Bu mektup yine yüksek mürşidine yazılmıştır. Kıymeti çok büyük olan Ramazan ayının üstünlüklerini ve (Hakîkat-i Muhammediyye)yi bildirmektedir:
Hizmetçilerinizin en aşağısı olan Ahmed, yüksek katınıza sunar ki çok zamandan beri yüksek kapınızın hizmetçilerinin hallerini bildiren mübarek mektubunuza kavuşmakla şereflenemedim; gözlerim yoldadır. Mübarek Ramazan ayının gelmesi hayırlı olsun. Bu ayın Kurân-ı Kerîm ile tam bağlılığı vardır. Bu bağlılıktan dolayı, Kurân-ı Kerîm bu ayda inmeye başladı. Bakara sûresinin 185. âyetinde, (Kurân-ı Kerîm Ramazan ayında indirildi) buyruldu. Kurân-ı Kerîm, Allahü teâlânın Zâtının ve şuûnlarının bütün kemâllerini kendinde toplamıştır, asıl dairesinin içindedir. Ona hiçbir zıll yaklaşmamıştır. (Kâbiliyet-i Ûlâ) onun zıllidir. Ramazan-ı şerif ayının Kurân-ı Kerîm ile bağlılığı olduğu için, bu ay da bütün hayırları ve bereketleri kendinde toplamıştır. Bütün bir yıl içinde herhangi bir yoldan herhangi bir kimseye gelen bütün hayırlar ve bereketler, bu çok kıymetli ayın bereketleri denizinden bir damla gibidir. Bir kimse bu ayda kendini toparlarsa, bütün yılı iyi olarak geçer. Bu ayı kötülükle geçirirse, bütün senesi kötü geçer. Ramazân-ı mübârek ayı bir kimseden râzı olursa, o kimseye müjdeler olsun. Bir kimseye gücenirse, bereketlerinden ve hayırlarından pay almazsa, o kimseye yazıklar olsun! Bu ayda, Kurân-ı Kerîmi hatmetmek, aslın bütün kemâllerine ve zıllin bütün bereketlerine kavuşmak için olabilir. Ramazan-ı şerifte Kurân-ı Kerîmi hatmeden kimsenin, bereketlerine kavuşması hayırlarından pay alması umulur. Bu ayın günlerinin bereketi başka, gecelerinin hayırları başkadır. İftarda acele etmenin ve sahuru geciktirmenin, böylece gecesi ile gündüzünün tam ayrılmasının sünnet olması, bu incelikten ileri gelebilir. Yukarıda söylediğimiz(Kâbiliyet-i Ûlâ)ya (Hakîkat-i Muhammediyye) de denir “alâ masdarihessalatü vesselâmü vettehıyye”. Bu, bütün sıfatları bulunan (Kâbiliyet-i Zât) demek değildir. Büyüklerden birkaçı böyle demiş ise de, öyle değildir. Zât-ı ilâhînin ilim itibarının kâbiliyetidir ki Kurân-ı Kerîmin hakikati olan, Zâtın ve şuûnlarının kemâllerinin hepsine bağlıdır. Sıfatlara bağlı olan ve Zât ile sıfatlar arasında bir geçit olan (Kâbiliyet-i ittisâf), ondan başka bütün Peygamberlerin hakikatleridir “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât vettehiyyat”. Bu kâbiliyet, kendisinde birçok (İ’tibârat) bulunmak düşüncesi ile birçok hakikatler olmuştur. Hakîkat-i Muhammediyye olan kabiliyet, kendisinde zılliyet bulunmakla beraber, sıfatlara benzemez. Zât-ı ilâhî ile arasında hiç bir perde yoktur. Muhammedî yaratılmış olan evliyânın hakikatleri, Zât-ı ilâhînin ilim itibarı ile olan kâbiliyetleridir. Bu kâbiliyet-i Muhammediyye, Zât-ı ilâhî ile o çeşitli kâbiliyetler arasında bir geçittir. Bu kâbiliyete onlardan birinin adı da verilir. Çünkü, bu kâbiliyet sıfatlara yakındır. Sıfatlarda olan ilerleme, bu kâbiliyete kadar olur. Bunun için, bu kâbiliyete (Hakîkat-i Muhammediyye) denilmiştir. Bu kâbiliyet-i ittisâf, gözden hiç yok olmadığı için, buna o kâbiliyetlerin de ismi verilmiştir. Çünkü, Hakîkat-i Muhammediyye, arada hep perdedir. Kâbiliyet-i Muhammediyye, Zât-ı ilâhîde bir i’tibârdır ve sâlikin gözünden yok olabilir.
Yok olduğu da bilinmektedir. Kâbiliyet-i ittisâf da, i’tibâr ise de, arada geçit gibi olduğundan, sıfatlar gibi, zâttan başka, ayrıca vardır ve gözden yok olamaz. Bunun için, bu perdenin aradan hiç kalkmadığını söylemişlerdir.
Asıl ve zıllı bir arada toplayan makamın böyle bilgileri çok gelmektedir. Bunların çoğu kağıt üzerine yazıldı. (Makâm-ı Kutubiyyet), zıll makamının bilgilerinin inceliğinin kaynağıdır. (Ferdiyyet mertebesi), asıl dairesinin mârifetlerinin gelmesine vasıtadır. Zıll ile aslı birbirinden ayırmak, bu iki nimete kavuşmadan olamaz. Bunun içindir ki büyüklerden çoğu, kâbiliyet-i ûlâya (Taayyün-i evvel) diyorlar ve zâttan ayrı değildir diyorlar. (Tecellî-i Zâtî), bu kabiliyeti görmektir diyorlar. İşin doğrusu, bizim bildirdiğimiz gibidir. Allahü teâlâ, işin doğrusunu doğru olarak bildirir ve dilediğini doğru yola kavuşturur. Yazmak emrolunan şeyleri bitiremedim. Yazılanlar öylece kaldı. Bu duraklamanın hikmeti acaba nedir? Mektubu sıkılmadan daha uzatmak edepsizlik olur.
Önceki Mektub –> 3. Mektub
Sonraki Mektub –> 5. Mektub