Bu mektup, yine nakib Seyyid Şeyh Ferid’e yazılmıştır. Bidat sahiplerini ve zararlarını, Ashâb-ı kirâmın büyüklüğünü bildirmektedir:
Allahü teâlâ, insanların Seyyidi “aleyhisselâm” hürmeti için, ecrinizi arttırsın. Kıymetinizi, derecenizi yükseltsin! İşlerinizi kolaylaştırsın! Kalbinizi genişletsin! İnsana şükretmeyen kimse, Allahü teâlâya da şükretmez. Bunun için biz fakirlerin, sizin ihsanlarınıza şükretmemiz lâzımdır. Nasıl şükretmeyelim ki yüksek hocamızın, dünyaya nur salmasına sebep siz idiniz. Sizin arkanızdan, bizlere de, orada Hak teâlâyı istemek sırası nasip olmuştu. Sonra, “Büyüklerin ölmesi ile büyük sanıldım” dedikleri gibi, sıra bu fakire gelince, şarktan, garbdan, Hak aşıklarının, bu fakirin “rahmetullahi teâlâ aleyh” yanına üşüşmesi, hep sizin yardımınız ile olmaktadır. Allahü teâlâ, size, bizim tarafımızdan sonsuz mükafatlar, en iyi karşılıklar ihsan buyursun! Fârisî beyt tercümesi:
Vücudumün her kılı, dile gelse de,
şükretmiş olamam, nimetlerine!
Allahü teâlâ mübarek ceddiniz, Peygamberlerin seyyidi “aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhim minessalevâti vetteslîmâti etemmühâ ve ekmelühâ” hürmetine, sizi, dünyada ve ahirette, şanınıza yakışmayan şeylerden muhafaza buyursun! Âmin. Mübarek sohbetinizden uzak düştüm. Nasıl kimselerle konuştuğunuzu, kimlerin yazılarını okuduğunuzu bilemiyorum. Resmi ve hususi görüştüklerinizin, kimler olabileceğini düşünemiyorum. Fârisî beyt tercümesi:
Ciğerleri yakan bu düşünce, uykumu kaçırdı her gün,
ki kimin ağuşuna düştün, rüyada kimi gördün?
İyi biliniz ki bidat sâhibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, katkat daha fenâdır. 72 türlü bidat sâhibi vardır. Bunların içinden en kötüsü, Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbına düşmanlık edenlerdir. Allahü teâlâ, Kurân-ı Kerîm’de, bunlara kâfir diyor. Sûre-i Fethin son âyetinde meâlen, “Senin Ashâbına kâfirlerin düşman olması için” buyruldu. Kurân-ı Kerîmi ve İslamiyeti bizlere bildiren, Ashâb-ı kirâmdır. Onlardan biri kötü olursa, Kurân-ı Kerîm, sağlam olmaz. İslamiyete güven kalmaz. Kurân-ı Kerîmi, Osman “radıyallâhu anh” topladı. Osman “radıyallâhu anh” için, dil uzatılırsa, Kurân-ı Kerîme dil uzatılmış olur. Zındıkların böyle îtikatlarından Allahü teâlâya sığınırız! Ashâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar, muharebeler, nefslerine uyarak değildi. Onların mübarek nefsleri, insanların en iyisinin “sallallâhü aleyhi ve sellem” sohbetinde bulunmakla, kalpleri cilalıyan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmarelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslamiyete uymayan istek kalmamıştı. Şu kadar biliyoruz ki Emir “radıyallâhu anh” haklı idi, Ona karşı duranlar hata etti. Fakat, bu hataları, ictihatta yanılma idi. İctihad hatası, fısk, günah değildir. Hatta, ayıplamaya bile izin yoktur. Çünkü, ictihatta hata edene de, bir sevap vardır. Evet, nasibsiz Yezid, Ashâb-ı kirâmdan değildi. Onun talihsizliğine karşı, kim ne diyebilir ki hiçbir kâfirin yapmadığı işi, o bedbaht kimse yapmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinden bazısının, ona lanete izin vermemesi, onun işini beğendikleri için değil, belki pişman olmuş, tövbe etmiştir dedikleri içindir.
Meclis-i şerifinizde, kıymetli kitaplardan, Kutub-i zaman Bendegi Mahdum Cihaniyan kitaplarından, her gün bir miktar okutulursa, Ashâb-ı kirâmın nasıl meth ve sena edildiği, isimlerinin ne kadar edeple yazıldığı görülür. Böylece, o din büyüklerine dil uzatanlar, mahçup olur, utanır. Bu kötü yolu tutmuş olan zındıklar, bugünlerde işi azıttı. Her memlekete yayılarak, Ashâb-ı kirâmı “aleyhimürrıdvân” kendileri gibi sanıp, kötülüyorlar. Bunun için, birkaç kelime yazdım, ki meclis-i şerifinizde böylelere yer verilmesin!
[(İbda) kitabı 403. sayfasında diyor ki “Lanet etmek ve millete, mezhebe sövmek çok çirkin, pek kötü bir bidattir. Bunu, önce yahudiler söyledi. Müslümanlar arasında da yayıldı. Tirmizi’deki hadis-i şerifte, “Mümin lanet etmez” buyruldu. Hazret-i Muaviye’nin oğlu Yezid’e, hazret-i Hüseyin’i öldürmek için emretti sanarak, lanet etmek de doğru değildir”.
(İhya) kitabında diyor ki “Yezid’in, hazret-i Hüseyin’i öldürdüğü veya öldürmek için emir verdiği hiç belli değildir. Belli olmayan bir kötülüğü söylemek câiz değildir. Hele lanet etmek hiç doğru olamaz. Çünkü, bir müslümana, açıkça bilinmeyen bir günahı yüklemek câiz değildir. Hazret-i Hüseyin’i öldürene lanet olsun da denilemez. Eğer tövbe etmedi ise , lanet olsun denilebilir. Çünkü, hazret-i Hamza’yı şehit eden Vahşi kâfir idi. Sonra, îman etti ve tövbe etti. Buna lanet câiz olmadı.”].