¥ Zattan murad mahiyet ve hakikattir. 2/45 (2. cilt 45. mektup)
¥ Zat-i şey oldur ki [bir şeyin aslı oldur ki], şey’in cemii vücuh ve itibaratından her ne ki itibar oluna, zat-ı şey, onların cemiinin maverasıdır. Her ne ki onda ispat oluna, vücuh ve itibaratta dahildir. 3/79
¥ Zat-i tealaya hiç adem mukabil değildir. 3/63
¥ Zat-i teala, nefs-i vücutda ve vücudun tevabiı olan [Zat-ı teala, vücudun kendisinde ve vücudun tabileri olan] diğer kemalatta [Hayat, ilim, kudret, sem’, basar ve iradet ve kelam ve tekvin gibi] kendi kafidir. Ve bu kemalatın husulinde [meydana gelmesinde] sıfat-i zaideye muhtaç değildir. Böyle olmakla beraber, sıfat-ı kamile-i zaide dahi Hak teala için kaindir [diğer sıfat-ı kamile dahi Hak teala için vardır]. 3/25
¥ Zat-i teala muvatat ile söylenir, iştikak ile söylenmez. Yani Zat-i ilahi ilmdir denir, alimdir, denemez. 1/234
¥ Zat-i ilahinin arada isimler olmadan, mahluklar ile hiç ilişiği yoktur. 1/208
¥ Zat-i ilahide mertebeler düşünmek, felsefecilerin sözlerine benzer. Keşfleri doğru olan Evliya, Zat-i ilahiyi tam basit bilirler. Ayrılık, gayrılık isimlerde olur, derler. 1/125
¥ Zat-i Hak teala, bir emri bir itibarı mülahazasız camii cemii kemalattır [zatında bütün kemalatlar vardır]. Belki aynı kemaldir. Zat-i ilahi, sıfat-ı kemalden herbiri renginde zuhur buyurursa, zatın bazısı bir sıfatla ve bazı diğeri sıfatı uhra ile muttasıf demek değildir. Zat-i teala hep ilim, hep kudret, hep irade…. ilahirdir. 3/99
¥ Zat ve sıfat-ı ilahi mertebesinde sıfat ve ittisaf mülahazası kain değildir. Ne zatta mevsufiyet ve ne sıfatta sıfatıyet mevsuftur. Vücudun ve vücub-i vücudun bulunmadığı vakitte, sıfat için mecal muhallolur ki vücudun nevileridir. Ol mertebede hayat, ilim…. ve ilahire hep nurdur. 3/112
¥ Zat-i teala ve tekaddes, husul-ı kemalatta kafi ise de eşyayı tekvin ve tahlikte sıfat-ı zaide lazımdır. Çare yoktur. Zira, Zat-i teala nihayet-i tenzih ve taktistedir ve gayet azamet ve kibriyaidedir. Ve onunçün kemal ve gına ve eşyaya kemal-i adem münasebeti sabittir. Eğer tevassut-ı sıfat olmasa, bir şeyin husuli mutasavver olmaz idi. Zira ki, Zat-i tealanın satevat-i eşia-i envarında eşyanın helak ve fena ve inhirak ve inhidamından gayri nasibi yoktur. Alemin vücut-ı hariciyesine vesile olmaya sıfat-ı hakiki gerektir ki, kemalat-i zatiyeyi kendi vesaili ile merayay-ı alemde cilvesaz edeler. 3/25
¥ Zat-i sübhanehu için alemden gına-yı zati vardır. Bazı meratib-i esma ve sıfatta bu nisbet mutasavver değildir. 3/109
¥ Zat-i tealaya vusul-i biçuni ile vusulda, bir şeyin tavassut ve hayluleti yoktur. 3/117
¥ “Zakirleri [zikir edenleri] ve onlarla birlikte olanları Hak teala magfiret buyurdu.” Hadis-i şerif. 1/203
¥ Zikir, gafleti tart etmekten ibarettir. Zahir [beden] başlangıcda ve nihayette zikre muhtacdır. 3/16
¥ Zikrin tarifi. 3/83
¥ Zikrin fadlı. 3/12
¥ Zikir, salevattan efdaldir. 2/57
¥ Zikir lazımdır, çare yoktur. 2/50
¥ Zikr-i lisani [dil ile yapılan zikir] de faydalıdır. 3/12
¥ Zikir ile evkati [vakitleri zikir ile] mamur edeler. [Vakitleri zikir ile geçireler]. Ama, zikri aldığı şekil üzere amel eyleye. Ve onun zıttı olan her ne olursa, düşman bilip, sakına. 3/33
¥ Zikirde tad, lezzet, İslamiyetin emirlerine dikkat nisbetindedir. 3/33
¥ Zikrin faydası, İslamiyetin emrini yapmaya bağlıdır. 1/190
¥ Zikre ol mertebe devam edeler ki, kalbinde masivadan [mahluklardan] nam ve nişan kalmıya ve kalbine bir şey gelirse, getiremeye. 3/83
¥ Zikr-i nef-yü ve ispatı [La ilahe illallah’ı] o kadar tekrar edeler ki, isteklerden kurtulup, Hak tealayı istemek ile kaim olalar. 3/16
¥ Zikr-i nef-yü ve ispatı ol kadar devam edeler ki, fena hasıl ola. 2/92
¥ Zikir, Allahü tealanın ismi ile yapılırken, isimler ve sıfatlar düşünülürse, ahval ve mevacid hasıl olur. 1/264
¥ Bazı zamanda zikir-i zat [ALLAH], bazı vakitlerde zikir-i nef-yü ispat [LA İLAHE İLLALLAH] münasibdir. 1/241
¥ Zikr-i nef-yü ve ispat [la ilahe illallah zikri] namazın şartı olan abdest makamındadır. Muamele-i nefy [Allahtan gayri her şeyi yok bilmek] neticeye ulaşmadıkça, farzlar, vacipler ve sünnetten gayri nafileler, vebal dahilindedir. Hastalığı [kalp hastalığını] kaldırmak lazımdır ki, zikre bağlıdır. 3/11
¥ Zikr-i nef-yü ispatta [la ilahe illallah zikrinde] la derken istekleri ve maksatları kaldırıp, vücudu ve ona tabi olan şeyleri yok bilmek lazımdır. 2/23
¥ Zikir-i nef-yü ispatın [la ilahe illallah zikrinin], ispat tarafında, Allahü tealadan başka, ki bunlar [mahlukatın ötesinde] ve hayal edilen şeylerdir ki, bunlar hiç olmaya. 3/2
¥ Zikir neticesinde salik [tasavvuf yolcusu], nefsani ilahlara [putlara] tutulmaktan kurtulup, emmare mutmainne olur. Ondan sonra, zikir eylemekle, terakki hasıl olmaz. Zikir o mahalde ebrarın virdleri gibi olur. O makamda terakki, kurb dereceleri, Kuran-ı kerim okumak ve kıraati uzun okuyarak namaz kılmaya bağlıdır. Bu vakitte zikir, Kuran-ı kerim okumak ile tekrar olunursa, Kuran-ı kerim okumaktan ele geçen fayda hasıl olur. 3/24
¥ Zikr-i kalbi [kalp ile zikir] ahkam-ı İslameyenin yapılmasını kolaylaştırır ve nefs-i emmarenin azgınlığını kaldırır. 1/275 [Müjdeci Mektuplar: 465.]
¥ Zikir, Hakkullahın [Hak tealanın hakkının] edasıdır. Halkı irşad, hem Allahü tealanın, hem de kulların hakkının edasıdır ki, efdaldir. 2/46
¥ Zikr-i zat [Allahü tealanın zikrinde] sıfat ve isimleri düşünmemelidir. Hayrete, yani anlayamayacağını anlayıncaya kadar zikre devam etmelidir. 1/264
¥ Zikrde ahfa latifesi de zikre başlarsa, zikri bırakmalı, mücerred vukuf-ı kalbi ile, kalbe teveccüh etmelidir. [Nasıl olduğu bilinmeyen bir teveccüh ile rahat bulalar]. 1/129
¥ Zikir telkini, çocuğa elif ve ba talimi gibidir. 2/26
¥ Zikir, yalnız nef-yü ispat [la ilahe illallah] veya ism-i zatın [ALLAH] tekrarına münhasır [sadece bu] değildir. [Her işinde] ahkam-i İslameyenin hududunu gözetmek zikrdir. 2/46
¥ Zemayım-ı ahlak [kötü ahlak], kadınlarda erkeklerden daha çoktur. 3/40
¥ Zevk-i vüsul [kavuşma zevki] başlangıçta mevcut, yolda [ortada] ve nihayette yoktur. 1/274
¥ Zevk-i batıni [batıni zevkı] alem-i biçuniden hissedardır. [Bilinmeyen alemden nasib alır]. Zahir [beden] onu bilmez [anlamaz]. 2/43
¥ Zevk ve vecde cesedin ilgisi vardır [pek azdır]. Adem-i zevkin [zevk yokluğunun] ruha tealluku [bağlılığı] ziyadedir [çoktur]. 1/250
¥ Zeheb [altın] ve fıtta [gümüş] kadına süs için caizdir. Kullanılmaları haramdır. 1/163
¥ Zat-i baht [Zat-i teala] celle ve ala mertebesinde nisbet-i vücut yoktur. Ve nisbet-i imtinai adem dahi yoktur. Nisbet-i vücub-ı vücut peyda oldukta, onun mukabili olan nisbet-i imtina-i adem dahi zahir olur ve nisbet-i vücub-ı vücuda müteferri olan istihkak-ı ibadet dahi zuhura gelir. 4/68
¥ Zat-i teala hiçbir vakit sıfat ve şuunattan münfek olmaz. [Allahü tealayı arayan sıfat ve şuunatla karşılaşır. Bunlar ondan ayrılmaz.] 4/47
¥ Zat-i baht-ı ilahi bi-mülahaza-i esma ve sıfat, teveccüh ve mürakabe ve tasavvur ve teakkulden [akıl erdirmekten] berterdir [pek yüksektir]. Vasıl-ı zat-ı baht olup, vasl-ı üryani ile mümtaz olan arifin muhabbet-i zatiye hükmünce zat-i baht ile maiyeti vardır ki, ol makamda sıfattan melhuz yoktur. Fakat bu infikak, muhabbette ve ibtiladadır. 5/119
¥ Zat-i teala var olmasında hiçbir şeye muhtaç değildir. Ve Zat-i tealanın hakikati ve mahiyeti vücut değildir. Vücudu, varlığı başkasına muhtaç olmadığı gibi, Allahü tealanın hakikati, o varlıktan ibarettir demek manasızdır. Kendi varlığı ile haricde mevcut olan bir zata, başkalarına olan sıfat, başkaları ile bulunabilen bir kelimeyi isim vermeye ne lüzum vardır. Hak teala, nisbetlerin ve itibarların ötesindedir. Hak tealanın zatına adem mukabildir demek manasızdır. Zira yokluğun karşılığında bulunan vücut başkadır ki, olmak ve meydana gelmek manasınadır. 4/230
¥ Zat-i baht-i teala mertebesinde arifin nasibi, matlubdan gayri değildir. Pes ispat-i muhabbet dahi yoktur ki, mertebe-i sıfattadır. Bu sözün tafsili, Mebde ve Muad risalesinde, kendi sözü ile Rabia-i Basıriye’nin kelamı meyanı fark ve beyan ettiği marifette tasırih buyrulmuştur. Taleb oluna. 5/153
¥ Zat-i tealadan gayri ism ve sıfata talib olmayınız ve zirveden hadida tenezzül eylemeyiniz. 5/31
¥ Zat-i akdes mertebesinden herkes fıkt ve cehl ile mevsuflardır. Ve erbab-ı ilim ve cehl ol zirve-i ulyadan yes halindedir. İlm, şühud ve sözü bil-cümle meratib-i zılaldedir. Efsaf ve ef’al mertebelerinde ve mertebe-i zat-ı mukaddeste hayret ve cehlden gayri şey yoktur. 5/73
¥ Bir zerre, Hak tealanın izni olmadan hareket edemez, dedikleri Halk eylemek [yaratmak] itibariyledir. Ceza ve azab, kesb itibariyledir. [Kul kesbi sebebi ile azap veya ceza görür.] 5/83
¥ Zikr-i cehri [sesli zikir] memnudur [yasaktır]. 5/54
¥ Zikr-i cehri [sesli zikir] bidattir. 5/131.
¥ Zikr-i kalbiyi yapamayana, zikir-i lisanı dahi telkin oluna. Ümmittir ki, iki zikrden netice meydana gelir. 6/186
¥ Zikr-i kalbi tesir etmeyen kimseye, vukuf-ı kalbi ile emretmeli ve teveccüh gerektir ki, zikir tesir eyleye. 4/165
¥ Zikir, İslamiyetin emirlerindendir. 5/106
¥ Zikir aslında, sünnet ve güzeldir. Doğruca Resulullaha “sallallahü teala aleyhi ve sellem” vasıl olur. 5/36
¥ Zikir, kaytsız şartsız ve kalpde hiçbir şey bulundurmadan ola. 4/200
¥ Zikirde abdest şart değildir. 6/9
¥ Zikir eden kimse hiç olmazsa dilinden çıkan nedir, onu bile. 5/104
¥ Zikir ve fikre devam edeler. Ve kalp vazifesini aziz bileler. Ve Allahü tealaya, kendini hiç bilerek devamlı ihlası en lezzetli nimet bileler. Ve o yüce dergaha tutulmayı en kıymetli iş bileler. [En önemli işlerden bileler]. 4/48
¥ Zikir ile vakitleri o kadar mamur edeler ki, farzlardan ve sünnet-i müekkedelerden gayri hiçbir şey ile meşgul olmaya ve tilavet ve ibadet-i nafileyi dahi başlangıçta terk eylese dürüstdür. 6/190
¥ Zikir ve fikir ile vakitleri mamur edeler ki, saadet-i ebedi istifade oluna. Onsuz muhaldir. 6/83
¥ Zikr-i kalbiye öyle devam etmeli ki, sem’i işitme sıfatı olduğu gibi, kalbin sıfat-ı lazımesi ola ve bu mana tarikat-i Nakşibendiyede az bir çalışma ile hasıl olur. 6/86
¥ Zikr-i kalbiye [kalp ile zikre] öyle devam edeler ki, devamlı olup, sem’i işitme sıfatı, basarı da görme sıfatı olduğu gibi, zikir dahi kalbin sıfatı ola. İşte bu vakit zahirin [bedenin] gafleti, batının huzuruna sirayet eylemez. Ve görünen uyku [bedenin uykusu] manevi teveccüh ile birleşir. 5/99
¥ Zikrin tekrarına o şekilde devam edeler ki, masiva saha-i sineden (kalpden) tamamen siline [kalka] ve masivanın ismi ve resmi gönül aynasından yok ola. 5/93
¥ Zikr-i nef-yü ve ispata [La ilahe illallah zikrine] o kadar devam edeler ki, saha-i sinede [kalpde], Hak sübhanehudan gayri hiçbir murad ve maksud ve Hak tealanın muradından gayri bir murad kalmıya. 5/71
¥ Zikr-i ismillah [Allah isminin zikri] başlangıçta pekçok faydalıdir. 5/113 [Kıyamet ve Ahiret: 165.]
¥ Zikr-i zat tariki [Allahü tealanın zatının zikrinin yolu] şöyledir ki, dil damaya yapışır ve bitışır ve kalp-i sanavberiye [maddi kalbe] müteveccih olasın ki o yürek, kalp-i hakikiye yuva gibidir. Ve Allah ism-i mübarekini o kalp üzerinde hatırlama yolu ile, kalpden geçirirsin. Ve o sırada dikkat ederek hiçbir uzvunu hareket ettirmeyesin ve hayalde kalbin suretini de düşünmiyesin. Maksat olan kalbi hatırlamaktır. Kalbin suretini tasvir değildir. Ve Allah lafz-ı mübarekinin manasını biçun ve biçunegi [ötelerin ötesi] mülahaza edip, hiçbir sıfatı ile düşünmiyesin. Hazır ve nazır olduğunu dahi düşünmiyesin ve Allahü tealanın yüce zatından sıfatlar seviyesine düşmiyesin. Eğer pirin sureti kolayca zahir olursa [görünürse], onu dahi kalbe getirip, kalpde hıfz edip, zikir eyleyesin. Nefes bağlanmaz. Nefesin müdahalesi olmamalıdır. 6/9
¥ Zikr-i nef-yü ispat tariki [la ilahe illallah diyerek zikir yolu] şudur ki, dilini damaya yapıştırıp ve nefes zir-i naf’de, yani göbek altında hapsedip, kelime-i layı göbekten çekip ta farkı sürreye İsal ve ilahe kelimesini fark-ı sürreden sağ omuza getirip, illallah lafzını buradan kalp-i sanavberiye [kalp cihetine] vasıl eyleye ki; göğsün sol tarafında vakidir. Ve bu mecmuın nakşında [bu şeklin işlenişinde, (yapılışında)] suret-i La makus olur [Lanın sureti aks olur]. Ve bu kelimeleri bir mahalden diğer mahalle ulaştırmak hayal ile olmak gerektir. Ve aza [uzuvları] ve nefesi hareket ettirmiye ve nefes göbek altında tutula. Nefesin tahammülü kadar zikri tekrar ede. Ve manasını bu kelime ile birlikte La maksude illallah [Allahü tealadan başka maksud yoktur] olarak hayal yolu ile tasavvur edeler. 6/47
¥ Zikr-i nef-yü ispat tarikı [yolu]. 5/113
¥ Zikr-i nef-yü ispat [“la ilahe illallah” zikri] 1.000’den 5.000’e kadar, her ne kadar mümkünse zikir edeler. 6/17
¥ Zikr-i nef-yü ispatı [“La ilahe illallah” zikrini] nefesi hapsederek, önce Hızır aleyhisselam, Abdülhalık Goncdüvani’ye talim eylemiştir. 5/113 [Kıyamet ve Ahiret: 165.]
¥ Zikr-i nef-yü ispatta [La ilahe illallah zikrinde], nefesin habsi mümkün olmazsa, hapsetmiyeler. Nefesin habsi şart değildir. 5/43
¥ Zikr-i nef-yü ispatın [La ilahe illallah zikrinin] adedi ve vakti muayen değildir. Her vakit, nefes müsaadesince tek olmalıdır. 5/43
¥ Zikr-i nef-yü ispatı [la ilahe illallahı] tesbih ile veya tesbihsiz lisanen huzuru kalp ile çok yapalar. 5/33
¥ Zikr-i nef-yü ispatta [La ilahe illallah zikrinde] Muhammedün Resulullah ilavesi lazımdır. Ve mertebe-i tayini yoktur. [Belli bir sayıda değil. İstenilen yerde]. 6/76
¥ Zikr-i nef-yü ispat [la ilahe illallah zikri] her bir nefeste tek olacaktır ki, buna dikkate vukufu adedi derler. 6/47
¥ Zikr-i nef-yü ispatın [la ilahe illallah zikrinin], batının temizlenmesinde, tam bir tesiri vardır. 4/14
¥ Zikr-i nef-yü ispatın [la ilahe illallah zikrinin] tesiri, diğer zikir ve işlerden fazladır. 5/139
¥ Zikrin kemali, hatırlananda [zikir edilende] fani olmaktır. 4/51
¥ Zikr-i kalbi ile meşgul olmak, büyük nimetlerdendir. Onun şükrünü eda edeler. “Nimetlerime şükür ederseniz, onları arttırırım.” ümit olunur ki bu zikir, zikir edilene kavuşmaya vesile olup ve marifetten bir küçük kapı açılıp, zikir ile zikir edeni aradan kaldırıp ve huzuru kendiliğinden zuhur eder ve “Kendisini yine ancak kendisi zikir edebilir”, perde dahi açıla. 5/46
¥ Zikirden maksat, zikir edilende fani olmaktır. Zikir edilende fena hasıl olduğunda, zikir kalmasa bir beis yoktur. 4/37
¥ Zikir ve murakabede hasıl olan tad ve zevk cezbenin tesirlerindendir [eserlerindendir]. 5/122
¥ Zikir neticesinde batını, zikir sultani istila edip….. 4/23
¥ Zikir eden kulu, Hak teala dahi zikir eder. “Beni zikir ederseniz, ben de sizi zikir ederim.” Bundan ziyade saadet var mıdır? 6/145
¥ Zikirden zikir edilene ve delillerden delil getirilene kavuşa, suretten hakikate çekile ve lafzdan manaya ulaşalar. 6/122
¥ Zikir ve ibadette cemiyet [topluluk] ve halavete [tadlara, zevklere] bağlı olmayasınız. Gerek halavetle, gerek bi halavetle [zevksizlikle] (haller olsun olmasın) zikir ediniz. İbadet ne kadar meşakkatli ise, onun dahi sevabını [çok sevabını] ümit edesiniz. 6/166
¥ Zikir ve teveccüh ve huzur, o zamana dektir ki, vücut-i zakir der meyan olmaya. [Zikir edenin vücudu aradan kalkıncaya kadar zikir etmeli.] 6/242
¥ Zikir vaktinde, bütün azada, zevk meydana gelmek, zikirlerin sultanındandır. 6/82
¥ Zikir bütün bedeni kaplayıp, kalp gibi her uzvu dahi zikir ederse, (SULTAN-I ZİKR) denir. 5/142
¥ Zikir esnasında huzur ve kendinden geçme [hali] galebe ettiğinde, zikir terk ve onun hıfzı lazımdır [o hali muhafaza lazımdır]. 5/78
¥ Zikirden maksat, kalbin hareketi olmayıp, teveccüh ve kalbin huzurudur. 4/37
¥ Zikirde dil ile söylemek zor olursa, kendi lisanı ile talim edeler. 6/128
¥ Zikir, yalnız olarak musıl [kavuşturucu] değildir. Rabıta ve muhabbet ve fena-fişşeyh ile meşruttur [şartlıdır]. 4/198
Tavsiye Yazı –> Dini mevzular akılla anlaşılır mı?