Sual: Hazreti Ali “radiyallahu anh” hakkında hadis-i şerifler nelerdir?
Cevap: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin kitabında diyor ki;
Ali “radıyallâhu anh” hazretlerinin üstünlükleri hakkında söylenen haberler beyanındadır.
1) Said bin Cübeyr, Abdullah ibni Abbastan “radıyallahü teâlâ anhüm” rivayet eder. İbni Abbas “radıyallâhu anh” der ki meali şerifi, “Ey Resûlüm! Sen insanları korkutucusun! Her kavme doğru yolu gösterici birisi vardır.” olan, Rad sûresi 7. âyet-i kerimesi nazil olunca, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: “Korkutucu benim. Ali yol göstericidir. Ya Ali! Senin ile gidenler, doğru yolda gidenlerdir.”
2) Rebiatebni Nacid, Ali bin Ebû Talib “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivayet eder. Buyurdular ki Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” beni çağırdı ve buyurdu ki “Ya Ali! İsa bin Meryem aleyhisselâm” gibisin. Yahudi ona buğz etti. Hatta validesi Meryem hazretlerine, haşa sümme haşa bühtan ettiler. Nasara ona muhabbet ettiler. Hatta onu bir makama çıkardılar ki onun makamı değil idi.” Ali “radıyallahü teâlâ anh” buyurdular ki: Çok kimseler benim yüzümden helak olurlar. Bazısı beni ifratla severler. Diğer Sahabe-i güzine buğz ederler. Ben onları sevmem. Bazısı bana buğz ederler. Diğer Sahabeleri severler. Bu 2 taife de Cehennem ehlidir. Ben Nebî değilim. Bana vahiy nazil olmaz. Lakin, kudretim olduğu kadar Kitap ile amel ederim. Allahü teâlânın taatında ben ne emredersem, size vâciptir. İsteseniz de istemeseniz de yapmanız lazımdır. Masiyette bana itaat etmeyiniz. Zira bana itaat iyiliktedir.
3) Kays bin Haris rivayet eder: Bir kişi Muaviye bin Ebû Süfyan’dan “radıyallâhu anhüm” bir mesele sual etti. Muaviye “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki; Var [git] hazret-i Aliden sual et ki o benden iyi bilir. O kişi dedi ki ben bu meselede senin cevabını isterim. Senin vereceğin cevabı Alinin cevabından çok severim. Muaviye “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: Sen yalan söyledin. Sen kötü kişisin. Muhakkak sen, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ilmde muazzez ve mükerrem tuttuğu kimseden ikrah ettin. Buyurdu ki: “Ya Ali, Sen benim yanımda, Harun’un Musa “aleyhimesselam” yanında olduğu gibisin. Benden sonra Peygamber gelmez.” Çok gördüm ki Ömer “radıyallahü teâlâ anh” onun ile meşveret ederdi. Eğer bir meselede müşkili olsa idi, Ali burada mıdır, der idi. Muaviye “radıyallâhu anh” o kişiye dedi ki kalk, Allahü tebareke ve teâlâ ayaklarına kuvvet vermesin. O kişinin adını kendi divanından sildi.
4) Sad bin Ebû Vakkas “radıyallâhu anh” buyurdu ki bir vakit Muaviye “radıyallâhu anh” bir hacetinden dolayı benim yanıma gelmiş idi. Aliden “radıyallâhu anh” bahs etti. Ben dedim, 3 haslet Ali de vardır ki eğer o üçten birisi bende olsaydı, bana dünyadan ve içindekilerden sevgili gelirdi. İşittim ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu, “Her kim ki ben onun velisiyim. Ali de onun velisidir.” [Beni seven Ali’yi de sever.] Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işittim ki Hayber günü buyurdu: “Yarın ben bayrağı bir kimseye vereyim ki Allahü teâlâ ve Resûlü onu severler. Ve o da Allahı ve Resûlünü sever.” Âlemi [bayrağı, sancağı] Ali’ye verdi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işittim ki buyurdu: “Ya Ali! Sen benimle; Harun’un Musa “aleyhimesselam” ile olduğu gibisin.”
5) Cabir bin Abdullah “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden rivayet etmiştir. Buyurdular ki: (O beni miraca ilettikleri gece, göklerde hicablardan geçtim. Hicabların arasından bir nida edici nida etti ki (Ya Muhammed! Senin baban İbrahim ne güzel babadır. Ali bin Ebû Talib ne güzel kardeştir. Ona hayır ile vasiyet eyle.) Hasan-ı Basıri, Enes bin Malikten “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eyler. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “3 kimse vardır ki Cennet onlara müştakdir. Ali bin Ebû Talib, Ammar bin Yaser, Selman-ı Fârisî “radıyallahü teâlâ anhüm””.
6) Sad bin Ebû Vakkas “radıyallâhu anh” buyurdu ki: Bir gün hazret-i Muaviye bana dedi ki Ali’yi sever misin. Ben onu nice sevmiyeyim ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri hazret-i Ali’ye buyurdu ki: “Ya Ali! Sen bana, Harun’un Musaya “aleyhimesselam” yakınlığı gibisin!” Bedr gününde onu gördüm. Muharebeden dışarıya geldi. Karnından bir ses gelir ve bir beyt okurdu. O cengden, kılıcı küffar kanı ile boyanmayınca dönmedi.
7) Amileyn Şerhabil Şabi der ki; Ali Mürteda “keremallahü vecheh” hazretleri, Cemel vak’ası günü, Zeyd bin Serhanı gördü. Zeyd düşmüş, kan içinde yuvarlanır. Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” başı yanında durdu. Buyurdu ki: Ya Zeyd! Allahü teâlâ hazretleri sana rahmet etsin. Ben seni güvenilir [emanete sahip çıkıcı] ve iyi işli bilirdim. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri sana Cennet ile müjde vermiştir. Zeyd, kan arasından elini kaldırıp, dedi ki: Ya Emir-el müminin! Sana da müjde olsun Cennet ile ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” müjde vermiştir. Bu cengde senin ile bulunmadım ki ceng edeyim ve safları birbirine vurayım ve hasmları helak edeyim. Fakat bunları halka riya ve süm’adan (riyakarlık) ötürü veya dünya tamaından ötürü yapmıyayım. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, buyurdu ki: “İmam-ı Ali iyilerdendir. Bagileri [isyan edenleri] öldürür. Ona yardım eden iyi şeylere kavuşur. Ona yardım etmeyen iyi şeylerden uzak kalır, mahrum kalır.” Bunu işittim, sevdim ki gazalarda senin ile olayım. Senin dostlarından [yarlarından] olayım. Bunları dedi ve ruhunu teslim etti “radıyallahü teâlâ anh”.
8) Amr bin el Cumi rivayet eder. Ben Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” huzurunda oturmuş idim. Buyurdu ki “Ya Amr!” (Lebbeyk ya Resûlallah!) dedim. Buyurdu; “İster misin ki Cennetin direğini sana göstereyim.” Dedim, isterim ya Resûlallah! O sırada Ali bin Ebû Talib “radıyallahü teâlâ anh” oradan geçti. Buyurdu: “Bu kişi ve bunun ehli Cennetin direğidirler.” Yine Abdullah bin Abbas “radıyallâhu anhüma” hazretlerinin rivayeti ile Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Ali bedende baş menzilesindedir.”
9) Hazret-i Ali “keremallahü vecheh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Beni miraca ilettikleri o gecede, Cebrâil aleyhisselâm benim elimi tuttu. Beni Cennet derecelerinden bir müzeyen derecede oturttu. Orada bir ayva benim önüme koydu. Ben aldım, kokladım. Elimde döndürürken, 2 bölük oldu. Bir huri ondan dışarı geldi ki ondan güzel huri görmedim.” Dedi ki: (Esselamü aleyke ya Muhammed!) Ben cevap verdim ve dedim, (Sen kimsin). Benim ismim (Radiye-i Merdıye)dir. Allahü teâlâ hazretleri, beni 3 şeyden yaratmiştir. Yukarı kısmımı anberden, orta kısmımı kafurdan, aşağı kısmımı miskten. Beni ab-ı hayat ile yoğurdu. Ondan sonra, Hüdavend-i Cebbar ve Halık-i perverdigar bana (Ol!) dedi; oldum. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri beni, kardeşin hazret-i Ali ibni Ebû Talib için “radıyallâhu anh” yaratmıştır. Ebû Zer-i Gıfârî “radıyallahü teâlâ anh” rivayet etmiştir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Her kim benden ayrıldı. Allahü teâlâdan ayrıldı. Ya Ali! Her kim senden ayrıldı. Benden ayrıldı.” Hazret-i Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Server-i kainat “aleyhi efdalüs salavat” hazretleri buyurdular ki: “Ali bin Ebû Talib’i zikretmek [anmak] ibadettir.” Hazret-i Cabir bin Abdullah “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, “[Allahü teâlâ] Cennet kapısı üzerine, (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah Aliyyün Nasır-ü Resûlillah) yazmıştır!” buyurmuştur. Allahü Sübhanehü ve teâlâ hazretleri gökleri ve yerleri halk etmeden 2.000 sene önce yazmıştır.
10) Abdullah bin Mesut “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri buyurur: Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzurunda idim. Hazret-i Ali “kerremallahü vecheh” hakkında sual olunduğunda, “Hikmeti 10 cüze taksim ettiler. 9 cüzünü Ali bin Ebû Talibe verdiler. 1 cüzünü sair (diğer) insanlara verdiler!” buyurdular.
11) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” hazretleri bildiriyor. Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bir gün dışarı çıktı. Alinin elini kendi mübarek eli ile tuttuğu hâlde, buyurdu ki: “Agah olun [uyanık olun]. Her kim, buna buğz eder. Muhakkak Allahü teâlâ hazretlerine ve Resûlüne buğz etmiş olur. Her kim buna muhabbet eder. Muhakkak Allahü teâlâ hazretlerine ve Resûlüne muhabbet etmiş olur.”
12) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Her kim hilmde İbrahim aleyhisselâma, hikmette Nuh aleyhissalatü vesselâma, çektiği sıkıntılarda Yusuf aleyhisselâma bakmak isterse; Ali bin Ebû Talibe baksın.” Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri rivayet etmiştir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzur-ı şeriflerinde oturmuş idik. O sırada hazret-i Ali “keremallahü teâlâ vecheh” geldi. Meclisin ardında oturdu. Resûlullah hazretleri onu çağırdı. Hatta önüne oturdu. Buyurdu ki: (Ya Ali! Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri seni dört haslet ile benim üzerime mükerrem ve müfettal [sairlerinden ziyade meziyetli] kıldı. Ali “radıyallahü teâlâ anh” hemen dizleri üzerine gelip, başını toprağa koyup, dedi ki babam, anam sana feda olsun, ya Resûlallah! Kölenin efendi üzerine fadlı olur mu? Buyurdular ki: “Ya Ali! Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri bir kula ikram etmek isterse, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve bir beşerin hatırına gelmeyen şeyi verir!” Enes “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki biz dedik, ya Resûlallah! Bize onu beyan buyur, bilelim. Buyurdular ki: “Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, ona Fâtıma gibi bir zevce nasip etti. Ben nasip olunmadım. Hasan ve Hüseyin gibi oğullar nasip etti. Ben nasip olunmadım. Bir kayın ata ona nasip olundu. Bana olunmadı.”
13) Said bin Cübeyr, Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin elini tutup, gidiyordu. Zemzem kuyusuna geldiler. Orada ise bir kavm oturmuştu. Hazret-i Ali’ye “keremallahü vecheh” şetm ederlerdi. [Yani onu kötülüyorlardı.] İbni Abbas hazretleri buyurdu ki beni dönderin. Onlardan yana geri döndürdüler. [Onların yanına vardılar.] Varıp, orada durdu ve buyurdu ki Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerine ve Resûlüne yaramaz sözler söyleyen kimdir. Dediler ki: Bizim aramızda kimse Allahü teâlâ hazretlerine yaramaz söylemez. Ve bizim aramızda hazret-i Resûle hiç kimse yaramaz söylemez. Buyurdu ki Ali bin Ebû Talibe yaramaz söyleyen ve şetm eden, var mıdır. Dediler, evet vardır. Buyurdu ki: İşitin, ben şahadet ederim ki bu kulağım ile işittim; Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden, buyurdu ki: “Her kim Ali’ye seb’ eder, muhakkak bana seb’ ederler. Her kim bana seb’ eder, muhakkak Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerine seb’ eder. Her kim Allahü teâlâ hazretlerine seb’ eder, Allahü teâlâ ve tekaddes anı yüz üzerine Cehenneme atar.”
14) Atıye-tül Ufi der ki: Cabir bin Abdullah’ın “radıyallahü teâlâ anh” huzuruna geldik. Pir olmuş [ihtiyarlamış] ve kaşları gözlerini örtmüş idi. Ona, Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin muhabbetinden sorduk. Başını kaldırıp, şöyle söyledi. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin zaman-ı şeriflerinde bir kimsenin münafık olduğunu Ali’ye buğz etmesi ve düşman tutması ile anlardık.
15) Şabi “radıyallahü teâlâ anh” der ki Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” Ali “kerremallahü vecheh” hazretlerini gördü ve buyurdu ki: Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzurunda, makam cihetinden en üstününe ve yakınlık cihetinden en yakınına ve kanaat cihetiyle agniyasına [zenginine] bakarak mesrûr olmak isteyen, Ali bin Ebû Talib hazretlerine “radıyallahü teâlâ anh” baksın.
16) Aişe-i Sıddıka “radıyallahü teâlâ anha” buyurdular ki ya Resûlallah! Senden sonra halkın hayırlısı kimdir, dedim. Buyurdular ki: “Ebû Bekr-i Sıddık’tır.” Dedim, ondan sonra, buyurdular ki: “Ömer’dir”. Ondan sonra kimdir. Buyurdular ki: “Osman’dır.”
Fâtıma-tüz-zehra “radıyallahü teâlâ anha” dedi ki “Ya Resûlallah! Ali hakkında hiçbir nesne söylemediniz.” Buyurdular ki: “Ya canım kızım! Ali benim nefsim demektir. Hiç kimse gördün mü ki kendini beğensin veya kendi hakkında bir şey söylesin!”
17) Zeynelabidin Ali bin Hüseyin, ceddi Ali bin Ebû Talib’den rivayet eder. Ali “kerremallahü vecheh” hazretleri buyurdu ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bana, ilimden bin bab talim etti. Her babdan da bin şeklini talim etti [öğretti].
18) Abdullah el-Kindi rivayet eder. Muaviye bin Ebû Süfyan hac yaptı ve geldi. Cemaat ortasında oturdu. Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Ömer “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin huzurlarında Muaviye “radıyallahü teâlâ anh” elini, Abdullah bin Abbasın “radıyallahü teâlâ anhüma” dizi üzerine koyup, dedi ki ben Senin amca oğlundan hilafete daha layıkım. Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” hazretleri buyurdu; niçin. Dedi ki ondan dolayı ki ben o halifenin amcazadesiyim ki onu zulüm ile katl ettiler. Yani o Osman bin Affan “radıyallahü teâlâ anh” hazretleridir. Abdullah dedi ki: O hilafete senden şu sebep ile daha layıktır ki Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin yakınlığı senin amcazaden yakınlığından ileridir. Hazret-i Muaviye bunu işitti ve sustu. Yüzünü Sad bin Ebû Vakkas “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine döndürdü. Dedi ki: ya Sad! Sen hakkı batıldan ayırmaz mısın! Bizim lehimize veya aleyhimize olur musun. Sad dedi ki: Zulmet yeri kapladığı vakit, sabredemem. Ta âlem ruşen olsun, gideyim. Hazret-i Muaviye dedi, vallahi ben Kurân-ı azim-üş-şanı okudum. Onda bir şey bulmadım. Sad dedi: Sen bu sözü kabul eder misin. Ben Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işittim, Ali bin Ebû Talib’e buyurdu ki: “Ya Ali! Sen hak ilesin. Hak senin iledir.” Hazret-i Muaviye dedi ki: Bir kimse getir ki bunu senin ile işitmiş olsun. Sad dedi ki: Ümmü Seleme işitmiştir. Ravi der ki; hazret-i Muaviye ve o cemaat cümlesi kalkıp, Ümmü Seleme’nin “radıyallahü teâlâ anha” huzurlarına vardılar. Dediler ki: Ya Ümmül müminin! Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden sizin rivayetiniz ile Sad bir hadis-i şerif söyler. Ümmü Seleme dedi, ne söyler. Der ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Ali’ye “Sen hak ilesin, hak senin iledir,” buyurmuştur. Ümm-ü Seleme hazretleri, doğru söyler. Ben kendi evimde, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işittim buyurdu. Hazret-i Muaviye yüzünü döndürüp, hazret-i Sad ve sair Ashâb-ı güzin hazretlerine bakıp, onlardan özür dileyip, eğer ben bu hadis-i şerifi önceden işitmiş olaydım, daima, Ali bin Ebû Talib’in hadimi olurdum, buyurdu.
19) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” rivayet etti. Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Ben ilmin terazisiyim. Ali o terazinin kefeleridir. Hazret-i Hasan ve Hüseyin ipleridir. Fâtıma alakasıdır [kefelerin asıldığı demiridir] ve benden sonra imamlar o terazinin amudidir [düşey demiridir]. O terazi ile bizim dostlarımızın amelini tartarlar.” Hazret-i Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Hazret-i Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdular ki: “Ben ilmin şehriyim. Ali o şehrin kapısıdır. O kapının halkası Muaviye’dir.”
20) Hazret-i Muaz bin Cebel “radıyallâhu anh” rivayet etmiştir. Habîb-i Huda Resûl-i Mücteba “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Allahü tebareke ve teâlâ bir kavmi günahlarından pak eder, saçları tamamen dökülen kimseler gibi ki bu kavmin evveli Ali bin Ebû Talibdir.”
21) Hazret-i Aliyül Mürteda “kerremallahü vecheh” rivayet eder. Hazret-i Habîb-i ekrem “sallallâhü aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdular ki: Hazret-i Musa bin İmran “salavatullahi aleyhi ve alâ nebiyina” Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinden istedi ve dedi, ya Rabbi! Benim kardeşim Harun vefat etti. Sen onu affet. Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri vahyetti ki ya Musa! Eğer, önce ve sonra gelenlerin afvını benden isteseydin kabul ederdim. Hüseyin bin Ali bin Ebû Talibin katilini, yani Onu şehit edeni affetmiyeceğim.
Yine hazret-i Ali “keremallahü teâlâ vecheh” rivayet eder. Habîb-i ekrem “sallallâhü aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: Musa bin İmran “aleyhisselâm” Rabbinden istedi ki Hüseyin bin Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin ruhunu ziyaret etsin Onun ziyaretine 70.000 melek ile geldi. Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” rivayet eder. Resûl-i kainat, aleyhi efdalüssalavat hazretleri buyurdular ki: “Hak teâlâ hazretleri Beni İsrailden nebîlerine suizanları ve buğzları sebebi ile yağmuru men’ buyurdu. Bu ümmetten Ali bin Ebû Talibe adavet ettikleri için de yağmuru men’ eder.”
22) Cabir bin Abdullah “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Ali bin Ebû Talibin bu ümmet üzerine hakki babanın oğlu üzerine hakkı gibidir.”
23) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Hazret-i Ali ibni Ebû Talib’in muhabbeti, günahları yer, mahveder. Nasıl ki ateş odunu yiyip mahvettiği gibi.”
24) Muaz bin Cebel “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: “Ali bin Ebû Talib’in sevgisi, bir Hasenâtir ki yani bir taattır ki hiç bir seyie, yani hiçbir masiyet onunla zarar veremez. Buğz ve adaveti bir seyiedir ki hiçbir Hasana onunla fayda veremez.” Selman-ı Fârisî “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Benim sırrımın sahibi Ali bin Ebû Talib’dir “radıyallahü teâlâ anh”.”
25) Abdullah bin Cafer “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Benim, Ali aslımdır. Ve Cafer fer’imdir. Yahut Cafer aslımdır; Ali fer’imdir” “radıyallahü teâlâ anhüma”.
26) Ümm-i Seleme “radıyallâhu anha” rivayet eder. Habîb-i ekrem “aleyhissalatü vesselâm” buyurdular ki “Ali ve onun güruhu [fırkası] kıyamet gününde necat buluculardır [kurtulanlardır].”
27) Ebû Zer-i Gıfârî “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselâm” hazretleri buyurdu ki: “Ali benim ilmimin kapısıdır. Aşikare edicidir, bildirmem lazım gelen şeyleri ümmetime açıklayıcıdır. Benden sonra, onu sevmek imandandır. Ona buğz etmek nifaktandır. Ona nazar etmek [bakmak] rahmettendir. Onun muhabbeti ibadettir.”
28) Ümm-ü Seleme “radıyallahü teâlâ anha” rivayet eder. Habîb-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki “Kurân-ı azim-üş-şan Ali iledir. Ali Kurân-ı azim-üş-şan iledir.” Yani hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” her zaman Kurân-ı azim-üş-şanın hükmü ve emri iledir. Kur’ân-ı Kerîm de onun imamı ve yol göstericisidir.
29) Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Patlıcan yiyiniz ki o bir ağaçtır. Ben onu Cennet-ül Mevada gördüm. Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinin Vahdâniyetine ve Benim Peygamberliğime ve Alinin veliliğine şahadet etti. Her kim patlıcanı, zarar niyeti ile yerse, zarar olur. Eğer şifa niyeti ile yerse, şifa olur.”
30) Huzeyfe tebni Yeman “radıyallâhu anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: Eğer halk, Ali’ye emir-ül müminin ismi ne zaman verildiğini bilseler idi, Alinin faziletini inkar etmezlerdi. Halbuki Âdem aleyhissalatü vesselâm ruh ile beden arasında idi. Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri buyurdu ki: Ben sizin Rabbinizim, Muhammed Nebinizdir. O zaman Ali’ye “radıyallahü teâlâ anh” emir-ül müminin denildi.
31) Ömer bin Hattab “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Eğer gökleri ve yerleri terazinin bir kefesine koysalar, Ali’nin imanını diğer kefesine koysalar, Alinin imanı ağır gelir.”
32) Abdullah bin Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Eğer cümle halk Ali bin Ebû Talib’in muhabbeti üzerine birleşseler idi, Allahü teâlâ ve tekaddes Cehennemi yaratmazdı.”
33) “Eğer Ali yaratılmasa idi, dünyada Fâtımaya münasib kimse bulunmaz idi” buyuruldu.
34) Muaviye bin Hidet “radıyallahü teâlâ anh” rivayet etmiştir: Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Kalbinde Ali bin Ebû Talib’in buğzu olduğu hâlde ölen kimse, ister yahudi olsun, ister nasara olsun, fark etmez.”
35) Muaz bin Cebel “radıyallahü teâlâ anh” rivayet etmiştir: Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Ali’nin “radıyallâhu anh” yüzüne nazar etmek [bakmak] ibadettir.”
36) Ebû Berze-tel Eslemi “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: “Allahü tebareke ve teâlâ bana hususi bir ahid verdi. Bana nice kere buyurdu ki bu hususi ahdimi kabul ettin mi. Ben dedim, evet ya Rabbi bu ahdi kabul ettim.” Ebû Berze-i Eslemi der ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Dedim, ya Rabbil’âlemin! Bu ahdini ki benim ile ettin. Ve ben o ahdi senden kabul ettim. Bana söyle o ahid nedir. Allahü Sübhanehü ve teâlâ bana vasıtasız olarak buyurdu ki o ahid odur ki sen bilesin, benden cümle halka diyesin ki Ali hidayeti göstericidir, doğru yolun işaretidir. Mutilerin ve muvahhidlerin gözlerinin nurudur. Müslüman ve müminlerin serverleridir. Ben bütün kullarıma benim birliğimi ve tevhidimi lazım kılmışım. Bütün ümmetine senin risaletini tasdik etmelerini lazım kılmışım. Bütün müminlere Alinin muhabbetini ve mevettetini [sevmeyi] lazım kılmışım. Her kim Ali’yi dost tutar, Allahü teâlâyı [beni] ve Muhammedi [seni] dost tutmuş olur. Muhakkak ki o kimse hakiki dost olur. Aliyi sevmeyen de hakiki düşman olur.”
(İşaret): Zühd ve vefa ehli Alidir. Sıdk ve safa ehli Alidir. Cömert ve seha ehli Alidir. Rıfk ve rıza ehli Alidir. Mahrem-i ravda-i asfiya Alidir. Mefhar-ı fadl-ı alâ Alidir. Mahrem-i fadl-ı numa Alidir. Kendi zaman-ı şerifinde Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinin mahlukunun kıdvesidir. Semere-i şecere-i din-i Huda-i teâlâ Alidir. Müstevcibu fedail ve tefadul ve measir Alidir. Ali Mürteda “keremallahü teâlâ vecheh” hazret-inin mübarek gönlü, kâfirler ve mülhidler ve hariciler üzerine, Cehennem Malikinin Cehennem ehli üzerine gönlünden şiddetli katı idi. Mübarek gönlü, dervişler ve yetimler ve Cennet ehli üzerine, Cennet Rıdvânının gönlünden daha yumuşak idi. Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri behadırlıkta, aslancasına mertlikte, kâfirlere ve mülhidlere çok şiddetli zehrden acı idi. Civanmertlikte, dervişlere bal ve şekerden tatlı idi. Her vakit ki hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” hamiyet (iyilik severlik) ve siyasete gideydi, Cehennemin sam yeli ve zakkumu pişer ve ölürdü. Her vakit ki şefkat ve keramette gideydi, Cennetin Naim nesimi pişer ve ölürdü. Her vakit ki Ali “kerremallahü teâlâ vecheh” Zülfikarı elinde tutar idi, kâfirlerin ve mülhidlerin ve ehl-i hevaların canları tenlerinde muzdarib olurdu. Her vakit ki akçe keselerini eline alıp, açtığı zaman, fakirlerin ve yetimlerin canları tenlerinde sakin olurdu.
(Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin)