Bu mektup, mirza Hüsameddin-i Ahmed hazretlerine “kaddesallahü teâlâ sirrehul’aziz” yazılmıştır. Peygambere tam tâbi olanların, onların bütün olgunluklarına kavuşacakları ve hiçbir Velînin hiçbir Nebî derecesine çıkamayacağı bildirilmektedir:
Bizi bu hâle kavuşturan Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ bize doğru yolu göstermeseydi, biz bulamazdık. Allahü teâlânın Peygamberleri doğru yolu göstermek için gelmiştir “salevâtullahi teâlâ ve teslimatü sübhânehü aleyhi ve alâ etbaıhim ve ensarihim ve avanihim ve hazeneti esrarihim”.
Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uyanların en üstünleri, onlara, çok uydukları ve aşırı sevdikleri için, daha doğrusu, yalnız Allahü teâlânın lutfü ve ihsanı olarak, izinde bulundukları Peygamberlerin, bütün kemâlâtını, üstünlüklerini, kendilerine çekerler. Büsbütün onlar gibi olurlar. O kadar benzerler ki yalnız uyan ve uyulan, önce olan sonra olan ayrılığından başka, aralarında hiç ayrılık kalmaz. Böyle olmakla beraber, uyanlardan hiçbiri, Peygamberlerin en üstününe uyanlardan olsa da, hiçbir Peygamberin, Peygamberlerin en aşağıda olanının bile derecesine yükselemez. Bunun içindir ki Peygamberlerden sonra, bütün insanların en üstünü olan, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallâhu anh” hazretleri, Peygamberlerin derecesi en aşağıda olanından da çok aşağıdadır. İşte bunun için, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” mebde-i taayyünleri ve rableri olan [yani onları terbiye eden, yetiştiren] isimler, asıldan, kaynaktandır. Ümmetlerin en üstünleri olsun, en aşağıları olsun, hepsinin mebde-i taayyünleri ve rableri olan isimler, o aslların çeşitli zılleri, görüntüleridir. Asıl ile gölgesi nasıl müsavi olabilir? Saffati sûresi 171. âyetinde meâlen, (Elbette kelimemiz, çok önce yapıldı. Yani Levh-i mahfuzda, Peygamberlerimiz için yazdık. Onlara elbette yardım olunacaktır. Onların yolunda gidenler, gâlip olacaklardır) buyruldu. Allahü teâlânın Zâtının tecellîsi, yalnız Peygamberlerin sonuncusuna olur “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât vettehiyyat”. Bu yüce Peygamberin yolunda gidenlerin yüksekleri de, bu tecellîden pay alır. Fakat, bu söz, başka Peygamberlere Zâtın tecellîsi olmaz, bu ümmetin yükseklerine olur demek değildir. Böyle düşünmekten Allahü teâlâ korusun! Bu söz, Evliyânın Peygamberlerden daha üstün olduğunu anlatmıyor. Çünkü, bu tecellî, o yüce Peygambere olur demek, bütün Peygamberlere de onun vasıtası ile Ona uydukları için olur demektir “aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmât”. Bu tecellî, bütün Peygamberlere “aleyhimüssalavâtü vettehiyyat” o yüce Peygamberin “aleyhi ve alâ Âlihissalatü vesselâm” aracılığı ile olur. Bu ümmetin Evliyâsının büyüklerine ise, Ona “aleyhissalatü vesselâm” uydukları için bu tecellînin zılleri nasip olur. Peygamberler, bu büyük nimetin sofrasında Onunla birlikte oturmaktadırlar “aleyhi ve aleyhimüssalavâtü vettehiyyat”. Evliyâ ise, o sofranın artıklarını yiyen hizmetçilerdir. Sofrasında oturanla, artık yiyen hizmetçi arasında çok fark vardır. Bu makâm tasavvuf yolcularının ayaklarının kaydığı yerlerden biridir. Bunu açıklamak ve şüpheleri gidermek için, bu fakir [yani İmâm-ı Rabbânî hazretleri] kitaplarında, mektuplarında çeşitli bakımları bildirmiştir. Sözün doğrusu, bu mektupta, Allahü teâlânın lutfü ve ihsanı ile yazılmış olandır. Malum-i şerifiniz olsun ki bu tecellî her ne kadar o yüce Peygamberin “aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmât” aracılığı ile bütün Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” hâsıl olmuş ise de, bu üstün velâyet onların ümmetlerinin Evliyâsına nasip olmamıştır. Bu tecellîye kavuşmamışlardır. Bunların asıllarına nasip olan tecellî, aracı ile ve görüntü olarak olunca, zıllere, artıklara ne kalabilir. Bunları açık keşifle anlıyoruz. Akıl yolu ile değil.
Yukarıda bildirdik ki Peygamberlere uyanların büyükleri, onların üstünlüklerinin hepsini kendilerine çekerler. Bu üstünlükler, uydukları Peygamberin üstünlükleridir. Her Peygamberin üstünlüğü demek değildir. Kendi Peygamberlerinin velâyetinden pay alırlar. Zât-ı ilâhînin tecellîsi, ümmetler arasında, yalnız bu ümmete olmaktadır. Bunun için, ümmetlerin en hayırlısı olmuşlardır. Bu ümmetin âlimleri, Beni İsrailin Peygamberleri gibi olmuştur. Bu, Allahü teâlânın öyle ihsanıdır ki dilediğine verir. Onun ihsanları pek çoktur.
Bu velâyetin üstünlüklerinden biraz yazmak istedim. Vakit dar olduğundan ve kağıt yetişmediğinden yazılamadı. Allahü teâlânın lutfü ve ihsanı olarak, ilimler, mârifetler yağmur gibi yağmaktadır. Şaşılacak gizli bilgilerin incelikleri açıklanmaktadır. Bu gizli ve ince bilgileri yalnız, kıymetli oğullarıma, anlayabildikleri kadar açıklamaktayım. Sevdiklerimiz birkaç gün huzurdadır. Birkaç gün de, gaybet halindedirler. Bunun için, Velî hiçbir Sahabinin mertebesine ulaşamaz demişlerdir. Size kavuşmak arzumuz çoktur. Bu aşağı kimseye yazdığınız mübarek mektubunuz gelerek şereflendik. Amellerini, ibâdetlerini kusurlu görmek, Allahü teâlânın nimetlerinin en büyüklerindendir. Fakat, hallerin orta derecede olması, her işte güzeldir. Sınırı aşmak, pek az yapmak gibi, adaletten uzaktır. Size ve doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafanın izinde bulunanlara selam olsun “aleyhi ve alâ Âlihissalavât vetteslîmât”!