Bu mektup, Han-ı Âzam’a yazılmıştır. Müslümanlığın bugünkü haline ve müslümanların çektiği sıkıntılara teessüf etmektedir:
Allahü teâlâ kuvvetinizi arttırsın. Onun dinini yükseltmek için, din düşmanları ile olan mücadelelerinizde yardımcınız olsun. Muhbir-i sâdık “aleyhi ve alâ Âlihi minessalevâti efdalüha ve minetteslimati ekmelühâ” buyurdu ki: (İslamiyet garib, kimsesiz olarak başladı. Son zamanlarda, başladığı gibi, garib olarak geri döner. Garib olan müslümanlara müjdeler olsun!). Bundan önceki hükümet zamanında [Ekber Şâh zamanında] müslümanlar, o kadar garib olmuştu ki kâfirler, açıkça müslümanlığı kötülüyor, müslümanlarla alay ediyorlardı. Dinsizliklerini, ahlaksızlıklarını, sıkılmadan açıklıyordu. Çarşıda, pazarda kâfirleri ve dinsizliği övüyorlardı. Müslümanların, Allahü teâlânın emirlerinden birçoklarını yapması, [söylemesi ve yazması] yasak edilmişti. İbadet edenler, İslamiyete uyanlar ayıplanıyor ve kötüleniyordu. Fârisî beyt tercümesi:
Peri yanaklarını saklamış, şeytan naz ediyor,
şaşırdım kaldım, hayretten aklım gidiyor.
Sübhânallah! Ya Rabbi, sana hamd ederim! (İslamiyet kılıçın altındadır) buyruldu. Bu şerefli dinin parlaklığı, hükümet reislerine bağlı kılındı. Halbuki iş tersine dönmüş, devlet, hükümet, İslamiyeti yıkmaya uğraşıyordu. Bu hâle yazıklar olsun, teessüfler olsun, pişmanlıklar olsun! Sizin mübarek varlığınızı, Cenâb-ı Hakk’ın büyük nimeti biliyoruz. Din düşmanlarının hücumları karşısında, perişan olan müminleri kanadı altında koruyacak, sizden başka bir kahraman bilmiyoruz. Allahü teâlâ sevgili Peygamberi ve Onun Ehl-i beyti “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât vettehiyyat velberekât” hürmetine, kuvvetinizi arttırsın! Yardımcınız olsun! Hadis-i şerifte buyruldu ki: (Bir kimseye deli denmedikçe, onun imanı tamam olmaz!). Bu zamanda, İslam sevgisinin, İslam gayretinin alâmeti olan, bu cünun [delilik], sizin temiz ruhunuzda görülmektedir. Bu nimeti veren, Allahü teâlâya hamd olsun! Bugün, öyle bir gündür ki az bir hareket, [bir söz, bir yazı] hemen kabul olunup pek çok sevap verilir. Ashâb-ı Kehfin “rahmetullahi teâlâ aleyhim”, bu kadar kıymet ve şöhret kazanmasının sebebi, yalnız hicret etmeleri idi. Düşman saldırdığı zaman, suvarilerin az bir hareketi, çok kıymetli olur. Sulh zamanında, pek ince, güç tâlimleri, bu kıymeti alamaz. Bugün sizin, söz ile yaptığınız cihat, cihat-ı ekberdir. Size nasip olan bu nimetin kıymetini biliniz. Var kuvvetiniz ile din düşmanlarını rezil edip, [İslamiyetin emirlerinin yapılmasına, haramların çirkinliğinin, zararlarının anlaşılarak kaçınılmasına], hakkı söylemeye çalışınız! Bu söz ile [ve kalem ile] olan cihatı, [top ile] kılınç ile olan cihatdan daha karlı biliniz! Bizim gibi eli yazmaz, dili söylemez zavallılar, bu nimetten mahrumuz. Arabî beyt tercümesi:
Nimete kavuşanlara, nimetler âfiyet olsun,
zavallı âşık da, birkaç damla ile doysun!
Fârisî beyt tercümesi:
Aranan hazinenin yolunu gösterdim sana,
belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da!
Hâce-i Ahrâr [Ubeydullah-i Taşkendi] “kuddise sirruh” buyurdu ki (Eğer şeyhlik yapsaydım, hiçbir şeyh, bir yerde, bir mürid bulamazdı. Fakat, bana başka vazife verildi. O vazife de, İslamiyeti yaymak ve İslamiyeti kuvvetlendirmektir). Bunun için, sultanlara, [devlet reislerine, meb’uslara] gidip nasihat verirdi. Tesirli sözleri ile hepsini doğru yola getirirdi. Onlar vasıtası ile İslamiyeti yayardı. Allahü teâlâ, büyüklerimize olan sevginiz ve saygınız hürmetine, sözlerinize tesir ihsan etmiş, dine olan bağlılığınızı, arkadaşlarınıza heybetli olarak göstermiştir. O hâlde, hiç olmazsa, müslümanlar arasına yayılmış, adet haline gelmiş olan, kâfirlerin adetlerinin [bayramları, noel geceleri, dansları, baloları, erkek-kadın bir arada oturmaları] müslümanlar arasından kaldırılması için çalışmanızı, müslüman evlatlarını kâfirlere mahsus olan, bu gibi çirkin şeylerden korumanızı istirham ederim. Allahü teâlâ, bizim tarafımızdan ve bütün müslümanlar tarafından size bol bol mükafat versin! Bundan önceki hükümet zamanında, İslamiyete karşı, açıkça düşmanlık vardı. Şimdi, böyle düşmanlık, öyle kin ve inat görülmiyor. Bazı kusurlar varsa da, inat ile değil, bilinmediği içindir. Bugün müslümanlar da, kâfirler gibi serbest konuşabilmekte, onlardaki hürriyete kavuşmaktadır. Kâfirlerin kazanmaması, eski kin ve düşmanlığın başımıza gelmemesi, müslümanların zulüm ve işkenceye düşmemesi için, duâ edelim ve uyanalım. Din düşmanlarına fırsat vermeyelim. Fârisî Mısra tercümesi:
İmanıma saldırdıklarından, söğüd yaprağı gibi titriyorum!
Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Peygamberlerin efendisinin “aleyhi ve alâ Âlihissalavât” yolundan ayırmasın! Fakir, ani bir yolculukla, buraya geldim. Size haber vermeden, birkaç hatıra yazıp bırakmadan ve kalbimdeki size karşı olan sevgiyi bildirmeden, ayrılmak istemedim. Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselâm” buyurdu ki: (Bir kimse, din kardeşini seviyorsa, sevdiğini ona bildirsin!). Size ve doğru yolda bulunanların hepsine selam olsun!
Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphanedir.