Bu mektup, şeyh İdris-i Samani’ye yazılmıştır. Tasavvuf yolunu ve beş latîfeyi kısaca bildirmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberine ve temiz Âline ve Ashâbının hepsine salât ve selâm olsun! Din ve dünya saadetiniz için duâ ederim. Buradaki fakirlerin hâli çok iyidir. Allahü teâlâya hamd olsun. Allahü teâlâ size de selamet ve âfiyet versin. Muhammed aleyhisselâmın yolunda bulundursun! Hallerinizi ve mevacidi, Mevlânâ Abdülmümin anlattı ve cevabını beklediğinizi de söyledi. Buyurmuşsunuz ki yer yüzüne baksam, yeri göremiyorum. Göğe baksam, gökü bulmuyorum. Bunun gibi, Arşın, Kürsinin, Cennetin, Cehennemin var olduklarını bulamıyorum. Bir kimsenin önüne gitsem, onun varlığını bilmiyorum. Kendi varlığımı da bilmiyorum. Allahü teâlânın varlığı sonsuzdur. Onun sonunu kimse bulamamıştır. Tasavvuf büyükleri de, buraya kadar haber verdiler. Buraya kadar ilerleyip, daha ileri gidemediler. Bundan ilerisini bildirmediler. Siz de, yükselmeyi buraya kadar biliyorsanız ve bu makâmda iseniz, sizin yanınıza gelmiyelim. Sizi rahatsız etmiyelim. Yok eğer, bundan daha yüksek bir makâm varsa, bize bildiriniz de, bu fakir ve bu yolu çok özliyen bir arkadaşım ile yanınıza gelelim. Birkaç seneden beri yanınıza gelmediğimiz, hep bunun içindir.
Yavrum! Bu haller ve böyle birçok haller, hep kalbin halleridir. Böyle halleri bulan kimsenin, kalbin makâmlarından daha dörtte birini geçmemiş olduğu görülüyor. Kalbin makâmlarından, geri kalan üç kısmını da geçmek lâzımdır. Böylece kalbin işi biter. Kalpten sonra ruh vardır. Ruhtan sonra, sır vardır. Sırdan sonra hafi vardır. Bundan sonra Ahfâ vardır. Bu dört latîfeden her birinin de ayrı ayrı halleri ve mevacidi vardır. Her birini ayrı ayrı geçmek lâzımdır. Her birinin yüksek derecelerine ulaşmak lâzımdır.
Âlem-i emrin, bu beş latîfesinden sonra, bunların aslları olan dereceler birer birer geçilir. Sonra, Allahü teâlânın isimlerinin ve sıfatlarının zılleri, görüntüleri derece derece geçilir. Bu zıller, beş aslın da asllarıdırlar. Bunlardan sonra, isimler ve sıfatlar tecellî eder. Sonra şuûn ve itibarat görünürler. Bu tecellîlerden sonra, Zât-ı ilâhî tecellî eder. Bu zaman itminân-i nefs hâsıl olur. Allahü teâlânın rızasına kavuşmak müyesser olur. Burada hâsıl olan kemâlât yani yüksek dereceler yanında, önceki kemâlât hiç kalır. Sonsuz bir deniz yanında bir damla su gibidir. Bu makâmda (Şerh-ı sadr) olur ve (İslam-ı hakiki) ile şereflenir. Fârisî Mısra tercümesi:
İş budur. Bundan başkası hiçtir.
Âlem-i emrin bu beş latîfesinin derecelerini ve bunların asllarını ve aslların da asllarını geçmeden önce isimlerin ve sıfatların tecellîleri sanılanlar, Âlem-i emrin hassalarından birkaçının görünüşleridir. Âlem-i emr, Allahü teâlâ gibi anlaşılamaz, nasıl olduğu bilinemez olduğundan ve maddesiz, mekansız olduğundan, sâlik bu zuhûrları, isimlerin ve sıfatların tecellîleri sanarak aldanır. Bir sâlik, bunun için demiştir ki (Otuz seneden beri, ruhumu, Allah sanarak, ona tapındım). Nereye kavuşulduğu, kime gidildiği artık anlaşılsın! Arabî beyt tercümesi:
Sevgiliye kavuşmak, ele geçer mi acaba?
yüksek dağlar ve korkunç tehlikeler var arada!
Lütfederek, bu yolun açıklanmasını istediğiniz için, kısaca az bir şey yazıldı. Her şey, Allahü teâlânın emrindedir.
Size ve yanınızda olanlara selam ederim.
Bir göz ki nazarında, ibret olmasa ânın,
Başının üzerinde düşmanıdır insanın.
Kulak ki öğüt almaz, her dinlediği şeyden,
Akıtsan yeri vardır, kurşunu deliğinden.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız