Bu mektup, Mîr Muhammed Numan’a “rahmetullahi teâlâ aleyh” gönderilmiştir. Kabir azâbına inanmayanların şüphelerini gidermek için yazılmıştır:
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği, sevdiği kullarına selam olsun! Kabirde azap yapılacağı sahih ve meşhur hadisler ile hatta Kurân-ı Kerîmdeki ayetlerle bildirilmiş iken, çok kimsenin bunda şüphe ettiği, hatta inanmadığı, böyle şey olamaz dediği görülüyor. Kabre konulmamış ölüleri hareketsiz ve bırakıldığı gibi gördükleri için, mezarda azap olduğunda şüphe ediyorlar. Meyyite azap yapılsaydı, canı yansaydı, dirilerde olduğu gibi, çırpınır, hareket ederdi diyorlar. Buna cevap olarak deriz ki (Kabir hayatı) veya (Âlem-i berzah hayatı) denilen, meyyitlerin hâli, dünyadaki dirilerin hayatı gibi değildir. Dünyanın nizamı, düzeni için, buradaki hayatta, hem his yani duygu, hem de irâde ile hareket vardır. Berzah [kabir] hayatında ise, hareket etmek lazım değildir. Hatta, berzah aleminde hareket olmaması lâzımdır. O hayatta bulunanların, elem ve azap duymaları için, yalnız his etmeleri yetişir. Görülüyor ki berzah hayatı, yani kabir hayatı, dünya hayatının yarısı gibidir. Kabirde, ruhun bedene bağlanması, diri iken olan bağlanmasının yarısı kadardır. İşte bunun için, gömülmemiş ölüler, berzah hayatında oldukları için, azâbı ve elemi duyarlar ve hiç hareket etmez, kıpırdayamazlar. Hep doğru söyleyici olan (Muhbir-i sâdık)ın “aleyhi ve alâ Âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ” doğru söylemiş olduğu böylece anlaşılmaktadır.
Şunu da bildirelim ve şüpheleri kökünden giderelim: Peygamberlik makâmı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki bunlar Peygamberlik makâmında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi “salavâtüllahi teâlâ ve teslimatühü sübhânehü aleyhim ecma’în”. Ahiret azapları, Peygamberler göndererek bildirilmezdi. İsra sûresi 15. âyetinde meâlen, “Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce, azap yapıcı değiliz” buyuruldu. Akıl çok şeyi anlar. Fakat, her şeyi anlayamaz. Anlaması da, kusursuz, tam değildir. Çok şeyleri, Peygamberler bildirdikten sonra anlamaktadır. Peygamberlerin gelmesi ile insanların özür ve bahane yapmaları önlenmiştir. Nisa sûresi 164. âyetinde meâlen, “Peygamberleri, müjde vermek için ve korkutmak için gönderdim. Böylece, insanların Allahü teâlâya özür, bahane yapmaları önlendi” buyuruldu. Akıl, dünya işlerinde bile çok kere yanılmaktadır. Böyle olduğunu bilmeyen yoktur. İslam bilgilerini, böyle bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olamaz. İslam bilgilerini akıl ile inceliyip, akla uygun olup olmamasına bakmak, aklın hiç yanılmaz olduğuna güvenmek olur ve Peygamberlik makâmına inanmamak olur. Böyle bozuk iş yapmaktan Allahü teâlâ hepimizi korusun! Önce, Peygambere inanmak, Allah’ın Peygamberi olduğunu tasdik etmek lâzımdır. Böylece, Onun bildirdiklerinin hepsinin doğru oldukları kabul edilmiş olur. Şeklerden, şüphelerden kurtuluş nasip olur. Dinin temeli, Peygambere inanmaktır. Peygamberin Allah tarafından gönderildiğini, hep doğru söylediğini aklın kabul etmesidir. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince, Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur. Peygamberin “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” Allah tarafından gönderildiğini, Allah’ın bildirdiklerini haber verdiğini kabul etmemiş olan bir akla din bilgilerini birer birer inandırmak çok güç olur. Aklın Peygambere kolay inanması ve kalpte tam îman hâsıl olması için en yakın yol, Allahü teâlâyı zikretmektir. Rad sûresinin 30. âyetinde meâlen, (İyi biliniz ki kalpler, Allahü teâlânın zikri ile itminana, rahata kavuşur!) buyuruldu. Yani, tam imana kavuşur. Düşünerek, akıl ile ölçerek, bu yüksek makâma kavuşmak, güç, hem de çok güçtür. Beyt:
Hep akla güvenenin ayağı tahtadandır,
Tahta olan ayağa, hiç denilir mi sağlamdır.
Peygamberlerin Allah tarafından gönderildiği ve hep doğru söylediğini uzun uzun düşünüp kabul ve tasdik ettikten sonra, Onun yolunda, izinde bulunan, her şeyde Ona uyan bir kimse, her şeyi düşünerek yapmış ve hepsinde akla uymuş olur. Peygamberin her sözüne uyması, akla uymak olur. İnsanın aklı, bir şeyin var olduğunu anlar, kabul ederse, o şeyden meydana gelen ve o şeyi meydana getiren parçaların da var olduklarını anlamış, kabul etmiş olur. Bu parçaların her birinin var olduklarını ayrı ayrı inceleyip, düşünüp anlamasına lüzum yoktur. O şeyin var olduğunu inceleyip kabul etmiş olduğu için, o parçaların hepsini de inceleyerek kabul etmiş sayılır. Bizi doğru yola kavuşturan Allahü teâlâya hamd olsun! O, bize doğru yolu göstermeseydi, hiçbirimiz doğru yola kavuşamazdık. Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” hepsi, Allah tarafından gönderilmiştir. Hepsinin hep doğru söylediğine inanırız. [Sapık din adamı Ahmed ibni Teymiyye’nin kitaplarındaki bozuk fikirleri ile ingiliz casusu Hempher’in yalanlarının ve iftirâlarının karışımına (Vehhâbîlik) denir.] Doğru yolda bulunanlara bizden selam olsun!
Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” sayısı belli değildir.124.000’den çok oldukları meşhurdur. Bunlardan 313 veya 315 adedi Resûldür. Bunların içinden de, 6’sı daha yüksektir. Bunlara (Ülül’azm) Peygamberler denir. Ülül’azm Peygamberler, Adem, Nuh, İbrahim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed Mustafadır “aleyhimüssalâtü vesselâm”.
Peygamberlerin içinde 33 adedi meşhurdur. Bunların isimleri: Adem, Şit veya (Şis), İdris, Nuh, Hud, Sâlih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyüp, Şuayb, Mûsâ, Harun, Hızır, Yuşa bin Nun, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Şem’un, İşmoil, Yunus bin Meta, Davud, Süleyman,Lokman, Zekeriya, Yahya, Uzeyr, Îsâ bin Meryem, Zülkarneyn ve Muhammed aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselâmdır.
Bunlardan, yalnız 28’inin isimleri Kurân-ı Kerîmde bildirilmiştir. Şit, Hızır, Yuşa, Şem’un ve İşmoil bildirilmemiştir. Bu 28’den Zülkarneyn ve Lokman ve Uzeyr’in Peygamber olup olmadıkları katî belli değildir. Zülkifl aleyhisselâmın ikinci ismi Harkıldır. Bunun İlyas veya İdris yahut Zekeriya aleyhisselâm olduğunu söyleyenler de vardır.
Allaha tevekkül edenin yaveri Haktır.
Na-şad olan bu kalbim, bir gün şad olacaktır.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız