¥ Şakir [şükür eden] ve mümin olanlara Allahü teala azap etmez. 1/70. (1. cilt 70. mektup)
¥ Şan-ül-hayat, cemi şüunatın akdemi [en evveli]dir. Ondan sonra şanül-ilmdir ki, ona tabidir. 3/87.
¥ Şan-ül-ilim, bütün şüunları topluca ve etraflıca içinde bulundurur. [Hayat şanından sonra]. 1/287.
¥ Şan-ül-ilmin, sıfat-i zaideden olan ilim ile hiç münasebeti yoktur. 3/72.
¥ Şah-ı Nakşibend, Yakup-ı Çerhiye talime izin verdiği halde, benden sonra Alaüddin’in hizmetinde ol demiştir. 1/119.
¥ Şah-ı Nakşibend “kuddise sirruh” buyurmuşlardır ki, Mina pazarında bir tacir, 50 bin altınlık eşya satıyordu. Bir an Hakkı unutmuyordu. 1/33.
¥ Şüunat ile sıfat arasında kabiliyetler vardır ki, bunlar hem şüunlara, hem sıfatlara benzerler. 1/287. [Müjdeci Mektuplar: 495.]
¥ Şüunat-i ilahi zat-i ilahiye bağlıdır. [Onunla alakalıdır.] Masiva ile alakalı olmaktan uzaktır. Sıfat-i ilahinin tealluku masivaya maksurdur. [İlahi sıfatlar masivaya tealluk eder.] 3/72.
¥ Şüunlar ile sıfatlar arasında fark çok incedir. Bu farkı kimse bildirmemiştir. (Bu farktan bir kulun konuşması malum değildir.) 1/287.
¥ Şecere-i Musa’dan mesmu olan kelam, kelamullahtır. [Musa aleyhisselamın Tur dağında ağaç tarafından işittiği kelam, kelamullahtır]. İnkar eden kafirdir. 3/19.
¥ Şürub-ı züyuti tayyibe [helal olan nebatlardan çıkan suları] yani karanfil, tarçın, çay ve saireden elde edilen, her türlü şerbeti içmek yasak edilmemiştir. 1/191.
¥ Şerh-i sadr, zatın tecellisi zamanında, nefsin itminanında hasıl olur ki, adı geçen bu kemalat, ism-i zahire tealluk eder [bağlıdır]. İsm-i batına uygun olan kemalat, örtülmesi lazım olan kemalattır. Bu iki ismin kemalatı tamamen hasıl oldukta, kudsi aleme uçmak ve nihayetsiz yükselmeler olur. 1/260.
¥ (Şerh-i lemeat) kitabı Mevlana Caminin olup, burada tecelli-i zatinin nihayetsiz olduğu açıkça yazılıdır. 1/277.
¥ Şirkin manası. 3/40.
¥ Şirk, Allahü tealadan başka şeye ibadet etmeye tutulmaktır. Eğer, Allahü tealanın varlığını kabul etse de. 3/3.
¥ Şirk öyle bir küfürdür ki, mutlak küfrün aslıdır. İslamiyet hükümlerini inkar küfürdür. 3/3.
¥ Şirk, ibadette ortaklıktır. Eğer bir maksudun ele geçmesinde, İslamiyetin bağından boynunu kurtarıp [İslamiyetin sınırını aşıp], onun hasıl olmasında, İslamiyetin hududuna tecavüz olunursa, o şey mabud ve ilah olur. Ve eğer o maksud böyle olmayıp, onun ele geçmesinde, İslamiyetin yasakladığı şeyler işlenmezse, o maksud, dini bir yasak olmaz. O şeye tabii meylden ziyade maksud olmamıştır. Tabii ve yaratılışa uygun bir meyldir ki, insanlık ve beşeri özelliklerdendir, ama, hırs, arzu ve acele istek ve taleb gibi rezil haller meydana gelmemiştir. 3/3.
¥ İslamiyet lazımdır. 3/16.
¥ Din-i Muhammediyeye “sallallahü aleyhi ve sellem” [Muhammed aleyhisselamın dinine] ihtiyaç yok zannetmek küfürdür. 3/117.
¥ Hiçbir kimse, hiçbir vakitte ahkam-ı İslamiyeye uymaktan kurtulamaz. 1/276.
¥ İslamiyete kıl ucu kadar muhalefet mevcut ise, ahval ve mevacid dahi zuhur eylese [haller, kerametler meydana gelse] istidracdır. 2/87.
¥ İslamiyete inanmayan kimse, şekerin tadına inanmayan, safrası bozuk hastaya benzer. Kalp hastalığı var iken olan iman, imanın suretidir. Nefs-i emmare küfrünü bildirmektedir. Şekerin tadlı olmasına inanması için, şeker hastasının tedavisi icap eder. Nefsin tedavisinden, yani tezkiye ve itminanından sonra, hakiki iman hasıl olur. 1/46.
¥ Muhammed aleyhisselamın dinini tasdik, geçmiş bütün dinleri tasdik demektir. 2/55.
¥ Ahkam-ı İslamiyenin aksine sözler ve işler insanı felakete sürükler. 1/240.
¥ İslamiyetin bir meselesini [bilgisini] yaymak, Allah yolunda hazineler harc ederek fakirleri doyurmaktan daha sevaptır. 1/48.
¥ Muhammed aleyhisselamın dini kıyamete kadar bakidir. 2/67.
¥ İslamiyete uymak, nefsin isteklerini bırakmak ve kalbi karartanları [zulmetleri] def’ etmek demektir. 1/42.
¥ İslamiyete uygun olarak, dünya nimetlerinden faydalanilebilir [yinebilir], helaldir. Yoksa üzeri şeker kaplanmış zehir hükmündedir ki, akılsızı onun ile aldatırlar. Dünyanın aldatıcı lezzetleri, İslamiyetin emirlerinin ve nehylerinin acılığı [ilacı] ile telafi eylemelidir [giderilmelidir]. 3/53.
¥ İslamiyet olmasa, herkes kendi istediğini yapsa, ortalık karışır, düzen bozulur, neticesi fesad olan hal zuhur eder. Güçlü olanlar, başkasının canına ve malına saldırıp, hem kendini, hem de onları felakete sürükler. 1/266.
¥ Ahkam-ı İslamiye ile mükellef olan, dil, bütün organlar ve kalpdir. Diğer latifeler mükellef değildir. 1/172.
¥ İslamiyete uygun olan riyazet ve mücahede, nefs-i emmareyi tahrib eder. 1/221.
¥ İslamiyete uygun olmayan riyazetler ve mücahedeler hor ve hakirdirler [faydası yoktur]. Eğer birkaçının faydası olur ise de, yalnız dünyada fayda hasıl eder [az bir faydası vardır]. 1/206.
¥ İslamiyetin emriyle olan, bayramın 1. günü yiyip-içmek, İslamiyete uymaksızın, senelerce oruç tutmaktan daha faydalıdır. 1/114.
¥ Ahkam-ı İslamiyeye uygun olan ameli, Allahü teala sever. Uygun olmayanı sevmez. 1/114.
¥ Ahkam-ı İslamiyeye uymanın kemali, ilim, amel ve ihlasa bağlıdır. 2/42.
¥ İslamiyetin hakikati ve sureti vardır. İslamiyetin suretinde, iman ve hükümleri yerine getirmek ile beraber, nefs isyan halindedir. Nefs itminan makamına vasıl olunca, İslamiyetin hakikati müyesser olur. 2/54.
¥ İslamiyete uygun olan her amel, zikir demektir. 2/30.
¥ İslamiyetin, gerek red ve gerek kabul ile hüküm eylemediği bilgiler lüzumsuzdur. İnsanlara lüzumsuz şeyleri yapmak emirolunmadı. 1/107.
¥ İslamiyet, zahir ve hakikat-i İslam [İslamiyetin hakikati] olarak 2 kısımdır. Ulema-ı rasihin her kısma vakıftır. 1/276.
¥ İslamiyet, tarikat ve hakikatten maksat, nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesidir. 1/91.
¥ İslamiyetin 2 cüz’i vardır. [2 kısımdır.] İtikadı olan usûl-i dindir. Ameli olan füru-i dindir. 3/16.
¥ Ahkam-ı İslamiye, Allahü tealanın emirleri ve yasakları demektir. Kötülüklerin yapılmasını yasak eder. 1/41.
¥ İslamiyet, masivanın ubudiyete hiç hakkı olmadığını bildirir ki, bu tahakkuk etmedikçe [Allahü tealadan başkasının ibadete hakkı olmadığına inanmadıkça], şirkten kurtulunmaz. 3/3.
¥ İslamiyet, bozuk adetleri [ve çirkin modaları] ve nefs-i emmarenin benlik ve izzet-i nefs çılgınlıklarını önlemek için gönderilmiştir. 3/16.
¥ İslamiyet, nefs-i emmarenin islah edilmesi için gönderilmiştir. 3/117.
¥ İslamiyetin daveti tenzih-i sırf iledir. [Allahü tealayı tam tenzih içindir]. 3/31.
¥ İslam dininin revac bulması, sultanların alaka göstermelerine bağlıdır. 2/92.
¥ Şiir okumak ve hikaye anlatmak, [ve spor maçlarını seyr etmek] boşuna vakit geçirmektir. Kalbin temizliğine çalışmak ve susmak lazımdır. 1/176.
¥ Şefaat-i Kuran [Kuran-ı kerimin şefaati] bütün şefaatlerin üstündedir. 3/99.
¥ Şükür-ü mün’im [nimetleri gönderene şükür] aklen vaciptir. 3/22.
¥ Şükür, nimetin artmasına sebeptir. 3/16.
¥ Şemsin [güneşin] batıdan doğması, kıyamet alametidir. Haktır. 2/67.
¥ Şevahik-ı cibal [Dağda yaşayıp, dini işitmeyenler] ki putlara taparlar. Cennet ve Cehennemde ebedi kalmayıp, ahirette diriltilip, hakları alınıp-verildikten sonra, mükellef olmayan hayvanlar gibi, yok edilirler. 1/259.
¥ Şühedanın [şehitlerin] kefenleri kendi elbiseleridir. 2/16.
¥ Şühedanın [şehitlerin] yıkanmaya [gasl edilmeye] ihtiyaçları yoktur. Ve şehitlere cenaze namazı kılınması emredilmemiştir. Kuran-ı kerimde buyurulmuştur ki: “Şühedayı siz ölü zannetmeyiniz. Diridirler.” 3/122.
¥ Şehitlik niyete bağlıdır. 2/69.
¥ Şöhret afettir. 1/313.
¥ Şühud ve müşahede kelimeleri zat-i ilahiye kavuşanlar için söylenir. Sıfatların mertebesinde hasıl olan hallere mükaşefe, keşf denir. Bunlar erbab-ı kulubdur. 1/118.
¥ Şühud ve müşahede zıllerde olur. 1/118.
¥ Şühud-ı hak. 1/290.
¥ Şühud-ı hak, sülukun nihayetinde hasıl olan mutlak fenadan önce olamaz. Buna şühud denilmesi, kelime bulunmadığı içindir. Ve yoksa, bilinenden bilinmeyene yol yoktur. 1/287.
¥ Şühud, marifet ve hayret, salikin kendisindedir. Dışarıdan değildir. 1/30.
¥ Şühud vilayette olur. Rüyet nübüvvette olur. 1/260.
¥ Şühud, Allahü tealaya kavuşmak [görmek] manasına kullanılmıştır ki, bu devlet [nimet] dünyada batına [kalbe] mahsustur. Kamil kimsenin kalbi [batını] Allahü tealaya teveccüh etmiş olup, zahiri, ehl-ü iyalin [çoluk-çocuğun] işlerinde olur. 2/77.
¥ Şühud-i tenzihi matlubdur. [Tenzih edilen şühud istenilir.] Kesretin şühudü lezzet verirse de, itibarı yoktur. [Şühudün mahluklar ile alakası olmamalıdır.]. 1/174.
¥ Şehvet maniaları ve nefsin gazapının istilası mevcut iken, İslamiyetin emri üzere amel etmek, bu vaktin gayrisinde yapılan amelden kat-kat üstün ve kıymetlidir. Zira, zahmet sebebi ve mihnet sebebi ile olan maniler, onun şanını göklere çıkarır. 3/34.
¥ Şey, zıttiyle anlaşılır. Hayra şer, kemale naks aynadır. 3/57.
¥ Şey’in kendisi ile ilmdeki sureti arasında fark vardır. İlmdeki suret, şey’in benzeri ve misalinden gayri değildir. [Televizyondaki şekiller ve hoparlördeki sesler de, bunların kendileri değildir.] 3/99.
¥ Şeyhlik ve halkı Hak celle ve alaya davet makamı için, halleri, makamları, müşahedeleri ve tecellileri ve keşfleri ve ilhamları ve rüya tabirlerini bilmek lazımdır. [Sahte tarikatcılar, böyle anlaşılır] 1/224.
¥ Şeyh-ül-İslam lakabıyla meşhur olan Abdullah-il-Ensarinin, “Menazilis-sayirin” kitabında buyuruyor ki: Marifet ehlinin firaseti, taliblerin istidadını anlamak, riyazet ehlinin firaseti ise, mahlukata aid gizli şeyleri bilmektir. 2/92.
¥ Şeyh İbni Hacer buyuruyor ki: Ali ile Muaviye “radıyallahü anhüma”nın ayrılıkları ictihad ile idi. 1/251.
¥ Şeyh ibni Sekine’nin bir müridi gusül için Bağdat’ta Dicle’ye girip, Mısır’da Nil’den çıktı. Ve Mısırda evlenip, evlatları olup, 7 sene sonra Nil’e girip, Dicle’den çıktı. Ve elbisesini terk ettiği yerde buldu. Elbisesini giyip, evine geldi. Hanımı, (misafirler için hazırlanmasını tenbih ettiğin yemek hazırdır) dedi. Birkaç senelik işin bir anda hasıl olması, şeklen mümkün değildir ki, zaman uzaması kabilindendir. Bu hikayenin rüya kabilinden olması muhtemeldir. [Bu hikayenin güc gelen yeri, yıllarca yapılacak şeylerin bir anda yapılması değildir. Güc olan yeri, Bağdat’ta bir an olan kısa zaman, Mısır’da 7 sene uzamaktadır. Onun için bir rüya olabilir.] 1/210.
¥ Şeyh Abdülkebir-i Yemeninin ilim-i ilahi hakkındaki kelamının affolunacak tarafı yoktur. 1/100.
¥ Şeyhaynın [Ebu Bekr ve Ömer “radıyallahü anhüma”nın] üstünlükleri, sahabe ve tabiinin icmaları ile sabit olmuştur. 3/23.
¥ Şeytan, insanı, farzları yapmaktan alakoyup, [sonraya bıraktırıp], nafileler ile meşgul eder. 3/16.
¥ Şeytan, Resulullahın “sallallahü teala aleyhi ve sellem” suretine giremez. Fakat, hakiki olmayan bir surette Peygamberim diyebilir. 1/273.
¥ Şeytan, insanın vücudunda ve damarlarında kan gibi dolaşır. 2/32.
¥ Şeytan, kötülükleri, iyilik şeklinde gösterip, insanları aldatır. 1/224.
¥ Şeytan, “Allahü teala rahimdir, affeder” diyerek ve Allahü tealanın afvını bahane edip, günaha sürükler. Halbuki, kıyamet gününde, düşmanları rahmetten mahrum ederler. Rahmet, ahirette, ehl-i İslamın ebrarına [iyilik yapanlarına] mahsustur. 1/96.
¥ Şiiler, hariciler ve mutezile, Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshabını kötüledikleri için, kurtuluşları mümkün değildir. 1/80.
¥ Şah-ı Nakşibend, iftar vaktinde yedi yerde hazır olmuştur. 5/36.
¥ Şah-ı Nimetullah kadriye gönderilmiştir: Bizim gibi bir köşeye çekilmiş olanlar ve bilinmeyen bir köşede olanlar, binlerce riyazet çekseler ve bütün gücü ile çalışsalar ve gayret etseler, sultanların gönlünde eseri görülen [iz bırakan] bir hak kelime ile, belki ona yakın olamaz. 4/74.
¥ Şüunat-ı ilahi [ilahi şüunat] sıfatların aslı olup, zat-i ilahide kainlerdir. [Vardırlar]. O yüce mertebede ayrılık görülmediğinden, bu şüunat, zat-i akdesten ayrı değildir. Ve zatın gayrı değildirler. Ve birbirlerinden ayrılmaları da yoktur. Ve birbirlerinin aynı da değildirler. Zat-i teala, tamamiyle bu şüundan herbirinin renginde zuhur eder. 5/35.
¥ Şüunatın itibarat üzerine üstünlüğü vardır. 4/183.
¥ Şüunat-i ilahi, hakiki sıfatların asllarıdır. 5/119.
¥ Şüunat-i ilahi, kemalat-ı zatiyeyi mündemiçtir [içine alır]. 5/105.
¥ Şüunat-i ilahi, zat üzere zaid değildir. [Zat ile beraberdir.] 5/85.
¥ Şüunat-i zatiyeden terakki [yükselme] caiz ve vakidır [olur, vuku bulur]. 5/119.
¥ Şüunat-i ilahi azze şanühüde mücerret itibarattır. 4/183.
¥ Attar-ı Şibli “rahimehullahü sübhanehu” kırk sene ağladı. Ve sema yönüne [gökyüzüne] bakmadı. Ağlama sebebi sorulunca, kabrin korkusundan ve kıyametin heybetinden ağlarım, dedi. Gökyüzüne neden bakmadığı sorulunca, çok günah işledim, meclislerde çok kahkaha ile güldüm. Ondan utanıp, yukarıya bakamam, dedi. 4/18.
¥ “Şedid olan kimse [kuvvetli, şiddetli kahraman olan kimse], çarpışmada şedid olması muteber değildir. Belki gazapı vaktinde [kızgınlığı anında] nefsine malik olan kimseye şedid demek [kahraman demek] layıktır.” Hadis-i şerif. 4/147.
¥ Şarap-ı köhne-i ma [bizim köhne şarabımızın] başka bir tadı vardır. Her ne kadar, her yeni şeyin bir yeni tadı olursa da! 6/14.
¥ Şerh-i sadr [Göğsün açılması, yani kalbin nurlanması], nefsin itminanına ve nurun sinede [kalpde] zuhuruna bağlıdır ki, alameti, bu yalancı dünyadan kaçıp ve ahirete hazır olmaktır. 4/143.
¥ Şerh-i sadr [Göğsün açılması, yani kalbin nurlanması], vilayet-i kübrada lazım olan şeylerdendir. 5/91.
¥ Şerh-i sadrın kemali, şeytan göğüsten kovulmadıkça mümkün değildir. 4/190.
¥ İnsanın şerefi, üstünlüğü, iman ve marifet iledir. Mal ve makam ile değildir. 5/63.
¥ Şirkin inceliklerinden kurtulup, tevhitin esasına kavuşan, anka-i magrib [anka kuşunu ele geçirmek] hükmündedir. 6/230.
¥ Ahkam-ı İslamiyesiz kurtulmak mümkün değil ve hayal etmek batıldır. 4/73.
¥ Ahkam-ı İslamiyeye tabi olunmadıkça, uyulmadıkça, hiçbir vakitte marifet-i ilahi ele geçmez. 4/77.
¥ İslamiyete ve sünnete tabi olunursa ve bidatten kaçınılırsa [ne kadar çok bu iş yapılırsa] batındaki nur çok olur. 6/51.
¥ Ahkam-ı İslamiyeye muhalif ve gevşek yapışıp, İslamiyete uyuyorum diyenler, bademin kabuğu ile vakit geçirirler [boşa vakit geçirirler]. 4/101.
¥ Ahkam-ı İslamiye ile süslü [donanmış] ve sünnet-i seniye ile donanmış olmayanların meclislerine girmemelidir. 6/16.
¥ İslamiyet, nakıs-ı akıl olanlar [akılsızlar] içindir demek küfürdür. 6/16.
¥ Şerefül-insan bil-iman vel-marife la bil-mal vel-menzile. 5/67
¥ Ahkam-ı İslamiyeye ittiba [uymak] ve şeyhi muktedaya muhabbette [bağlı olduğu şeyhine muhabbette] doğruluk ve sağlamlık var ise, ahval ve mevacidin olmaması, gam değildir. 5/83.
¥ İslamiyet 3 kısımdır. İlim ve amel ve ihlas. İlim ve ameli ülema-i zahir bildirir, öğretir. İhlasın hakikati, batın alimlerine hizmete bağlıdır. 5/23.
¥ Ahkam-ı İslamiyeye riayet etmek [uymak] zikrdir. Ancak nef-yü ispat [La ilahe illallah] ve ismi zatın [Allah isminin] tekrariyle olan zikir, seri olarak tesir edip, şeriatin hududuna riayet ile olan zikre vesiledirler. 6/46.
¥ Ahkam-ı İslamiye, hanefi ve şafii mezheplerinden haric değildir. Eğer hanefiden bir mesele bildirilmedi ise, şafii mezhebinde bildirilmiştir. Ve şafiiden dışarı çıkmamıştır. Hakkın 3’te 2 veya 4’te 3 hissesi İmam-ı Azama aittir. Ve 3’te veya 4’te 1’i Şafii iledir.[1] Ahkam-ı İslamiyeye ve sünnete tabi olmaya ve bidatten kaçmaya ne kadar gayret gösterilirse, batının nuru da, o kadar çok olur. 6/51.
¥ Şiir ve emsali şeyler her ne kadar, yüksek derecelere ulaşsa da, suretteki faziletlere dahildir ki, mana ehli indinde, hayırlı iş kabul edilmekten uzaktır. 4/51. [Kıyamet ve Ahiret: 163.]
¥ [Kıyamet günü] Şefaat, evvela Enbiyadan, ikinci olarak salihlerden, müminlerin günahkarları için, Hakkın izini ile olacaktır. 4/148.
¥ Şükür, ahkam-ı İslamiyeyi kabul edip ve icabiyle de amel etmekten ibarettir. 4/40.
¥ Şükür şudur ki, kula nimet olarak verilen bütün azalar ve zahiri ve batıni kuvvetler, ne için halk olundu ise, onu yerinde kullanmaktır. 6/100.
¥ Şükür, Allahü tealaya yapılıp ve rahmetinin artmasını ümit edeler ve kendi iş ve amelinden ümitsiz olup, sadece Allahü tealanın rahmetinden ümitli olalar. Onun kabulü, bizim ihlasımıza bağlıdır. 6/131.
¥ Şevk, halavet [zevkler, haller], nisbet, nisti [kendini yok bilmek] bunların hepsi, yolun ortasında vardır. Nihayette şevk yoktur. 4/84.
¥ Şevk, muhabbet ve arzu sebebiyle, senelerce yapılan işler, senelerin kazancı, az bir saatte [kısa bir zamanda] ele geçer. 6/173.
¥ Şevk ve muhabbet büyük bir nimettir. İşin aslı, şevk ve muhabbet üzeredir. Ve ilerlemek ve yaklaşmak ona bağlıdır. 6/119.
¥ Şühedanın ervahı [şehitlerin ruhları] yeşil kuşların içindedir, hadis-i şerifinin tefsiri. 6/5.
¥ Şühedanın [şehitlerin] Enbiya üzerine birkaç hususta üstünlükleri var ise de, her bakımdan üstünlük, Enbiyaya mahsustur. 6/24.
¥ Şühud-ı alem [alemi görmek] mübtedi ve müntehilerin nasibidir. [Yolun başında ve sonunda olanların nasibidir.] Yolun ortasında olanlar, sekr halindedir ve kendinden geçme erbabıdır. 5/52.
¥ Şühud, ilim ve söz etmek, bunların hepsi zıl mertebelerindedir. Evsaf ve ef’al [vasf ve işler] mertebelerinde ve zat mertebesinde hayret ve cehlden gayri nesne yoktur. 5/87.
¥ Şühud ve vüsulün [görmek ve kavuşmanın] hakikati ahirette vaat edilmiştir. Dünyada sizden ve bizden kulluk yapmamız istenmektedir. 5/10.
¥ Şühud, saliklere, ya afak aynasında veya enfüs aynasında zuhur eder. Afaki şühuda, Ehlullah indinde mekan itibar edilmez. Ve onun seyrine bud der bud [çok uzak] demişlerdir ki, vehmin dolaştığı yerdir. İstenilen şeye kavuşmak, enfüse aittir ki bu seyre kurb der kurb [yakının yakını] demişlerdir. Matlubu bulmak afak ve enfüsün ötesidir. Ve bu ötelik [uzaklık], son derece yakınlık, itibariyle olup, akıl onu tasavvurdan aciz ve hayrandır. Ve hayalin ve vehmin ulaştığı yerden daha yüksektir. 6/74.
¥ Şey’iyet, sübuti veya vücuti olur. Vücuti, şey’in meratibinden bir mertebede avalimden bir alemde zuhuridir. Sübuti, şey’in ilmde sübutudir. Haricde değildir. [Şey olmak iki türlüdür. Sabit olan şey, mevcut olan şey. Mevcut olan şey, haricde bulunan şeydir. Sabit olan şey ise, ilmde bulunan, haricde bulunmayan şeydir.] 4/230.
¥ Şey’in, diğer bir şey ile ittihatı [Bir şeyin başka bir şey ile birleşmesi,] 1. şeyin, 2. şeyin hakikati olmasını gerektirmez. 4/88.
¥ Şey’in bir sıfatını bilmek, ilim, ol sıfat, vechedir, ol şeye değildir. [Şey’in bir sıfatını bilmek, şey’in kendisini bilmek değildir.] 5/1.
¥ Şeyh Halilullah, Muhammed Masum “kuddise sirruh”un mahdumzadeleridir [oğludur]. 5/140.
¥ Şeyh Ebul-Kasım, Muhammed Masum “kuddise sirruh”un mahdumzadeleridir. 5/129.
¥ Şeyh ile münasebet hasıl eden şeyler, şeyhe muhabbet ve hizmet, zahiren ve batınan onun adabına riayettir. 4/78.
¥ Şeyh Abdülkuddüs, Hind [Çeştiye] meşayihinin büyüklerinden idi. Ve Hace Ahrar zamanına yakın idi. [İmam-ı Rabbaninin babası Abdül-ehad hazretlerinin üstadıdır.] 6/231.
¥ Şeyh Ebu Said-i Ebül hayır buyurmuştur ki, su üzerinde yürümek kolaydır. Kurbağa ve sığırcık da, suda yürürler. Çaylak ve sinek de havada uçarlar. Şeytan da, bir nefeste, doğudan batıya ulaşır. Bunun gibi şeylerin kıymeti yoktur. Murad odur ki, insanlar arasında bulunup ve halk arasında haşr-neşr olup, Allahü tealadan bir an gafil olmamalıdır. 5/110.
¥ Şeytan kuvvetli düşmandır. Yolun sonuna varmış olanlar dahi, kendilerinden emin değildir. Yolun başında ve ortasında olanlar, buna kıyas oluna. 4/87.
¥ Şeytan, insanın dışındaki bir düşmandır. İnsanın içinde taşıdığı şeytan olan nefs, iç düşmandır. İçteki düşman [nefs] yardım etmedikçe, dıştaki düşman hükmünü icra edemez. 6/171.
¥ Şeytan ve hevaya uymak sebebi ile Rahmana kavuşmayı unutmıya ve sıhhat elde iken ve emniyette iken, Allahü tealayı çok zikir edip, Kuran-ı kerim tilaveti için dahi zaman tayin oluna. Malum ola ki, nefs-i emmare ve alçak dünya, aldatıcıdır ve aldatıcı bir sevgili ve ragbet edilendir ve ahireti ve Cennet nimetlerini unutturur. Ve şeytan, dünyaya teşvik etmektedir. Fakirlik ve yoksulluk ile korkutur. Malum değil midir ki, dünya ve onun metaı geçer gider [elde kalmaz]. Ve fani ve acele gider. Ahiret metaı elden gitmez. Ve baki ve ele geçecektir. Senin için arkadaş ve dost, ya lain şeytan, yahut hur-i ayn [huriler]dir. Meşgul olduğun işe yazıklar olsun. 3 faydalı şeyi, 3 şeye tercih ettin. Yani nefsin yorgunluğunu, kalbin meşguliyetini ve ağır hesabı nefsin rahatlığına, kalbin sakin olmasına ve hesabın hafif olması üzerine tercih ettin. Bedenin şeklini süsleyip ve cani nefsi doyurarak himaye ettin. Allahü tealayı unuttun. Ve kalbini fani lezzetleri düşünmekle doldurdun. Ahiretin ehemmiyeti [maksatı] sana hasıl olmadı. Akıllı olan kimse, dünyadaki acil olarak ele geçenlere, nasıl olur da ihtimam ve ehemmiyet üzere olup, ahiret işlerini geriye bırakır. Bilmez mi ki, dünya işlerinde tedbir, tedbiri terktir. Ahiret işlerinde tedbir, çalışmak ve kusuru terktir. Duymadın mı ki, istenilen şey, dünyevi ihtiyaçları istemeyi tamamen terk ile, yaratılış maksatı olan işe çok gayret etmektir. Şu halde, yazıklar ve esefler olsun şol kimselere ki, dünya ile mutmain olup, onda sevinç ile gururlanırlar. Ve kıyamet gününün şiddetini ve kabrin yalnızlığını unutarak, gücünü batıla sarf edip, Allahın kitabından yüz çevirerek uzak olup, boş şeylere, oyun ve eğlenceye çok gayret gösterir ve beyt-i mamura rağbet göstermezler.” İnsan bilmez mi, şol vakti ki, kabirlerdeki mevta dirile. Ve sudurda [göğüste] olan hayır ve şer temyiz ve ibraz ola. [Ortaya çıka]. Rabbi teala onların gizli ve aşikar hallerine alimdir [bilir]. Yevm-i kıyamette ona göre her kimseye cezasını verir. Adiyat suresi (son ayetler). 4/207.
¥ “Şeytana seb’ eylemeyin [sövmeyiniz]. Şerrinden istiaze edin [şerrinden Allahü tealaya sığınınız].” Hadis-i şerif. 5/36.
¥ Şiiler, 3 halifeye ve Muaviyeye “radıyallahü teala anhüm” ve diğer sahabilere söverler. Ve birkaç kimseden gayri, bütün sahabi sonradan mürted oldular, dediler. Ehl-i sünnet vel cemaat ise, hiçbir sahabiye kötü söylemez, kötü bilmez. 5/36.
Tavsiye Yazı –> Şeytanın Hileleri Nelerdir?