Bu mektup, Mîr Mensur için yazılmıştır. Allahü teâlânın ihâtâ, kurb ve maiyet sıfatları üzerinde ince bilgiler vermektedir:
Allahü teâlâ için söylenen Kurb ve Maiyet ve İhata ve Sereyân ve Vasl ve İttisal ve Tevhid ve İttihat gibi sözler, Müteşâbihat ve Şathiyat cinsindendirler. Bu sözlerle, bizim anladığımız şeyler bildirilmemiştir. Bu sözleri işitince, akla, hayale gelen şeylerin hiçbiri Allahü teâlâda yoktur. Allahü teâlânın bunlarla hiçbir ilgisi, ilişiği yoktur. Tasavvuf yolunun sonuna doğru şu kadar anlaşıldı ki Allahü teâlânın kurb ve ittisali, aynada görülen şeylerin aynaya olan kurb ve ittisali gibidir. Aynada görünen şeylerden hiçbiri aynada yoktur. Görüntüden başka bir şey değildirler. Bunların aynaya olan kurb ve ittisali, vehim olunan, hayalde bulunan şeylerin, dışarda var olan şeylere yakîn ve bitişik denilmeleridir. Allahü teâlâ, hakiki vardır. Âlem ise, his ve vehim mertebesinde var görünmektedir. Bunun için, Allahü teâlânın mahluklara yakın olması ve bitişik olması, dışarda var olan şeyin, hayalde bulunan, vehim olunan şeye yakın olması, bitişik olmasıdır. Bundan dolayı, kurb ve maiyet gibi sözleri, Allahü teâlâ için söylemek câiz olmaktadır. Pis, çirkin şeylerin aynada görünmesi ve aynanın bunlar ile kurb ve ihâtâsı bulunması, ayna için bir ayıp ve kusur olmaz. Çünkü, ayna dışarda vardır. Aynada görünenler ise, dışarda yokturlar. Yok olan şeyin kötülükleri, kusurları, var olan şeye tesir etmez. Böyle olmakla beraber, Allahü teâlâ, âlemi his ve vehim mertebesinde yarattığı hâlde, bunların geçici olmamalarını, sonsuz kalmalarını istedi. Bunun için, dışarda var olanın hassalarını, özelliklerini bunlara verdi. Vehmde var olanlara, dışarda var olanın sıfatlarını, işlerini ihsan etti. Bunun için vehmde olan kurb, ihâtâ gibi şeyleri, dışarda bulunan kurb ve ihâtâ gibi yaptı. Hayal olan şeyleri, hakikat şekline soktu. Bunu iyi anlatabilmek için, misal olarak deriz ki dışarda güzel bir şeyi görmek tatlı geldiği gibi, onun aynadaki hayalini görmek, vehmde bulundurmak da tatlı gelmekte, sevilmektedir. Halbuki o şeyin kendisi dışarda vardır. Aynada görmek ise, hayal ve vehim olup kendisi değildir. Fakat, tesirleri, işleri birbirlerine benzemektedir. Allahü teâlâ, lütf ve ihsan ederek, mevhum olan şeylerin tesirlerini, işlerini, mevcûd şeylerin tesirlerine, işlerine benzettiği için, mevhum olanlarda, mevcuta ihsan edilen nimetlerden pay almak ümiti hâsıl oldu. Hakiki var olana yakın olmak, kavuşmak devletinin müjdeleri belirdi. Arabî beyt tercümesi:
Nimete kavuşanlara âfiyet olsun.
Zavallı âşık da, birkaç damlayla doysun!
Allahü teâlâ, bu çok kıymetli nimetini dilediğine ihsan eder. Allahü teâlâ, büyük nimetler sâhibidir.
İyi biliniz ki Kurb [yakın olmak] ve İttisal [kavuşmak] gibi sözleri, yukarıda bildirdiğimizden başka türlü anlamak, Allahü teâlâyı, mahluklarına benzetmek, maddeleştirmek olur. En iyisi, Kurân-ı Kerîmde bildirilmiş olan bu kelimelere inanmalı, nasıl olduklarını düşünmemelidir. Nasıl olduklarını araştırmamalı, Allahü teâlâ bilir demelidir. Bunlar, yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünülürse, müteşâbih olmaktan çıkar, mücmel ve müşkil olabilirler. Her şeyin doğrusunu yalnız Allahü teâlâ bilir.
Resûlullah, gündüz olurdu saim,
Gece de, namaza olurdu kâim.
Ümmet isen, ol Müctebaya,
Sünnete, mekruha dikkat et daim.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız