¥ Bu taifeyi hor ve zelil zanneylemeyeler. 1/68. (1. cilt 68. mektup)
¥ Takıyye, mezhebini, inancını saklamaktır ki, şiilerin yoludur.
¥ Talibin nefse uymaması lazımdır ki, bu da vera ve takva ile olur ki, haramlardan kaçınmaktır. 1/286.
¥ Talib, sadık olmalıdır. Sadık olmak için 20 senede melek yazacak bir günah bulmamalıdır. 1/222.
¥ Talib sadık olunca, zikir ve teveccüh olmasa dahi, yalnız ihlas ve muhabbeti ile ilerler. 1/260.
¥ Talib uyanık olmalı, mürşidinin yanında rüyalara hiç kıymet vermemelidir. 1/273.
¥ Talibin ilerlemesi [yükselmesi], kamil ve mükemmil olan [yetişmiş ve yetiştirebilen] şeyhin tasarruf ve teveccühüne bağlıdır. 1/296.
¥ Talib, başlangıcda pis ve aşağıdır. Ve Hak teala çok temiz ve çok yüksektir. Yolu bilen bir vasıta lazımdır. Her iki tarafı anlayan bir mürşid-i kamil, talibe aracılık yapar. Pir vasıtadır. Sona varanlar, mürşid olmadan ilerler. 1/169.
¥ Talibin pirine karşı edebini beyan eden mektup. 1/292.
¥ Talibde, din-i İslamın sahibine ittiba ve şeyhine muhabbet olduğunda, her şey kolaydır. 3/12.
¥ Talib, itikatını düzelttikten ve zaruri fıkıh ahkamını öğrenip, icabı ile amel ettikten sonra, bütün vakitlerini zikre sarf eyleye, o şart ile ki, zikri, kamil ve mükemmil olan şeyhten almış ola. 3/83.
¥ Talib, mürşidin huzurunda zikir ve nafile ile meşgul olmamalıdır ki, feyizden mahrum kalmıya. 1/292.
¥ Talibe lazımdır ki, nefsindeki ve dışardaki batıl tanrıları yok ede, hak mabud olarak, akla, vehme, hayale, fikre gelen her şeyi de kovmalı, yok etmelidir. 1/126.
¥ Talibin, evvela yalvarması, çok sevmesi, sığınması lazımdır ki, teveccüh tesir eyleye. 1/157.
¥ Talibde zevk zail olup [gidip], nisbetin tesiri kalmamış zanneder. Cesede tesir kalmamıştır, ama, ruha tesir meydana gelmiştir. 2/43.
¥ Bir talib, Kutub-ı irşada [mürşide] teveccüh edip, ona bağlanırsa, o dahi talibe müteveccih olsa, teveccühte talibin kalbinde bir pencere açılır. Ve buradan teveccüh ve ihlası kadar, o deryadan kalbine feyiz akar. Ve ilahi zikre müteveccih olur, kavuşur. O mürşidi bilmediği halde teveccüh etmese, yine faydalanır ama, azdır. Fakat inkar ederse veya mürşid ondan incinirse, zikir etse de hidayetten mahrumdur. Mürşid onun zararını istemese dahi, o inkar ve üzmek onun feyzine mani olur. 1/260.
¥ Talib, niyeti düzeltirse ve sadık ve halis olursa ve zikre de devam ederse, tezkiye hasıl olur. Kötü huyları iyi huylara dönüşür. Tövbe ve bağlanma nasib olur. Dünya sevgisi çıkar. Ve sabır ve tevekkül ve rıza hasıl olur. Bunlar kendini alem-i misalde müşahedeye vesile olup, her latife için bir nur müşahede eder. Böylece seyr-i afaki tamam olur. Bu seyr hakikatte salikin kendindedir. [Kendi kalbindedir.] Salik, seyrini alem-i misalde görür. 2/42.
¥ Talib, fena ve bekaya kavuştuktan sonra, mürşide uyması lazım gelmez. 1/292.
¥ Talib, vilayet yolu ile yaklaşmaktan, nübüvvet yolu ile yaklaşmaya ulaşması caizdir. 3/123.
¥ Talibe lazım olan edepler. 1/292.
¥ Talib olmayan kimse, talib olmayı istemelidir. Bu istek de büyük nimettir. 1/61.
¥ Tabiati ile alakalı arzular, kulluğa mani değildir. 3/26.
¥ Tarikatten maksat, İslamiyetin 3. kısmı olan ihlası elde etmektir. İslamiyetin dışında bir şey değildir. 1/266.
¥ Tarik-ı vilayette [vilayet yolunda] vasıta lazımdır. Bu vasıta, on iki imamdır ve sonra Abdülkadır-i Geylani’dir. 3/123.
¥ Tarik-ı nübüvvette [nübüvvet yolunda], fena, beka, cezbe ve süluk yoktur. 1/312.
¥ Tarik-ı nübüvvette [nübüvvet yolunda], mahluklara gönül bağlamak yasaktır. Mahlukların unutulması lazım değildir. 1/302.
¥ Tarik 2 parçadır. Cezbe ve süluk. Tasfiye ve tezkiye de denir. Sülukten önce olan cezbenin kıymeti yoktur. Sülukun yardımcısıdır. 1/62.
¥ Tarikat ve hakikat, İslamiyetin hadimleridir. [Hizmetçileri, yardımcılarıdır.] 2/50.
¥ Tarikat, mahlukatı yok etmek yolu, hakikat, vacip-i tealanın ispatıdır. 2/59.
¥ Tarikat, izafe edilen şeylerin ortadan kaldırılması [mahlukları unutmak] için çalışmaktır. Hakikatte ise, zorluk çekmeden, kendiliğinden unutulur ki, ikisi birdir. 1/41.
¥ Tarikat ve hakikat vilayete bağlıdır. İslamiyet nübüvvettedir. 1/260.
¥ Tarikatta tul-i emel [uzun emelli olmak] küfürdür. 1/136.
¥ Tarikatta hasıl olan telvinler [haller] ve tecelliler hayali ve vehmidir. 3/108.
¥ Tarik-i sülukta [süluk yolunda] bağlanma salik tarafındandır. Vasıta lazımdır. Çare yoktur. 3/123.
¥ Tarik-i cezbede [cezbe yolunda], çekilme, matlub tarafındandır. Başkaların vasıtalığını kabul etmezler. 3/117.
¥ Tarik-i cezbe [cezbe yolunun] tamam olması, süluka bağlıdır. Süluksuz cezbe tamam olmaz ve neticesizdir. 3/117.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye, Eshab-ı kiramın yoludur. 2/23.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye nisbeti, bu zamanda yok gibi olmuştur. [Anka kuşu hükmündedir.] 1/168.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede zikir, Ebu Bekr-i Sıddıktan “radıyallahü anh” gelmiştir. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, İslamiyetin yasak ettiklerinden kaçınmak zaruridir. 2/50.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, sima, raks, vecd ve tevacüd [kendinden geçme] yasaktır. 1/266.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede farzların edası, yaklaşmaya sebeptir. 2/50.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye, elbette kavuşturur. 2/42.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin başlangıcı cezbeden, diğer tarikatlerinki süluktendir. Bu tarikadde şeyh, teveccüh ve tasarruf ile, başlangıcda olana, nihayet devletinden aks ettirir. 2/43.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin sonundan kimse haber vermemiştir. Başlangıcını bildirmişlerdir ki, nihayeti başlangıca yerleştirilmiştir. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, nefse muhalefet çok olduğundan, çabuk kavuşturucudur. [En kısa yoldan kavuşturur.] 1/286.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye, Peygamberlik kemalatına kavuşturur. Başka tarikatler kavuşturamaz. 1/286.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin methi. 3/8.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin temeli [işinin esası], sohbet ve muhabbettir. 3/69.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede ifade ve istifade [feyiz vermek ve feyiz almak] susarak, kendiliğinden olur. [Zorluyarak olmaz]. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin medarı [işinin esası] ahkam-ı İslamiye üzere olmak ve pire muhabbettir. 2/30.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede şeyh talibe zikir veya murakabeyi veya yalnız sohbeti emreder. 1/286.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede zikir edebilmek, başlangıcta nasib olur. 1/190.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede başlangıçta zikir, ortada Kuran-ı kerim okumak, sonda namaz emir olunur. 3/24.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, cehri zikirden kaçınmak emir olunmuştur. 1/266.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede ilk teveccüh zat-i ehadiyet iledir. [Allahü tealanın zatınadır.] 2/23.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede süluk, talibin dilemesi ile değildir. Mürşidin tasarrufu ile olur, ona bağlıdır. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede pirlik, müridlik talim iledir. Külah ve elbise ile değildir. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede nisbetten murad, Allahü tealanın hazır olmasını anlamak demektir. Hiç aralıksız hazır olmasını anlamak demektir. İsimler ve sıfatlar karışmadan, zat-i ilahinin tecellisidir ki, (Yad-ı daşt) derler. 1/27.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin sonu, vasl-ı uryanidir ki, matluba kavuşmaktan ümiti kesilir. 1/221.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye büyüklerine, tecelli-i zati devamlı olup, başkalarına (berki), şimşek gibi gelip-geçicidir. 2/30.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede seyr-i afakiyi seyr-i enfüsi ile birlikte yaparlar. 1/145.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye büyükleri, gaybetten önce olan huzura ehemmiyet vermezler. 1/131.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin nisbeti, hiçbir şeye benzemeyen makamadır. Mahluklar ile alakası yoktur. 1/291.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye yolu, insanın yedi latifesidir ki, ikisi alem-i halktan, beden ile nefstir. Beşi alem-i emirdendir. [Kalp, ruh, sır, hafi, ahfa]. Önce alem-i emirden başlanır. 1/196.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye riyazeti. 1/313.
¥ Makamat-i aşere 1/38
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede ilerlemek, kalpden başlar. Sonra ruh, sır, hafi ve ahfadan geçilir. Bunların herbiriyle ayrıca hakikatlendikten sonra, alem-i kebirdeki asıllarını seyr ederek, fenaya vasıl olur. Bundan sonra, vücub ile imkan arasında olan sıfat ve isimlerin zıllerini kat’ederek, esma ve sıfata başlıyarak, isimlerin ve sıfatların tecelliyatı vuku bulup, alem-i emrin 5 aslının muamelesi tamam olur. Sonra, nefsin itminanı ile rıza makamı hasıl olur. Sonra, ism, sıfat ve şuunların aslı olan bir daire ve bunun aslı olan diğer bir daire ve sonra bir kavs hasıl olur ki, bu 3 asıl, zat-i tealada mücerred itibarattır ki, onun ele geçmesi, nefs-i mutmainneye mahsus olup, şerh-i sadr ve İslam-ı hakiki hasıl olur ki, vilayet-i kübranın sonudur. Buraya kadar ism-i zahirin seyridir. İsm-i zahir, sıfata, ism-i batın sıfat ile zata tealluk eder. Esma-i batinide seyr, vilayet-i mele-i aladır. Bundan sonra da, kemalat-ı nübüvvet vardır ki, Enbiyaya mahsustur. Ve tabi olanların büyüklerine hisse vardır ki, toprak unsurunun nasibidir. Vilayetin kemalatı makamat-i nübüvvetin zıllerinin kemalatıdır. Bu seyrden sonra, bir adım ileri atılsa salik yok olur. Toprak unsuru hepsinden daha yükseğe gider. 1/260.
¥ Taam [yemek]leri, keyif için, lezzet için yememeli, Allahü tealanın emirlerini yerine getirmeye kuvvet bulmak niyeti ile yemelidir. 3/16.
¥ Taleb büyük nimettir. Nimeti elden kaçırmamak için, onun şükrünü yerine getirmek lazımdır. 1/61.
¥ Taleb dahi matluba kavuşmanın müjdecisidir. 1/61.
¥ Talha ve Zübeyr “radıyallahü anhüma”, Cemel günü on üçbin adem ile katl olunmuşlardır. Aşere-i mübeşşeredendirler. 1/251.
¥ Talha ve Zübeyr, Farukun “radıyallahü anhüm” vasiyetinde, hilafeti rızaları ile terk ettiler. 2/36.
¥ Taife-i aliyenin sevenleri, onlar ile beraberdir ve hususi hallerine mahrem ve ortaklardır. 4/198.
¥ Bir taifenin gördüğü dünya [baktığı dünya çöplükleridir] ve bir güruhun tama ettiği [arzu ettiği] ahiret nimetleridir ve bir fırkanın dahi himmeti, Allahü tealaya teveccühtür. 4/8.
¥ Taatı, Hak tealanın rahmetinin eseri ve Onun yardımı ile olduğu için bileler. 4/92.
¥ Taati güzel yapmak, fena hasıl olmadan müyesser olmaz. 5/100.
¥ Taat ve zikir vazifeleri ile meşgul olalar. Ve muhaliflerin sohbetinden de uzak durup, kaçalar ve İslamiyetin yasak ettiklerinden perhiz [kaçarak] ve Allahü tealanın mekrinden korkup ve titreyip, kendi amelinden üzüntülü olalar ve ameli de terk eylemeyeler. Amel et, istiğfar et. Ve Hak tealanın fadlına itimat ve Peygamberin sünneti üzere istikameti alışkanlık hale getireler. 5/4.
¥ Talibe gerektir ki, her şeyden geçip, bu büyüklerin sohbetini tercih eyleye. Ve taleb vasıtalarında canını harcıya [can feda ede]. Kendine istirahat vermeye. Ve üzüntülü ve arzulu ola. 5/46.
¥ Talibi [maksatı] Hak teala olana, kafirlerden uzaklaşmak ve onları düşman bilmek zaruri lazımdır. 6/55.
¥ Taliban, zahiren ve batınan [Allahü tealayı taleb edenler, zahiren ve batınan] Peygamberimize tabi olmaya gayret edip ve bu devlete mani olan her şeyden baş gözünü ve kalp gözünü yumalar, bileler ki, bir şahıs kerametler ve faziletler sahibi olsa, Resulullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tabi olmakta gevşek olsa, onun muhabbeti öldürücü zehirdir. Kerametleri olmasa, fakat tabi olmakta sağlam olanın sohbeti şifa veren ilaçdır. 4/10.
¥ Talib-i ilahiye [Allahü tealaya talib olana] hicran içerisinde olmaktan ve devamlı üzüntülü olmaktan başka çare yoktur. 4/13.
¥ Talibe başlangıcda zikir lazımdır. Çare yoktur. [Mecburdur]. O şartla ki, kamil ve mükemmil olan mürşitten bu zikir dersini almış ola. Eğer bu şart olmazsa, ebrarın zikri kabilindendir ki, neticesi sevaptır. Yaklaştırıcı değildir. 4/84.
¥ Talib-i sadık [sadık talib], şeyhine muhabbet ile batınından feyiz alarak onun rengine girer. [Onun makam ve derecelerinde ilerler]. 4/165.
¥ Talib-i sadık [sadık talib], mürşidin sohbetini ganimet bilip, kendini onun rızasına tabi kılmalıdır. 6/121.
¥ Talib, arifin suretine nazar ederse [zahirine, görünüşüne bakarsa], bereketinden mahrum kalır. 4/203.
¥ Talibe, muhabbet, hizmet, adab ve şeyhe ittiba lazımdır. 4/165.
¥ Talibe lazımdır ki, isteğini ve istek vasıtalarını [talebin icaplarını] şeyhe açıklıya. 5/89.
¥ Talib-i Hak olana [Hakka talib olana], Hak tealadan başka şeylerden yüz çevirmesi lazımdır. 4/78.
¥ Talibin zikri ihlas ile ola. Kendisinde nefsani arzular ve kendine güvenme şüphesi olmaya. 4/170.
¥ Talib-i sadık [sadık olan talib], zikir ehli ile sohbet eder, gayriler ile zaruret olduğu kadar görüşür. 6/223.
¥ Talibe lazımdır ki, kabiliyetinin artmasını niyaz eyleye [isteye]. 5/143.
¥ Talib-i ahirete, terk-i dünya lazımdır. [Ahireti taleb edene, dünyayı terk lazımdır.] 4/83.
¥ Talib olan, vasıl olan [kavuşan] ve idrak sahibi olan dahi kalpdir. 5/52.
¥ Talib ile matlub arasında en büyük perde, kendi nefsidir. 6/184.
¥ Talib, bağlandığı şeylerden boşalmadıkça [ayrılmadıkça] ve var olmak ve diğer üstün sıfatları, asla [Allahü tealaya] aid olduğunu bilmedikçe [kabul etmedikçe], beka bulamaz. 6/215.
¥ Talibin maksatı, nisbetin husuli olmalıdır. [Allahü tealaya yaklaşmanın ele geçmesi olmalıdır.] Onu bilmesi şart değildir. Kolaylıkla ve çabuk ele geçen nisbet, o kadar kıymetli değildir. Zorlukla ve yavaş yavaş olan makbuldür. Eğer talib acele ederse, hevesine kapılmıştır. Büyükler bu talepte ömürler harcamışlardır. 4/122.
¥ Talib, kulluğu kadar ve kendini yok ve muhtaç bilmesi kadar kemalata kavuşur. 4/204.
¥ Talib-i izdiyad olmak [artmasını istemek] mevcuta razı olmamak değildir. [Mevcuta razı olacak, daha da isteyecek.] 6/206.
¥ Turuk-ı vusul, mahlukatın nefesleri adedincedir. [Allahü tealanın rızasına, marifetine götüren yollar, mahlukların nefesleri adedincedir.] Çünkü, her hayali, aslına kavuşturan bir yol vardır. Her mahlukun ayn-ı sabitesi başkadır. Lakin cümle yollar, İslamiyet dairesinde toplanmıştır. İslamiyetten ayrılan, yolda kalır. İslamiyet bir ağacın gövdesi, tarikatler, bu gövdeden ayrılan dallardır. 4/29.
¥ Turuk-ı diğer [diğer tarikatler], bidate aid şeylerden hali değildir. [Yani bidat karışmiştir.] 5/15.
¥ Turuk-ı aliyenin menşei [Bütün tarikatlerin başlangıcı] Resulullah aleyhisselamdır. Ayrı tarikatler olması, insanların istidatlarındandır, kabiliyetlerindendir. 5/106.
¥ Tarikler [tasavvuf yolları], ancak Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” izinde bulunmakla ulaştırır. [İnsanı saadet-i ebediyeye ulaştıran tek bir yol vardır. O da Resulullahın izinde bulunmaktır.] “Cüneyd.” 5/110.
¥ Tarik-ı musıl [kavuşturan yol] 2’dir. Biri nübüvvet yolu olup, tavassut, vasıta yoktur. Aslın aslına kavuşturur. Diğeri vilayettir ki, süluk yoludur. Vasıta lazımdır. 4/29.
¥ Tarik-ı vilayette [vilayet yolunda] eşyanın ilminin unutulması şarttır. [Eşyaya olan bilgisinin unutulması lazımdır.]. 4/35.
¥ Tarik-ı vilayeti [vilayet yolunu] tamamlıyarak, nübüvvet yakınlığına ve nübüvvet kemalatına kavuşmak çok nadırattandır. 4/35.
¥ Tarikate sülukten maksat perdelerden kurtulmak ve kalp gözündeki perdelerin kalkması ile vasl-ı üryaninin hasıl olmasıdır. Yoksa, anka denilen kuşun avlanması gibi, idrak olunamayan şeyin ihatası değildir [anlaması değildir]. 6/185.
¥ Tarikate girmekten maksat, ihlas elde etmek ve ibadetleri kolay yapmaktır. 6/203.
¥ Tarikat taliminde icazet 2 nev’dir. Biri, bir kamilin şeyhlik makamına oturtulmasıdır. İkincisi, bir nakısı icazetle, irşad ettikleri ile beraber faydalandırmaktır. [Yani yetişmemiş birine izin vererek, talebeleri ile beraber onun da yetişmesini sağlamaktır.]. “Mebde ve Mead risalesi”. 4/61.
¥ Tarikat talimine icazet için, bidat ihtas etmemek, ahkam-ı İslamiyeye uymak ve şeyhlerini sevmek, şart koşulmuştur. 5/55.
¥ Tarikat icazeti, rüyada ruhların verdim demesi ile olmaz. Uyanık iken muteberdir. 4/200.
¥ Tarikat beyanında arabi ibare ile mektup. 5/114.
¥ Tarikatta bidat, yolun kapanmasına sebeptir. 6/34.
¥ Tarikatta feyiz ve bereketin ele geçmesinin şartı, edeblere riayettir. 5/13.
¥ Turuk-ı İsal [kavuşturma yolları], zikir-i nef-yü ispat [La ilahe illallah], zikir-i zat [Allah], teveccüh ve murakabedir. Göğsün açılması ve yükselme hangisi ile olursa, onunla meşgul olalar. Lakin nef-yü ispat [La ilahe illallah] terk olunmaz. Onun faydaları mutlaktır. Onsuz tamam olmaz. 5/52.
¥ Tarikat uzlet değildir. Emr-i maruf, nehy-i münker, cihat ve sünnete uymaktır. 4/29.
¥ Tarik-i Ahmedide [Ahmedi yolunda], isimler ve sıfatlar kısaca geçilir, zata kavuşulur, mertebeler biter. Seyr sahibi, tafsilatlı giderse, zata kavuşamaz. 6/138.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye, sünnete uymak ve bidatlerden kaçınmaktan ibarettir. 6/121.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede birbirinden fani olmak şartı ile sohbet, uzletten daha iyidir. Birkaç kimsenin, bir yerde meşgul olması, yalnız meşgul olmaktan efdaldir. Zira ictimada feyizler in’ikas eder [birbirine eklenir.]. 6/241.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyeye silsile-i zeheb derler. 5/19.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede ilk şart, masivanın unutulması ve başka şeylerin ilminin yok edilmesidir. 4/168.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede ilk şart tövbedir. Tövbede derler ki, ilahi, benden vaki olan, bildiğim ve bilmediğim her bir günah ve suçtan tövbe ettim, rücu ettim. 6/9.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede yükselmek, yalnız şeyhin sohbeti ve muhabbeti ve edeblerine riayet ve İslamiyete uymak iledir. Ve talib, şeyhin sohbeti ile yavaş yavaş istidadını tekmil ve belki şeyhin kemalatına vasıl olur. İstidadına uygun yolu, şeyh onu irşad eylemeye muhtaç değildir. Zikir eylemek lazım ise de, talimi teselli etmek içindir. Kavuşmaya sebep değildir. Kavuşmaya sebep sohbettir ki, sohbet sahibinde fena şartiyle ki, başlangıcta böyle idi. Sahabe ve tabiin, yalnız sohbet ile sonsuz kemalata vasıl oldular. 5/78.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede talib, rabıta ve muhabbet ile saat saat şeyhin rengine girer. [Şeyhine benzer.] 5/82.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, alınmış olan zikirden, farzlardan ve sünnetten gayri ile meşgul olunmaz. 5/101.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede, evvela zatın zikri [Allah ismi ile zikir] ve sonra zikr-i nef-yü isbat [la ilahe illallah zikri] talim olunur. 5/78.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede pirin talimi en mühimdir. Onsuz mümkün değildir. 4/50.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede süluk ve nisbet tesisi [nisbetin tesis edilmesi] şeyhe ittiba iledir. 4/165.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede mürşidin, müridlerin hallerini bilmesi şart değildir. 6/132.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyede tevhit-i şühudi lazımdır. Tevhit-i vücuti lazım değildir. [Bir görmek vardır, bir bilmek yoktur.] 4/50.
¥ Bu tarikte her zuhur eden şey ile kanaat eylemeyeler. 5/65.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyenin süluki vehm ve hayal iledir. Ahval [haller] ve vehm ile idrak eder. 5/68.
¥ Tarikat-i Nakşibendiyeye kayyumiyet cezbesi Abdülhalık Goncdüvani vasıtası ile Ebu Bekr-i Sıddık’tan gelmiştir. Maiyet cezbesinin başlangıcı ise, Şah-ı Nakşibentten başlamıştır. 5/36.
¥ Tarikat-i Nakşibendiye büyükleri azimet ile hareket ederler [amel ederler], ruhsattan kaçınmışlardır. Ve azimetleri de, zaruret miktarı yaparlar, buyurulmuştur. 6/121.
¥ Taam [yemek] ve menam [uyku] az olmak beğenilir ise de, ibadette azlığa, tehire sebep olmamalıdır. Ve dimağı hasta ve hayalatı ifsad [aklı ve hayali ifsad] eylemeye. 5/51.
¥ Taam [yemek], menam [uyku] ve kelamda [söylemekte] orta yola riayet lazımdır. 4/145.
¥ Taama [yemeye] başlamakta besmele, sünnet-i müekkededir. 5/51.
¥ Taleb ve şevkin sönmemesinin ilacı, pirin teveccühü iledir. 6/222.
¥ Taleb mevcut olmasa dahi, nisbet verilir. Lakin taleb mevcut oldukta, nisbet-i mefkudenin arzusunu dahi, nisbet makamında kabul ederler. [Bu arzuyu dahi nisbet makamında kabul ederler.] 5/89.
¥ Taamdan sonra, Elhamdülillahillezi et ameni hazattaam ve razekani min gayri havlin minni vela kuvvetin [Allahü tealaya hamd olsun. Beni doyurdu. Beni rızklandırdı. Kuvvetsiz iken doyurdu] diyenin günahları magfiret olunur; hadisi. 5/51.
¥ Taamda sedd-i ramak [ölmiyecek kadar yemek içmek] ve imsak-i [perhiz] kudret kadar birkaç lokma tenavül eylemek [yemek] insanoğluna kafidir. Sabır mümkün olmazsa, midenin 3’te 1’ini yemek için, 3’te 1’ini sıvılar için ve 3’te 1’ini dahi, hava için tayin etmelidir; Hadis-i şerifi. 5/51.
¥ Tuluu cemal-i ehadiyet [Allahü tealanın cemalinin görünmesi] beşeri sıfatları yok eder. 5/136.
¥ Toprağa secde eylemek, Hak sübhanehuya çok mahbubdur [sevgilidir]. 5/154.
¥ Tavr-ı aklın verası [aklın ötesi, akıl sahasının ötesi] öyle bir sahadır ki, orada kalp yolu ile keşf ve müşahede olunan bazı şeyler anlaşılır ki, akıl onun idrakinden acizdir. Hislerin, aklın idrak ettiği şeylerden aciz olması gibidir. “Mevlana Cami”. 4/230.
¥ Tufandan sonra gelen ulül’azm Peygamberlerin evveli İbrahim aleyhisselamdır. 4/113.
¥ Tufandan sonra, ilk biten ağaç zeytindir. 4/111.
Tavsiye Yazı –> Bidatler nelerdir?