¥ Kabe kavseyn ev edna. 2/91. (2. cilt 91. mektup)
¥ Kadı İyad, (Şifa) sında, imam-ı Malikten naklen buyuruyor ki: Eshab-ı kirama ve Ali ve Muaviye veya Amr ibni As’a “radıyallahü teala anhüm ecmain” dalalet ve küfür üzere dil uzatan öldürülür. 1/251.
¥ Kabir, dünya ile ahiret arasında geçittir, yani vasıtadır. 3/16.
¥ Kabir azabı, ahiret azapları cinsindendir. Rüya elemleri, dünya azapları cinsindendir. 3/3.
¥ Kabir sıkması ve onda Münker-Nekirin suali haktır. 3/16.
¥ Kabir azabı, kafirlere ve ehl-i imanın bazı asilerine olacaktır. 1/266.
¥ Kabirde hasıl olan haller, ölüm zamanında hasıl olan hallerin üstündedir. 1/263.
¥ Kabir azabından ve sevabından halas imkansızdır. [Kabirde ya azap veya sevap vardır.] 2/58.
¥ Kabir azabı, bilhassa, bevlden sakınmayanlara [üzerine idrar sıçratanlara] ve söz taşıyanlaradır. 3/16.
¥ Kabir üzerine çiçek veya ağaç dikmelidir. Bunların tesbihlerinin sevabı meyyite vasıl olur. (İbni Abidin.)
¥ Kaderin manası, ortaya getirmek ve yaratmaktır. Yoktan yaratıcı ancak Allahü tealadır. 1/289.
¥ Kulun kudreti, fiillerin meydana gelmesinde tesir eder. 1/289.
¥ Kudret, işi yapabilecek gücü ve yapmayacak gücü vardır, manasınadır. 3/25.
¥ Aleme kadimdir [sonradan yaratılmamış] demek küfürdür. 3/56.
¥ Kuran-ı kerime mahluk diyen kafir olur. Kuran-ı kerimin harfleri ve kelimeleri, kelam-ı nefsinin delilleri olup, bir kısmı önce, sonra olması sebebi ile hadis ve mahluktur. Bu kelimelerin delalet ettiği manalar kadimdir, mahluk değildir. 3/119.
¥ Kuran-ı kerim 2 kısımdır. Muhkemat ve müteşabihattır. Muhkemat, İslam ilimlerinin ve ahkamın kaynağıdır. 2. kısmı, hakikat ve esrar [sırlar] ilminin hazinesidir ki [deposudur ki], tevilini ancak rasih alimler açıklar. Muhkemat, Kuran-ı kerimin kökleri ve meyvalarıdır, ama müteşabihat maksattır ve kitabın özüdür. 2/18.
¥ Kuran-ı kerim tilaveti, ibadetlerin üstünüdür. [Tilavet, insan okumasına denir. Teypten, hoparlörden çıkan sese, okumak değil zırlamak denir. “Elmalı tefsiri”] 3/99.
¥ Kur’an-ı kerimde, salih amellerden maksat, İslamın 5 rüknüdür. 1/304.
¥ Kuran-ı kerimden ahkam çıkarmak, evvela ibaret-i nas ve işaret-i nas ve delalet-i nas ve iktiza-i nas ile anlaşılır. Lügat ehlinden avam ve havas bu anlayışta beraberdirler. İkinci olarak, ictihad vasıtası iledir ki, müctehid olan alimlere mahsustur. Üçüncü olarak, insanın idrakten aciz olduğu manalardır ki, bunun bildirilmesi Cenab-ı Haktandır ve ancak Peygambere mahsustur ki, açıklanması sünnet iledir. 2/55. [Kıyamet Ahiret: 182.]
¥ Kuran-ı kerimin toplayıcısı Osman-ı Zinnureyn’dir. Belki Sıddık ve Faruk’tur “radıyallahü anhüm”. 2/23.
¥ Kuran-ı kerimin adem-i fehminden [anlaşılmamasından] hasıl olan icaz ve hidayet [derin mana], anlaşılandan hasıl olmaz. [Anlaşılmayan kısmın manası, daha çok olup, anlaşılanın azdır.] 3/28.
¥ Kuran-ı mecid, İslamiyetin ahkamının hepsini kendinde toplamıştır. Geçmiş dinlerin hepsini de kendinde toplamıştır. 2/55.
¥ Kuran-ı kerim, inzal olan bütün kitapların hepsinin aslı ve en şereflisidir. Zira merkez, dairenin çevresine göre en şerefli yeridir. 3/99.
¥ Kurb [yakınlık] ve vüsul [kavuşmak] ve emsali sözler, başka kelime bulunamadığı için söylenmiştir. Yoksa, o makamda, kurb ve vüsul, şühud [görmek] ve marifet [bilmek] ve cehl [cehalet] yoktur. 1/279.
¥ Kurb [yakınlık] ve bud [uzaklık] o makamda birbirinden başka değildir. 1/262.
¥ Bedenlerin yakınlığı, kalplerin yakınlığında çok tesirlidir. 1/207.
¥ Bedenlerin yakınlığı istenmelidir. Çünkü, nimetin tamamı bu yakınlığa bağlıdır. 1/222.
¥ Karanfil, tarçın ve sair şerbetlerin içilmesi yasak değildir. [Çay ve kahve de böyledir.] 1/191.
¥ Kusur ve noksanı itiraf etmek de bir devlettir. 3/16.
¥ Kaza 2 kısımdır: Kaza-i muallak, kaza-i mübremdir. Kaza-i muallak değişebilir. Kaza-i mübrem değişmez. 1/217.
¥ Kazaya razı olmak, isteğe mani olsa, dua ile emirolunmamak lazım gelirdi. 1/289.
¥ Kaza, insanın kudretini ve ihtiyarını yok etmez. Hak tealanın kaza ettiğini, kul ihtiyarı ile işler veya terk eder. 1/289.
¥ Kutb-ul-aktab, Kutub-ı medardır. 1/251.
¥ Kutuba, yardımcıları itibariyle Kutb-ul-aktab dahi derler. 1/256.
¥ Kutb-ı medar makamı, hilafet makamına münasib olan, kemalat-ı asliyenin [asıl olgunlukların] zılleridir. 1/260.
¥ Kutb-ı irşad makamı, imamet makamının kemalatı zılliyesidir. [Zılli kemalatıdır]. 1/260.
¥ Kutb-ı irşad, yukarı çekilerek son mertebeye kavuştuktan sonra, nefsi kulluk makamına iner. Ruhu da, Cenab-ı Hakka müteveccih olan bir müntehidir ki, fert-i kemalatı kendisinde toplamıştır. 1/285.
¥ Kutub, Muhammed-ül-meşrebdir. Zatın tecellisi Muhammediler içindir. 1/287.
¥ Kutub-ı ebdal, İsrafil aleyhisselamın ayağı altındadır. Muhammed aleyhisselamın ayağı altında değildir. 1/287.
¥ İnsanın latife-i kalbi, hakikat-i camiadır. Alem-i halk ile alem-i emrin kemalatını camidir. [İkisinin kemalatını kendisinde toplamıştır]. 2/21
¥ Kalp, vilayet lisanında, insanlığın hakikatlerini toplayıcıdır ki, alem-i emirdendir. Nübüvvet lisanında kalpden murad, et parçasından ibarettir ki, cesedin salih olması onun ıslahına bağlıdır. 2/21.
¥ Kamil müminin kalbi mekansızdır. Diğerlerinin kalbi mekansızlık zirvesinden inip, maddeye [niçin, ne kadara] bağlanmıştır. Mümkünat dairesine dahil olmuştur. 1/287.
¥ Kalp, ruh ile nefs arasında geçittir. 1/287.
¥ Kalp, alem-i halk ile, alem-i emir arasında geçittir. 3/44.
¥ Kalp, hallerin başlangıcında ve ortasında hislere tabidir. Bunlara sohbetten uzak kalmak caiz değildir. Fakat, sonda, kalbin hisse bağlılığı kalmayıp, histen uzak olmak, kalbin yakınlığına tesir etmez. 1/117.
¥ Kalbe gelen zulmeti [lekeleri] temizlemek için, tövbe ve istiğfar ve pişmanlık ve iltica etmelidir [sığınmalıdır] . En kolay şekilde mümkün olur. 1/171.
¥ Kalbin itminanı zikir iledir. İsbat ve delil ile değildir. 3/35.
¥ Kalbin akla ve nefse bir miktar bağlılığı muhakkaktır. 1/41.
¥ Kalbin, birden fazlaya muhabbeti olmaz. [Kalbin muhabbeti, muhakkak bir şeyedir]. Ve maddelerin çokluğu, mal, evlat, makam ve meth olunmak ve insanlar arasında makam sahibi olmak gibi muhabbetin çeşitleri ve miktarları, her ne kadar birden fazla şeye kalbin muhabbetini gösterse de, yine sevgisi birdir ki, o da nefsidir. Ve onlara olan muhabbeti nefsine olan muhabbetin parçalarıdır. Zira, adı geçen eşyayı kendi nefsi için ister. Nefsine olan muhabbeti yok olsa, onlara muhabbeti dahi yok olur. 1/24.
¥ Kalp 2 halden birisindedir. Ya, iman edilecek şeylere iman etmiş, bağlanmıştır. Veyahud, o iman edilecek şeyleri inkar etmektedir. İman edip bağlanmanın alameti, iman edilecek şeylere kalbin razı olmasıdır. Ve onun sebebiyle göğsün açılması ve ferahlamasıdır. Küfür ve inkarın alameti, tasdik edilecek şeyleri kalbin sevmemesi ve o sebepten göğsün daralmasıdır. 3/50.
¥ Kalpde hasıl olan mana ve diğer latifeler [lutfa uğraması] için, hayalde suret vardır. 3/118.
¥ Kalp göze tabidir. Gözü haramlara kapamayınca, dilin [gönülün] muhafazası zordur. Ve zira kalp gördüğü harama bağlı oldukça, fercin muhafazası zordur. Çünkü, fercin korunması için, gözü haramdan korumalıdır; kapamalıdır. 3/40.
¥ Kalbin selameti, masivayı unutmaya bağlıdır. Öyle ki, bin sene ömrü olsa, eşya asla hatırına gelmiye. Bu devlete kalbin fani olması derler. Ve bu yolda, ilk adımdır. 1/278.
¥ Kamil müminin kalbi yani arife olan zuhur [arifte görünenler] Arşın nurlarından alınmıştır. Ve zıllıdir. 3/10.
¥ Kalpde görünenler, Arşın dalgalarıdır, Arştan aks ederler. Arşın hakikati değildir. 1/95.
¥ Kalp ve Arş, gerçi alem-i halkta görülmektedir. Ama alem-i emirdendirler. 1/34.
¥ Kalbin tasdik ve yakini hasıl olduktan sonra, zuhur eden küfür ve inkara kaynak, nefs-i emmarenin red sıfatıdır ki, makam sevgisi ve hüküm etmek cibilliyetinden ileri gelir. Ve başkasına tabi olmak ve taklit etmeyi kabul etmeme tabiatında [yaratılışında]dır. İsteği budur ki, herkes kendini tasdik etsin, bağlansın. Ve kendi başkasına tabi ve teslim ve taklit ile bağlanmasın. [Nefs böyle ister]. 3/50.
¥ Kalplerin bu dünyada Hak tealadan nasibi ikandan gayri değildir. [Yakini bir imandan gayri değildir]. Onu rüyet ve müşahede zannederler. 3/89.
¥ Kalp salih ise, beden dahi salih olur. Kalp fasid ise, beden dahi fasittir. 2/21.
¥ Kalp carullahtır [Kalpde Allahü teala tecelli etmektedir]. Mukaddes Cenabına kalp gibi yakın bir şey yoktur. Kalbin incitilmesinden kaçınmak lazımdır. Mümin kalbi olsun. Asi kalbi olsun. Zira komşu eziyetten korunmalıdır. Allahü sübhanehunun zaten incinmesine sebep olan küfürden sonra, kalbi incitmek gibi bir eziyet yoktur. Halkın cümlesi [insanların hepsi] Allahü tealanın köleleridir. Bir şahsın kölesine hainlik yapmak ve darb etmek, efendisini incitir. Muhakkak şimdi, mutlak malik olan Allahü tealanın büyüklüğü düşünüldükte, onun mahlukunda tasarruf eylemek, ancak emrettiği kadar mümkündür. 3/44.
¥ Kalp-i hakayık muhaldir. [Bir şeyin özünü değiştirmek mümkün değildir. Mesela bakırı altın, cevizi armut yapmak mümkün değildir.]
¥ Ay, ışığını güneş ışığından alıyor. 3/117.
¥ Kamis, ayaklara kadar, dır’, göğse kadar açılan gömlektir. 1/313.
¥ Kul hakkı, ne kadar az olsa da, Cennete girmeye manidir. 2/87.
¥ Kavme ve celsede tumaninet edeler ki, farz veya vaciptir. 2/69.
¥ Gazap kuvveti, şehvet kuvveti, hırs, hased, alçaklık ve bil-cümle kalıbın parçaları olan dört unsurun muhtelif tabiatlarıdır. 2/50.
¥ Kıyas ve ictihad bidat değildir. Zira, kıyas ve ictihad, nasların manasını açıklar. Bundan başka bir şey ortaya koymaz. 1/186.
¥ Küçük kıyamet ölümdür. 1/276.
¥ Kıyamet gününde, gökler ve yıldızlar ve yer ve dağlar ve denizler ve hayvan ve bitki ve madenler, hepsi yok olurlar. Bu yok olma birinci nefhada olacaktır. 3/56.
¥ Kıyamet günü müyesser olan haller, kabirdeki hallerin üstündedir. 1/263.
¥ Kıyamet, insanların şerlileri üzerine kopsa gerektir. 2/23.
¥ Kıyamette ahkam-ı İslamiyeden sual olunur. Tasavvuftan olunmaz. 1/48.
¥ Kıyamet alametlerinin sonuncusu ateştir ki, Adenden çıksa gerektir. 2/67.
¥ Kıyamette hesap, önce namazdandır. Namaz dürüst ise, diğer hesaplar kolay geçer. 2/67.
¥ Kıyamet yakındır. Zulmetlerin toplanma zamanıdır. Hayırlı olmak ve nurlu olmak nerededir. 3/105.
¥ Kainatta görülen Cemal değil, Celaldir. 2/24.
¥ Kar budur, bunun gayrisi hiçtir. 1/271.
¥ Kafirlerin adetlerini yapan ve merasimlerine hürmet eden bir kimsede, o esnada zerre kadar dahi iman var ise, Cehenneme gider. Ama o zerre iman bereketi ile, ebedi azaptan kurtulur. 2/37.
¥ Kafirlerin belli günlerinde, küfür ehlinin adetlerini yapmak ve ehl-i küfrün hediyelerine benzer hediyeleri kızlarının ve oğullarının evlerine göndermek ve kaplarını kafirler gibi o zamanlarda boyamak şirk ve küfürdür. 3/40.
¥ Kafirlerin, kendilerinin değer verdikleri günleri tazim ve o günlerde yahudilerin belli adetlerini yapmak, şirki gerektirir ve küfrü icap ettirir. 3/40.
¥ Kafirlerin perişan sözlerinden üzülmiyeler. “Herkes, kendine uygun işi yapar.” [Ayet-i kerime meali]. İyi ve kötü sözlerine karşılık vermemelidir. 1/204.
¥ Kafirlerle karışmaktan kurtulmaya çare yoktur. Bu karışma sebebiyle, ehl-i İslamı necis bilmiyeler. 3/21.
¥ Kafirlerle karışmak, görüşmek, zaruret miktarı olmalıdır. 1/265.
¥ Kafirlerin yiyecek ve içeceklerinin haram olmasına hüküm verenler, kendilerini onu işlemekten korumaları imkansızdır. 3/21.
¥ Kafirler, yalnız dar-ül-harpte sakin olanlar değildir. 2/36.
¥ Kafirlere Hak tealanın düşmanlığı, zatidir. Nefsin arzuları ve diğer kötü amellerden hasıl olan kötülüğü ise, sıfatları sevmez. Bunlara düşmanlık sıfata aittir. Rahmet sıfatı, zatın düşmanlığını ortadan kaldırmaz. 1/266.
¥ Kafirlere, İslamiyetin ahkamını tatbik etmek, kaf dağı kadar ağır gelir. 2/95.
¥ Mahrum ve fakir kafirin sebebi şudur ki, kafir Hüdanın düşmanıdır. Ve daimi azaba müstehaktır. Ve dünyada azabın kaldırılması ihsan ve nimet-i ilahidir. Kafirlerin bazısına, hem azabını kaldırarak, hem de lezzet bahş ederek, bazısının yalnız azabını kaldırarak dünyada fırsat verirler. 2/99.
¥ Kafirlerin bazısının hakikatinde sevgi olduğu için, cezbe görülür ise de, İslamiyete uymadıklarından, ebedi hüsrana düşeceklerdir. 1/117.
¥ Tarikati inkar eden dahi, Allahü tealayı bir bilip, masivayı yok ve fani kılmıştır. Böylece ariftir, fakat tam arif değildir. 3/90.
¥ Kibir, alçak sıfatların en kötüsüdür. 2/50.
¥ Büyük günah işlemek küfür değildir, fısktır. 3/16.
¥ Büyük günah işleyen imandan çıkmaz. İmam-ı Azamdan sual olunan kıssa. 2/67.
¥ Büyük günahların ısrarı, insanı küfre götürür. 3/16.
¥ Büyük günah sahibi, Allahü tealanın iradesine kalmıştır. İsterse, affeder. Dilerse, azap eder. 3/16.
¥ Büyük günah sahibinin azapta ebedi kalması, harama helal demesinden dolayıdır [inkar etmesidir]. 1/266.
¥ Kitabullahtan sonra, kitapların en sağlamı Buhari-yi şeriftir. 2/36.
¥ “Kitab-ı fıkarat” Hace-i ahrarındır. 1/290.
¥ Yalan ve iftira, bütün dinlerde haramdır. Ve bu haramları işleyenlere azaplar bildirilmiştir. 3/33.
¥ Keramet haktır. 1/266.
¥ Keramet ile istidrac arasındaki fark. 1/107.
¥ Kerametin çokluğu iki şey üzeredir. Yükselirken çok yükselip, inerken az inmektir. [Urucun çok olması, nüzulün az olması.] 1/216.
¥ Keramet, yakini kuvvetlendirmek içindir. Yakin verilmiş [ihsan edilmiş] olan için keramete hacet yoktur. 2/92.
¥ Kürsü-i ilahi, alem-i emirden değildir. Zira arştadır. Göklerden de değildir. 2/76.
¥ Kerimlerin keremine bahane [ufak bir sebep] kafidir. 2/90.
¥ Kesb olunan amellere, azaların şahitliği haktır. 2/67.
¥ Keşfte hata vardır. 1/272.
¥ Keşf ve ilham, başkasına hüccet değildir. Ama müctehidin kavli, başkasına hüccettir. 1/31.
¥ Kabe, zuhurların ve Arşa olan tecellilerin üstüdür. 2/72.
¥ Kabe, duvar, direk ve taştan ibaret değildir. Bunlar olmasa, yine Kabedir. Ve kendisine doğru secde edilen yerdir. 3/99.
¥ Kabe, sureta dünyadandır. Hakikadde ahirettendir. 1/263.
¥ Kabe, Ravda-i mütahharadan efdaldir. 2/72.
¥ Kabenin hakikati, teayyün mertebelerinin üstünde olup, sırf nurdur. 3/99.
¥ Kabenin hakikati. 1/263.
¥ Kafirleri aziz tutan, müslümanları tahkir etmiş olur. 1/193. [Müjdeci Mektuplar: 246.]
¥ Küffarı [kafirleri] aziz tutmak, meclislerine hürmet ve sohbetlerine devam etmek ile olur. 1/163.
¥ Kafirlerden şeyler sual edip, hükümlerinin icabıyla amel eylemek, o düşmanları son derece yükseltmektir. 1/163.
¥ Kafirlerin kötülenmesinde yazılmış şiirleri okumak caizdir. 1/139.
¥ Kafirlere ahirette asla merhamet yoktur. 2/220.
¥ Kafirlerin dünyada merhamete kavuşmaları, görünüş itibariyledir. Hakikatte hiledir, istidracdır. 1/266.
¥ Kafirlere dünyada hasıl olan nimetler, onların harab olmaları için, istidrac yolu ile, nimet şeklinde gösterilmişlerdir. Ta ki, yüz çevirme ve dalalette gark olmaları içindir. 2/99.
¥ Kafirlerin duaları batıldır. Kabul edilmez. Kabul olma ihtimali yoktur. 1/163.
¥ Kafirlerin cezbeden nasibi olduğu. 3/117.
¥ Kafirlere nefslerinin parlaması vaktinde, gaybi işlerin meydana gelmesi istidracdır. 1/266.
¥ Kafirlerin teayünlerinin başlangıcı mudıl ismine tealluk eder [bağlanır]. 3/113.
¥ Dedi-koduya kıymet verilirse, söz taşıyanlardan kurtulmak mümkün değildir. Ve ihlasa kavuşmak da, mümkün olmaz. 1/229.
¥ Küfür, nefs-i emmare arzularından kaynakilanır. 1/266.
¥ Muvakkat [geçici] bir küfür için, ebedi azapla cezalandıracağının sebebini [hikmetini] Allahü teala bilir. Yaratılmışların ilmi buna yetişmez. 1/214.
¥ Küfürden başka günahlar için, ebedi azap bildiren ayet-i kerimeler; o günahı işlemekte, hiçbir sakınca görmemek ve İslamiyetin emir ve yasaklarını aşağı görmek gibi küfür şaibesinden [bulaşmasından] dolayıdır. 1/266.
¥ Küfür, her tarafı kaplamadıkça ve açıktan yapılmadıkça Mehdi “aleyhirrahme” gelmez. 2/68.
¥ Küfür ve İslamın ahkamının ikisini de beraber yapan müşriktir. Küfürden uzak durmak, İslamın şartıdır. 3/40.
¥ Küfrün her çeşitine tutulmuş olan muayen bir şahsa, İslam ihtimali var ise, Cehennemlik demeyip, lanet etmemelidir. 2/36.
¥ Küfrü 99 vechi ile zahir [açık] ve bir vech ile İslam olan kimseyi, küfür ile hüküm eylememeli. [Bir işinden veya bir sözünden yüz mana anlaşılsa, 99’u küfrünü, biri imanını gösterse, imanlı olduğunu anlamalı]. 3/37.
¥ Küfür, dinleri inkardır. Şirk, bir küfürdür ki, mutlak küfürden daha ileridir. 3/3.
¥ Küfür, zaruri olan dini vecibeleri ve meşhur olan İslam dininin ahkamını inkar ve dinden olduğu zaruri olarak bilinen nesneyi kabul etmemektir. 3/37.
¥ Tarikat küfrü, hakiki sevgilinin muhabbetinin galebesinden doğduğu için, makbuldür. 2/95.
¥ Tarikat küfrü sekr, İslam-ı hakiki sahvdır. 3/45.
¥ Hakiki küfür, Halık ile mahlukun başkalığını görmemektir. 1/245.
¥ Bir kelam ki, onda sıra ola. Öncelik ve sonralık ola. Bunlar, sonradan olma alametlerdir. Hak tealadan sadır olmaz. Musa ve Cebrail aleyhimesselamın işittikleri kelam-ı ilahidir. Ama, o kelamların Hak sübhanehuya nisbeti, mahlukun Halıka nisbeti gibi idi. Kelamın söyleyene nisbeti gibi değil idi. 1/272.
¥ Kelam-ı ilahi tevil olunur. Kelam-ı ilahinin tefsiri nakil ve işitmekle şartlıdır [olur]. 1/234.
¥ Kelam-ı lafzi, kelam-ı nefsi gibi, Hak kelamıdır. Bunu inkar eden de kafir olur. 2/67.
¥ Kelam-ı ilahi, bazı büyükler için, tabi olmak ve varis olma yolu ile meydana gelir ki, bu kelam ilhamın ruha bağlantılı olması ve melek ile olan kelamın gayrıdır. 3/119.
¥ Kulun kelamını, Allahü teala, harf ve kelimelerin önceliği ve sonralığı ve vasıtası olmaksızın işitir. 3/119.
¥ Gülistan ve Bostan gibi kitapların öğrenilmesi ve öğretilmesi, kelam ilmi akidelerini [imanı] ve fıkıh ahkamını öğretmeye göre lüzumsuzdur. 3/16.
¥ “2 kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terazide çok ağır gelirler. Allahü teala, bu iki kelimeyi çok sever. Sübhanallahi ve bi hamdihi, sübhanallahil’azim.” Hadis-i şerif. 1/308.
¥ Kelime-i temcid, “La havle vela kuvvete illa billah” ile elem ve kötü şeyleri def’ eyliyeler. 2/32.
¥ Kelime-i temcid okumak, cin şerrinden muhafaza eder. 1/174.
¥ Kelime-i tenzihi, “Sübhanallahi ve bi hamdihi”yi her gün 100 defa okumalı. “Hadis-i şerif.” 3/16.
¥ Kelime-i tevhid, Allahü tealanın gazabını söndürür. 2/37.
¥ Kelime-i tevhidi tasdik edip, zerre iman hasıl eden kimse küfür adetlerine ve şirk pisliklerine bağlanmış olsa dahi, ümmittir ki, ebedi Cehennemden kurtulur. 2/37.
¥ Tevhit kelimesinden murad, batıl ilahlara ibadeti yok etmek ve Hak sübhanehunun mabudiyetini ispattır. [İbadet edilecek yalnız O vardır.] 1/63.
¥ Kelime-i tevhit, terazinin bir kefesine, gökler ve yer diğer kefesine konsa, bu kelimenin kefesi, diğer kefeden ağır olur. “Hadis-i şerif.” 2/9, 2/37
¥ Kelime-i tevhid, tarikat ve hakikat ve İslamiyeti ihtiva etmektedir. 2/46.
¥ Kelime-i tevhidde, “La ilahe”nin manası, Hak üzere başka mabud yok demektir. 2/8.
¥ Kelime-i tevhidin manası, tarikatta, sona kavuşmuş olanlara göre, Allahtan başka mabud yoktur ki, İslamiyet dahi böyledir. Başka mevcut yoktur, başka maksud yoktur demek, başlangıcta ve yolda [ortada] olanlara göredir. 3/76.
¥ Kelime-i şahadeti, sadece söylemek kifayet etmez. Bunu münafıklar da ağızlarına alırlar [söylerler]. Emirlere uymak lazımdır. 3/16.
¥ Bazı oruç tutanlar vardır ki, onun oruçtan eline geçen, açlık ve susuzluktur. “Hadis-i şerif.” 2/53.
¥ Bizim aklımızın ölçüsüne göre, bilinen kemalat, noksanlığın kendisidir. 2/8.
¥ Zahiri kemalat ile batıni kemalatı bir arada bulunduran kimse kibrit-i ahmerdir. [Bulunmaz bir hazinedir.] Yani aziz ve nadirdir. 2/57.
¥ Vilayet olgunluklarında, nefs mutmainne iken, bedenin maddeleri, serkeşlik ve isyandan uzak [kurtulmuş] değildir. Nübüvvet kemalatında, bedenin maddeleri de, aşırılıktan kurtulmuşlardır. 2/50.
¥ Vilayet kemalatı, salik yükselirken, birbirinden ayırt edilip, bir asıldan diğer asla, ilerlemektir. Nübüvvet kemalatı başlayınca, muamele-i icmal ve besatat-i sırfa [işin özüne ve basitliğe] vasıl olur. 2/99.
¥ Vilayet kemalatını ikmal edenlerin [tamamlıyanların] bazısını, hilafet makamı ile şereflendirirler. 1/256.
¥ Kemalat-ı vilayet, kemalat-ı nübüvvetin [vilayet üstünlükleri, nübüvvet üstünlüklerinin] sureti olup, farkı bedendendir. 2/71.
¥ Nübüvvet kemalatına kavuşturan yollar ikidir: Birisi vilayetin, geniş bir şekilde kemalatını kat’ederek, tecellilerin ele geçmesinden sonradır. Diğeri, vilayet kemalatı arada olmaksızın kavuşulup, Peygamberlere ve tabilerine mahsustur. 1/301.
¥ Nübüvvet kemalatını tamam eyleyenlerden bazısını imamet makamı ile şereflendirirler. 1/260.
¥ Nübüvvet kemalatı, afak ve enfüsün ötesindedir. 2/42.
¥ Nübüvvet kemalatında yükselirken, batın Hak sübhanehuya karşı olup, zahir halk tarafınadır. İniş vaktinde halka karşı olur. Ve tamamen, insanları Hak celle ve alaya davet buyurur. 2/46.
¥ Kemalat-ı zatiye, zat-i teala mertebesinde, zatın kendisidir. Mesela, ilim sıfatı o derecede zatın aynıdır. Aynı şekilde, diğer sıfatlar da böyledir. Ve zat-i teala tamamiyle ilmdir. Tamamiyle kudrettir. Ve ilahir… olup, zat-i tealanın bir kısmı ilim ve bazı diğeri kudret ve… ilahir değildir. Parçalanma [cüz’lere bölünme] mümkün değildir. 3/25.
¥ Kemalat-ı zatiye, ilim mertebesinde, açıklanmış ve ayırt edilmiştir. Ve ikinci mertebede, zılli varlık peyda eyleyip, sıfat diye isimlendirilmiştir. 2/1.
¥ Çöpçü, attarın kokularından nahoş olur [hoşuna gitmez]. 3/97.
¥ Günaha ikrar edip, ona kanaat eyleyen münafıktır. [Günahını anlatır, tövbe etmez]. İmanın sureti, ondan azabı kaldırmaz. 2/69.
¥ Günahlar eğer, zina, alkollü içki içmek, müzik ve eğlence ve yabancı kadınlara bakmak ve abdestsiz Kuran-ı kerimi tutmak ve bidat itikat gibi, Allahü tealanın hakkı olup, kulun hakkına, hukukuna ait olmazsa, onların tövbesi, pişmanlık, istiğfar ve özür dilemek iledir. Ama, farzların terkinde, kazası lazımdır. Kulların hukukunun tövbesinde, hukuku sahibine veya varislerine geri vermeli, helalleşmeli, varisi olmazsa, fukaraya, sahibinin veya mazlumun niyetine vermeli, sevabını ona bağışlamalıdır. 2/66.
¥ Günahların başı, dünya sevgisidir. 1/110.
¥ Küçük günahta ısrar, büyük günaha yol açar. Büyük günahta ısrar, küfre götürür. 2/53.
¥ Kenz-i farisi risalesi, farisi bir fıkıh kitabıdır. 1/29.
¥ Sabit yıldızların hareketi, doğudan batıya doğrudur. 2/68.
¥ Gecenin yarısını uyku için, ikinci yarısını ibadet ve taat için ayırıp, tahsis edeler. Eğer böyle bir gayrete kudreti yoksa, gecenin üçte birinde uyanık bulunalar ki, yarıdan sonra, altıda birine kadardır. 3/101.
¥ Kabrin nimetlerine ve azaplarına iman ettik. Ve nasıl olduğunu düşünmeyiz ki, onu bilmekle vazifeli değiliz. 4/182.
¥ Kabir, ahiret hayatının evvelidir. Ahirete aid işlerin başlangıcı kabirdendir. 4/24.
¥ Kabirde, Cuma gecelerinde ve günlerinde ve Ramazan ayında, kafirlerden azap kaldırılır. 6/207.
¥ “Kabirden maymun ve hınzır [domuz] suretinde kalkacaklar, günahlara müdahene edip, mani olmaya güçleri yeter iken, mani olmayanlardır.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Kabirde ruhun alakası ve bağlanması vardır. Beden his eder. Lakin bu bağlanması hareket olacak kadar değildir. 6/217.
¥ Kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçedir, hadisinin izahı. 4/70.
¥ Kabz [sıkıntı] zuhur ederse, üzülmiyeler ki, saliklere süluk esnasında zuhur eder ve terakkilerine sebep olur. Kabz [sıkıntı] ve bastın [açılma] ikisi de ahvale, hallere dahildir. Güya bu yolun esaslarındandır. Kabız ve basıt [sıkıştırıcı ve açıcı, neş’e verici] Allahü tealanın isimlerindendir. Salike bazan bir ism tecelli eder [bir isme kavuşur], bazan da diğer bir ism tezahür eder. Lakin kabz ve bast [sıkıntı ve açılma] işi, telvin [hallerin değişmesi] zamanındadır. Muamele [iş] temkine ulaşınca, latifeler dahi, telvinden, [hallerin değişmesinden] kurtulup, kabz ve basttan uzaklaşır, halin devamlılığı ile sıfatlanır. 6/121.
¥ Değişik cihetlere dönmek, kendini dağınıklığa atmaktır. 4/154.
¥ Kader, Hak tealanın, kendi ihtiyarımla değişik zamanlarda şöyle-böyle yapsam gerektir demesi olup, cebr yoktur ve Hak tealaya zaman cari değildir. Takdir ve halk bir anda caridir [cereyan etmiştir]. 4/11.
¥ Kader, Hak tealanın ezelde, kul, kendi ihtiyarı ile şu fiili işlese gerektir diye ilim-i ilahinin bağlanmasıdır, alakasıdır. 5/137.
¥ Kuran-ı kerim, Allahü tealadan gayri bütün eşyadan efdaldir. 5/134.
¥ “Namazdaki Kuran, namaz dışında okunandan hayırlıdır.” Hadis-i şerif. 6/93.
¥ Kuran-ı kerim tilaveti ile yükselmek, kökten yukarı doğru çıkmak olup, yükselmesi bilinmeyen salik içindir. “Kur’an ehli, Allahın dostlarıdır” hadis-i şerifinde, Kur’an ehlinden murad, bu cemaat olmak mümkündür ki, İslamiyetin ahkamını tatbik edip, fena ve bekanın hakikatine mazhar olmuşlardır. Bu hale kavuşmadan evvel vaki olan okumak, ebrarın ibadetine dahildir. Ve o makamda iken olan kelime-i tayyibenin tekrarı, faydalı ve yükselme sağlar. Çünkü, bu mübarek kelimenin bereketi ile batın [kalbin ve ruhun] temizlenmesi ele geçer. Ve okumaya kabiliyet kazanmış oldukta, “Yalnız temiz olanlar el sürsün” meal-i şerifi bu manaya işarettir. 5/67.
¥ Kuran-ı kerimi okuyan [bedenen ve ruhen] Evliyaullahtır. Onlara düşmanlık eden, Allahü tealanın düşmanıdır. “Hadis-i şerif”. 5/130.
¥ Kuran-ı kerimi hıfz ve takrir [okuyup, ezberlemek] ve hadis [hadis kitapları] tahriri kaydında olmayan kimse, manen uyulmaya layık değildir. 5/110.
¥ Kıyametin yaklaşması ve zulmetin birikmesi [çoğalması] sebebi ile, günden güne bu büyüklerin yolu [bu yüksek yol] örtülmektedir. Ve onun nurları gizlenmektedir. Ve tamamen bir köşede inzivaya çekilmekten başka ilacı yoktur. Lakin o dahi, kendi irademde değildir. 4/157.
¥ Nübüvvet yakınlığı, alem-i halk ile alakalıdır. Ve vilayet yakınlığı alem-i emir ile alakalıdır. 4/109.
¥ Kurb [yakınlık] ve visal [kavuşma] lezzeti, Naim-i Cennet lezzetlerinden daha fazla olduğu gibi, bud [uzaklık] ve hırman [mahrumluk] azabı, Cehennem azabından daha çoktur. 4/102.
¥ Kurb, budun [yakınlık uzaklığın] karşılığıdır. Uzaklık yok olunca, yakınlık ele geçer. Lakin, yakınlık ve uzaklık kıyas edilen şeylerdendir. Bir şey bir şeye kıyasla yakın, diğer şeye kıyasla uzaktır. Yaklaşmanın kemali kavuşmadadır. En yakınlık mertebesi, kavuşmaktan da daha yakındır. 6/137.
¥ Nafilelerden meydana gelen yakınlık oldur ki, kul fail ola. Ve Hak celle ve alanın filine alet ola. Farzlardan meydana gelen yakınlık, sırf Allahü tealanın emrine uymak olduğu için, kulun varlığı arada değildir. Hak teala fail olup, kul ona alet olur. 6/137.
¥ Kazaya rıza lazımdır. 4/48.
¥ Kaza ve kader meselesi ilahi sırlardandır. Bu babda, men’ eden hadis-i şerifler çoktur. Ondan bahs etmek yasaktır. Bu babda, Ehl-i sünnete uygun dürüst itikat etmelidir. 5/137.
¥ Kaza-i ezeli, iradeyi ortadan kaldırmış olsa, Hak teala günlük hadiselerin yaratılmasında muhtar olmaması lazım gelir. 5/83.
¥ Kaza-i muallak iki kısımdır. Birinin bağlı olduğu sebepler levh-i mahfuzda gösterilmiştir. İkincisinin sebeplerini ancak Allahü teala bilir. [Allahü teala indindedir]. 6/206.
¥ Kaza makamının uhtesinden gelmek, ziyade müşkildir. [Kazayı anlamak çok zordur.] 4/135.
¥ Kaza namazları hakkında. 5/63. ¥ Kutub-ı irşad ve medar ve bunların emsali olan lafızlar, İslamiyetin zahirini okuyanlarda varid olmadı. [Onlar böyle şeyler söylemediler]. Sofiye-i kiramın istilahlarından ve keşflerindendir. 5/76.
¥ Kutub-ı irşad ve gavs ve Kutub-ı medar ki, her vakitte mevcutturlar. Kutubluk ve bazı makamlar kendi zamanlarına mahsustur. 6/24.
¥ Kutub-ı medara inziva [gizlenmek] lazımdır. Resulullah zamanında Kutub-ı medar var idi. 6/105.
¥ Kutub-ı irşad, kayum-i alem olan zattır. Herkese rüşt ve iman onun vasıtası ile gelir. 6/140.
¥ Kul euzü birabbinnas sure-i şerifesinin tefsiri. 4/79.
¥ “Ya Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ol hicreti terk edenlere de ki, eğer sizin babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşıretiniz ve kesb olunmuş mallarınız ve kesadından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşnud olduğunuz meskenleriniz, Allahü tealadan ve Resulünden ve Onun yoluna cihatdan sizlere muhabbetli ise, imdi Allahü tealanın acele [hemen] ve sonra gelecek ukubat [büyük azap] emrine hazır ve muntazır olun. Allahü teala itaatten huruc eden kavme tevfik ve hidayet vermez.” [Tevbe Suresi 25. Ayet-i kerime meali] 6/92.
¥ Kalbin tasdiki ile hasıl olan imana [İslama] mecazi müslümanlık denir. Nefsin iman etmesine [bağlanmasına] hakiki müslümanlık derler. 4/64.
¥ Kalp evvela, nefsin saltanatında ve onun idaresindedir. Hak tealanın inayeti ile, nefsin hakimiyetinden kurtula. Asıl haline dönüp, insanın kemali [olgunluğu] olan yakınlık ve marifete kavuşur. 6/175.
¥ Kalbin aydınlanması, nurlanması, zikrin devamına ve murakabeye ve kulluk vazifelerinin edasına ve farz, vacip ve sünneti eda ile, haram ve mekruhlardan kaçınmaya bağlıdır. 6/51.
¥ Kalbin parlaması, ahkam-ı İslamiyeye uyması [hallenmesi] ve Peygamberimizin sünneti ile ziynetlenmesi ve Allahü tealanın razı olmadığı bidatlerden ve nefsin şehvet ve zevklerine dalmaktan kaçınmaya bağlıdır. Ve zikrin ve şeyhe muhabbetin kalbe devamlı yerleşmesine bağlıdır. 6/13.
¥ Kalpden hataralar def’ olunca [atılınca] beyne ulaşır. 4/55.
¥ Kalbin, işsiz ve muattal olması yoktur. [Kalp devamlı çalışır.] Masiva veya zat-i ilahi ile meşgul olacaktır. 5/113.
¥ Kalbin masivadan tam kesilmesinin hasıl olmasını ve bağlantılardan kurtulmasını [insan] idrak eder ve bilir. 6/96.
¥ Kalbin masivadan kesilmesi, her ne kadar fazla ise nimettir. Lakin şu şart ile ki, farzlara ve vaciplere bir halel gelmiye ve yoksa tehlikedir, tehlikedir. 6/129.
¥ Kalbin gaflet ve hatırası [dünyaya bağlılığı], zatı ile ilgili derin bir hastalığıdır. Gaflet ve hayaldeki hatıralar, kalbin huzuru mevcut iken, geçici ve dış hastalığıdır. [Kalp huzura kavuştuktan sonra, hayalde meydana gelen hatıralar ve gaflet, geçici ve dış hastalığıdır.] Zira kalpden hatıra çıktıktan sonra, hatıranın geleceği yer hayaldir. 5/9.
¥ Kalp, isteklerini ele geçirememekten ne kadar kırılırsa, o kadar Allahü tealanın [kibriyanın] nurlarının görünmesine kabiliyet kazanır. 4/32.
¥ Kalp, düşmandan kurtulunca, dostu taleb eylemeye ihtiyaç yoktur. [Dostun muhabbeti, kendiliğinden kalbe gelir.] 6/217.
¥ Bir kalpde, Hak celle ve alanın muhabbeti, hakkın gayri ile bir arada olmaz. [Haktan gayrilerin sevgisi ile bir arada bulunmaz.] 4/47.
¥ Kalp, Mevlanın nazargahıdır. Kalbin nurlanmasına çok çalışalar. 6/51.
¥ Kalp, hakikatlerin mahallidir. 4/230.
¥ Kıllet-i taam makbul değildir. 4/145, 5/51
¥ Gençlik kuvvetini taata sarf etmeli ve geceleri ihya etmeyi ganimet sayalar. Ve karanlık geceleri, zikir, fikir ve ağlama, sızlama ve kabir ve kıyametin düşüncesi ile nurlandıralar. 4/98.
¥ Kul hakkı bulunan mevtanın ruhu, göklerin üstüne yükselemez. 4/19.
¥ Gül bahçemi gör de, baharımı anla. 5/5.
¥ Kıyamet günü, kafirlere ellibin senelik zaman, müminlere kolay olup, emredilen namaz miktarı zamandır. 6/15.
¥ Kayyum-i alem olan arif, bir asırda çok olmaz. [Birden fazla olmaz.] Belki uzun asırlardan sonra zuhur buyurur. 6/140.
¥ Kayyumiyet tabirini, imam-ı Rabbaniden evvel hiçbir insan söylemedi. 5/76.
¥ Kayyum, Hak tealanın bu alemde halife ve vekilidir. Aktab ve ebdal onun gölgesindedir. Ve ayakta durmaları [varlıkta durmaları] onunladır. 6/29.
¥ Kafirlerden uzaklaşmak en büyük ibadettir. 4/29.
¥ Kafirlerle tanışıklık ve ahbablık eylemek, İslam dairesinden çıkmaktır. 6/55.
¥ Kafirlerle ahbablık ve yakınlık üç türlüdür. Birincisi, kafirlerin küfrüne razı ve onun için yaklaşmaktır ki küfürdür. İkincisi, zahir itibariyle [görünüşte] iyi geçinmektir, yasak değildir. Üçüncüsü, dinlerini batıl bilip, akrabalık veya sevgi neticesi meyl ve yardımdır ki, küfür değildir, fakat yasaktır. 6/55.
¥ Kafirlerle, isterse az olsun, cihat eylemeyen mümin değildir. 4/29.
¥ Kafirler ile cihat ve onlara sert davranmak dinin zaruri emirlerindendir. 4/73.
¥ “Kafirler ile muaşeret [beraber yaşayan, seven] ve mübaşeret edenlere [dostluk kuranlara], Allahü teala lanet eder.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Kafirler ve müşrikler delil getirdiler ki, bizim küfrümüz ve şirkimiz Hak tealanın isteği ve iradesi iledir ki; böylece buyurur: “Müşrikler diyecekler ki, eğer Allahü teala dilese idi, biz ve babalarımız müşrik olmazdık, kendimizden bir şeyi haram etmezdik.” [Enam Suresi: 148. Ayet-i kerimesi meali.] Hak teala bunların bu özürlerini kabul eylemez ve buyurur: “Bu kafirler sana inanmadıkları gibi, daha önce gelmiş olanlar da, Peygamberlerine inanmadılar. Bunun için azabımızı tattılar. Onlara söyle ki, yanınızda kitap ve senet gibi sağlam bilginiz var ise, onu bize gösteriniz. Fakat, siz uyduruyor, yalan söylüyorsunuz.” 5/83.
¥ “Tergib ve terhib” kitabı, hadis ilminde muteber kitaptır. 4/147.
¥ Dini kitapları mütalea etmek [okunması, öğrenilmesi] ve [okutulması, öğretilmesi] tarikate mani değildir. 5/36.
¥ Fıkıh kitaplarını okuyalar. Öğrenmeye ve öğretmeye ragbet edeler. Öğretmek ve öğrenmek tarikate mani değildir. Belki, salih niyetler ile okumak, [ruhi] manevi yakınlığı kuvvetlendirir. 5/36.
¥ Çok uyuyup, çok gülmeyi terk etmek lazımdır ki, kalbi öldürürler. 5/110.
¥ Kesretten vahtete [çokluktan birliğe] ve farktan cem’e [ayrılıktan topluluğa] ve cem’den [topluluktan] cem’ul cem’e [daha büyük topluluğa] teveccüh edip ve zılden asla koşalar. Ve sıfattan da sıfatlanana ilerleyeler. 6/88.
¥ Keramet, hakikadde, şirkin incesinden kurtulmak ve marifete vasıl olmak ve fena ve yokluk hasıl olmasıdır. 6/2.
¥ Keramete ve keşfe talib olan, masivaya talibdir. Hak tealaya yakınlığı ve marifeti [tanıması] yoktur. 4/128.
¥ Keramet ve harikalar, kalbin zikir ile cevherleşmesi [süslenmesi] ve zatın [Allahü tealanın zatının] zikrinin varlığına göre aşağıdır. “sahip-i Avarif.” 4/50.
¥ Kiramen katibin, günahın yazılmasında üç saat beklerler. Tövbe edilirse yazmazlar. 5/110.
¥ Eğer ben akıllı isem, kendi halimi gizlemeliyim. Söz kapımın kilidini muhkem vurmalıyım. Bir matem-zedeyi kurtarmalıyım. Söylediğim söze, matem tutmalıyım. 4/17.
¥ Eğer aşk ve aşkın gammı olmasaydı, bu kadar güzel sözleri kim söyler, kim işitirdi. 4/24.
¥ Kötü kimseler, o güruhtur ki, emr-i maruf ve nehyi münker eylemezler. Kötü kavim o taifedir ki, şüpheleri sebebiyle haramları helal kabul ederler. 4/29.
¥ Ağlamak ve ahiret korkusu, ilahi nimetlerdendir. Ve ilerleme sağlar. 4/18.
¥ Kesb, iradeyi sarf eylemeye derler. İşin yaratılması Hak tealadandır. 5/137.
¥ Helal rızk kazanmak, salih niyet ile olunca, zikre dahildir. 6/88.
¥ Helal rızk kazanmak mubah ve belki sevaptır ki, büyükler bu işi yapmışlardır. 5/110.
¥ Çalışıp da Allahü tealaya tevekkül, çalışmadan Allahü tealaya tevekkülden hayırlıdır. 5/110.
¥ Sahih keşfler kalbe gelir. 4/182.
¥ Sahih keşf, hayal ahkamından değildir. Belki ilhami ahkamdandır ki, geldiği yer kalpdir. Bazı keşfler vardır ki, onların kaynağı hayaldir. Böyle olan keşf itimata layık değildir. Zira kalbin tasdiki ona eklenmemiştir. 4/182.
¥ Keşf, İslamiyete uygun olursa, itimata şayandır. Böyle değil ise itimat edilmez. 6/99.
¥ Keşf ve kerametin görülmesi, derecenin yüksekliğine alamet değildir. 4/182
¥ Keşfler ve kerametler, yoldaki salikleredir. Sona kavuşmuş olanlar, cehl ve hayranlıktadırlar. 5/87.
¥ Keşfler ve rüyalar, itibara ve itimata layık değildir. 6/229.
¥ Kabe-i muazzama vasıtadır. Secde edilen hakikatte Zat-i tealadır. 4/183.
¥ Kabe, Evliyayı ziyarete gelir. Ve duvarları yerinden ayrılması lazım gelmez. 5/36.
¥ Kafirlere düşmanlık yapmak ve dostluk yapmamak ve onlara sert davranmak ve cihat, kati olarak ayet-i kerime ve hadis-i şerif ile sabit olmuştur ki, asla şüphe mümkün değildir. Kafirlerin aslı ne olursa olsun, ayet-i kerime ve hadis-i şerife uymak bize farzdır. 4/29.
¥ Kafirler içinde olup, nefs ve malından korkunca, lisan ile muvalat [yakınlık] caiz ise de, terk etmek iyidir. 6/55.
¥ Kafirlerin galip olması esnasında takiyye [mudara, idare etmek] helaldir. 6/55.
¥ Kafirlerin ahirette azapları, uygun cezadır. Müstehak oldukları derecede azap edilmekten noksan edilmez. [Tam karşılığını görürler.] Kafirler rahmete müstehak değildir. Azaplandırma derecesinde noksan vaki olmaz [İndirme yapılmaz]. 4/220.
¥ Dedi-kodu ile biryere ulaşılmaz. İş yapmak lazımdır. 4/99.
¥ Küfrün yaratılması çirkin değildir. Kulun küfrü kesb eylemesi çirkindir. 6/62.
¥ Küfür ve günahlar, Hak tealanın muradıdır [İrade eder]. Lakin razı değildir. 5/83.
¥ Tarikat küfrü, Halık ile mahluku bir varlık görmekten ibarettir ki, İslamın güzelliği ile küfrün kötülüğünü ayırt etmek, salikin nazarından kalkıp, ne zaman ki sekrden sahva gelirse, İslam-ı hakiki ile müşerref olup, küfürden kurtulur. 6/207.
¥ “Her şey aslına rücu eder.” 6/225.
¥ Allahü tealanın kelam sıfatı geniş bir kelamdır ki, Allahü teala, ezelden-ebede o bir kelam ile söyleyicidir. Bütün semavi kitaplar ve inen suhuflar, o bir kelam-ı basitten bir sayfadır. 4/67.
¥ Kelamın ilim gibi söyleyici ile ittihatı [birleşmesi] vardır ki, sair sıfatta yoktur. 6/225.
¥ Kelam-ı ilahide [ilahi kelamda] topluluk ve cüz’lere bölünmeme mevcut iken, açıklanma dahi sabit ve genişlik ve ayırt edilme dahi olmaktadır. Ve emir, nehyden ayırt edilmektedir. Bununla beraber, basittir, deriz. Zira genişlik ve mufassal olma dahi, kemal sıfatlardandır. Bu topluluk ve genişlik idrak ettiğimiz gibi değildir. 4/67.
¥ Her ne zaman evham hatıra geldi, hayaline bir hayal geldi, Allahü teala, o değildir. 6/109.
¥ Kelime-i tevhit, “La ilahe illallah” cümlesidir ve tevhit, şerikleri nef’ etmeye bağlıdır. Hak tealanın vahtaniyet ile anlaşılması için, şeriklerin nef’ edilmesi lazımdır. İman, kelime-i tevhit ile “Muhammedünresulullah”ın birlikte tasdikine bağlıdır. 6/16.
¥ Kelime-i tevhitin azabı kaldırması için, günahları kötü görmesi lazımdır; hadisi. 4/29.
¥ Kelime-i tevhit, Zatı, hadisten [sonradan olandan, yaratılandan] ayırmak olup, altı derece ve mertebesinin beyanı. 4/47.
¥ Kelime-i tevhiti herbir tekrarda çok Hasanat, amel defterine yazılır. 6/7.
¥ Kelime-i tevhitin manasında, alimlerin maksatları, sofiyenin dahi maksatlarıdır. Onlar dahi, maksatı ve mabudu yok bilirler. Lakin, mahalleri ve makamları değişiktir. 5/77.
¥ Kelime-i La ilahe illallah ile, maksatları ve muradları yok ederler ki, sadra [göğüs sahasına] Hak sübhanehudan başka murad ve istek kalmıya. 4/40.
¥ “İnsanlarla aklları miktarı konuşunuz.” Hadis-i şerif. 5/59.
¥ Suri ve manevi kemalat [olgunluk], İslamiyet dairesinde yerleştirilmiştir. Ve Hatem-ül Enbiyaya tabi olmaya bağlıdır. 4/130.
¥ Suri ve manevi kemalatın hepsi, Peygamberimizden, faydalanerek alınmıştır. Bizlere ahkam ve beden ile alakalı amellerin gelmesi, ulema-i kiramın rivayeti ile, esrar ve batıni muamelatın gelmesi, Evliya-i kiramın rivayeti ile vaki olmuştur. 5/59.
¥ Parça için bulunan olgunluk, kül için [tamamı için] dahi sabittir. Lakin bil aks değildir. 4/24.
¥ Peygamberlerin kemalatına başlıyan arif, İslamiyetin suretinden, İslamiyetin hakikatine yükselir. Bu makamda yükselmek, amellerin hakikatine bağlıdır. Bu makamdan yükseldikten sonra, bir iş zuhur eder ki, azalar ve kalp ile olan amellerin, onda tesiri yoktur. Ve suret ve hakikat geride kalır. Burada yükselmek, sırf, Allahü tealanın fadlına ve ihsanına bağlıdır. 4/205.
¥ Nübüvvet kemalatının ele geçtiğine alamet, ahkam-ı İslameyenin, nefsin arzularına uygun olmasıdır. 5/3.
¥ Vilayet kemalatı, İslamiyetin suretinin neticesi, nübüvvet kemalatı, İslamiyetin hakikatinin neticesidir, meyvesidir. 4/60.
¥ Vilayet kemalatının, nübüvvet kemalatına göre, hiç miktarı yoktur. Keşki okyanusa nisbet ile, damla hükmünde olsaydı. 4/180.
¥ Nübüvvet kemalatı, bazı çok büyük Evliyaya hasıl olur. Kemalatın ele geçmesi, nübüvvet makamı değildir. 4/192.
¥ Nübüvvet kemalatından, toprak unsurunun asalet ile çok haz ve lezzeti vardır. Hakikadde on latifenin üstüdür. 6/153.
¥ Kemalat-ı nübüvvete kavuşmak, üç vilayetin ele geçmesinden sonra ve ism ve sıfat ve şüun ve itibarat ve tenzihiyat [noksan sıfatlardan uzak tutmak] ve taktİsatı [kemal sıfatları ile muttasıflık] geçtikten sonra ve ism-i zahir ve ism-i batından yükseldikten sonradır. Nübüvvet kemalatının dahi, zata tealluku yoktur. Zatın mertebesi bu kemalatın üstüdür. 6/130.
¥ Nübüvvet kemalatının, itibarattan üstünlüğü vardır ki, vilayet-i kübrada dahildir. Ve sıfatın aslıdır. Fakat, mutlak itibarat değildir. 5/154.
¥ Kemalatın asla dönüşü, fenada kamil derecedir. Ve nefsin itminanı ve İslam-ı hakiki buna dayanır, [bunun üzerine bina edilir]. 6/44.
¥ Kemalatın asla bağlanmasında, fena hasıl olursa da, kemalatın, yokluk aynasına alakası kalır. Sonra, zaman geçtikçe, o alaka dahi yok olur. Aynaya alaka oldukça, yokluğun mutlak yokluğa katılmasına manidir. 6/213.
¥ Kemalatın sonu, Zatın sevilmesidir ki, asalet ile Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” nasibidir. 6/108.
¥ Gizli günahın tövbesi gizli yapılır. Aşikare günahın tövbesi aşikare olmalıdır. 6/6.
¥ Günah işlendikte hazır olup, lakin onu inkar eden hazır olmamış gibidir. [Günahı gören gizlemelidir]. Orada bulunmayıp, ona razı olsa, hazır olup, inkar eylememiş gibidir. [Görmediği günaha razı olsa, gördüğü günaha razı olması gibidir]. 4/29.
¥ Bir günah işlendikte, insanlar, kudreti var iken mani olmaz, reddetmezlerse, bütün şehre azap olur. Yoksa olmaz. 4/29.
¥ “Günaha razı olmak, günahı işlemiş gibidir.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Günaha itiraza kudreti yoksa, sükut helaldir. [Sükut etmelidir.] “Hadis-i şerif.” 4/29.
¥ Zahirin günahı, haramları ve mekruhları işlemektir. Batın [ruh, kalp] günahı, masivaya bağlanmaktır. 4/36.
¥ Günahı işleyenler, bunun ilaçlarını bilirlerse, hastalıktan kurtulurlar. 4/29.
¥ Gecelerde uyanık olmak, ganimet sayılmalıdır. 5/138.
¥ Gece ve gündüzde bir-iki vakit yalnız kalmak için ayırıp ve çok zikir ve günahlarını hatırlamalı ve hatalarını hatırlamalı ve teveccüh ve inabet o zamanda ganimet sayıla. 6/199.
¥ Bir günah ortaya çıkıp ve açıklanınca, zararı sahibine aittir. Ve açığa çıkıp, değiştirilmediği vakitte, umuma zarar verir. [Günah kaldırılmaz ise, herkese zarar verir.]. “Hadis-i şerifi”. 4/29.
Tavsiye Yazı –> Ef’al-i mükellefin nelerdir?