fıkıh bilgilerine uymayan, mârifetlere sarılmazlar.] Bunun için, bu büyüklere hâsıl olan haller gelip geçici değildir. Gafletsiz geçen vakitleri çok uzun sürer. [Allahü teâlâdan başka her şeye (Mâsivâ) denir.] Mâsivâ sevgisi, kalplerinden öyle silinmiştir ki mâsivâyı düşünmek için bin sene uğraşsalar, kalplerine getiremezler. Başkalarına şimşek gibi çakıp geçen (Tecellî-i Zâtî) bu büyüklerden hiç ayrılmaz. Çabuk biten huzura hiç kıymet vermezler. Nur sûresi 37. âyetinde meâlen, (Ticaret, satış yapmak, o büyük insanları, Allah’ı hatırlamaktan alıkoymaz) buyruldu. Bu âyet-i kerimede buyurulan kimseler bunlardır. Böyle olmakla beraber, bu büyüklerin yolu, yolların en kısasıdır. Elbette kavuşturucudur. Başka yolların sonunda ele geçenler, bu büyüklere başlangıçta verilir. Bunların kalpleri, hazret-i Ebû Bekr’in “radıyallâhu anh” mübarek kalbine bağlıdır. Kalplerini bağlayan bu zincir, bütün başka meşayihin bağlarından üstündür. Fakat herkesin aklı, bu büyüklerin aldığı zevkı anlayamaz. Bu yolda bulunan kısa görüşlü kimseler bile bunların yüksekliklerine inanamazlar. Fârisî beyt tercümesi:
Kötülerse, anlamayan bu büyükleri eğer,
Haşa! Bu iftirâdır; cevap vermesem değer.
Hâce Ubeydullah-i Ahrâr “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki (Bu yüksek zincirin halkaları olan büyükler, her gösteriş yapanlara, oynayanlara benzetilemezler. Onların kazancları çok yüksektir). Fârisî beyt tercümesi:
Yazık olur açıklamak onu,
gizli kalsın gönül aşkı gibi.
Fakat gösterdim ki yol bulalar,
bulmayıp üzülmeden yiğitler.
Bu büyüklere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” verilen nimetlerle ve üstünlükleri ile defterler doldurulsa, sonsuz denizler yanında bir damla gibi olur. Fârisî Mısra tercümesi:
Aranılan hazineden nişan verdim sana.
Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafanın izinde olanlara selam olsun “aleyhi ve alâ Âlihi minessalevâti efdalüha ve minetteslimati ekmelühâ”!