Bu mektup, Mollâ Abdülkerim-i Sennâmî’ye yazılmıştır. Herkese, îtikadı düzelttikten ve işlerini İslamiyete uydurduktan sonra, kalbin selamette olmasına çalışmak lazım olduğu bildirilmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği kullarına selam olsun! Kardeşimin kıymetli mektubu geldi. Bizleri sevindirdi. Dostlarımıza olan nasihatımız şudur: Îtikadı, imanı, Ehl-i sünnet velcemaat âlimlerinin kitaplarında bildirdiğine uygun olarak düzeltmelidir. Allahü teâlâ onların çalışmasına bol bol iyilikler ihsan eylesin! Bundan sonra farz, vâcib, sünnet, mendub, helal, haram, mekruh, müştebeh olan fıkıh hükümlerini öğrenmeli, her işi bunlara uygun yapmalıdır. İmanı ve işleri düzelttikten sonra, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmaktan kurtarmak lâzımdır. Kalbin selameti için de, kalbe Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin düşüncesini getirmemek lâzımdır. Eğer bir kimse, bin sene yaşamış olsa, kalbine Allahü teâlâdan başka hiçbir düşünce hiçbir zaman gelmemelidir. Bu sözümüz yanlış anlaşılmasın. Kalpte düşünülen şeyler, Allahü teâlâdan başka bilinmemeli demek istemiyoruz. Çünkü, tevhidi murakabe edenlerde de başlangıçta bu hâl hâsıl olur. Bizim dediğimiz, kalbe hiçbir zaman, hiçbir düşünce gelmemelidir. Kalbe hiçbir düşüncenin gelmemesi için, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak lâzımdır. Öyle unutmalıdır ki bir şeyi düşünmek için kendisini zorlasa, düşünemez olmalıdır. Bu çok kıymetli nimete (Fenâ-i kalp) denir. Bu, yolun başlangıcında ele geçer. Velâyetin bütün derecelerine bundan sonra kavuşulur. Fârisî beyt tercümesi:
Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz asla!
Bu büyük nimete kavuşturan yolların en kısası, Ebû Bekr-i Sıddîktan gelen yoldur “radıyallahü teâlâ anh”. Çünkü, bu büyüklerin yolu, Âlem-i emrden başlamaktadır. Kalpten, kalbin sâhibine yol aramışlardır. Başka tarîkatlerdeki riyazetler ve mücâhedeler yerine, sünnete yapışmışlar, bidatten sakınmışlardır. [(Riyâzet) nefsin istediklerini yapmamaktır. (Mücâhede), nefsin istemediklerini yapmaktır.] Behâüddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki (Bizim yolumuz, yolların en kısasıdır). Lakin sünnete yapışmak çok güç bir şeydir. Bu büyüklere uyanlara, onların yoluna katılanlara müjdeler olsun! Mevlânâ Nureddin-i Câmi hazretleri buyurdu ki fârisî beytler tercümesi:
Behâiyye, ne güzel götürücüdür!
Yolcuları gizlice yerine götürür.
Sözlerinin tadı sâliklerin kalbinden,
Halvette çile çekmek fikrini süpürür.
Bir câhil bu büyüklere dil uzatırsa,
Cevap vermeye değmez dersem iyi olur.
Hep arslanlar, bu zincire bağlanmışlardır,
Kurnaz tilki bu zinciri nasıl koparır?
Kadı Muhammed Şerifin mektubu geldi. Fakirlere olan aşırı sevgisi anlaşıldı. Hoşumuza gitti. Fakirin duâsını kendisine ulaştırınız. Kardeşimiz şeyh Habîbullahın kıymetli mektubu da geldi. Babasının vefât ettiği yazılı idi. Hepimiz Allahü teâlâ için yaratıldık. Sonunda Onun huzuruna varacağız. Fakirin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” duâsını ulaştırıp başsağlığı dileyiniz! Kendisine söyleyiniz ki duâ ile Fâtiha ile istiğfar ile merhum babasına imdad ve yardım eylesin! Çünkü mezardaki ölü, denizde boğulmak üzere olan kimse gibi imdad bekler. Oğlundan veya anasından, babasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek olan bir duâyı bekler.
Şeyh Ahmed’inin bu büyüklerin yoluna katıldığını ve faydalandiğini bildiriyorsunuz. Allahü teâlâ, bu doğru yolda ilerlemesini nasip eylesin! Kendisi yeni müslüman olduğu için, ona fârisî kitaplarda yazılı olan İman bilgilerini ve fıkıh hükümlerini öğretiniz! Farz, vâcib, sünnet, mendub, helal, haram, mekruh ve müştebeh olan şeyleri öğrensin ve bunlara göre işlerini düzeltsin! (Gülistan), (Bostan) kitaplarını öğrenmek ve öğretmek, îman ve fıkıh bilgileri yanında, boşuna vakit geçirmek olur. Vesselâm.