Bu mektup, yine Han-ı Âzam’a “rahmetullâhi aleyh” yazılmıştır. Bu yolu methetmekte ve Ashâb-ı kirâmın büyüklüğünü bildirmektedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği, sevdiği kimselere selam olsun! Büyüklerimizin yolunda, nihâyet, başta yerleştirilmiştir. Hâce-i Nakşbend [Behâüddîn-i Buhârî] “rahmetullâhi aleyh” buyurdu ki: “Nihâyeti, bidayette yerleştirdik.” Bu yol, tam Ashâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” yoludur. Çünkü, o büyükler, o Serverin “aleyhisselâm” sohbetinde, daha birinci günde, öyle şeylere kavuştu ki sonra gelen en büyük Evliyâ, en nihâyette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabilmiştir. İşte bunun içindir ki Vahşi, hazret-i Hamza’yı “radıyallâhu anhüma” şehit etmiş iken, müslüman olunca, bir kerecik, Seyyidi’l-evvelin vel-ahirinin “aleyhi ve alâ Âlihissalatü vesselâm” sohbeti ile şereflendiği için, Tabiînin en üstünü olan, Veysel Karani’den daha yukarı oldu. Hayır-ül-beşerin “aleyhi ve alâ Âlihissalatü vesselâm” sohbetinin başlangıcında Vahşiye “radıyallâhu anh” nasip olanlara, Veysel Karani, o kadar yüksek olduğu hâlde, en nihâyette bile kavuşamadı. Demek ki zamanların, asırların en iyisi, Ashâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” asrıdır. Sonra gelenler, (Sonra) kelimesinden dolayı çok geride kaldı. Dereceleri de, hep sona kaldı. Abdullah ibni Mübarek’ten birisi sordu ki (Muaviye mi daha yüksektir, Ömer bin Abdülaziz mi?). Cevabında buyurdu ki (Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” yanında giderken, hazret-i Muaviye’nin “radıyallâhu anh” bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den, birkaç kere daha hayırlıdır).

İşte büyüklerimizin yolu, Silsiletüzzeheb’dir [altın silsiledir]. Bu yolun, başka yollardan üstünlüğü, Ashâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” zamanının, sonraki zamanlardan üstünlüğü gibidir. Bu yolun büyükleri, öyle kimselerdir ki Allahü teâlâ, bunlara fadl ve merhameti ile daha başlangıçta, nihâyetin tadını tattırmıştır. Bunların derecelerini, başkaları anlayamaz. Bunların vardığı makâmlar, başkalarının vardıkları makâmların çok üstündedir. Fârisî Mısra tercümesi:

Gül bahçemi gör de, baharımı anla!

Fârisî Mısra tercümesi:

Senenin bereketi, baharından belli olur.

Bu nimet, çok büyüktür. Allahü teâlâ, bunu ancak dilediğine nasip eder. Onun nimetleri pek çoktur. Hâce Nakşbend “rahmetullâhi aleyh” buyurdu ki: (Biz, Cenâb-ı Hakk’ın fadlına, ihsanına kavuştuk). Allahü teâlâ, bizi ve sizi, bu büyükleri sevmekle şereflendirsin ve yollarında bulundursun! Âmin.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler