¥ Hadis olan, fani ve müstehliktir [yok olucudur.] 2/67 (2. cilt 67. mektup)
¥ Hub olmasaydı [sevgi bulunmasaydı], icad küşayiş (icad açıklık) bulmaz ve alem ademde [yoklukta] gizli kalırdı. 3/121.
¥ Hubb-i evvel, manissa-i zuhura gelmiş olup, sebebi halk-ı halayık olmuştur. [Mahlukatın yaratılmasına sebep olmuştur.] 3/121.
¥ “Hubb-i dünya resü külli hatietin” [Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır.] Hadis-i şerif. 1/232
¥ Hub [sevgi, muhabbet] asıl olup, hullet [dostluk] onun zılli gibidir. 3/21.
¥ “Hac eylemek, geçmiş günahlara kefarettir.” Hadis-i şerif. 3/16
¥ [Molla Muhammed Berki’ye cevap]: Hac için azık ve binek mevcut iken, muhtar olan, fakih Ebülleys’in fetvası mucibince, eğer galip zannı yolun emniyeti ve helak edici tehlikesi yok ise, farziyeti [farz olması] sabittir. Yoksa mümkün değildir. Bu şart, edasının şartıdır. Farz olmasının [vücub şartı] değildir. Hac ile vasiyet vaciptir. -Çünkü vakit müsaid değil.- 1/250.
¥ Hucub-i ilahinin [ilahi perdelerin] tamamen kalkması mümkün değildir. 3/75.
¥ Hucub-i esma ve sıfat ve şuun ve itibaratın harkı [isimlerin, sıfatların, şuun ve itibaratın perdelerinin kalkması] şühudi olup, kalildir [az hasıl olur]. Hark-ı vücudi mümtenidir. [Vücudun perdesinin kalkması mümkün değildir.] Zulmanî perdelerin kalkması seyr-i afaki ve seyr-i enfüsiyi geçtikten sonra müyesser olur. Nurani perdelerin kalkması, seyr-i esma ve sıfat vacip-i tealaya bağlıdır ki, isim ve sıfat ve şan ve itibar nazarında kalmıya. 2/42
¥ Hadis-i şerifleri inkar küfür değildir. Münkiri mübtedidir [inkar eden bidat ehlidir]. [Hadis-i şerif olduğunu kabul etmezse bidat ehli olur. İnanmaz ise kafir olur.] 3/16
¥ Haram sebebi ile tahsil olunan her şey haramdır. 1/102
¥ Haramı, gerek itikaden ve gerekse itikat dışında güzel gören mürted olur. 1/288
¥ Haramı haram, helali helal bilmek, kati olan haram ve helaldir ki, inkarı küfürdür. 3/16
¥ Haramda şifa yoktur. 3/60
¥ Haramdan bir altını sahibine geri vermek, 100 altın sadaka vermekten efdaldir. 2/66.
¥ Huruf ve kelimat-ı Kuranı [Kuran-ı kerimin kelimeleri ve harfleri] yer değişmeksizin [aynen] Allahü tealanın kelam-ı nefsisidir. Ve Hak tealaya en yakın şeydir. 3/99.
¥ Huruf-ı mukattaat-ı Kurani [Kuran-ı kerimin huruf-ı mukattaatı] muhib ile mahbub [seven ile sevilen] arasındaki hallerin hakikatlerine ve sırların inceliklerine remzler ve işaretlerdir. 3/99.
¥ His ile idrak olmayanı akıl idrak ettiği gibi, akıl ile idrak olunmayan, nübüvvete uyarak idrak olunur. 3/22
¥ Hesap, mizan ve sırat haktır. Muhbir-i sadık onu haber vermiştir. 2/67
¥ Hasenatül ebrar, seyiatül mukarrebindir. 1/35.
¥ Hasan-ı Basri, gemi beklerken, Habib-i Acemi deryadan yürüyüp geçti. Ama fazilet, Hasan’ındir. [Habib-i Acemi, Hasan-ı Basri’nin mürididir.] 1/216
¥ Hüsn-i dünyevi, namardidir. [Dünyevi güzellik, beğenilmez]. Uhrevi güzellik beğenilmiştir. 1/234
¥ Ebul-Hasan-ı Harkani, Sultan Mahmud Gaznevi zamanında idi. 1/152
¥ Ebul-Hasan-ı Harkani, itaat-i ilahiyi, itaat-i Resulden gayri bildi ki, istikametten dur [uzak]dır. 1/152
¥ Ebul-Hasan-ı Harkani, sona varmakla, müridlerin ondan istifadesi azdır. Yani geri dönmemiş müntehidir. Sona varıp, inmemiştir ki, talibler ondan tam istifade edemezler. 1/216
¥ Husul, budün [uzaklığın] vücudiyle beraber tasavvur olunur. Ama vusul daha kıymetlidir. [Vusul, vilayette, Husul, nübüvvet makamında.] 1/302
¥ Hakkul müslimi alel müslimi hamsün. Reddül selami ve iyadetülmeridi ve ittibaul cenaizi ve icabet-ü daveti ve teşmit-ül atıs-ı. [Müslümanın müslüman üzerinde 5 hakkı vardır: Selamına cevap vermek, hastasını dolaşmak, cenazesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırdığı zaman elhamdülillah deyince, yerhamükallah demek]. Hadis-i şerif. 1/256
¥ Hak teala, temessül [misallendirilme] ve misalin ve tevehhüm [vehmin] ve hayalin ötesidir. Ve bunların tamamı, Hak tealanın mahlukudur. 3/73
¥ Hak tealanın budü [uzaklığı], derk [anlayış] ve marifet [bilmek] itibariyledir. 3/70
¥ Hak tealanın akrebiyeti [çok yakınlığı], bizim eb’adiyetimize [uzaklığımıza] sebep olmuştur. 1/258
¥ Hak teala karibdir [yakındır]. 3/62
¥ Hak tealanın kurb [yakınlık] ve maiyeti [beraberliği] biçunidir. Bizim akıl ve şühudumuzdan münezzeh bir kurbdur [yakınlıktır]. 3/94
¥ Hak tealanın aleme olan nisbeti, nokta-i cevvalenin daireye olan nisbeti gibidir. O daire o noktanın dönmesinden meydana gelmiştir. 2/98.
¥ Hak tealanın ihata ve kurbu [yakınlığı] ilim-i huzuriye bağlıdır. 3/48
¥ Hak tealanın kurb ve maiyeti [yakınlığı ve beraberliği] mevcudun mevhuma [vehm olunmuşa] ve aynanın surete kurbu kabilindendir. 1/113.
¥ Hak tealanın kayyum-ı alem olması, ecsam-ı garibenin [garib, acayip şeylerin] dübazlarla [hokkabazlarla] kıyamı [birlikte durması] gibidir. 2/45.
¥ Hak teala bizzat mevcuttur. Ve eşya dahi onun icadıyle mevcuttur. 3/121.
¥ Hak teala zatı ile mevcuttur. Vücut ile değil. 3/16 [Saadet-i Ebediye: 102.]
¥ Hak teala kendi zatı ile hay’dır. Yani zindedir. Kendi zatında dana (bilen), bina (gören), şineva (işiten), tüvana (gücü yeten), mürid (dileyen) ve guya (söyleyen)dir. Kainatı yoktan yaratandır. Ve kemalat, sıfat-ı hayat, ilim, basar, sem’, kudret ve irade ve kelam ile değildir. 3/25
¥ Hak tealanın misalde ve hayalde sureti yoktur. 3/117
¥ Hak tealanın misli yoktur. Misali vardır, demişlerdir. 2/58
¥ Hak tealanın, İmam-ı Rabbani indinde misali dahi yoktur. 3/118.
¥ Hak tealaya akreb-i eşya [en yakın şey] ve sıfat-i ilahinin ezharı, Kuran-ı meciddir ki, zılliyetten aridir [zıllıyet değildir]. 3/99
¥ Hak tealanın kelamımızı işitmesi kelimesiz, öne almadan ve sona bırakılmadan vaki olur. 3/119.
¥ Hak teala, bizim ve sizin Rabbimiz ve alemlerin Rabbi, gerek semalar olsun ve gerek arzın ve yükseklik ve aşağılıkların, Rabbi birdir. Ötelerin ötesidir. Benzeri ve misli olmaktan münezzeh ve şekil ve misalden uzaktır. Baba ve oğul olmak, Hak tealanın şanında muhaldir. Benzeri ve misali muhaldir. Hulul, birleşmek şaibesi çirkindir. Görünmek ve zuhur fitnesi çirkindir. Zaman ve mekan onun mahlukudur. Vücuduna başlangıç ve bekasına nihayet yoktur. Hayır ve kemal ona sabit, naks ve zeval onda yoktur. O halde ibadete müstehak Hak sübhanehu ve tealadır. 3/16.
¥ Hak tealaya, ilim ile, şühud ile ve marifet ile yol bulunamaz. 1/38.
¥ Hak teala hulul etmez, zuhur eder. 3/120
¥ Hak teala üzerinden zaman mürur eylemez [geçmez]. Zaman ve mekan onun mahlukudur. 3/109.
¥ Hak teala yakındır. Zira her şey kendi mahiyeti ile şeydir. Ama, şey’in aksi ve zılli, kendi mahiyetinin zılli ve aksi ile zıl ve aks değildir. Belki kendi aslının mahiyeti ile aks ve zıl olmuştur. Zira zıl, mahıyet sahibi değildir. Mahiyet-i asıldır ki, zıl ile zuhur eylemiştir. Pes [o halde] asıl zılle, zılden akreb oldu [daha yakın oldu]. Zira zıl, asıl ile zıldir. Kendi nefsi ile değildir. Ve çünkü alem, ef’al-i vacibinin [Allahü tealanın ef’alinin] zılal [zılleri] ve ukusidir [aksleridir]. Naçar sıfat-ı ilahi, aleme alemden ve alemin üsulinden ki ef’aldir. Akreb oldu ki [daha yakın oldu ki], asl-ıl üsuldür. Sıfat dahi, Zat-i tealanın zıllıdir. Ve zat-i celle sültanehü asıl-ı cemi-i üsuldür. Binnetice, Zat-i teala, aleme alemden ve ef’al ve sıfat-ı vacipten akrep [yakın] olmuş olur. 3/1
¥ Hak tealanın zat-i akdesi [mukaddes zatı] ve sıfat-i mukaddesesi, bir mertebede kaindir. Sıfatın ziyade [ayrı] olması sabit olmakla, Hak celle celalühü de hiç teayyün ve tenezzül peyda olmamıştır. 3/113
¥ Hak tealanın sıfatı ve ef’ali dahi, zatı gibi biçun ve biçugunedir. Ve mümkünatın [mahlukatın] sıfatı ve ef’ali ile hiç münasebeti yoktur. Mesela ilim sıfatı kadım ve basittir. Teaddüd ve tekessür [adedlenme ve çoğalma] ona yol bulamamıştır. Teaddüd-i teallükat [alaka] itibariyle olursa da. Zira onda bir inkişaf basit vardır ki malumat-ı ezel ve ebed, o inkişaf ile münkeşif ve cemi-i eşyayı an-ı vahid-i basitte bilmiş idi. Mesela, Zeyd’i hem mevcut [varlıkta], hem madum [yoklukta] ve cenin ve sabi ve civan ve pir ve zinde [diri] ve mürde [ölü] ve kaim [ayakta] ve kaid [oturan]….. ilahir bilmiştir. Teaddüd-i teallukat afakın teaddüdünü mucibler ve ezminenin teksirini isterler. O mahalde ezelden ebede dek, an-ı vahid-i basitten gayri an yoktur. [Değişmeyen, basit bir an vardır.] O anlara asla teaddüd yoktur. Hak teala üzre zaman cereyan eylemez. Bütün mahlukata tealluk-ı vahid ile müteallık olmuştur. O tealluk dahi, sıfat-ı ilim gibi biçun ve biçugunedir. [Bilinemez ve ötelerin ötesidir.] 1/296
¥ Hak teala bir sıfatla muttasıf [sıfatlanmış] ve bir isimle müsemma [isimlenmiş] ve bir hükümle mahkum değildir. Kendi zatına isim ve ahkam bildirmesi teşbih itibariyledir ki, mahlukatın anlayışlarına karib olmak içindir. 2/3
¥ Hak teala yüce kerem ve ihsanından, kendi feyizlerini ve nimetlerini varlıklara vermek ve bahş eylemek murad etti. Mahlukları halk buyurup [mahlukatı yaratıp], kendi kemalat-i vücut ve tevabi-i vücudundan, yani diğer sıfat-i kemal onlara bahş etti. Lakin ondan bir parça ayrı olup, kullara ulaşmak, çırayı çıradan yakmak gibi iktibas değil idi ki, böyle olmak noksanlık işaretidir. Allahü teala, böyle olmaktan çok yücedir. Yaratmaktan maksat, onlara nimet ve ihsanlar vermektir. Yoksa onların vesilesi ile [onlara ihtiyacı olduğundan değil] isimlerin kamil ve sıfatlarının tekmil olması için değil. Haşa ve kella. Esma ve sıfatı hadd-i zatında kamillerdir. Hiç zuhur ve mazhara ihtiyaçları yoktur. O hazret-i celle şanühuda cümle kemal filen hasıldır. Bir kuvvete bağlı değildir ki, onun meydana gelmesi bir emre (işe) bağlı olsun. Eğer şühud ve müşahede ise, o hazrette kendinden kendinedir. [Yine nasıl olduğu bilinemez.] Ve eğer ilim ve malum ise dahi, kendi bilir ve kendine malumdur. Ve bunun gibi işitmesi ve konuşması kendindendir. Bütün kemalat, o yerde [bu hususta] mufassal ve meydana çıkmışlardır. Lakin ünvan-ı biçuni iledir [ötelerin ötesi ünvanı iledir]. Çun için biçune rah yoktur. [Bilinenden bilinmeyene yol yoktur.] Mahlukat nedir ki, Hak sübhanehu ve tealanın kemalatının aynası olalar. Ve alem nedir ki, o cemalin tafsili ola. O hazret-i celle şanühuda, ayni icmalde tafsil ve ayni dıykta [darlıkta] vüs’at vardır. Ve çünkü tafsil ve vüs’at o makamda biçunidir. Zan olunur ki, icmale tafsil lazım ola ki, alemin yaratılmasına bağlıdır. Ve o icmalin tamamı, bu tafsil ile ola. Ve hak olan odur ki, o yerde [bu hususta] hem icmal vardır, hem tafsil vardır. “VALLAHÜ VASİUN ALİM.” [(Allahü tealanın fadlı geniştir. Fakire genişlik verir ve onu zengin eder. Mülke layık olanı bilir.) Bakara suresi 247. Ayet-i kerimesinin meali.] Malum ola ki, bu alemin yaratılması, bir mertebede vaki olmuştur ki, onun o mertebeyi mukaddeseye hiç müzahemesi ve müdafaası yoktur. [Ol demiş, var olmuştur.] Herhangi bir mevcudun varlığı, her ne kadar, diğer bir şeyin varlığının tahtidini iktiza eder, ama o kaide bu makamda geçerli değildir ki [Allahü tealanın yaratmasında böyle bir şey yoktur], alemin varlığı, Allahü tealanın varlığına hiç tahdid ve nihayet peyda eylememiştir. Ve hiç nisbet ve cihet ispat eylememiştir. Aynada görünen suret gibidir ki, bu suretin varlığı vehim mertebesindedir. Ve bu aynada mertebe-i vehimde görünen bir sübutun, o suretin aslının sübutuna hiç müzaheme ve müdafeası hasıl değildir. Ve bu suretin sübutu [varlığı], o suretin aslı olan sübut-ı harici de, hiç tahtid ve nihayet ve cihet peyda eylememiştir. “VE LİLLAHİ MESELÜL’ ALA.” [(Allahü teala için [zatının zaruri olması, ilmi, kudreti, mahlukların sıfatlarından münezzeh olmak gibi] en yüce sıfat(lar) vardır.) Nahl Suresi 60. ayet-i kerimesinin meali.] O mukaddes mertebede, vücut var denilmesi, harici benzetme ve eş gösterme kabilindendir ki, haric için orada yer yoktur. Vücut için o mukaddes mertebede yer yok iken, harice nasıl yer olsun ki, haric vücudun bir kısmı, bir parçasıdır. 3/113
¥ Hak teala, o azamet ve kibriyası ile, kulluğa kabul buyurup, kullarını Cenab-ı kudsisine davet buyurmuştur. 1/106
¥ Hak sübhanehu ve teala hiçbir şeye muhtaç değildir. Kullarına emirleri ve yasakları lütuf ve ihsandır. 1/73
¥ Hak tealanın fil ve iradesinden razı olmak ve belki lezzet almak gerektir. 3/58
¥ Hak teala afüvvün meciddir [Çok affeden, çok acıyan, merhametlidir]. 3/18.
¥ Hak tealanın fili illet ve sebepten halidir. [Bir sebebe bağlı değildir. Bir sebep için değildir.] Fakat hikmet ve maslahattan hali değildir. [Bir hikmeti vardır.] 3/18
¥ Hak tealanın ve masivasının delili yine kendisidir. 1/247
¥ Hak teala, zat, sıfat ve ef’alde yeganedir [benzersizdir]. 3/16
¥ Hak celle ve aladan evvela açığa çıkan hazret-i vücut olup, diğer kemalat ona tabidir. 3/121
¥ Hak tealanın izini olmadıkça, hiçbir şey, hiçbir şeye zarar veremez. 3/3
¥ Hak tealanın, ubudiyete [rab olmaya] hakkı olmakta şerikini nef’ etmek, Enbiyanın davetine mahsustur. Muhalifler dahi akli delil ile vücub-ı vücutda şeriki nef’ ediyorlar. [Hak tealaya ibadet edilmesini, başka hiçbir şeye ibadet edilmemesini Peygamberler bildirmiştir. Akıl ile anlaşılmaz.] 1/63
¥ Hak teala için bütün kemalat sabittir. Ve Ondan bütün noksanlıklar uzaktır. Ve bütün varlıklar varlıkta durmakta ve varlıklarını devamda Ona muhtaçtır. Fayda ve zarar Onun dilemesi ile olur. Onun izini olmadıkça, hiçbir nesne hiçbir nesneye zarar vermeye kadir değildir. Bu sıfatlar ile muttasıf olan, ancak Allahü tealadır. Zira, başka olmak için farklı olmak lazımdır. Eğer, kemal sıfatlar ile muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzehtir denilmese [böyle kabul edilmese] noksan lazım gelir. 3/3
¥ Hak teala, mutlak [şeksiz, şüphesiz] nimet vericidir. Vücut [var olmak] Onun ihsanı, hayatta kalmak dahi Onun lutfüdür. Kamil sıfatlar, Onun [her şeye] şamil olan rahmetindendir. Hayat, ilim, sem’, basar ve nutk, cümlesi ondan ihsandır. Ve çeşitli nimetler ve bitmeyen [tükenmeyen] çeşitli keremler Onun feyziyledir. Zorluğu ve şiddeti kaldırmak, duayı kabul ve belayı def’ etmek Ondandır. Bir rızk vericidir ki, yüce merhameti ile kullarını rızıklandırır. Günahları sebebi ile (rızklarını) uzaklaştırmaz ve kesmez. Günahları örtücüdür. Günahları sebebi ile kulların namus perdelerini yırtmaz. Onları hesaba çekmekte ve cezalarını vermekte acele etmez. İyiliklerini dost ve düşmandan uzak eylemez. Bu nimetlerin en büyüğü ve en üstünü İslama davettir ki [davet buyurmasıdır ki], ebedi hayat [saadet] ona bağlıdır. Ve rıza-ı Mevla ona bağlıdır. Bütün mahlukatın iyilikleri, Onun güc vermesi ve mümkün kılması iledir. Nimet verene şükretmek, akıl ile de açıkça anlaşılmaktadır. Hak sübhanehu, kemal sıfatlar ile muttasıf ve noksan sıfatlardan beridir ve kullar ise, ayıp kirlerine ve noksanlık lekelerine bulaşmış olduğundan, Onunla hiç münasebeti yoktur. Kulların iyi bildikleri bazı işler, hakikatte çirkin olabilir. Hak tealaya hürmet ve şükür şekilleri, Ondan bildirilmedikçe, Onun şükrüne layık ve Onun kabul edeceği bir ibadet olamaz. Ona tazim şeklini İslamiyet bildirmiştir. Şu halde Hak tealanın şükrünü eda eylemek, kalben ve bedenen ve itikaten ve amelen, İslamiyetin emirlerini yerine getirmeye bağlıdır. Allahü tealaya, İslamiyetin dışında yapılacak hürmete ve ibadete güvenilemez. 3/22
¥ Hak tealanın feyizleri devamlı, gerek mülk ve evlat kısmından ve gerek hidayet ve irşad cinsinden, havas [seçilmiş] ve avam, yüksek ve aşağı [kimseler] üzerine fark gözetmeksizin gelmektedir. Farklılık bu feyizleri kabul etmek ve etmemek bakımındandır. 1/164
¥ Hak teala cemil-i mutlaktır. Cemil-i mutlaktan gelen her şeyi eğer ki, celal ile dahi açığa çıksa, güzeldir. 3/36.
¥ Hak teala, hayrı da şerri de diler. Ve her birini yaratır. Ama, hayırdan razıdır. Ve şerden razı değildir. 1/266
¥ Hak teala, insana gücü yetmeyeceği şeyi emretmemiştir. Hep kolaylığı murad eder. 1/266
¥ Hak tealanın, ilim-i ilahisinin, kendisine de tealluku vardır. Kendini de şan-ül-ilim ile alimdir. 3/113.
¥ Hak teala herkese, zannettiği gibi muamele buyurur. [(Kullarım beni zannettikleri gibi bulur). Hadis-i kudsi.] 1/216
¥ Hak tealanın kullarına cezası, günahları miktarıncadır. Eğer günah gizli ise ve günahkar kimse, günahından (tövbe edip) Ona sığınıyor ve yalvarıyorsa, o günaha dünyevi belaların kefaret olunması mümkündür. Eğer günah şiddetli ve büyük ise ve günah işleyen inatcı ve kibirli ise, o günaha ahirette ceza verilir ki, bu ceza şiddetli ve devamlıdır. 2/99.
¥ Hakkı, doğruyu söylemek acı olur. 1/67
¥ Hak olan şeyi beğenmeyen kimse, Peygamberi de görse faydasızdır. [İyiliğe elverişli olmayan kimse, faydalanamaz Peygamberi de görse.] 2/92
¥ Hakayık-ı eşya [eşyanın hakikati] sofiye indinde, ayan-ı sabitedir ki, esma-i ilahinin [ilahi isimlerin] ilimdeki suretleridir. Kendileri değildir. 3/99
¥ Hakayık-ı mahlukat [mahlukatın hakikatı], yani ayan-ı sabite, vücubi değildir, mahlukturlar. [Mutlaka var olmaları lazım değildir.] 3/121.
¥ Hakayık-ı enbiya-i saire [Diğer Enbiyanın hakikatleri], hakayık-ı ülul’azm olan esma-i külliye-i mukaddesenin cüz’iyatıdır. [Ülul’azm olan Peygamberlerin hakikatlerinin, mukaddes külli isimlerinin cüz’idir.] 3/113.
¥ Hakayık-ı insan [insanın hakikatleri], Onun teayün-i vücubisidir, o şahsın teayün-i imkanisi, o teayünün zıllidir. Ve o teayün-i vücubi esma-i ilahiden bir ismdir. Ve o ism-i ilahi, o şahsın rabbi, yani mürebbisidir [terbiye edicisidir]. Ve onun füyuz-ı vücudi ve tevabi-i vücutisine mebdedir. [Bu insana her nimet o isimden gelir.] 1/209.
¥ Hakayık-ı eşya [eşyanın hakikatleri], esma-i ilahi celle sultanühudan ibarettir ki, onlar füyuz-ı vücudiye ve tevabi-i vücudiyenin mebadisidir [başlangıçlarıdır]. 1/209.
¥ Hakayık-ı Enbiya ve melaike [Enbiya ve meleklerin hakikati], Allahü tealanın isimlerinden, sıfatlarından ve şüunlarından biridir. Diğer mahlukatın hakayıkı [hakikatleri], bunların zıllerinden, parçalarından biridir. Bu daire-i zıl, daire-i esma ve sıfatın tafsilidir. Mesela ilim, bir sıfat-ı hakikiyidir ki, cüz’ıyet sahibidir. O cüz’ıyet, tafsilen daire-i zılaldedir. [Zıller dairesindedir]. 1/260
¥ Hakayık-ı melaike mele-i ala-i esma-i batınadır. 1/260.
¥ Hakayık-ı hulefa-i erbea sıfat-ı ilimdir. [4 halifenin hakikatleri, ilim sıfatıdır.] 1/251.
¥ Hakayık-ı ilahiden [ilahi hakikatlerden] murad, onun azametinin, büyüklüğünün dereceleri olup, orada sıfat ve keyfiyet yoktur. Yani hiç zıl, suret yoktur. 1/263
¥ Bir hakikatin ortaya çıkmaması halinde, onun zıllıni hakikatin aslı zannederler. 1/260
¥ Hakikat-i Hak sübhanehü ve teala [Hak sübhanehu ve tealanın hakikati] biçun ve biçugunedir. Bir vücut ki, adem onun zıttı olmakla kaim ola; Hak celle sultanehuya şayan değildir. [Hak tealanın zıttı yoktur.] Ve güzellik ve cemalin başlangıcıdır. Ve bu vücut, hakiki bir cüz’dür. Bir basittir ki, bir şey ile karışmış değildir. Böyle olmadığı gibi, olması da düşünülemez. O mertebede vücut vardır demek, kulluğun noksanlığındandır veyahud bir vücut murad oluna ki, ademin zıttı olmaya mecali olmaya. 1/234
¥ Hakikat, kötülüklerin kalpten, tekellüfsüz kaldırılmasının hasıl olmasıdır. [Gerçekleşmesidir]. 1/41
¥ Hakikat mertebesinde, uğraşmak ve güçlük çekmek yoktur. Hakikat, devamlıdır. 1/60
¥ Hakikat ve İslamiyet, ruh ve sırdan öte geçemezler. Hafi ve ahfaya ulaşamazlar. 1/172
¥ Hakikat-i arif [arifin hakikati], bir ism-i ilahi olup, kendisinin rabbidir. [Terbiye edicisidir.] 3/121.
¥ Hakikat-i camia-i insandan murad, kalp latifesidir. 3/64
¥ Hakikat-i camia-i kalbiyenin mahalli yürektir. 1/142
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” icmal [topluluk] itibariyle ilim sıfatıdır. 1/260
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” isimler, sıfatlar ve şuunlar dairesinin aslının merkezidir. 1/260
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” teayün-i evvel-i vücutinin merkezidir. 3/113
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”, zıll-i icmal-i ilimdir ki, vahdet tesmiye ederler. 1/121
¥ Teayün-i Ahmedi, Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” teayün-i vücubisi; hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” teayyün-i imkanisidir. 1/209
¥ Hakikat-i İbrahim, teayyün-i evvel-i vücudidir. 1/93
¥ Hakikat-i İbrahim, tafsil itibariyle ilim sıfatıdır (ilim sıfatının tafsilidir [açılmasıdır]). 1/260
¥ Hakikat-i Nuh, icmal ve tafsilin berzahiyeti itibariyle sıfat-ı ilimdir. [İlim sıfatının icmali ile tafsili arasındadır]. 1/260
¥ Hakikat-i Musa aleyhisselam, kelam sıfatıdır. 1/260
¥ Hakikat-i İsa aleyhisselam, kudret sıfatıdır. 3/113
¥ Hakikat-i Adem aleyhisselam, tekvin sıfatıdır. 1/260
¥ Hakikat-i Mehdi, ilim sıfatıdır. 3/113.
¥ Hakikat-i Kabe, bir nur-ı sırftır ki, la teayyündür. [Tayin edilemez]. Ve tecelli-i zatinin fevkindedir. [Zatın tecellisinin üstündedir]. 3/75
¥ Hakikat-i Kabenin zılli, hakikat-i Ahmedidir. 1/209
¥ Hakikat-i Kabe, bütün hakikatlerin üstündedir. 1/263
¥ Hakikat-i Kuran, hakikat-ı Kabenin üstündedir. 3/76
¥ Hakikat-i Kuran, hakikat-i Muhammedinin “sallallahü aleyhi ve sellem” üstündedir. Zira hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” izafi isimlerdendir. 1/183. [Müjdeci Mektuplar: 236.]
¥ Hakikat-i salat, hakikat-i Kur’aninin üstündedir. 3/77
¥ Hukuk-ı ibadin [kulların hukukunun] dünyada edası kolaydır. Yumuşaklık ve yalvarma ile ref’ olunur [ortadan kalkar]. Ama ahirette iş müşkildir. İlacı yoktur. 1/73
¥ Hikmet, bir şeyin ilminden ibarettir ki, nefsil-emre mutabık ola. [İşin kendine uygun ola]. 3/23
¥ Hil ve hürmeti ispatta [haram ve helali ispatta] mukallidin ilmi kafi değildir. Bu babda müctehidin kavli muteberdir. 1/312
¥ Hululün manası, bir şeyin bir şey içinde olmasıdır. Zeyd’in evin içinde olması gibi. Velakin zuhurun manası, bir şeyin bir şeyde aks etmesidir. Zeyd’in ayna içinde olması gibi. 3/120.
¥ Hamd, şükürden efdaldir. Zira şükretmekte, sevgilinin nimetleri göz önündedir ki, sıfatlarından, hatta işlerinden meydana gelmektedir. Hamd ederken ise, sevgilinin hüsn-i cemali, yani kendisi göz önündedir. Zatı da, sıfatları da, işleri de, nimetleri de hep sevilmekte, meth olunmaktadır. [Nimet karşılığı da, elem karşılığı da hamd edilir.] 2/33
¥ Hayat sıfatı, bütün sıfat-ı sübutiyenin evveli ve aslıdır [en başta gelenidir.] 3/99
¥ Hayvanları, meşayıha nezir edip, kabirleri başında kesmek şirke dahildir. 3/40
Tavsiye yazı –> İslamiyet bilime karşı mı?