Bu mektup, Mektûbât’ın 2. kısmını toplamış olan [Allahü teâlâ ondan râzı olsun!] fakir, hakir Abdülhay için yazılmış olup (Lâ ilâhe illallah) Tevhid kelimesinin üstünlüklerini bildirmektedir:
Rabbimizin “celle sultanüh” gazabını, intikâminı söndürmek için (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Niçin söndürmesin ki bir kul, bu güzel kelimeyi tekrar tekrar söyleyince, Ondan başkasını yok bilmekte, her şeyden yüz çevirip, hak olan bir mâbuda dönmektedir. Gazabının sebebi, kullarının, Ondan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Mecaz âlemi olan bu dünyada da, bu hâli görüyoruz. Zengin bir kimse, hizmetçisine kırılır, ona kızar. Hizmetçi de, kalbi iyi olduğu için, herkesten yüz çevirip, bütün varlığı ile efendisinin emirlerine sarılırsa, efendisi, ister istemez yumuşar. Merhamete gelir. Gazabı söner. İşte bu güzel kelime de, kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hâsıl olur.
Bu güzel kelimeye inanarak, kalbinde zerre kadar îman hâsıl eden kimse, kâfirlerin adetlerini ve şirk pisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefaati sayesinde Cehennemden çıkarılır. Azapta sonsuz kalmaktan kurtulur. Bunun gibi, bu ümmetin büyük günahlarına şefaat edip azaptan kurtaracak en kuvvetli yardımcı, Muhammed Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”dir. Bu ümmetin büyük günahları dedik. Çünkü, önceki ümmetlerde büyük günah işliyen pek az olurdu. Hatta imanını küfür adetleri ile ve şirk pislikleri ile karıştıran da az idi. Şefaate en çok ihtiyacı olan bu ümmettir. Önceki ümmetlerde, bâzıları küfürde inat etti. Bazısı da, halis olarak imana gelip emirlere yapıştı.
Bu güzel kelime ve Peygamberlerin sonuncusu “aleyhi ve aleyhimüssalavâtü vettehiyyat” gibi bir şefaatcı olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çoktur. Fakat, Allahü teâlânın afv ve mağfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete afv ve mağfiretini o kadar saçacak ki geçmiş ümmetlerden hiçbirine böyle merhamet ettiği bilinmiyor. 99 rahmetini, sanki bu günahkar ümmet için ayirmiştir. İkram, ihsan, kabahatliler, günahlılar içindir. Allahü teâlâ, affetmeyi ve mağfiret etmeyi sever. Kusur ve kabahati çok olan bu ümmet kadar afv ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaat edicisi olan bu güzel kelime, kelimelerin en kıymetlisi oldu. Bunların şefaatcileri olan Peygamberleri, Peygamberlerin en üstünü oldu “aleyhi ve aleyhimüssalavâtü vettehiyyat”. Furkan sûresi, yetmişinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlânın, günahlarını iyiliklerle değiştireceği kimseler, onlardır. Allahü teâlânın mağfireti, merhameti sonsuzdur) buyruldu.
Kerimler ile yapılacak her iş kolay olur.
Bunu yapmak, Allahü teâlâ için çok kolaydır. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizde yaptığımız israfı, taşkınlığı affet. Bizi doğru yolda bulundur! Kâfirlere gâlip gelmemiz için yardım et! Bu kelimenin üstünlüklerini dinleyiniz:
Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve alihi ve selleme ve bareke” buyurdu ki: (Lâ ilâhe illallah diyen kimse Cennete girer). Görüşleri kısa olan kimseler, bu söze şaşar. Bir kere Lâ ilâhe illallah demekle, Cennete girmek nasıl olur der. Bu güzel kelimenin bereketlerini, faydalarıni bilmiyorlar. Bu fakir [yani İmâm-ı Rabbânî “rahmetullâhi aleyh”] anlayorum ki bu güzel kelimeyi bir kere söylemekle, bütün kâfirleri affedip, Cennete gönderseler yeri vardır. Bu mukaddes kelimenin bereketlerini, faydalarıni, bütün mahluklara, kıyamete kadar bölseler, hepsini doyuracağını görüyorum. Hele, bu mukaddes, güzel kelimeye (Muhammedün Resûlullah) kelimesi de eklenerek, tebliğ ve tevhid, inci gibi, yanyana dizilirse ve risâlet velâyete yaklaştırılırsa, velâyetin ve nübüvvetin bütün üstünlükleri ve yükseklikleri, bir araya toplanmış olur. Bu iki saadetin yoluna kavuşturan, bu kelimelerdir. Velâyeti, zıllerin, akslerin karanlıklarından kurtaran, temizleyen, nübüvveti en yüksek dereceye ulaştıran, bu kelimedir. Ey Allah’ımız! Bizi bu güzel kelimenin faydalarından mahrum bırakma! Bizi bu kelimelerden ayırma! Bu kelimeyi tasdik edici olduğumuz hâlde canımızı al! Kıyamet günü, bizleri bu kelimeyi tasdik edenler arasında bulundur! Bu kelime hürmetine ve bu kelimeyi bildirenler “aleyhimüssalavât vetteslîmât vettehiyyat velberekât” hürmetine, bizleri Cennete sok! Âmin.
Görüşün ve gidişin âciz kaldığı ve arzu, himmet kanatlarının düştüğü ve her bilgi ve buluşun dışına çıkıldığı zaman, insanı, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) tevhid kelimesinden başka, bir şey ilerletemez. Bu kelimenin aguşuna sığınmadan, oralarda yükselmek olamaz. Sâlik, bu güzel kelimeyi bir kere söylemekle, o makâma yükseliyor. Bu yüksek kelimenin işaret ettiği hakikat sayesinde, o makâmdan yukarıya ilerliyor. Kendinden uzaklaşıp, Allahü teâlâya yaklaşıyor. O yolun en az bir parçası, bütün bu gökler küresinden katkat çoktur. Bu kelimenin üstünlüğünü buradan anlamalıdır. Bütün mahlukların, bu kelime yanında varlığı hiç kalır. Duyulmaz bile. Büyük bir deniz yanında, bir damla kadar da değildir. Bu güzel kelimenin derecelerinin meydana çıkması, söyleyenlerin derecelerine göre olur. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek ise, bu mukaddes kelimenin büyüklüğü, o kadar çok meydana çıkar. Arabî şiir tercümesi:
Güzelliği o kadar çok görünür,
ona bakış, ne kadar çok olursa.
Dünyada bundan daha kıymetli, daha üstün bir arzu olmaz ki insan, her bulunduğu yerde, [her işinde, her vazifesinde] bu güzel kelimeyi tekrar tekrar söylemekle lezzet alsın ve haz duysun. Ama ne yapılabilir ki bütün arzular ele geçmiyor. İnsanlarla konuşmak ve gaflete düşmek çaresiz oluyor.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız