¥ Fasıka hürmet haramdır. 3/117. (3.cilt 117. mektup)

¥ Fatıma’ya betül derler. Zira züht ve dünyadan kesilmekte öndedir. 2/67.

¥ Peygamberlerin gelmediği zamanlardaki müşrikler, Peygamberlerin davetini almamıştır. Bunlar, ahirette hesaptan sonra hayvanlar gibi tekrar yok olacaklardır. 1/266.

¥ “Fitne uykudadır. Allahü teala, fitneyi uyandırana lanet etsin.” Hadis-i şerif. 1/288.

¥ Fitne zamanıdır. Yakında alemi fitneler kaplıyacaktır. 2/68.

¥ Fahreddin-i Razi. 3/43.

¥ Firaset. 2/92.

¥ Bir farzı yapmak, bin sene nafile ibadet yapmaktan efdaldir. 1/260.

¥ Dalalet fırkalarının hepsi, Cehenneme girip, bozuk itikatları ile, geçici olarak azap olunurlar. 3/37.

¥ Fesadların başı [asıl maddesi] İslamiyete uymamaktır. 1/114.

¥ Fısk, büyük günah işlemektir. 3/16.

¥ Füsul-i sitte, Muhammed Parisa’nın kitabıdır. 3/16.

¥ Mutlak fazilet [üstünlük], hem zahiri tebligi, hem batıni tebligi beraber bulundurana mahsustur. 2/57.

¥ Fazilet ve üstünlük, kerametin çokluğuna bağlı değildir. 2/99.

¥ Allahü tealanın fiilleri sonradan olma değildir. Her şey bir fiil-i ezeli ile yaratılmaktadır. Her şey bu fiilin eserleridir, Hak tealanın fiilleri değildirler. 1/266.

¥ Fıkhın kurucusu Ebu Hanife’dir. Ve fıkhın 4’te 3’ünü o ictihad etmiştir. 2/55.

¥ Felsefeciler, tıb ve astronomi ilmini Peygamberlerin kitaplarından çaldılar. 3/22.

¥ Yunan felsefecileri, dünyadaki insanların en cahilidir. 3/22.

¥ Felsefecilerin kısa [hatalı] görüşleri, yalnız madde alemini görmektedir. Ve nefsi, aklı, manevi alemden saymışlardır. 1/34.

¥ Yunan felsefecilerinin önce gelenleri, akıl ile hareket edenlerden iken, Allahü tealanın varlığını anlayamadılar. Kainatın varlığını, kendi kendine var dediler. Felsefecilerin sonra gelenleri, Peygamberlerin nurlarının bereketi ile Allahü tealanın varlığına inandılar. Allahü tealanın birliğini ispat ettiler. 3/22.

¥ Felsefeciler, göklerin ve yıldızların sonradan yok olmasını kabul etmezler, ebedidir, derler. Bazı müslümanlar, onları müslüman sanır. Halbuki İslam ahkamından bazısını yapsalar dahi, bunlar kafirdir. 3/22.

¥ Felsefecilerin ilmini kabul eylemek, Enbiyayı inkar eylemektir. 3/22.

¥ Fena, salikin yetiştiricisi olan isme kavuşup, orada yok olmasıdır ki, vilayetin ilk basamağıdır. 1/287.

¥ Kalbin fenası, kalbin masivadan tam kesilmesi ve masivayı unutmasıdır ki, zor ile hatırına soksalar, hatırlayamaz. Bu fena, kalbin zikrinin neticesidir. 2/83.

¥ Fena, ma-sivanın [Allahü tealanın gayrisinin] unutulmasından ibarettir. Ve masiva iki kısımdır: Biri afak ve biri enfüstür. Afakın unutulması, ilim-i husulinin yok olmasıdır. Enfüsün unutulması, ilim-i huzurinin yok olmasıdır. Birincisi, Evliyanın nasibidir. İkincisi, Evliyanın büyüklerinin nasibidir. 3/59.

¥ Fena, masivanın unutulmasıdır ki, daimi bilmemektir. Bazan bilmek, bazan bilmemek şeklinde değildir. 2/99.

¥ Fena ve beka, yaratılmış olanın, yaratılmışlıktan kurtulması değildir. Vücub hasıl olmak değil. Bu küfürdür. Belki manası, Allahü teala tarafından yok edilmektir ve var edilmektir. 3/52.

¥ Fena, zılle [mahlukata] bağlılıktan kurtulmaktır. Mesela, ödünç elbiseler giyen bir şahıs, elbiselerin, başkasına aid olduğunu iyice görüp, elbiseyi giyinmiş olduğu halde, elbiseyi sahibine verip, kendini bir derecede çıplak bula ki, hayası [utanması] sebebi ile, kendisini bir köşeye çekmek gibidir. 3/108.

¥ Fena-i husuli, salik, hayrete ve cehle kavuşmadıkça nasib olmaz. 1/240.

¥ Fena ıtlakı [fena tabir olunması], seyr-i ilallahı tamam ettikte nasib olur. 2/50.

¥ Fena, masivanın unutulmasıdır. Masivanın yok edilmesi değildir. Bu unutmak, dünya ve ahirete şamildir. 3/122.

¥ Fena, ecel-i müsemma gelmeden evvel, ölmekten ibarettir. 1/159.

¥ Tam fani olmak, (ene=ben) tabirinin doğuş noktası olan, yokluk hakikatinin anlaşılmasına bağlıdır. 3/78.

¥ Nefsin fenası, nefsin tamamen nefy edilmesidir. [Faaliyetlerinin tesirsiz hale getirilmesidir.] 3/59.

¥ Fenanın hakikati, isimlerin çokluğunu, sıfat, şuun ve itibaratı görüşten gizlemek, Allahü tealanın zatının birliğinden başkası düşünülmez. 2/35.

¥ Fena hasıl olmadıkça, Allahü tealanın zatı bilinemez. 1/311.

¥ Fena hasıl olmadıkça, Cenab-ı Kudse kavuşmak müyesser değildir. 1/31.

¥ Fena, vilayet yolunda lazımdır. Çare yoktur ve nübüvvet yolunun yaklaşma derecelerinde, eşyaya bağlılığın ortadan kalkması için, fena hiç lazım değildir. 1/313.

¥ Fena ve beka, ruh vasıflarındandır. Zahirin olgunluğu, batının hallerinden malumat verir. 3/52.

¥ Fena ve beka, salikin mebde-i teayyünü olan ism iledir. Zat-i teala ile değildir. 3/78.

¥ Kalbin fenasına kavuşmasına aldanmamalıdır, geri dönmek mümkündür. 1/116.

¥ Fenanın hasıl olmasında, varlığın yok olması lazım değildir. Çünkü, fena için, var olmak [vücudilik] yoktur ki, yokluğu tasavvur edilsin. Yokluk ile ilgili bir şey idi. Vehim ile kendini var saydı. Görülenin yok olması ile, sırf yokluk olur. 3/61.

¥ Fenanın mukaddemeleri [Fenanın başlangıcları] makamat-i aşere [10 makam]dir ki, tövbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, zikir, teveccüh, sabır, murakabe ve rızadır. Bunları ele geçirmek gerektir. Her ne kadar fena, Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ise de, bunlar çalışmakla kazanılır, [kesb edilir]. 1/38.

¥ Fena ve beka tabirleri, sonradan ihdas edilmiş olup, ilk defa kullanan Ebu Said-i Harraz’dır. 1/313.

¥ Fasık, mübtedi ve asinin [günahkar, bidat sahibi ve isyankarın] evine, yemeğine, ancak zaruret veya bir müslümanın işini görmek için gidilir. 5/106.

¥ Fail, ancak aziz ve celil olan zat-i vaciptir. Vücut ancak vasıtadır ve şarttır. 4/85.

¥ “Muhakkak ki, ben dünyayı harab etmek için [haramları ve mekruhları harab etmek için] gönderildim. Dünyayı mamur etmek için gönderilmedim.” Hadis-i şerif. 4/155.

¥ Firaset, salih kimseleri ayırabilmek ve tanıyabilmektir. 4/50.

¥ Farzların yerine getirilmesinde havas ve avam ve Enbiya ve Evliya müsavidir. 4/29.

¥ Farzları tamamlıyan edebler ve nafileler de, farzlardan sayılmışlardır. 4/24.

¥ Farzlar, yakınlık bahşeden [yaklaştıran] amellerin en sevgilisidir. “Hadis-i kudsi”. 5/140.

¥ Farz namazlardan sonra Muhammed Masum yetmiş kere estağfirullah, derdi. 5/80.

¥ Farzların yapılmasına mani olan nafileler ile meşgul olmak, malayaniye dahildir. 6/228.

¥ Faziletleri ve kerametleri olmayan, fakat Peygambere tabi olmakta ileri derecede olanın kıymeti, faydalı bir ilaç [iksir]dir. 4/10.

¥ Fazilet ve keramet sahibi olan, fakat Resule uymakta gevşek olanın sohbeti öldürücü zehrdir. 5/110.

¥ Fadl-ı külli sahibinin [tam üstünlük sahibinin], faziletlerin çeşitlerinin hepsi ile üstün olması icap etmez. 6/24.

¥ Fudayl bin İyad, ulema-i sofiyedendir. [Tasavvuf büyüklerindendir]. Bidat ehlini kötülemiştir. 4/29.

¥ Fakirler, zenginlerden, yarımgün [ahiret günü] evvel Cennete gireceklerdir. 4/11.

¥ Çok sabreden fakirler [derdliler], yarın kıyamet gününde Allahü tealanın dostlarıdır. “Hadis-i şerif.” 5/152.

¥ Fakirlik belasına düşen, insanlara ihtiyacını arz etmekle fakirlikten kurtulamaz. Cenab-ı Hakka yalvararak zenginliği yaklaştırır. “Hadis-i şerif.” 5/37.

¥ Belli bir fakirlik ve darlık, Allahü tealanın has kullarına, tarafından inayettir. 6/208.

¥ Fakirlikten kalpleri üzülmesin ve geçim sıkıntısından da muzdarip olmayalar. “Allahü teala, kim için isterse, onun rızkını genişletir ve takdir eder.” Hak celle ve alanın talibleri, Onun işlerinden şad olup ve lezzet duymaları gerektir. 4/42.

¥ Göklerin ve alemlerin, kaza ve kaderde alakaları yoktur. Hayır ve şerrin vasıtasız halıkı Hak tealadır. Ehl-i İslam [müslümanlar] akıl-ı faale inanmamışlardır. 6/87.

¥ Fena, varlığın, Allahü tealanın rızasında yok olmasından ibarettir. 6/73.

¥ Fena, kötü ahlaktan kurtulmak, beka, güzel ahlak ile vasıflanmaktır. 6/137.

¥ Kalbin fenası, kalbin masivaya olan ilim ve muhabbet bağlantısının kesilmesidir, kopmasıdır. 4/177.

¥ Kalbin fenasının tarifi. 6/169.

¥ Kalbin fenası, masiva ile ilgili olan ilim-i husulinin unutulması olup, tecelli-i ef’ale bağlıdır. 4/165.

¥ Nefsin fenası, salik, emanet olarak alınmış olan kemalatı asla [sahibine] verilmiş görmek ve bu kemalata ayna olan kendini yok bulmak ve hareketsiz ve hissiz bir cansız madde görmektir. 4/47.

¥ Fena, muhabbetin neticesidir. 5/153.

¥ Hakiki fena, kemalatın, Hak tealadan olduğunu bilip, kemalatı sahibine teslim edip, kendi yokluğu ile hakikatlenmektir ki, (Ben) tabirine kadir olamaz. [Ben diyemez.] 4/127.

¥ Fena demek, varlıklar kalmaz. Vacip, nasıl söylenmiş ise, öylece kalır. 4/104.

¥ Fena, kendini Mevla-yı tealanın aynı olarak tasavvur değil, belki kendini ortadan kaldırmaktır. 4/232.

¥ Fena ve beka, sahibinin vicdanına [ruhuna, kalbine] bağlıdır. Anlatmak ile olmaz [Doğru ifade edilemez]. 5/11.

¥ Fena, ayn-el-yakindir. [Görerek yakindir, inanmaktır]. Beka, hakk-el-yakindir [yaşayarak yakindir]. 5/52.

¥ Nefsin fenası, sıfatlarının tecellisinin neticesidir. 4/165.

¥ Nefsin fenasında salik, vücudu ve onun kemal sıfattan olan tabilerini, vacipi üstünlüklerin zılleri bulur. Ve bu kemalatı asla teslim edip, kendini ölü varlık görür. Salik kendini yok görüp, bağlı olan şeyleri de asldan bilmezse adem denir. 4/123.

¥ Nefsin fenası, on latifenin fenasını da ihtiva etmektedir. 4/133.

¥ Nefsin fenasının kemali, aslın sıfatına bağlandığı gibi [katıldığı gibi], yokluk dahi, mutlak yokluğa bağlanır [katılır]. 6/152.

¥ Latifelerin fenası, o latifenin kendi aslına kavuşmasına bağlıdır. 5/84.

¥ Ruhun fenası, sıfatların tecellisinin ortaya çıkmasının neticesidir. 6/4.

¥ Sırrın fenası, sıfat, şuunat ve itibaratın tecellisi neticesinde hasıl olur. 6/4.

¥ Hafinin fenası, tenzihi olan selbi sıfatların tecellisi neticesinde hasıl olur. 6/4.

¥ Nefsin fenası, eserin ve aynın zevaline bağlıdır. 5/91.

¥ Fena hasıl olmadıkça, beka bulunmaz. 6/244.

¥ Şeyhte fani olmak, üveysiden gayriye [vefat eden veliden istifade edenden başkasına] zaruridir ki, iradeyi pirin iradesine tabi kılmaktır. 4/50.

¥ Şeyhte fani olmak, hakiki fenanın başlangıcıdır. 5/153.

¥ Fena ve bekada muteber olan, devamlı olmaktır. 5/94.

¥ Fenadan maksat, imanın parlaması ve ahkam-ı İslamiyeye tam bağlanmaktır. 4/177.

¥ Kalbin fenası, hem cezbe, hem süluke tereddüb eder. [Hem süluk, hem cezbeye aittir]. Kalbin fenasına kavuşan, seyr-i ilallahı tamam edip, kendi aslına kavuşup ve değişik hareketten istikrarlı harekete [telvinden temkine] kavuşmak hasıl olduysa, ümittir ki, dönüşünden emin ola. 5/109.

¥ Fena ve beka, cezbe yönünden olup, süluk yapılmamış ise, tekrar beşeri varlığa dönebilir. 4/165.

¥ Fena ve beka, batın [ruh] hallerindendir. Beşeri ihtiyaçların görülmesine muhtacdır. Ondan kurtuluş mümkün değildir. 4/182.

¥ Fena ve beka, ruh vasflarındandır. Fakat, suri eşyanın ortadan kalkması, ruhun muamelelerine yardımcı olurlar. 4/83.

¥ Hakiki fena sahibi, şuur sahibidir, ayırt eder. Eşyanın hakikatini bilmiştir. Zira bu makamda fena ve beka birbirlerinden ayrılırlar. Ve ayn-i fenada baki ve ayn-i bekada fanidir. Zatının yokluk ve kemal sıfatların emanet olduğunu bilip, kendini sırf yokluğa ilhak eder [katar]. 6/181.

¥ Nefsin fenasına vasıl olmayan salike, gazap zamanında şeytan yol bulur. “Goncdüvani” 4/29.

¥ Fena makamında kalmak iyi değildir. Bekaya yükselmek lazımdır. 4/38.

¥ Fena, kendi başına olgunluk ise de, istenen maksattan değildir. Asıl maksata kavuşmak için vasıtadır. 4/156.

¥ Kalbin fani olması, vilayette bir basamaktır. 6/169.

¥ Fena her uzva ulaşmadıkça kemale ulaşılmaz. [Kemal bulmaz.] 6/67.

¥ Her mertebenin fena ve bekası, onun daha üstüne çıkmaya basamak olur. 4/182.

¥ Nefsin fenasına başlamak, küçük vilayettedir. Nefsin hakiki fenası, büyük vilayettedir. 5/97.

¥ Fena ve beka, her ne kadar vilayet-i sugrada [küçük vilayette] da teşekkül ederlerse de, fenanın hakikati, vilayet-i kübradadır [büyük vilayettedir]. 5/97.

¥ Adem-i has’ın adem-i mutlaka [hususi yokluğun mutlak yokluğa] katılması, bu vilayetin hususiyetlerindendir. 6/152.

¥ Nefsin fenasının kemalinden sonra bekadır. Ve vilayet-i kübranın muameleleri ileridedir. 4/88.

¥ Kalbin fenasından sonra, nefsin fenası, sonra nefsin itminanı, sonra, İslam-ı hakiki. 5/5.

¥ Fena ve beka ilahi sırlardandır. Ve zevk ve vicdan ile anlaşılır. İnsanlık [nefs] kayası [dağı] yerinde durdukça, hakiki fena görünmez. Ortaya çıkmaz. Kulluk vazifesi, kuldan hiçbir vakit sakıt olmaz. 6/143.

¥ Fena ve bekadan sonra, iş asla ve aslın aslına bağlanır. Ve cehl ve hayrete düşer. Bu cehl ve hayret, bilinen cehl ve hayret olmayıp, ilim ve marifet üzerine binlerce meziyeti vardır. [İlm ve marifetten binlerce defa üstün bir haldir.] 4/122.

¥ Fena ve beka şühudidir [görünüştedir]. Vücuti [varlıkta] değildir. 4/152.

¥ Fani olanın, fena halinde kendini mahv ve yok olmuş bulmasının sebebi budur ki, kötü sıfatların nefs latifesinde tam yerleşmesi vardır. Mesela, benlik ve emir dinlememek ve emredilenlere itaat etmemek ve cahil olduğunu bilmemek gibi ki, emanet olan üstünlüğü kendinden bilip, kendini kamil ve hayır olmak üzere bilir. Bu sıfatın yokluğu ile, nefsin yokluğu tasavvur edilebilir. 6/137.

¥ Salik fani olduğunu biliyorsa, ona fena derler. Bu ilim dahi yok olup, yokluğu ortaya çıkarsa, fenanın fenası derler. 6/73.

¥ Fena ve Beka; Resulullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem” iktisab olunmuş [alınmış olup], fakat, bu tabirleri Ebu Said-i Harraz açıklamıştır. 5/59.

¥ Bir fena ki, yokluk dahi, varlık gibi ondan ayrılıp, asla katıla. Zatın tecellisindendir. 6/30.

¥ Cihat için, “Allah yolunda bir saat beklemek, Hacer-i esved yanında Kadir Gecesi namaz kılarak ihya etmekten hayırlıdır.” Hadis-i şerif. 4/64.

Tavsiye Yazı –> Alimler ile Sohbet Adabı

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler