¥ Nafile namaz, Kuran-ı kerimi hatm, tesbih ve tehlil edince, sevabını ölmüşlere hediye etmek, etmemekten iyidir. 2/77. (2. cilt 77. mektup)
¥ Nakıs ile kamilden [kusurlu ile mükemmelden] mürekkeb olan şey kusurludur. 3/73.
¥ Namus ve ar, örf ve adet, nefs-i emmare hevasından dolayıdır. [Nefs-i emmarenin isteklerinden dolayıdır.] 3/16.
¥ Nübüvvet vilayetten efdaldir. 1/268.
¥ Nebinin nübüvveti, kendi vilayetinden üstündür. 1/261.
¥ Nübüvvet, aklın erdiği makamların ötesidir. 3/35
¥ Nübüvvette teveccüh halkadır. 2/46.
¥ Nebi [Peygamber], kendinden önceki bir Resulün, Nas ile vakı, hasıl olan ahkamına tabidir. İctihad ve sünnetine tabi değildir. 2/55.
¥ Her Nebinin ayağı altında, bir vilayet-i hassa mevcuttur. 1/294.
¥ Necaset, her zaman necasettir. Bir vakit pis olması, başka vakit temiz olması düşünülemez. [Aynı, kendisi necis her zaman necistir. Önce ve sonra mubah olamaz.]. 3/21.
¥ Günlerin uğursuzluğu, Alemlere rahmet olanın gelmesi ile bitmiştir. 1/256.
¥ Nisanın [kadınların] intisabı [bağlanması] caizdir. Mahremleri değil ise, perde arkasında oturup, tarikati ahz ederler [alırlar]. 1/256.
¥ Nisvanda [kadınlarda] şirkin gizlisinden kurtulan ve kafirlik alametlerinden birini yapmayan çok azdır. 3/40.
¥ Nasihatlerin icabı ile amel etmek hasıl olmaz ise de, kusur ve noksanını itiraf dahi hasıl olur, o da bir devlettir. 3/16.
¥ Nazar ber kadem [Bu yolda ayaklarına bakmak.] 1/295.
¥ Nüzul [iniş], uruc [yükseliş] miktarı olur. 1/234.
¥ Nimetleri başkalarına göstermek, hamd etmek olur. 1/234.
¥ Nefs-ül-emir mertebesi [kendisini görmek], vehim mertebesinden [hayalini görmekten] ekva ve esbettir. 3/99.
¥ Nefs-ül-emir mertebesi vehimlerin zevaliyle [yok olması ile] zail olmayan [yok olmayan] vücut demektir. 2/44.
¥ Nefs-ül-emirde aynadaki suret mevcut değildir. Fakat, tevehhüm ve tehayül [kuruntuya düşme, hayale getirme] itibariyle, suretin husuli nefs-ül-emri olur. Birincisi, mutlaka nefs-ül-emridir. İkincisi tevehhüm ve tehayülün tavassutuyla nefs-ül-emri olur. 2/44.
¥ Nefs-i emmare. 2/50.
¥ Nefs-i emmare eşyanın en cahilidir. Himmeti [gayreti] kendini mahv etmeyedir. 3/26.
¥ Nefs-i emmarenin gayesi, kendisi gibi bir kimseye bağlı olmayıp, herkes ona bağlı ola. [Ondan emir ala, ona uya.] 3/59.
¥ Nefs, bizzat, ahkam-ı semaviyeyi inkar eder. 3/59.
¥ İnsanın nefsi, Allahü tealaya isyan, can düşmanı olan şeytana itaat dilemektedir. 3/26.
¥ Herkesin ene [ben] diye hitabından [söylemesinden] kastedilen kişi kendi nefsidir. 3/61.
¥ Nefs-i emmare hayvanlarda yoktur. 1/260.
¥ Nefs-i natıka, nefs-i emmare demektir. 1/34.
¥ Nefs-i natıkanın hakikati adem [yokluk]dur ki, vücudun aks etmesi [yansıması in’ikası] vasıtası ile, kendini mevcut tasavvur etmiştir. [Kendini, vücut vasıtası ile mevcut zannetmişlerdir.] 3/61.
¥ Nefs, bir merkez, santraldır. Duygular, organlar onun tafsilatıdır [aletleridir]. 1/22.
¥ Nefsin kalp ile bağlılığı vardır. Gönül vasıtası ile ruha bağlanır. Ruhtan gelen feyizler, tafsilatlı olarak kalbe ve nefse ve nefsten his organlarına yayılır. 1/22.
¥ Nefs-i emmarenin inkarı mevcut iken, ahkam-ı İslamiyeyi delil ile [akıl ve fen ile] anlamak güçtür. Önce nefsi temizlemek zaruri olup, bundan sonra, iman-ı hakiki müyesser olur. 1/46.
¥ Nefs-i emmarenin azgınlık zamanı olan gençlik zamanında, insan, şeytana muhalefette bulunsa, az bir amel için çok sevaba nail olur. İhtiyarlık zamanında [ömrün sonunda] güç ve kuvvet kalmaz ve normal şartlar bozulup, [cemiyetin sebepleri, perişan oldukta] nedamet ve pişmanlıktan gayri yapilacak iş yoktur. Ve çok olur ki, o zamana dahi yetişmek nasib olmaz. Pişmanlık zamanı yakalanamayıp, pişmanlık nasib olmazsa, ebedi azap ve büyük cezaya yakalanır. 1/96.
¥ Nefs-i emmare üzerine, İslamiyetin emir ve yasaklarına uymaktan ziyade, zor bir iş [şey] yoktur. 1/221.
¥ Nefs-i emmarenin fesadatı semm-i katildir. [Nefs-i emmarenin fesadları yol kesicidir.] Şeytanın ilkası ile olan harici fesadlar, kolaylıkla zeval pezirdir. [Kolaylıkla izale edilir.] 3/26.
¥ Nefs-i emmarenin haraplığı [mahv olması] dinin sahibine uymakla olur. Gayrı ile mümkün değildir. 1/221.
¥ Nefs, emmarelikten kurtulup, itminana kavuşmadıkça, İslamiyetin aslının hasıl olması, müyesser olmaz. 2/50.
¥ Nefsin safası [saf olması, temizlenmesi], dalalettir. 2/92.
¥ Nefsin tezkiyesi [kötülüklerinin izalesi] mergubdur [beğenilir]. 3/59.
¥ Nefsin tezkiyesi, kalbin safasına ve onu kalbin siyaset eylemesine bağlıdır. 3/22.
¥ Nefs mutmainne olunca, serkeşlik [dikbaşlılığı] ve taşkınlığı kalmaz. 2/50.
¥ Nefsin itminanı, Zat-i ilahinin tecellisi zamanında olur. 1/253.
¥ Nefs mutmainne olduktan sonra meydana gelen serkeşliği [dik başlılığı, isyanı], 4 unsurda olup, bu serkeşlik, hilaf-ı evla olanı terk etmek ve ruhsatı istemek ve azimeti terk eylemek olup, haram işlemek ve farzları terk etmek değildir. 3/26.
¥ Nefsin itminanı, anasırın [unsurların, maddelerin] itidalinden [orta derecede olmasından] evvel veya sonra olur. Birincisinde, rezil sıfatlara dönmesi muhtemeldir. 2/50.
¥ Nefsin itminanı, ilm-i huzurinin yok olmasından ibaret olan nefsin fani olması sebebi ile olur. 3/51.
¥ Nefsin safasiyle keşf-i mugayebat olur ki, istidracdır. 3/22.
¥ Nefs-i emmare inadcıdır. Bir işi murad ettikte, neticesine varmaya acele eder. Hakikatini ve boşluğunu [batıllığını] düşünmez. 1/228.
¥ Naks ve şer ve kötülük demek, bunları anlamak demektir. Fenalık ve naks ile vasıflanmak değildir. 1/9
¥ Nokta-i cevvaleden [Bir ipin ucuna taş bağlayıp, diğer ucundan tutup, çevirince, taştan] hasıl olan daire-i mevhumenin [hakikatte olmayıp, var gibi görünen dairenin] o noktaya [taşa] hiç ilgisi yoktur. Faraza o daire tamam görünse, daire hasıl olunca, o nokta sınırlanmamıştır. Nokta dairenin herhangi bir cihetindedir, denilemez. 3/67
¥ Nokta-i cevvalenin dönmesinden fehimde [hayalde] meydana gelen daire, [var kabul edilen daire] gibi, aslı yokluk olan bu alem, var zan olunmaktadır. 2/98.
¥ Nokta-i cevvale mevcuttur. Hayalde teşekkül eden daire haricde yoktur. Lakin, his ve vehim mertebesinde var kabul edilmiştir [var görülmektedir]. 3/57.
¥ Nokta-i cevvaleden dairenin husuli [Daire şeklinde hızla dönen bir noktadan dairenin meydana gelmesi] vehim ve hayal bakımından nefs-ül-emridir. [Yalnız, geçici bir görünüş olmayıp, kalıcı bir varlıktır.] Lakin hakikatte daire yoktur. Nokta vardır. 2/44.
¥ Nakil-i ervah [ruh nakli] mevcut değildir. 2/58.
¥ Namaz dinin direğidir ve müslüman ile kafirin arasındaki farkı bildirir. 2/67.
¥ Namaz, bütün ibadetlerin ve orucun üstü ve efdalidir. 3/16.
¥ Namazda otururken, parmağı ile işaret etmek, muteber rivayette haramdır. Fetva böyledir. 1/312.
¥ Namazın adabı. 2/87.
¥ Namazları evvel vaktinde kılmak lazımdır. Lakin, insanlık icabı (acizlik) müstesnadır. Ve kışın yatsının tehiri müstehaptır. 3/16.
¥ Namazda her tekbir, o rüknü yapmaya layık olmadığını bildirmektedir. 1/304.
¥ Namazda, erkana ve şartlara ve sünnetlere ve edeblere riayet edip, tumaninete ve tadil-i erkana riayette mübalaga oluna. [Aşırı dikkat göstere]. Zira ekseri kimseler, namazı zayi edip, elden kaçırıp, tadil-i erkanı yapmamışlardır. Bunlar hakkında azaplar bildirilmiştir. Namaz düzgün olarak eda olunursa, kurtuluş ümiti çok olur. 2/69. [Köyde, yolda namaz kılmak için kıble cihetini bilmek lazımdır. Güneş gören bir toprağa bir çubuk dikilir. Yahut bir ip ucuna bir şey bağlanıp sarkıtılır. Takvimde yazılı (Kıble saati) vaktinde çubuğun, ipin gölgesi, kıble istikametini gösterir. Gölgenin, güneşin bulunduğu tarafı, kıble ciheti olur.]
¥ Namazda, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” safları düzeltir, ondan sonra namaza dururlardı ve “safları düzeltmek, namaz kılmanın bir parçasıdır” buyururlardı. 2/64.
¥ Namazda niyet, yalnız kalp ile olmak sünnettir. Dil ile niyet bidattir. 1/186.
¥ Namazın edasında, bu farzı bizim Peygamberimiz eda eylemiştir. Ben de eda edeyim diye niyet edildikte, ümmittir ki, farzı yapmak sevabından başka, tabi olmak sevabı da ayrıca hasıl ola. 3/87.
¥ Namazın hakikati. 3/76.
¥ Namaz vardır ki, kırık kalpleri zevk ile doldurur. Rahat-i bimarandır. 1/261.
¥ Namaz vardır ki, günahları yok eder. Namaz vardır ki, kötülüklerden korur. 1/260.
¥ Namazdaki lezzetten, nefsin zevki ve nasibi yoktur. 1/137.
¥ Namazın miraç olması, bu ümmete mahsustur. 1/261.
¥ Namaz, müminin miracı olduğu için, teşehhütte [otururken], miracdaki kelimeleri okumak emir buyuruldu. 1/304.
¥ Namazın dünyadaki rütbesi, ahiretteki rüyetin rütbesi gibidir. [Allahü tealayı görmek gibidir]. 1/137.
¥ Namazın üstünlüğünden bir şey anlayan, sima ve nagmeden [musikiden] söz etmez ve vecd ve tevacüdü ağzına almaz. 1/261.
¥ Namazda öyle an olur ki, arif dilini, Musa aleyhisselama söyleyen ağaç gibi bulup, bütün azasını vasıta ve alet gibi görür. Öyle zamanlar olur ki, namazda batını zahirine karışır. Bilmediğimiz bir bağ ile o aleme bağlanır. 1/305.
¥ Nafile namaz sevabı hediye edilir. 2/77.
¥ Nafile namazı cemaat ile kılmak tahrimen mekruhtur. 1/288.
¥ Nafilelerin, farz yanında, hiç itibarları yoktur. Belki nafilenin sünnete [5 vakit namazın sünnetlerine] dahi nisbeti böyledir. 3/16.
¥ Nafilelerin edası, zıllere yakınlık hasıl eder. Farzların edası, asla yakınlık hasıl eder. 1/260.
¥ Nur-ı ilahi, sıfat ve şuunatın fevkidir [üstüdür]. Ve bu tecelli, tecelli-i zatiyenin de fevkidir [üstüdür]. Hakikat-i Kabe zannederim ki, bu nur-i sırftır ki, cümlenin mescududur [secde ettiği yerdir]. Bu nur dahi nuraniyet-i sırf hicablarından [perdelerinden] bir perdedir. 3/75.
¥ Nur-i kamerin [ay ışığının] nur-ı şemsten [güneş ışığından] müstefad olduğu [alındığı]. 3/117.
¥ Nevm zamanında [uyku zamanında], 100 kere tesbih, tahmid ve tekbir getirmek, kendini hesaba çekmek sayılır. 1/309.
¥ Nevm [uyku] ki, büsbütün gaflettir. Lakin taat yapmakta hasıl olan tembelliği def’ niyeti ile oldukta, ayni ibadet olur. 1/160.
¥ Ne devlettir ki, herkes bir kimseyi kötü bileler, o ise hakikatte iyi ola. 1/149.
¥ Niyetsiz amel sahih olmaz. 3/40.
¥ Niyetin ehemmiyeti. 3/16.
¥ Niyetin lüzumu muhtemel olan şeylerdedir. Belli olan şeyde niyet etmeye hacet yoktur. 3/109.
¥ Niyetini doğru yapamayan kimse, kendini niyet etmeye zorlamalıdır. 1/70.
¥ Niyete göre amel dürüst olur. Diğer işleri niyet etmek ile kendilerini batıl kılmıyalar. 2/69.
¥ Niyet-i piran [şeyhler için] oruç tutmak ve istek ve maksatını o oruca bağlı kılıp, o vesile ile istekte bulunmak ve isteğinin onlar
sebebi ile, hasıl olduğuna inanmak, ibadette şirktir. 3/40.
¥ Nardan [ateşten, Cehennemden] kurtuluş, hayır sahiplerinin seyyidine bağlılık, Cennete girmekte, arkasına takınılanların, peşinde gidilenlerin en faziletlisine uymaya bağlıdır. 4/10.
¥ Nas’ın [insanların] hayırlısı, Allahü teala için [haramlardan] sakınan, sıla-i rahim eden [akrabayı ziyaret eden] ve emr-i maruf ve nehy-i münker eden kimsedir. “Hadis-i şerif” 4/29.
¥ Nakıs şeyhten, kamil gelmez [kusurludan mükemmel gelmez] ve salikin [tasavvuf yolcusunun] kabiliyeti yok olur. 4/145.
¥ Nübüvvet sona ermiş [bitmiş] ve vahy kesilmiş [nihayet bulmuş] ve din kemal bulmuş ve nimet tamam olmuştur. Hangi hüccet ve senet ile böyle bir din-i metini, bir kimse değiştirebilir?, [yani kimse ortadan kaldıramaz], Peygamberlerin vahy ve ilahi sözü ile tesbit edilen ve kati olarak beraberce söylemiş oldukları kelimelerini [hepsinde müşterek olan kelimeyi] kendi hayal ve görüşü ile değiştire ve ortadan kaldıra. [Değiştiremez ve ortadan kaldıramaz.]. 4/29.
¥ Necatın [kurtuluşun] sünnete uymakta ve bidatten sakınmakta olduğunu yakinen bileler. [Bunun için bidat sahipleri ile ve haram işliyenler ile arkadaşlık yapmamalıdır.] 5/89.
¥ Necat-i uhrevi [ahirette kurtulmak] ulemanın fetvasına bağlıdır. Salih, sağlam olan ulemanın hilafına olan keşifler itibardan sakıttır. 4/182.
¥ Necatı [kurtuluşu], Hak tealanın sonsuz rahmetinden ümit edeler. Ve taati, onun rahmetinin eseri olarak kabul edeler. 4/92.
¥ Nisbet-i batın [batının bağlılığı] ne kadar yüksek olursa, o kadar cehalete yakın olup, zahiri bi halavet eder. [Zahir tad alamaz.]. Zira batından çok uzak olur. 4/138.
¥ Nisbet-i batın [batının nisbeti] ne kadar derk-i zahire gelmeyip, ondan [bedenden, zahirin anlamasından] uzak olursa, o kadar çok parlak [nurlu] olur. 4/138.
¥ Nisbete adem-i ilimden [ilmin yokluğundan] dolayı nisbet-i batıni [batının nisbeti] mutlaka nefy eylemek mümkün değildir. Zira ekseriya vakidir ki, batın için bu neş’eye [dünyaya] münasib bir nisbet hasıl olur. Ve zahirin asla ona ıttılaı, haberi olmaz [zahir asla onu bilmez] ve nefy eder. 4/61.
¥ Kadınlar ile sohbet [konuşmak], dünyaya bağlanmaya meyle sebeptir. Ve Hak sübhanehudan gafil eder. [Bunun için, kadınların bulunduğu yerlerde çalışmamalıdır.] 4/171.
¥ Nasihat zahiren acıdır. Saadet mend [bahtiyar] o kimsedir ki, onu şeker gibi tenavül edip, manevi tad almaktan hissedar ola. 4/112.
¥ Nazar ber kadem, hiyn-i mürurda [yürürken] nazarı kadem üzere rast olmaktır [ayaklarına bakmaktır] ki… 4/165.
¥ Nimetler ve Hasanat fadl-ı ilahidir. Hayırlı işler, vücut nimetine bile mükafat olamaz. 4/119.
¥ Nefsin makamı dimağdadır. 6/67.
¥ İnsanın nefsi ve vesvese veren şeytan, kendisine düşmandırlar. Maksatları, terbiye eden ve mabud olan [tapınılan] ve hakiki mabud olandan insanı uzaklaştırıp, [ona itaat ettirmeyip], onun ma-sivasına bağlarlar. [Mahluklara bağlarlar.] Ve gizli ve açık şirke delil olurlar. 4/29.
¥ Nefs-i emmare ademdendir. Kötülükleri ademden kesb etmiştir. [Almıştır.] Üstadı iblistir. Lakin kötülük yapmakta, isyanda, iblisi geçmiştir. 5/91.
¥ Nefsin kendisi kötülük ve isyandır. Kendini hayır ve kamil bilerek, cehaletin merkezi [tedavi edilmeyen şekli] olmuştur. 6/229.
¥ Nefse muhalefet etmek [vera üzere] hareket, cihat-ı ekberdir. [Büyük cihatdır.] 4/64.
¥ Nefse, hayırlı amelleri ityan [yapmak], kötülüklerden kaçmaktan kolaydır. Emirlere uymakta nefsin rızasının yokluğu, kendisinin bir kayde bağlı olmak istemediğindendir. Emirleri yapmak, yolu ile değildir. Nefse çok zor gelen, ona muhalif olan, men edilenlerden kaçmasıdır ki, bunun ecri mudaaftır. 5/112.
¥ Nefsin itminanından evvel meydana gelen İslamın erkanı, namaz, zekat ve oruç ve hac ve cihat ve diğer güzel ameller, amellerin suretidir. Zira, nefs-i emmare henüz isyandadır. 4/64.
¥ Nefs-i mutmainne, kati nas ile Cennet ile müjdelenmiştir. Lakin, mutmainne olmanın, muayen [belli] şahsta meydana geldiğini bilmek kati değildir. 5/116.
¥ Nefs mutmainne olunca, dimağdan göğüs tahtına istikrar peyda eder [yerleşir]. 6/79.
¥ Nefs-i emmarenin tahrib ve muadatı [karşılıklı düşmanlığı] cihat-ı ekberdir. 4/29.
¥ Nefsin, itminandan sonra, terakkiyatında [yükselmesinde], zikir, tövbe ve huzurun zevali [unutulması, gitmesi] lazımdır. 4/145.
¥ Nefs, on latifeden birisi ve diğerlerinin reisidir. Bizzat, semavi ahkamı inkar edip, kendini üstün görmek ve kibirli olmak onda vediadır [emanettir]. Ve emmare-i bissu vel-fahşadır. [Kötülüğü emredendir.] Sofiye-i aliyenin süluk yolları, onun ıslahı ve İslamı ve tathir ve itminanı içindir. Nefs-i emmare, rezil sıfatlarından kurtulup, İslamı kabul ettikte, evvela levvame olur, sonra mülheme ve sonra tedricen fena-yı etemm ve beka-yı ekmel tavassut ederek, mutmainne olup, cehl-i mürekkebden kurtulup, ve ilahi marifete yakınlığa kavuşur. Bunların cümlesi, sıfat-i nefstir. 5/137.
¥ En-nefsü kettıflı. [Nefs, çocuk gibidir.] 5/47.
¥ Nefs-i merdudın [inkar eden nefsin], tereddüd ettiği zaman, kalbine gelen husus ile amel et. 5/110.
¥ Nefse sükunet [rahatlık] getiren ve kalbi mutmain kılan şey, iyi ve hayırlıdır. Bunun aksi, müftiler fetva verseler de, iyi değildir. “Hadis-i şerif.” 5/131.
¥ Yakınların nafakası vaciptir. Onu kazanmak şarttır. Ve helal olmak lazımdır. Geri kalan zamanı zikre ve fikre harcamalıdır. 6/88.
¥ Nef-i ispat [La ilahe illallah, yani, Allahü tealadan başka ilah yoktur. İbadet olunacak sadece o vardır]ın, cüz’i evveli ile [birinci kısım ile] istidatlı bir salik [tasavvuf yolcusu], hakiki matlubun masivasını nefy edip [yok edip], ikinci cüz’i [kısmı] ile hakiki mabudun varlığını ispat eder ki, sülukun hülasasıdır. 4/145.
¥ Nefis elbise ile imtiyaz [zahir olmak] ve sevb-i hasisten [hasis elbiseden] sakınmak lazımdır. 5/106.
¥ Namazda hudu [Allah korkusu], nazarı [bakmayı] secde edilen yere bakmaya mahsus kılmak ve tayin eylemektir. 5/119.
¥ Namazdan sonra, hacetlere kavuşmak için Fatiha okumak bidattir. 4/197
¥ Namaz bu surete maksur değildir. [Yani bu dış görünüşünde değildir]. Gayb aleminde bir hakikati vardır ki, diğer hakikatlerin üstüdür. Ta o hakikate yükselmedikçe [kavuşmadıkça], onun kemali nasıl anlaşılır. O hakikat, bu suret ile kaimdir. Namaz, bir gönül alan sevgilidir ki, güya onun dış görünüşü, bu mecaz aleminde, bu erkan-ı mahsusa ile [namazın erkanı ile] meydana çıkmış ve güzel edaları, bu kıyam, kuud ve adab ve huşu ile açığa çıkmıştır. O suret ile alakası olmayan, o sureti yapmayan kimse, bu erkanın hakikatini nasıl fehm eder. 4/181.
¥ Namazın hakikati, bütün hakikatlerden üstün ve müşahedelerden ve tecellilerden yüksektir. 5/119.
¥ Namaz maksattır. Diğer ibadetler namazın vesileleridir [yardımcılarıdır]. 4/224.
¥ Namazdan sonra secde caiz değildir. 4/142.
¥ Namazları müstehap vakitlerinde ve cemaat ile eda edeler [kılalar]. Belki, ilk tekbiri imam ile almayı terk etmiyeler. 4/14.
¥ Namazları cemaat ile eda eden kimse, sıratı şimşek gibi geçer. “Hadis-i şerif.” 5/67.
¥ Namazda meşgul eden, renk, nakş ve resim ve [yazı] ve benzerleri mekruhtur. 5/106.
¥ Namaz hakkında, (iza kame-l-abdü fis salati fütihat lehü ebvabül-cinani ve küşifet-il hucübü beynehü ve beyne Rabbihi vestakbelet-il hu-rül in….) ila ahıril Hadis-i şerif.[Bir kul namaza kalktığında, Cennet kapıları ona açılır. Rabbi ile arasındaki perdeler kalkar. Hur-iin onu karşılar.] 4/14.
¥ Namazın hakikati, bütün hakikatlerin üstündedir. 6/224.
¥ Namazı, tul-i kunut ile ve adabı ve şartları ile eda edeler. 5/146.
¥ Namazın makbulü, tul-i kunut ile olanıdır. “Hadis-i şerifi”. 5/79.
¥ Namazda meydana gelen keyfiyetin [hal’in] gayr üzere bir kaç mertebe üstünlüğü vardır. Ve bu huzur, asaleti muhbirdir [asaletin haber vericisidir]. 5/58.
¥ Evde kılınan namaza bir sevap, camide kılınırsa 25 sevap, Cuma mescidinde 500 sevap, mescid-i Aksada 5.000, mescid-i Saadette 50.000, mescid-i Haramda 100.000 sevap vardır. 5/67. [Hak Sözün Vesikaları: 343.]
¥ Farz namazda lezzet, müntehiden başkasına müyesser değildir [nasib olmaz]. 4/225.
¥ Farz namazda hasıl olan keyfiyetin, diğer vakitlerdekilere üstünlüğü vardır. 5/146.
¥ Namazda, kul ile Allahü teala arasındaki perdeler kalkar. “Hadis-i şerif.” 4/230.
¥ Namazda perdelerin kalkması, müntehilere mahsustur. 6/127.
¥ Namaz, müminin miracıdır. “Hadis-i şerif.” 6/203.
¥ Nemimeye ruhsat vermek [söz taşıyana izin vermek], nemimeden eşettir [söz taşımaktan kötüdür]. 5/123.
¥ Nemime istima edeni [nemimeyi dinleyeni] tasdik etmemelidir, dinlememelidir. Zira nemmam [söz taşıyıcı] müslümanlar indinde [yanında] kötü kişidir. 2. olarak: Söz taşıyanı [nemmamı] söz taşımaktan men’ etmelidir. Zira kötünün men’i vaciptir. 3. olarak: Tanımadığı şahsa söz taşıyıcılık sebebi ile sui zannetmemelidir. Zira müslümanlara sui zan haramdır. 4. olarak: Nemmamın [söz taşıyıcının] verdiği haberi tecessüs etmemelidir [araştırmamalıdır]. Zira tecessüs haramdır. Beşinci olarak: Nemmamın haber verdiğini, nemmam gibi, başka kimseye söylememelidir. 5/123.
¥ Nafilelerin, secde, rüku ve kavmesinde, hadis-i şeriflerde geçen duaları okurlar ise güzeldir. Fakir de bu duaları bir risalede topladım. Eğer ondan ezber ederler ise, münasibdir. 5/154.
¥ Nuh aleyhisselam 950 sene davet etti. Kavmi eziyet etti. 4/24.
¥ Nuh aleyhisselamın mebde-i teayünü ilim sıfatıdır. 6/118.
¥ Nur evvela sadra dahil olur. 6/225.
¥ Nur sadra dahil olmanın alameti [kalbe nur gelmesinin işareti], dar-ı gururdan ictinab [geçici olan dünya arzularından kaçınmak], dar-ı karara [kalıcı olan ahirete] meyldir. “Hadis-i şerif.” 4/227.
¥ “Nurüs semavati….” ayet-i kerimesinin tefsiri. 4/113.
¥ Nur-ı kalp, asfer [sarı], nur-ı ruh, ahmer [kırmızı], nur-ı sır, beyaz, nur-ı hafi, esved [gizli siyah], nur-ı ahfa, ahtar [yemyeşil]dir. 5/52.
¥ Nurdur ki, sebep-i izhar ve zuhurdur. 6/216.
¥ Nur-ı sırf-ı şühudü asar-ı bekadandır. 6/63.
¥ “Nevm-ül-ulema-i ibadetün” [Alimin uykusu ibadettir] hadis-i şerifi ile meth olunan alimler, mal ve mevki düşünmeyen, dünyaya rağbet etmeyen ahiret alimleridir. 6/232.
¥ Nevmde [uykuda], eklde [yemekte], söylemekte, itidal üzere olmaya riayet gerektir. 4/14.
¥ Nevmin mevt ile [uykunun ölüm ile] münasebeti olduğundan, bazı devletmendlere [devletlilere] hıyn-i nevmde [uyku anında] bir halet runüma olur ki [bir hal meydana gelir ki], ölüme benzeyen bir hal ve halet-i yekazaya tefevvuk sahibi olur. 4/109.
¥ Niyet-i salihaya makrun olan [Salih niyete yakın olan] mubah dahi, müstehapba dahil olur. 6/132.
Tavsiye Yazı –> Doğru itikad nasıldır?